İşte Hanefi Avcı'nın açıklamasının tamamı:
Eski makamımda bulunduğu iddia edilerek aleyhimde adli tahkikatlarda ve basın organlarında haberleştirilerek kullanılan, birçok kişinin dinleme kayıtlarının bulunduğu söylenen, bir çanta içerisinde 24 adet kaset iftira amaçlı, sahte delil yaratmak için oraya konmuştur.
Esasen "Haliçte Yaşayan Simonlar" isimli kitabımın ikinci bölümü, adliye ve polis içerisinde birlikte hareket ederek, bu tür sahte delil ve tahkikat üreten bir yapıyı teşhir etmek üzere yazılmıştır.
Olayın tam gerçeğinin öğrenilmesi ve soruşturma görevi yapanların içerisinde sahte delil yaratma olayının her zaman ve yaygın olarak kullanıldığının kamuoyunca bilinmesi için bu kasetlerle ilgili olarak hakkımda yapılan idari soruşturmada yaptığım savunmam ektedir. Arz ederim.
Hanefi AVCI
Eskişehir Emniyet Müdürlüğü Makam ve Müştemilatında bulunan ve el konan eşyaların benimle hiçbir alakası yoktur. Şöyle ki;
a) Ben 31.08.2010 Tarihinde Eskişehir Emniyet Müdürlüğü görevinden ilişiğimi kestim. Birkaç gün eşyalarımı toplama, veda ziyaretleri dolayısıyla bir iki saatlik uğramalarım sonrasında tüm özel eşyalarımı, özel kalemde görevli polis memurları Nazmi AYHAN ve İlker YILDIRIM ile birlikte toplayıp liste haline getirerek ayrıldım. Eski makamda bana ait hiçbir özel eşya yoktur. Tüm özel eşyalarım memurlarım tarafından listelenerek paketlenmiş ve konutuma bırakılmıştır.
14.09.2009 tarihinde Emniyet Genel Müdürlüğü'nde göreve başladım. Eski makamla hiçbir alakam kalmamıştır. 16 Eylül tarihinden sonra Eskişehir iline bile hiç uğramadım. İzin vs işlerim nedeniyle başka yerlerde bulundum.
b)Arama, soruşturulan suçla ilgili bir delil bulma umuduyla yapılır. Eski makamda ne bulunacağı umuduyla arama yapıldığı anlaşılamadığı gibi neden adli zabıta görevi olmayan Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Daire Başkanlığı'ndan çalışan polis memurlarına arama yaptırıldığı da anlaşılamamaktadır. Arama esnasında parmak izi araştırması vb işlemler de yapılmamıştır.
Eski makamda bulunan kaset ve 19 CD'nin benimle alakası yoktur. Şöyle ki;
c) Emniyet Müdürlüğü Özel Kalemi'nde çalışan, şahsi eşyalarımın bir yıl önce Edirne ilinden kolilerle geldiği zaman odaya dolaplara yerleştirilen, şimdi de tayinim çıktığından eylül ayı ilk haftası içinde eşyaları toplayıp listeleyerek kolileyip bana gönderen özel kalemde görevli polis memuru Nazmi AYHAN, İlker YILDIRIM ve temizlik görevlisi Cüneyt GÖKTEPE de şahit olup, bu bantların odama ayrılmamdan sonra gizlice konup iftira edildiğini ve bu durumun tespiti için Eskişehir Cumhuriyet Savcılığı'na müracaatım üzerine bu görevlilerin alınan ifadelerinde; ne çalıştığım dönemde ne de görevden ayrılıp eşyalarımı toplamamdan sonra makam odasında temizlik yaptıkları sırada aramalarda bulunduğu iddia edilen çanta ve kasetleri görmediklerini, orada olsa mutlaka göreceklerini, küçücük odada her gün temizlik yapılmasına rağmen çantayı görmediklerine dair beyanları,
d) Bu kasetlerde sesleri bulunduğu için ifadeleri alınan mağdur kişilerin basına yaptıkları açıklamalara göre, kayıtlı olan seslerin 1994 ile 1999 yılları arasında olduğu; bazılarının ise (Ç. HARMANKAYA'nın beyanı) resmi ve özel kurumların santrallerinden kaydedildiği bildirildiğinden, özellikle bu tarihler benim istihbarat birimlerinde görevli olduğum tarihlerle uyuşmamaktadır.
Nisan 1992 Ağustos 1995 tarihleri arasında, İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü; Mart 1996 Temmuz 1997 yılları arasında yılları arasında İstihbarat Daire Başkan Yardımcılığı görevinde bulundum. Bundan dolayı, 1998-1999 yıllarındaki kayıtların görev yeri açısından tarih itibarı ile uyuşmadığı gibi, GATA Askeri Santrali ve Hürriyet Gazetesi Santrali kayıtlarının poliste olması imkansız olduğu gibi, son zamanlarda bu tür yerlere ait dinlemenin, cemaate ait internet sitesinde yayınlanması da kaynağın adresini göstermektedir.
e) Bu sitelerde ses kaydı olduğu söylenen Çevik BİR Paşa'nın hastalığından dolayı, hastaneden başka isimle randevu aldığı, o tarihlerde ilişkisi olduğu söylenen (yazılan) Sevda DEMİREL isimli mankenden hastalık kaptığı 20 EKİM 2010 tarihli cemaat sitelerince yazılmış olmasından, kaset içeriklerini önceden bilmiş olduklarını gösterir. Kasetler bana ait ise, içeriklerini önceden onlar nasıl biliyorlar?
f) Elli üç kişinin hem de 16-17 yıl öncesine ait seslerine bakarak kimliklerinin tespit edilmesine, Mehmet Ali BİRAND, Fatih ALTAYLI gibi kamuoyunca tanınanlar için kolay olsa bile, ismi ilk defa duyulan, sesi bilinmeyen kişiler açısından da kasetin gerçek sahipleri ile kimlikleri tespit edenler arasında organik bir bağ olduğunu göstermektedir.
g) Dört adet kasette ses olmadığı veya kısık ses kaydının olduğu, anlaşılmadığı gerekçesiyle, seslerin bilirkişi uzman incelemesi için TUBİTAK görevlilerine savcılık tarafından usulsüz bir şekilde verilmesine kalkıldığına dair, Avukatım Fidel OKAN'ın itiraz ettiği tutanakta anlaşılacağı üzere içerisinde ses kaydı olmayan anlamsız kasetleri, 14-15 yıl taşıdığım gibi makul olmayan bir mana çıkmaktadır. Boş kasetleri iftira için aceleyle 24 adet kaset hazırlanırken kontrol edilmeden yapılan kayıtlar olduğu şüphesini uyandırmaktadır.
h) Benim en son görev yaptığım ve en çok yolsuzluk operasyonlarında dinlemelerde faydalandığım 2003-2005 yıllarında Kaçakçılık Daire Başkanı olarak, 2005-2009 yıllarında Kapıkule Operasyonları nedeniyle Edirne ilindeki hiçbir dinleme ve ses kaydının olmaması, eğer bu kayıtlar benim olsaydı, bu yerlerdeki kayıtların da olması gerekirdi.
ı) Yüzden fazla teyp kaydının dijitale çevrilerek bir iki santim boyundaki USB belleklere veya bir CD'ye sığdığı günümüzde, benim gibi bilgisayar teknolojisinde uzun süredir haşır neşir olan birisinin, 15 yıl süreyle il il, 24 adet bandı yanında taşıması, hayatın olağan akışına uygun değildir.
i) Susurluk Komisyonu'na 1996 yılında verdiğim ifade sonrası hakkımda yürütülen soruşturmalar, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'ndan Batı Çalışma Grubu'nun belgelerinin temin edilmesi iddiası ile Deniz Kuvvetleri Savcılığı'nca 1997 yılında yapılan soruşturma, yine 28 Şubat'ta aldığım tavır üzerine Ankara DGM'de yargılanmam nedeni ile her zaman evim ve işyerimin aranabileceğini düşünerek her türlü yanlış anlamaya müsait eşyayı taşımamayı prensip edinmişken şimdi 24 adet kasetin açıkta bulunması makul değildir.
j) Ağustos 2010 tarihinde yayınlanan "Haliç'te Yaşayan Simonlar- Dün Devlet Bugün Cemaat" isimli kitabımda "…daha önceden örgütlerin hedefi oldum. Ama onlara benzemeyecek…" şimdiden sonra dünyayı bana zindan etmeye çalışacaklar …. Cehennemi bu dünyada yaşatmak isteyecekler diye yazıp sonra, bir çanta dolusu ses kasedini orada bırakmış olmam makul değildir.
k) Arama kararının içeriğinden 27.09.2010 günü saat 16.30'da verildiği anlaşıldığına göre, mahkemeden savcılığa, oradan İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne sonra arama yapacak Emniyet Genel Müdürlüğü'ne sonra arama yapacak Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Daire Başkanlığı'na intikali normal yazışma prosedürü içerisinde geç saatlere intikal etmesi gerekirken 27.09.2010 günü mesai bitmesinden önce, ertesi gün erken saatte göreve gelmeleri memurlara tebliğ edildiği ifadelerinden anlaşılmaktadır. Buna göre daha mahkeme kararı çıkmadan, kararın yüzde yüz çıkacağı düşüncesiyle görevli tefrikinin yapıldığı ve ertesi gün Ankara'dan 06.00'da hareket eden ekibin Eskişehir'de aramaları yaptığı düşünüldüğünde karar olmadan icra ekibinin hazırlandığı gibi bir durum ortaya çıkmaktadır.
Emniyet Müdürlüğü gibi sürekli beklenen bir makama iftira amaçlı kaset ve CD'ler konabiliyor ise başka yerde bulunan her belge ve delilde şüphe duymamak elde değildir.
Hanefi Avcı
********************************************************
Zamanımızda diktatörlükler bir tek günde kurulmuyor.
Böyle bir rejimi yerleştirmek için artık uzunca bir
zamana ihtiyaç duyuluyor.İlk adımlar ürkek ürkek
atılıyor, ancak mukavemetle karşılaşılmadığı zaman
sürat arttırılıyor ve bir sabah uyandığımızda bakıyorsunuz
totaliter idare başımızın üstündedir.
GAFLET, DALALET, HIYANET.BUNLARIN HEPSİ,
DİKTATÖRLÜKLERİN KURULUŞUNDA ROL OYNAR.
METİN TOKER
*********************************************************
********************************************************
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder