31 Ocak 2011 Pazartesi

Uzaylılardan vahiy alanlar var! - haberiniz olsun

AKP döneminde de vahiy alıyorlar mı?

Bir dernek vardı. Adı, “Dünya Kardeşlik Birliği” idi. Bunların başında çok yaşlı bir kadıncağız (Vedia Bülent Önsü Çorak) bulunuyor ve kendisine “yazdırılan” kutsal kitabı (!) çevresine dağıtıyordu.
Çevresindekilere “mürit” demiyor, galiba “kardeşler” filan diyordu.
Bu kadıncağız, kalın bir kitap yazmış (kapağı galiba mor renkli idi), girişinde “Bu kitap, diğer kutsal kitapların indirildiği kanaldan indirilmiştir” gibi bir safsata ileri sürüyordu.
Kendi hallerinde olsalar, “inanç özgürlüğü” diyerek normal karşılanabilirdi. Ama, çok sayıda insana bunun propagandasını yaparak, üstelik örneğin Kur’an-ı Kerim gibi kutsal bir kaynak olarak göstermek hem etik değildi, hem de dinimize hakaret sayılabilirdi.
Kitapta “bilgi alınan kaynağın uçan daireler” olduğu açıklanıyordu. Yani, daha basit bir anlatımla, neredeyse “uçan dairelerden vahiy alıyorlardı!..”

***

Ben bunları ve faaliyetlerini konu alan birkaç Ceviz Kabuğu programı yapmıştım. Yıl 2002 idi. Henüz AKP iktidara gelmemişti.
Din bilginleri, Diyanet İşleri Başkanlığı ve İlahiyat Fakültelerinden aldığım raporlarda haklarında çok ağır ifadeler yer alıyordu..
Zor durumda kalınca bana ve o tarihte program yaptığım ATV Televizyonu ile program konuklarına dava açtılar.
İstedikleri toplam para 500 bin TL (o zamanın parasıyla 500 milyar) idi. Bir avukat dava metni hazırlamış, tüm şubelerine fakslamış (imlâ yanlışlarıyla birlikte aynı şikâyet idi) onlar da, şube yöneticilerinin adlarını dilekçe üstüne ekleyerek davalar açmışlardı.
Yurdun çeşitli bölgelerinden açılan davaların toplamı sanırım 18 idi.

***
Diyeceksiniz ki, “Şimdi bunları niçin yazıyorsun, bunlar da nereden çıktı?”
Şunun için:
Birçok okuyucu ve izleyicimden e-postalar alıyorum. Diyorlar ki, “Bu dernek her yerde ve internet sitelerinde size karşı açtıkları davaları kazandıklarının propagandasını yapıyor, faaliyetlerini sürdürüyor. Siz ise tersini söylüyorsunuz. Hanginizin söylediği doğru?”
Tabii ki benim söylediğim doğru.
Açtıkları 18 davanın 17’sini kaybettiler, Yargıtay onayladı. Yalnızca bir tanesi, Tekirdağ şubesinin açtığı dava ise gözden kaçmış. (Çünkü, ben bildiğiniz gibi ATV’den ayrıldım, ATV el değiştirdi, aradan yıllar geçti, başka sıkıntılar yaşandı, vs.)
Takip edilemeyen bu davayı kaybettik. Yargıtay aşamasında haberimiz oldu. Temyize gittik ama Yargıtay “tazminat miktarı çok düşük” diye bu davaya kanunen bakılamayacağını söyledi. Dünya Kardeşlik Birliği Derneği’nin Tekirdağ şubesinin 5 üyesinin (biri de avukattı) istediği toplam 5.000 TL’lik tazminatı ödedik.
Şimdi, “uzaydan vahiy aldığını” ileri süren bu dernek (!), “Hulki Cevizoğlu aynı zamanda lânetlendi. Bakın o günden bugüne hakkımızda hiç konuşamıyor” diyormuş.
500 bin TL’lik tazminat davalarının 495 bin liralık kısmını kazanmışız (18 davanın 17’sini), daha sonraki Ceviz Kabuğu programlarında yeri geldikçe anlatmışız, ama onlar hâlâ yalana devam ediyorlar..
İşte gerçekler bunlar.

***

Şimdi merak ediyorum.
Acaba,son 9 yıllık AKP döneminde de uçan dairelerle, uzaylılarla temasları devam ediyor mu? Uçan dairelerden kendilerine kutsal kitap yazdırılıyor mu, vahiy alıyorlar mı?..
Ve buna AKP Hükümeti nasıl bakıyor?..
Ben de uzaylılardan vahiy alıp, bunun propagandasını yapıp, cemaat kurabilir miyim? Dernekler Yasası’na da uygun mudur, vesselâm?
İyi pazarlar..

--  -~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~ Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.  oO-------------------------------------------------------------------Oo  http://orajpoyraz.blogspot.com/

Fwd: BURSA NUTKU



-------- Original Message --------
From: Gürol GÜRSES <gurolgursestr@gmail.com>

Merhabalar;
 
Bursa Nutku'nun bu kadar güzel açıklanması için harcanan emeğe teşekkür ederim. Ama bu akşam (31-01-2011) NTV'de canlı yayınlanan "Mirgün CABAS'ın sunduğu HERŞEY" adlı programda Bakan Sn.Hüseyin ÇELİK "Bursa Nutku'nun birilerince kasıtlı yazılmış uydurma bir nutuk olduğunu söylemiştir.
 
Burdan hareketle bu bilgileri her tarafa yayalım ki, Nutuk kimin yüzünde patlayacak görelim.
 
 
SAYGILARIMLA
 
GÜROL GÜRSES

31 Ocak 2011 13:10 tarihinde AHMET AVCI <ahmetavci3@gmail.com> yazdı:

Ahmet AVCI- 31 Ocak 2011

Gazi Mustafa Kemal'in BURSA NUTKU…

Az gelişmiş ve Demokrasiyi içselleştirememiş ülkelerdeki toplumsal ayaklanmalar, her nedense ülkemizde de dikkat ve ilgiyle izlenmeye başlandı.

O ülkelerde yaşananlar, anlaşılmaya ve algılanmaya çalışılırken bir yandan da Atatürk'ün "BURSA NUTKU" Halkımızın gündemine oturtuldu.

Nutkun varlığını kabul eden de var, inkâr eden de...

1 Şubat 1933 tarihinde; Bursa Ulu camisinden çıkan 100 kişilik grubun “Türkçe Ezan”ı protestosu, üzerine İzmir’deki işlerini bırakarak yeniden Bursa’ya gelerek duruma el koyan, Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal’in, Türk Devrimine sahip çıkmak üzere söyledikleri, “Bursa Nutku”nun özüdür:

Bursa Nutku’nu ve

Gelişmeleri tarihi bir süreç içerisinde irdeleyen Dr. Orhan ÇEKİÇ’E ait yazıyı ilgi ve bilginize sunuyorum

 

Gazi Mustafa Kemal’in Bursa NUTKU:

“Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir.

Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır.

Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, “Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır” demeyecektir.

Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.

Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır.

Genç, “Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir” diye düşünecek; ama hiçbir zaman yalvarmayacaktır.

Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, “demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek” Onu hapse atacaklar.

Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haklı ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek.

Diyecek ki, “ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım.

Araya girişimde ve eylemimde haklıyım.

Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir.” İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!

6 ŞUBAT 1933”

Dr. Orhan Çekiç

Atatürk’ün “Bursa Nutku” gerçekten var mı, yoksa bu bir fanteziden mi ibaret?

Neden bazı çevreler ilk günden beri bu nutka şiddetle karşı çıkarken, kimi çevreler aynı şiddetle savunur?

Ağır Ceza Mahkemelerinde bile sorgulanan bu nutuk, eğer gerçekten Atatürk tarafından söylenmişse, neden o zaman “Söylev ve Demeçleri” arasında yer almıyor?

İyi ama her söylediği zaten orada kayıtlı mı ki?

Bu yazının sonunda mutlaka bir fikriniz olacak ve kararı da siz vereceksiniz…

İzmir’deydi…

Haberi aldığında İzmir’deydi. Yorucu bir gün geçirmişti. O gün Buca’ya gitmişler, dönüşte İzmir Millî Kütüphanesini gezmiş, kitapları incelemiş, kütüphane hakkında bilgi almıştı. Bankaları, arkasından İncir Kooperatifi’ni ziyaret etmişti. Akşam CHP’nin Karşıyaka’da vereceği baloya katılacaktı ki… Bursa’daki olayı duydu.

Vali Bey, olayın pek de büyütülecek bir yanı olmadığını anlatmaya çalışıyordu:

“…İki gün önce, 1 Şubat 1933 Çarşamba günü, Bursa Ulu Cami’den çıkan 100 kadar kişi, ‘ Ezan her yerde Arapça okunurken, neden bir tek Bursa’da Türkçe okunuyor?’ diye bağıraşarak Müftülüğe doğru yürüyüşe geçmişler.  Meraklıların da katılımıyla kalabalık giderek büyümüş. Müftü, bu konuda talimat alındığını, Ezanın yalnız Bursa’da değil, her yerde Türkçe okunduğunu, asıl yanıtı Vali’nin verebileceğini söyleyince de, kalabalık Hükümet Konağı’na yürümüş. Makamında olmayan Vali’yi beklerlerken merdivenlere oturmuşlar, sonra da polisin müdahalesiyle, bir olay çıkmaksızın dağılmışlar.”

Vali’yi dikkatle dinliyordu. Sonra yüz hatları gerildi… Çelik gibi bir ses tonuyla talimatını verdi:

—Başvekil Paşayla temas kurun, bana Afyon’da katılsın! Tren hazırlansın, bu gece Bursa’ya hareket ediyoruz. Balo’ya gitmeyeceğim, ama balo yapılsın.”

Hava birden değişmiş, ortalık buz kesmişti. Antalya’da bulunan İsmet Paşa’ya talimat iletildi ve sabaha karşı 03.30’da Atatürk beraberindekilerle İzmir’den Afyon’a doğru yola çıktı.

Hedef Bursaydı.

Oysa daha iki hafta önce gene Bursa’daydı. (17.1.1933). Çok sevdiği ve sık geldiği Bursa’da her zamanki gibi Valiliği, Belediyeyi, Komutanlığı ziyaret etmiş, şehirde tetkiklerde bulunmuş, son gün de İpekiş Dokuma Fabrikasını gezmişti. Hatıra defterine yazdıklarında içtendi.

”…İpekiş Fabrikası’nda gördüklerimden çok sevinç duydum”.

Nerede bir fabrika açsa, çocuklar gibi şenlenir, mutlu olurdu. Çünkü fabrika demek, üretim demek, kalkınma demek, teknoloji demek, istihdam demekti, iş-aş demekti…

Ama bu kez bu ani gidişinden hiç de mutlu olmadığı yüz ifadesinden belliydi. 15 Ocak’tan beri seyahat halindeydi. Önce Bursa’ya gelmiş, sonra Bandırma, Balıkesir, Kütahya, Afyon ve Konya’yı ziyaret edip, Adana’ya kadar gitmişti. (25 Ocak). Oradan Gaziantep, sonra tekrar Adana, nihayet Mersin. (28 Ocak 1933). Buradan Gülcemal Vapuruyla Antalya ve İsmet Paşayla buluşma. Daha sonra da Fethiye ve Marmaris üzerinden İzmir. (31 Ocak 1933).

İsmet Paşayla Baş başa…

Ve işte şimdi de sabaha karşı Afyon’da Başvekil Paşayla baş başaydı. İstasyondaki uğurlama merasimini kısa tuttular ve hemen kompartımanlarına geçtiler. Tren bir an önce Bileciğ'e varmak ister gibi karanlığın derinliklerinde yoluna hızla devam ederken, Bursa’da olanları giderek hiddetlenen bir ses tonuyla Başvekiline anlatmaya başlamıştı bile.

İyi ama İsmet Paşa’nın bu olaydan haberi elbette vardı fakat doğrusu bu kadar telaş edecek bir olay gibi de görmemişti olanları... Ama Atatürk öyle bir döküm yaptı ki, yılların Başvekil Paşası’nın da çok geçmeden suratı asıldı. Atatürk’ü dinleyince hak verdi, çünkü bir noktayı çok kötü atlamıştı. Aslında herkes atlamıştı. Atatürk hariç…

Tam da memleketin dar bir geçitten geçtiği günlerdi.

Daha birkaç yıl önce, 1928’de, Latin Harflerine geçişle ilgili devrimin ülke için ne kadar da önemli olduğunu kavrayamamış bir yobaz kesim, bu olaya “ Kur’an harflerini terk ediş” gözüyle bakarken, bir de Anayasa’dan “…devletin dini İlâmdır” hükmünün çıkarılışını duyunca homurdanmalar bütün ülkede iyice yükselmişti. (10 Nisan 1928).

Çabuk atlatmışlar, bu reformun meyvelerini de bir yıl gibi kısa sürede toplamaya başlamışlardı.

Ardından, tam da bu sırada 1929 Dünya Ekonomik Krizi patlamıştı. Bundan Türkiye’nin etkilenmemesi zaten olanak dışıydı. Homurtular daha da yoğunlaştı ama devrim hız kesmeden sürüyordu.  Şimdi de “Kadın Hakları” gündemin başındaydı ve Avrupa’nın pek çok ülkesinde bu haklar kadınlara henüz tanınmazken, Belediye seçimlerinden başlayarak Türk kadınının seçme ve seçilme haklarına sahip olmasının yolu açılmıştı. (3 Nisan 1930).  “Kadın ancak hamur yoğurur, çocuk doğurur” zihniyetindeki tarikat-cemaat ehli yığınlar, bu gelişmeleri dişlerini gıcırtarak, “la havle…” çekerek izliyorlardı.  Bunun farkındaydı. Umursamıyordu ama dikkatliydi.

Normal olarak her ülkede iktidarlar, özellikle bu tür zor koşullardan geçilirken “muhalefet” istemezler. Atatürk, tam aksine, toplumun bir an önce demokrasi kültürüne sahip olabilmesi için, kendi eliyle ve hatta baskısıyla, kendi kurduğu partiye karşı muhalefet yapması için, yakın arkadaşı ve Paris Büyükelçimiz Ali Fethi Okyar’ı bir muhalif parti kurmaya ikna etmişti. Serbest Fırka böyle kurulmuştu. (12 Ağustos 1930). Ne yazık ki bu iyi niyetli girişim, Cumhuriyetin o güne kadar getirdiği kazanımların tümünün bir anda yok olması anlamına gelecek şekilde ülkedeki tüm gericilerin bu parti etrafında toplanması nedeniyle, bizzat bu tehlikeyi gören Fethi Bey tarafından kapatılmıştı. (17.11.1930). Bu olay da gösteriyordu ki, pusudaydılar…

Ve hep tetikte olmak zorunluydu…

Menemen’i Yakın…

Nitekim korkulan oldu. Aradan bir ay geçmişti ki, “Menemen Olayı” patladı. İzmir’in Menemen ilçesinde Giritli Derviş Mehmedî adlı, Nakşibendî Tarikatı’na bağlı bir yobazın önderliğinde bir kalabalık, Belediye Meydanı’nda toplanıp, zikrederek şeriatı ilan ettiklerini duyurmuşlardı. Olaya bir müfreze ile müdahale etmeye çalışan yedek subay Kubilay, boğazı kesilerek şehit edilmişti. Cumhuriyet Hükümeti derhal gereken tedbiri alıp suçluları en ağır şekilde cezalandırmıştı ama Atatürk günlerce bu olayın etkisinden kurtulamamıştı.  Her defasında önündeki tabakta Kubilay’ın kesik başını gördüğü için, günlerce yemekten kesildi, uzun süre et yemeği yiyemedi.

İşte o günlerde ve o kızgınlıkla İsmet Paşa’ya dönüp: 

“Menemen halkını taşıyın ve Menemen’i yakın. Cumhuriyet’in gelecek nesillerine bir örnek olması için de Menemen’i o yanık haliyle muhafaza edin” emrini vermişti.

İsmet Paşa bu tür emirleri uygulamaz, 48 saat bekletirdi. Buna birlikte karar vermişlerdi. İyi ki de öyle yapardı. Eğer Atatürk konuyu tekrar açıp,  sormazsa, bu İsmet’e “…o meseleyi sen de unut…” anlamına gelirdi…  Menemen konusunda da öyle olmuştu… Konu kapandı.

Atatürk’ün sabaha karşı bütün bunları İsmet Paşa’ya yeniden hatırlatması için elbette kendince haklı bir nedeni vardı. Yoksa mesele, kimilerinin sandığı gibi 100 kişinin Bursa’da toplanıp, rastgele bağırıp çağırıp sonra da dağılmasından ibaret, basit bir mesele olsaydı, o zaman iki “devrimcinin” sabahın ayazında, kör bir istasyonda buluşup, bir kompartımana çekilip sabaha kadar tartıştıkları ne olaydı ki?

Türkçe Ezan…

 Dışarıda gün hafif hafif ışıyor, Bilecik’e yaklaşıyorlardı. Atatürk, nihayet asıl konuya gelebilmişti. Kendisini en çok endişeye sevk eden meseleye:  Ezanın Türkçe okunması meselesine.

 Geçen yıl tam da bu günlerde çok cesur bir karar daha almıştı. Verdiği talimat üzerine 23 Ocak 1932 günü Riyaset-i Cumhur İncesaz Heyeti Şefi Binbaşı Hafız Yaşar (Okur), İstanbul’da Karaköy’deki Yeraltı Camii’nde Cuma namazından sonra ilk kez Yasin Suresi’ni önce Arapça, sonra Türkçe okumuştu.

Yer yerinden oynamıştı ama Hükümet en ufak bir zaaf göstermemiş, uygulama sürüyordu. Aradan sadece 10 gün kadar geçmişti. 3 Şubat 1932 günü Kadir gecesiydi. Ayasofya’da yatsı namazından sonra aralarında birçok tanınmış hafızın bulunduğu Mevlidhan Heyeti, önce Mevlid ve arkasından Kur’an okumuşlardı… Türkçe olarak…

Radyodan yapılan canlı yayın bütün ülkede büyük yankı yapmıştı. Ankara’da Atatürk heykelinin yanına monte edilen hoparlörden de halka dinletilen bu yayını, Ankaralılar, kar altında dinlemişlerdi. Türkçe Kur’an değişik İslâm ülkelerinden de değişik tepkiler almıştı. Kimi çevreler bunu “dinsizlik” olarak değerlendirirken, bazıları da olumlu karşılamıştı. İki gün sonra da, 5 Şubat’ta Süleymaniye Camii’nde ilk Türkçe “Hutbe” okunmuştu.

Yoksa rövanş mı?

Aradan tamı tamına bir yıl geçmişti. İşte bugün de 5 Şubat’tı. Bursa olaylarını İzmir’de haber aldığında ise 3 Şubat. Acaba tam da bu yıldönümü günlerinde geçen yılki bir şeylerin rövanşı mı alınıyordu? Bu olaylar bir rastlantı mıydı, yoksa organize olmuş bir takım çevreler Cumhuriyet’e bir mesaj mı vermek istiyorlardı? Atatürk’ün olayın üzerine hızla gitmesini sağlayan sebep buydu. Başbakanını yanına almış, İçişleri Bakanı ile Adalet Bakanını da Bursa’ya çağırtmış,  devrimi yapan adam, yaptığı devrime sahip çıkıyordu.

Sabah saat 05.00’te Bileciğ’e geldiler. Burada trenden inildi, bekleyen otomobillere binildi ve saat 09.30’da olay mahalline, hızla Bursa’ya geldi. Doğru Vilayet’e gidip olaya el koydu. Meseleyi kavramıştı. Olay, korktuğu ölçüde planlı, örgütlü bir olay değildi. Buna rağmen, sayıları az da olsa birilerinin Cumhuriyet’e hesap sorarcasına Vilayete gelip taşkınlık yapmalarına görevlilerin sessiz kalışını kabul edemiyordu. Bu eylem Cumhuriyet yasasına aykırıydı, buna karşın kimse tutuklanmamıştı.

Derhal Savcı, Hâkim ve Müftü’yü görevden aldı.

Ertesi gün 6 Şubat. O gün İçişleri Bakanı Şükrü Kaya ile Adalet Bakanı Yusuf Kemal Tengirşek de Bursa’ya geldiler. Anadolu Ajansı’na resmî demecini verdi:

Resmî Demeç…

“…Bursa’ya geldim.  Olay hakkında ilgililerden bilgi aldım. Olay aslında fazla önemi haiz değildir. Herhalde mürteciler Cumhuriyet Adliyesi’nin pençesinden kurtulamayacaktır. Olaya dikkatimizi bilhassa çevirmemizin sebebi, dinî siyaset ve herhangi bir tahrike vesile etmeye asla müsamaha etmeyeceğimizin bir daha anlaşılmasıdır. Meselenin mahiyeti esasen din değil, dildir. Kesin olarak bilinmelidir ki, Türk milletinin millî dili ve millî benliği bütün hayatında hâkim ve esas kalacaktır.”

O gün akşam Gül Cemal Vapuruyla İstanbul’a dönecekti. Hareket öncesi Çekirge Köşkü’nde bir yemeğe katılmayı kabul etti. Belliydi ki olayın utancını taşıyan bazı Bursalı yöneticiler, olayı yumuşatıp gönlünü alma çabasındaydılar. Salonda gençler çoğunluktaydı. Masada ise 15 Ocak’tan beri kendisine refakat eden arkadaşları: Kılıç Ali, Saffet Bey, Nuri Conker, Salih Bozok, Hasan Cavit, Sami Bey, Kâzım Bey, Mümtaz Bey, Avni Bey, Şahap Bey ve Ferit Bey.

Seyahatin başında ve İzmir’e kadarki bölümünde Celal Bayar da heyetin içindedir ama Bayar Afyon’da gruptan ayrılmış, bu kez Antalya’dan gelen İsmet Paşa heyete katılmıştır ve şimdi de masada Atatürk’ün sağında, her zamanki yerindedir. Ayrıca Bursa’ya bugün gelen vekiller, Şükrü Kaya ve Yusuf kemal Tengirşek de elbette masadaydılar.

Konuşulan konu günün konusuydu: İrtica ve devrimler.

Gençlerden biri…

Gençlerden biri ”…Bursa Gençliği olayı hemen bastıracaktı, fakat zabıtaya ve adliyeye olan güveninden ötürü…” demeye kalktı, olanlar oldu… Atatürk elinden çatalı, bıçağı bıraktı, arkadaşları vücut dilinden fırtınanın yakın olduğunu anlamışlar, onlar da yemeğe ara vermişlerdi; gözlerini gence dikti ve adeta gürleyerek, sonradan “Bursa Nutku” olarak bilinen sözleri bir çırpıda söyleyiverdi.

Sofrada soluk alınmıyordu. Herkes pürdikkat Atatürk’ü dinliyordu. Bir devlet başkanı olarak öyle noktalara değinmişti ki, yarın bu söylediklerine kendisi de hedef olabilirdi ama bundan kaygı duymuyordu, yeter ki Gençlik beklediği gençlik olsun. İşte ancak o zaman Cumhuriyet’in sonsuza değin emin ellerde olacağına inanıyordu ve işte bu nokta O’nu rahatlatıyordu.  Gençliğe sonsuz kredi tanıyordu.

Çok ileriki yıllarda değerli bir akademisyen, Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı, bu konuda şöyle yazacaktır: “… Tarihte bu sözleri söyleyebilen bir başka devrimci çıkmış mıdır? Başında bulunduğu devletin bile zaaf içinde olabileceğini düşünen, geleceğin siyasal iktidarlarından kuşkulanabilen ama gençliğe böylesine sınırsız bir güven besleyen, böylesine “çek veren”, gençliği böylesine  “son çare” olarak gören bir devrimci yoktur. Ve Atatürk, hem gelecek iktidarlar, hem de gençlik konusunda yanılmamıştır.”

Sofrada not alınmadı…

Atatürk konuşurken sofradakiler not almamışlardı. Nutkun metni o yüzden Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri arasında yoktur. Ama bu da söylenmediği anlamına gelmez. Uzun yıllardır Atatürk’ün sofrasında İsmet Paşa’nın uygulattığı bir sistem vardı: Sofrada konuşulan sofrada kalırdı. Hele sofrada içki servisi varsa. Aksine durumlarda bu (yani not tutulabileceği) baştan belirtilirdi ve o zaman isteyen herkes not tutabilirdi.

Hiçbir memleket meselesinin görüşüldüğü sofrada içki içilmemişti. Bu da sofranın yazılı olmayan kurallarındandı. Sofranın konusunu belirleyen Atatürk olduğu için, misafirler daha yerlerini alırken garson Cemal Granda’nın da, Şefgarson İbrahim’in de gözü Atatürk’te olurdu.

“-İçki servisi yapılsın…” talimatı verilmişse, gecenin biraz daha sakin geçeceği anlaşılırdı.

Oturma düzeninde de bir disiplin vardı. Atatürk’ün sağ başındaki koltuk, İsmet Paşa’nındı. Mareşal sofrada konuksa, hiçbir şekilde sofraya içki servisi yapılmaz ve sağ başta Fevzi Çakmak, bu takdirde sol başta İsmet Paşa otururlardı. Atatürk Mareşale daima ”Hocam” diye hitap eder ve yemek sonrasında Atatürk bir tek Mareşali dış kapıda arabasına kadar gelerek yolcu eder, ona büyük saygı gösterirdi. Bu, Genelkurmay Başkanı’na özel saygı, Atatürk’ün yaşam biçimiydi. Onun için, tek bir istisnasız,  yaşamı boyunca bu saygıyı hep gösterdi.

Genelkurmay Başkanı’na Saygı…

Mareşal Çakmak Genelkurmay Başkanı,  Atatürk ise Cumhurbaşkanı, yani cumhurun başı,  devletin başı. Uzun yıllar İnönü de Başbakan. Genelkurmay Başkanı anayasal bir kurum olarak hep onlara bağlı. Ama aralarındaki ilişkinin düzeyi buydu ve benzer düzeyi bütün başbakanlar gözetmek zorunda kalmışlardır.  Çünkü onların hepsi Atatürk’ün “rahle-i tedrisi”nden (eğitiminden) geçmişlerdi.  Şimdiki siyasilerimizin her birinin bir aslan kesilip, kimi satılmış basının satılmış yazarlarıyla kol kola, gerici tarikat-cemaat taifesinin koruması altında,  Genelkurmay Başkanlığını hedef alarak, üstelik bunu güya “sivil yönetim” ve “demokrasi” gibi yüce amaçlar için yapıyor pozuna bürünerek sürdürdükleri iğrenç kampanya var ya! İnsan Atatürk dönemine bakıyor da, gerçek devlet adamlığının ne kadar farklı bir şey olduğunu o zaman bir kez daha anlıyor.

Biz sofraya dönelim:

Eğer Atatürk, topluma bir mesaj verecekse, o konuşma mutlaka not edilir ve gözden geçirildikten sonra gitmesi gereken yere gönderilirdi. Anadolu Ajansı’na verdiği demeçler böyledir.  Gazetecilere demeç veriyorsa, söyleyeceğini doğrudan söyler ama özellikle dış politika konusunda gazetelere makale göndermişse, zaman zaman gönderdiklerini ertesi gün tekrar gözden geçirip, düzeltmeler yaptığı görülür. O yüzden baskıya girmezden önce hep bir son kontrol söz konusudur ve bu konularda Falih Rıfkı (Atay) frenleyicisi ve yardımcısıdır.

Hatay Meselesi konusunda Kurun Gazetesi’nde, gazetenin başyazarı Tarık Us imzasını kullanarak yazdığı on dört makalede kullandığı üslup son derece kırıcı ve agresiftir ve bunlarda daha çok bizzat hükümeti yani İnönü’yü eleştirmektedir ama bu Fransa’ya karşı sürdürdüğü bir taktiktir.

Sofrada mutlaka kara tahta ve her misafir sandalyesinin önünde not tutmak için bir kalem ve bir defter bulunur. Konuşulanlar not edilsin diye. Ama bir konuşma masada kalacaksa, bu da açıkça belirtilir, o zaman not tutmak da yoktur.

Bursa Nutkunun Metni Elbette Atatürk’ün…

Bursa’da Çekirge Köşkü’nde yaptığı konuşma, topluma verdiği resmî bir demeç değildir. O, resmî demecini sabahleyin Anadolu Ajansı muhabirine vermiştir. Sofradaki olay spontane olarak gelişmiş, bir gencin bir açıklaması üzerine, o an içinden geçenleri samimi olarak seslendirmiştir, hepsi o kadar. Ama bunları bağıra bağıra, orada bulunanların gözlerinin içine baka baka söylemiştir. Bunda en ufak bir kuşku yoktur.  Sürmekte olan devrimler konusunda kaygıları vardır. Bu uzun yurtiçi gezilerinin de maksadı budur. Bursa’ya da başbakanını, bakanlarını alıp, piknik yapmaya elbette gelmemiştir. Eğer o gün o genç o konuşmayı yapmasaydı da Atatürk, bir fırsatını gene yaratıp buna benzer bir konuşmayı gene yapacaktı, zira bu uyarıları yapmak gereğini uzun zamandır duymaktadır.

Atatürk konuşurken, kimse kelimesi kelimesine o anda kayıt tutmadı ama daha sonra sofradakiler, mealen bu metni ortaya çıkardılar. Nitekim ilerde Bornova Savcısı’nın başvurusu üzerine Türk Tarih Kurumu Yönetim Kurulu, bu metnin mealen Atatürk’e ait olduğunu “oybirliği” ile onaylayacaktır.

Bursa Nutku, resmî bir demeç olmadığı için, ”Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri” arasında yer almaz. Kimi aydın ve yazar, olayın sadece bu tarafına bakarak, bu metnin Atatürk’e ait olamayacağını savunurlar, yanlıştır. Çünkü Atatürk tarafından söylendiği açıkça bilinen yüzlerce söylem daha vardır ki, bunlar da Söylev ve Demeçleri arasında yer almazlar. Oralarda yer almaması, söylenmediği anlamına gelmez.

Oysa Bursa Nutku’nun Atatürk tarafından söylendiğinin en büyük iki kanıtı vardır:

1. Üslup.

Bursa Nutku’ndaki üslubu alın 10. Yıl Nutkunun yanına koyun. Sonra da 6 gün boyunca, ayakta, 36 saat 33 dakika boyunca okuduğu Büyük Nutuk’taki “Gençliğe Hitabı” ile kıyaslayın.

Üslup ve verilen mesaj aynıdır. Bunda en ufak kuşkunuz var mı? Olamaz. O zaman? Gençliğe Hitabında, gelecekte bu ülkeyi yönetecek devlet adamlarının bile kimi zaman ihanetle anılabilir tutum ve davranış içinde olabileceklerine işaretle, o durumda da Gençliği rejimin bekçisi olmakla görevlendiren devrimci bir lider, neden Bursa Nutku’nda işaret ettiği noktaları, kimilerine göre, söylememiş olsun… Bunun bir mantığı var mı? Mesele hiç de karmaşık olmayan, son derecede açık bir konudur: Rejim, yani Cumhuriyet ve Devrimler tehlikede mi, Gençlik Görev Başına…

2. İçerik.

Atatürk’ün Bursa Nutku’nun içeriğini alın, O’nun “Gençliğe Hitabı” ile kıyaslayın. Atatürk’ün geleceğe yönelik tek kaygısının bir gün devrimlerin ve Cumhuriyet’in baltalanabileceği riski ve irtica olduğunu görürsünüz. Bunu da açıkça dile getirir ve Gençliği bu konuda hem uyarır hem görevlendirir. Bunda da en ufak bir kuşku yoktur.

Daha Cumhuriyet dört yaşındayken, 1927’de, bütün dünyanın önünde Türk Gençliği’ne hitap ederken, söylediklerine bir bakın: Cumhuriyet ve devrimler gençliğin en büyük “ Hazinesi”dir, Atatürk buna değinir ve hemen arkasından uyarısını yapar:

 “…seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dâhili ve harici bedhahların (sapkınların) olacaktır… Bütün bu şeraitten (koşullardan) daha elîm (acı) ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde olabilirler… Hatta bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini müstevlilerin (işgalcilerin) siyasî emelleriyle tevhide edebilirler… (birleştirebilirler)”

Gençliği Teröre mi itiyor?

Atatürk’ün bu sözleri söylemiş olduğuna şüphemiz var mı? Yok! Çünkü bunlar 787 sayfalık Büyük Nutuk’un içinde beş dilde yazılmış olarak duruyor. O zaman Büyük Nutuk’ ta bunları söyleyen bir devrimci, Bursa Nutku’nu niye söylememiş olsun?

Buna verilen yanıt genelde şudur: “Bursa Nutku’nun metni gençliği kendi yönetimine, kendi devletine karşı gelmeye, düzeni bozmaya, terör yapmaya teşvik ediyor. Atatürk böyle bir şey istemiş olamaz. Çünkü o daima hukuktan ve düzenden yana olmuştur. O nedenle bu metin uydurmadır…”

Aşağı yukarı söylenen budur. Şimdi bu görüşün analizini yapalım:

Atatürk, Bursa Nutkunda çizdiği tablo kendi yönetiminde de olsa, Gençliğin aynı şekilde tepki göstermesini istiyor ve ister. Bunun en kesin kanıtı, Atatürk’ün, kendi kurduğu CHP karşısında, kendi yönetimine karşı bir muhalefet partisi kurulabilmesi için samimi olarak gösterdiği çabadır.

Atatürk, Bursa Nutkuyla Türk Genci’ne ne zaman ve hangi durumda taşla, sopayla, elinde ne varsa onunla eyleme geçmesini söylüyor? O noktaya bir daha bakalım:

“Türk Genci devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı gördüğü an…” diyerek sınırı çiziyor.

Demek ki Atatürk Türk Gencinin her vesileyle taşa sopaya sarılmasını istemiyor, onu bu yolda yönlendirmiyor. Sadece Cumhuriyetin ve devrimlerin tehlikeye düştüğü anda, bir başkalarının müdahalesini beklemeden devrimleri korumasını istiyor. Ne var bunda? Bu satırlar tam da devrimci Mustafa Kemal’in ruhunu,  bu vatanın temeli olan “kuvva-i milliye” nin ruhunu yansıtıyor.

Tekrar Bursa’ya dönelim: Atatürk ve beraberindekiler o gün akşam Gemlik’e geçip, sonra da Gülcemal Vapuruyla İstanbul’a dönüyor. Bir süre sonra da olay unutuluyor çünkü Bursa Nutku zaten içeriği itibariyle her yerde ve fırsatta tekrarlanabilecek bir nutuk değil. Söylenmesi için, söylenmesini gerektirecek koşulların oluşması gerekli. Durup dururken niye okunsun?

Ve aradan yıllar geçiyor. 

Sonrası…

Nutuk, 1935 yılı yayını bir dergide görünüyor.

Uzunca bir aradan sonra, ilk kez yeniden 1947 yılında Rıza Ruşen Yücer’in “Atatürk’e Ait Birkaç Fıkra ve Hatıra” adlı kitapta yer alıyor.

İki yıl sonra, bu kez 1949 yılında, “İzmir II. D.P. Büyük Kongresi”’nde Celal Bayar tarafından okutuluyor. Nutku okutarak verilmek istenen mesaj: “Gerici CHP’yi madem yargı durduramıyor, Gençlik durdursun…” mesajıdır.

1958 yılında, CHP’nin resmî yayın organı olan Ulus Gazetesi Nutku yayınlar. Bununla CHP, “…Demokrat Parti’nin rejim için bir ‘tehdit’ oluşturduğu” fikrini işlemekte, “Gençlik, iktidara rağmen, kanun-nizam dinlemeden, rejimi korumak adına, idareye el koyacaktır” görüşüne yer vermektedir.

Tartışma uzar. Cumhuriyet Savcısı Ulus Gazetesi için soruşturma açar. Sonunda “takipsizlik “ kararı verilir.

Konu mahkemelik…

Bornova Asliye Hukuk Hâkimliği, böyle bir nutkun var olup olmadığının tespiti için

27 Eylül 1966 tarih ve 1966/338 sayılı yazı ve bu yazıya ekli Bursa Nutku metnini Türk Tarih Kurumu’na gönderip, görüş ister.

Bunun üzerine toplanan TTK Yönetim Kurulu aşağıdaki kararı alıyor:

“ Türk Tarih Kurumu Yönetim Kurulu’nun 24 Ekim 1966 tarihli toplantısında Bornova Asliye Hukuk Hâkimliği’nin 27.9.1966 tarih ve 1966/338 sayılı yazısı ve bu yazıya ekli Atatürk’ün Bursa Nutku ile ilgili sözleri üzerine gerekli incelemeler yapılmıştır. Bu incelemeler sonucunda bu sözlerin Atatürk’ün 1933 Şubat’ında Bursa’da yaptığı konuşmadan mealen alınmak suretiyle çeşitli tarihlerde basılmış olduğu kanaatine oybirliğiyle varılmıştır.”

Böylece, Nutkun varlığını, bu konuda yorum yapabilecek en yetkin kurum olan Türk Tarih Kurumu da onaylamış oluyor.

Konu Ağır Ceza Mahkemesi’nde…

Nihayet konu Ağır Ceza Mahkemelik oluyor.

1975 yılında, Cafer Tanrıverdi adlı vatandaş, kim bilir kime veya neden bozulmuş, Kayseri de Nutku bastırıp, dağıtıyor.

Yapılan şikâyet üzerine, Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kovuşturma yürütülürken, mahkeme bilirkişiye başvuruyor ve bunun üzerine, dönemin Türk tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Enver Ziya Karal ve Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sami N. Özerdim, mahkemeye bu metnin Atatürk’e ait olduğunu gösterir bilgi ve belge sunuyor.

Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesi bunun üzerine Bursa Nutku’nun Atatürk’e ait olduğunu onaylıyor. Bu mahkeme kararından sonradır ki, Bursa Nutku okunur, söylenir, dağıtılır ve asılır hale geliyor.

SONUÇ:

“Bursa Nutku” vardır ve Atatürk bu nutku tam da bu günler için söylemiştir.

Dr. Orhan Çekiç



Gölcük döşemealtı belgeleri ++ Son bölüm

Gölcük döşemealtı belgeleri  ++ son bölüm
++++++++++++++++++++++++++++++++++++
 
Ali Serdar Bolat   31 Ocak 2011
 
Konunun çok uzun olması nedeniyle parça parça verdiğim yazımın 4. ve son bölümüdür:
 
Güvenlik
+++++++
Bilirkişi Raporu güvenlik zafiyeti konusunda şunları yazıyor:
mha edilecek malzemeler İKK kısım amirliğindeki dolaplarda, veya İstihbarat Kısım Amirliği  (İKA) odasında döşeme altında saklanıyor.
2 Nolu kontrollü bölge olan İKA odasının iki adet kapısından birinin kafes tipi demir kapı olduğu, asma kilitle kilitlendiği, asma kilidin tek anahtarla açılabilen basit bir yapısı olduğu, diğerinin çelik kapı olduğu, kapıların anahtarlarının 8 kişide bulunduğu, alarmın devre dışı bırakıldığı
Donanma Komutanlığında bir güvenlik kamerası sisteminin mevcut olmasına rağmen İstihbarat İKK ve Güvenlik Şube Müdürlüğüne ait odaların girişini gösteren bir kameranın bulunmadığı görülmüştür."
Demek ki tertipçiler gizlice bu odaya girebilir, hard diskleri gömüldüğü yerden çıkarıp içlerine tertip belgelerini yükleyebilir ve tekrar aynı yere gömebilir.
 
2008 tarihli banka alındı belgesi
+++++++++++++++++++++++++++
Bilirkişi Raporu şöyle diyor:
"• Düstü.ppt adlı dosya içeriğinde İsth. Bçvş. Erdinç Yıldızın eşi Yasemin YıldızınBireysel Emeklilik ve Hayat SigortasıTemmuz ve Ağustos 2008 aylık ödemesine ait banka alındı belgesiyer almaktadır. 
Dosyanın oluşturma ve son kaydetme tarihleri 20 Ağustos 2003 olarak gözükmektedir."
Demek ki, tertipçiler, Ağustos 2008 tarihinden sonra kaydedilmiş olması gereken banka belgelerini ya görmemişler, ya da silmeyi unutmuşlar.
Hazırladıkları 144 adet klasörü ve 943 dosyayı yükleyip sanki 20 Ağustos 2003'de kaydedilmiş gibi düzenleme yapmışlar.
Hard diski inceleyenler, bu tertip klasörlerinin 2003 yılında kaydedildiğini zannedecekler.
Gelgelelim, salak tertipçiler 2008 yılına ait belgeyi silmeyi unutunca tertip kabak gibi ortaya çıktı.
Sadece bu delil bile, davanın düşmesi ve tertipçilerin araştırılması için suç duyurusu yapılmasını gerektirir.
Ama nerede hukuk, nerede kanun, nerede vicdan? Hiçbiri yok, sadece tertip ve orduya saldırı var
 
Diğer tutarsızlıklar
+++++++++++++++
30 Ocak 2011 tarihli Aydınlık'ın Bilirkişi Raporu'ndan özetlediği 10 madde şöyle:
 
Madde 1) Suga darbe planı daha hazırlanmadan planda yazılı faaliyetler uygulanmış
Savcılar, Suga planının 3 Şubat 2003'de yapıldığını iddia ediyor.
Döşemealtından çıkan sahte belgelerde, daha önceki tarihlerde, yani daha plan hazırlanmamış iken planda yazılı faaliyetlerin yapılmış gibi görünüyor.
Darbe planı: "Şunları yapacağız" diyor, ama, "şunlar" daha önceden yapılmış.
Böyle saçmalık olur mu?
 
Madde 2) Gemilerde internet olmadığı halde darbe belgesi e-posta ile gelmiş
Orduda evrak kurye ile gönderilir.
Halbuki Roma Ataşesinin yazdığı öne sürülen evrak e-posta ile gelmiş.
Belgeyi e-posta ile alıp son kaydeden olarak Cem Gürdeniz görünüyor.
Halbuki Cem Gürdeniz o tarihte Ege'de tatbikatta.
Evrakın kaydedildiği tarihte gemilerde internet olmadığı için e-posta ile darbe belgesini alıp kaydetmiş olamaz.
Evrakı o gün kaydetmiş olması için, karada olması gerekirdi. Halbuki denizdeydi.
 
Madde 3) O tarihte olmayan bir komutanlık belgeye yazılmış
14 Aralık 2002 tarihli darbe belgesinde "CC MAR NAPLES Komutanlığı" adı geçiyor.
Halbuki bu komutanlık 1 Temmuz 2004 tarihinde kuruldu.
 
Madde 4) Darbe adresleri açık şekilde yazılmış
Belgelerde örneğin Donanma Komutanlığı deniyor.
Halbuki "Suga Komutanlığı" olarak yazılması gerekirdi.
Çünkü belgelerde gizli yapılanmalardan söz ediliyor. Gizli yapılanmanın adresi açıkça "Donanma Komutanlığı" olark yazılır mı? hani gizlilik?
 
Madde 5) 2003'teki belgede 2010 tarihi
29 Ocak 2003 tarihli Ang. Kural CD belgesinde: "Çalışma gurubu bağlantı önlemlerinin Ocak 2010'a kadar Donanma Komutanlığı'na sunulması" emrediliyor.
7 sene sonra yapılacak darbe planı dünyanın neresinde görülmüş?
 
Madde 6) Toplantıya katılanlar aynı zamanda tatbikatta
Fizik kuralları hiçe sayılıyor. Bir insan aynı anda iki ayrı yerde olabilir mi?
"Aksaz Çalışma Gurubu Toplantı Tutanağı"na göre, Erhan Şensoy, Deya Ön, Şafak Yürekli ve F. Can Yıldırım da toplantıya katılmış.
Halbuki bu kişiler o tarhte tatbikatta, denizin ortasında..:)))
 
Madde 7) Aynı zamanda iki ayrı ülkede
Muharrem Nuri Alacalı, 12 Aralık 2002 tarihinde bir doküman hazırlıyor. Son kaydedilme tarihi 3 Ocak 2003.
Halbuki bu kişi 29 Temmuz 2002 - 28 Haziran 2003 arasında Amerika'da eğitimde...
Dokümanın hazırlanıp kaydedildiği bilgisayar Türkiye'de
 
Madde 8) Emniyetli cep telefonu
sakal Eylam Planı'na ait bir belgede 2003 yılında yapılması planlanan bir eylemde emniyetli cep telefonu kullanılacağı belirtiliyor.
Halbuki bu tip telefonlar 28 Kasım 2008 tarihinde kullanılmaya başlandı.
2003'de bu tip telefon yok...
 
Madde 9) Gemi TSK'da kayıtlı değil
"Ordudan İlişiği Kesilecek Kişiler Listesi" 13 Şubat 2003 tarihinde hazırlanmış.
Adı listede yer alan Özgür Yar'ın "TCG Alanya" gemisinde görevli olduğu yazılıyor.
Halbuki 2003 tarihinde donanmada TCG Alanya isimli bir gemi yok.
"TCG Alanya" gemisi donanmaya 2005 yılında katıldı.
 
Madde 10) Örnek'in görev yeri yanlış yazılmış.
Ekim 2003 tarihli belgede Özden Örnek-Oramiral diye imza yeri açılmış.
halbuki bu tarihten 3 ay önce Ağustos 2003'de Özden Örnek Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'na atanmıştı.
 
Bütün bu açık kanıtlara rağmen, ZAMAN gaz tenekesi ve diğer yandaş borazanlar hala daha utanmadan "Belgeleri döşeme altında askerler  buldu, belgelere kulp takmayın, sulandırmayın" demekte ısrar ediyorlar.
 
++++++++++++++++++++++++++++++++++

Re: [ISRATURK] Re: Soy Kýrým Kurbanlari Anma

Cevap aslında çok basit,
Yıkılan Osmanlının ana varisi Türklerdi, Türklerden boşalan yerlerde yeni ülkeler kurulmuştu, yeni kurulan devletlerin ve bunların vatandaşlarının Türk düşmanı olmasından doğal bir şey olamaz.
Ülke olarak belirlediğiniz coğrafyadaki Türkleri sürüp atmak, etnik arındırma, katliam yapmak için mutlaka bir gerekçeye ihtiyacınız vardı.
Bütün bunları yaptıktan sonrada suçluluk hissi yaşamamak için psikiatride kullanılan tabirle projeksiyon yapmak(suçlamak) gerekiyordu.
Bütün bunları yaparken, kestirmeden Türkler vahşiydi, zalimdi, öldürülmeyi hak ediyordu diyemezdiniz, mutlaka daha sağlam gerekçeler gerekiyordu.
Mora'da, Girit'de, yaşamakta olan Türklerin büyük bölümünün de Türkiye'ye asla ulaşamamış olduğunu da hatırlamak lazım.
Aynı şekilde Balkanlarda da çok büyük bir Türk nüfus alenen katledilmiştir.
Böylesine büyük bir miras kavgasından sonra yollarını ayırmış milletler arasında kan davalarının yaşanmasına neden şaşırıyoruz?
Boşanmış çiftler, cenaze başında miras kavgasına tutuşan evlatlar kanlı bıçaklı olduktan sonra hiç mi yüreklerinde öfke olmaz?

Ermeniler, neden çok acılı?
Ben söyleyeyim, kazandıkları Ermenistan'ı bir vatan olarak yeterli görmüyorlar, kaybettikleri canlardan çok kaybettikleri vatana yanıyorlar da ondan.
Rumlar, Bulgarlar İstanbul'u, İzmir'i, Antalya'yı kaybettiler ama, Selaniği, Atina'yı, Sofya'yı kazandılar.
Ermeniler ise kaybettiklerinin yerine çok fazla şey koyamadılar.
O nedenle taleplerini en üst perdeden sürdürenler de Ermeniler oldu.
Ermeniler'den başka bütün milletler yaşadıkları yerlerden Türkleri sürmüştür, ve bununla da kalmayıp, kendisine ait limanları olan, sürdürülebilir devletler kurmuştur.
Ermenistan ise dar bir coğrafyaya sıkışmış, gerek batıdaki diasporanın, gerekse Rusyanın stratejik oyunlarında piyon olma durumuna sıkışmış bir ülke kurabildiler.

Her milletin kendi acılarının yasını tutmasını doğal karşılıyorum.
Bunda da çok büyük bir mahsur görmüyorum.
Ancak, kimse kusura bakmasın, ben de Ermeni'nin yasından çok Türk'ün yasını tutayım.
Ve müsaade edinde, kimse beni Ermenilerin kaybettiklerinin yasını tutmaya zorlamasın.

Şükürler olsun ki, ülkem II. Dünya Savaşına girmedi, benim milletim, Hiroşima-Nagazaki de olduğu gibi sivil halkın üzerine atom bombası atılmasının, ya da Leningrad, Stalingrad kuşatmalarında olduğu gibi sivil halkın üzerine topçu ateşi açılmasının travmalarının doğrudan yaşamadı.
Savaşlar her zaman böyledir.
Ve biliyorum ki, bundan sonra daha da beter olacaktır.
Son iki Dünya Savaşından biliyoruz ki, artık ordular değil, milletler savaşıyor.
Tahminin, önümüzdeki dönemde Ermenilerin, Rumların, Türklerin, Yahudilerin daha önceki kayıplarına rahmet okutacak acılar yaşanacak.
O yüzden geçmişin tortularıyla uğraşmayı herkesin bırakması, ve yeni dünyanın daha yaşanabilir bir yer olmasına çalışması daha uygun olacaktır.
Aksi halde geçmişin nefretleri yeni savaşların, yeni kayıpların gerekçesi olacaktır.
Kan davası toplumlar açısından da iyi bir şey değildir.

Ve en son şunu söyleyeyim, biz Türkler Anadolu'da Türkiye Cumhuriyetini kurduğumuzda bir sürü katliamdan sonra gerçek bir jenositten kurtulmuş olduk.
Bu gün Bulgaristan, Sırbistan, Yunanistan, hatta Ermenistan'da(koca bir sıfır) bulunan Türklerin sayıları, yaşam şartları bizim için en büyük kanıttır.
Lütfen, aranızdan en günahsız olan ilk taşı atsın.


On 31.01.2011 10:23, Enis Tayman wrote:
 

Hic dusundunuz mu neden bu kadar cok "ic" ve "dis" dusmani var Turklerin ve Turkiye'nin?

 

Kolay gelsin

 

M. Enis Tayman

Radikal Gazetesi

 

Tel:     0212 449 61 05

Mobil: 0537 404 66 82

Faks:  0212 449 62 09

 

 

 


From: ISRATURK@yahoogroups.com [mailto:ISRATURK@yahoogroups.com] On Behalf Of hakan ergun
Sent: Monday, January 31, 2011 6:08 AM
To: ISRATURK@yahoogroups.com
Subject: Re: [ISRATURK] Re: Soy KÃÆ'ƒÂ½rÃÆ'ƒÂ½m Kurbanlari Anma

 

 

Bence Enis bey sayabilir..

 

Radikal gazetesi olarak bir cok imkanlari var, bizin gibi i$in gucun arasinda dallanmiyorlar .. 

 

Onlar profesyonel..!

 

 Meslek olarak zamanlari var..!


 

 


From: Fethiye T <GentleDoe_4@yahoo.com>
To: ISRATURK@yahoogroups.com
Sent: Sun, January 30, 2011 11:02:24 PM
Subject: [ISRATURK] Re: Soy KÃÆ'ƒÂ½rÃÆ'ƒÂ½m Kurbanlari Anma

 

Hakancigim,

bir milyon arsiv belgesi de versen, Ingiltere'den, Rusya'dan vs den de versen a-n-l-a-t-a-m-a-z-s-i-n. "Hepimiz Ermeniyiz" diyenler, bir gun olsun "hepimiz Tegmen Celebi'yiz" dedi mi? haksizlik kime yapilirsa yapilsin ayni tepkiyi verebilenlerin fikirleri makbuldur.. nalinci keseri olanlarinki degil.

Turk koylerinin basilip, hamile kadinlarin kardinin desildigi resimleri neremize sokalim?

Onlarin da kac kisi oldugunu sayan var mi?

Birak ALlasen,
Fethiye

--- In ISRATURK@yahoogroups.com, hakan ergun <sredninka@...> wrote:
>
> Musaadelerinizle  bir sozum var ,
>
> Gecen sene Hacimla tarti$irken sayin Hasday ve diger grub uyeleri de bilirler ki
> Osmanli Yildiz sarayi ar$iv belgelerini ISBN kodlarida dahil olarak gruba
> iletmi$tim sayin Nazaryan'a atfen..  Belgelerin orijinal kopyalari tasniflerde
> mevcut  (yabancilarinkide dahil olmak uzere)  ..
>
> Isteyen israturk ar$ivinden bulup ula$abilir..
>
> Kitaplarda (ar$ivlerin kopyasi kitap halinde)  Temin edilebilecekleri adresi
> dahi vermi$tim..  Halen oradalar..
>
> Enis beyin tek yonlu yakla$imi rahatsiz edici..  Peki elli bin katledildi
> $eklinde..!
>
> Her iki tarafta kar$ilikli katledildi
>
> Ba$layanlar sevgili Ermeni hem$ehrilerimizdi
>
> Organize olup silahlanan aktivitenin musebbibi de onlardir
>
> Defalarca tehcir Osmanli naziri tarafindan sumen alti edilmi$tir
>
> Ermeni yurtta$lar kadar veya daha fazla Ermeni olmayanlar hayatini
> kaybetmi$tir..
>
> 1. Dunya harbi Rus cephesinde devlet loJistik olarak sevgili Ermeni komitacilar
> ve destekcileri tarafindan  sabote edilmi$ buyuk can kaybina yol acilmi$tir..
>
> 1. Harp sonrasi sevgili Ermeni yurtta$larimiz i$gal kuvvetleri ile (ar$ivlerde
> kayitli) i$ birligi yapmi$lardir..
>
> Ve daha gider bu siralama..  Tabi bu arada  Turk Yahudileri Turklerle birlikte
> vatani kurtarmanin mucadelesini verirken..!!
>
> Gazeteci dostum Enis bey acaba  ne kadar hristiyan olmayan  Osmanli
> vatanda$ininda ayni hassasiyetle  hesabindamidir..?
>
> Bir cok Ermeni arkada$im var ,  ortak olan bir$ey var aramizda oda acilarimizin
> ortakligi..
>
> Enis bey ,
>
> Turkiye Cumhuriyetini ve milletini  adi bir sava$ suclusu gibi
> yargilayamazsiniz..
>
> Peki ellibin olsun o zaman derken bir gazeteci olarak somut belgelerle ve
> rakamlarla geliceksiniz , size yaki$acak olan budur..!
>
> Saygilar
>
>
> ..
>
>
>
> ________________________________
> From: Fethiye T <GentleDoe_4@...>
> To: ISRATURK@yahoogroups.com
> Sent: Sun, January 30, 2011 3:29:51 AM
> Subject: [ISRATURK] Re: Soy KÃÆ'ƒÂ½rÃÆ'ƒÂ½m Kurbanlari Anma
>
>  
> Yani, anladiginiz bu mu benim yazimdan? Bravo... birakin daginik kalsin o
> zaman..
> Fethiye
>
> --- In ISRATURK@yahoogroups.com, Enis Tayman <enis.tayman@> wrote:
> >
> > Peki; tamam elli bin diyelim… Bu nasil bir rakam sizce; siradan olabilir,
> >katledilebilir geliyor mu size?..
> >
> >
> >
> >
> > Kolay gelsin
> >
> >
> >
> > M. Enis Tayman
> >
> > Radikal Gazetesi
> >
> >
> >
> > Tel: 0212 449 61 05
> >
> > Mobil: 0537 404 66 82
> >
> > Faks: 0212 449 62 09
> >
> >
> >
> >
> >
> >
> >
> > _____
> >
> > From: ISRATURK@yahoogroups.com [mailto:ISRATURK@yahoogroups.com] On Behalf Of
> >Fethiye T
> > Sent: Sunday, January 30, 2011 1:17 AM
> > To: ISRATURK@yahoogroups.com
> > Subject: YNT: [ISRATURK] Re: Soy KÃÆ'Æ'½rÃÆ'Æ'½m Kurbanlari Anma
> >
> >
> >
> >
> >
> > Enis bey,
> >
> > Anlatamadigimi anladim... soyle aciklayayim o zaman.. bir seyin dogrulugunu
> >tartismak icin bir mesnet olmasi lazim.. demek istedigim ise, KENDI VERDIKLERI
> >RAKAMLAR bile bu kadar SAHTE iken bir olayin var olup olmadiginin nesini
> >tartisalim.. Iste bu yuzden de uluslararasi tarihcilerden olusturulacak,
> >tarafsiz bir kurulun oturup bunu arastirmasini KABUL ETMEYEN TARAF DA
> >kendileri..
> >
> >
> > Tek bir insanin bile irkci bir nedenle oldurulmesine TABI KI karsiyim..
> >Insanlik sucudur AMA once gercegi bilelim. Oysa karsi taraf gercegi degil,
> >sadece "dedidim dediktir" i kabul ettirmek istiyor.
> >
> > Fethiye
> >
> > --- In ISRATURK@yahoogroups.com <mailto:ISRATURK%40yahoogroups.com> , Enis
> >Tayman <enis.tayman@> wrote:
> > >
> > > elbette Turklerin de hakkini arayacagim gunler gelecek. ama gun o gun degil.
> >simdi hesap verme zamani. bes yuz bin mi iki milyon mu tartismasi yapiyorsunuz
> >madem... iyi sizi tatmin etsin bari. peki bes yuz bin... tamam mi? simdi iciniz
> >rahat mi? iki milyon cok da bes yuz bine baglamak mi derdiniz? Siz hic bes yuz
> >bin oluyu yanyana gordunuz mu?birakin oluyu bes yuz bin diriyi yan yana gordunuz
> >mu? ne kadar cokturlar haberiniz var mi?
> > >
> > >
> > >
> > > Kolay gelsin
> > >
> > > M. Enis Tayman
> > > Radikal Gazetesi
> > >
> > > Tel: 0212 449 61 05
> > > Faks: 0212 449 62 09
> > > ________________________________________
> > > Kimden: ISRATURK@yahoogroups.com <mailto:ISRATURK%40yahoogroups.com>
> >[ISRATURK@yahoogroups.com <mailto:ISRATURK%40yahoogroups.com> ], Fethiye T
> >[GentleDoe_4@] Adýna
> > > Tarih: 30 Ocak 2011 Pazar 00:43
> > > Kime: ISRATURK@yahoogroups.com <mailto:ISRATURK%40yahoogroups.com>
> > > Konu: YNT: [ISRATURK] Re: Soy KÃÆ'Æ'½rÃÆ'Æ'½m Kurbanlari Anma
> > >
> > > Enis bey, anlasilan Turkten baska herkesin hakkini aramak gibi bir merakiniz
> >var.. Ben Ermenilerin rakamlarindan sozediyorum.. rakam falan verdigimiz yok...
> >onlarin bu iddiaya basladiklari zamanda verdikleri rakam ile bugun iddia edilen
> >rakam arasindaki fark nereden geliyor ben sadece bunu sordum.. 500 binden 2
> >milyon'a nasil cikti yani.. kaldi ki o zaman nufus kayitlarindan ki nufus
> >kayitlarini tutan da Ermeni, Turkiye topraklarinda yasayan Ermeni sayisi belli.
> > >
> > > Propagandaya degil gercege ulasmaya calisiyorsak, olay farkli gorunuyor..
> > >
> > > Fethiye
> > >
> > > --- In ISRATURK@yahoogroups.com <mailto:ISRATURK%40yahoogroups.com>
> ><mailto:ISRATURK%40yahoogroups.com>, Enis Tayman <enis.tayman@> wrote:
> > > >
> > > > Neticede bu topraklarda yasayan Ermenilerin soyu kirilmistir. Siz simdi
> >adini ne koyarsanız koyun... Muslumanlarin ise soyu kirilmamistir. Burada
> >rakam kavgasina girmeyin. Cunku girilen her rakam kavgasi gercek yuzleri ortaya
> >cikariyor. Soyluyorum. bir kisi bile fazla. Oyle degil diyorsaniz gidin o bir
> >kisinin ailesine sorun...
> > > >
> > > > Kolay gelsin
> > > >
> > > > M. Enis Tayman
> > > > Radikal Gazetesi
> > > >
> > > > Tel: 0212 449 61 05
> > > > Faks: 0212 449 62 09
> > > > ________________________________________
> > > > Kimden: ISRATURK@yahoogroups.com <mailto:ISRATURK%40yahoogroups.com>
> ><mailto:ISRATURK%40yahoogroups.com> [ISRATURK@yahoogroups.com
> ><mailto:ISRATURK%40yahoogroups.com> <mailto:ISRATURK%40yahoogroups.com>], tarik
> >yol [welasir@] Adına
> > > > Tarih: 30 Ocak 2011 Pazar 00:21
> > > > Kime: ISRATURK@yahoogroups.com <mailto:ISRATURK%40yahoogroups.com>
> ><mailto:ISRATURK%40yahoogroups.com>
> > > > Konu: AW: [ISRATURK] Re: Soy KÃÆ'Æ'½rÃÆ'Æ'½m Kurbanlari Anma
> > > >
> > > > HER ZAMAN DERIM BIZIM NAZAR USTA DEGISMEZ HEP AYNI CIZGIIII
> > > > VARDI KAYITLAR RAKAMLAR YABANCI ARATIRMACILARR
> > > > HADI BENIM KI PALAVRA SENIN NAZARinda:-)))YABANCLARDA ILK ERMENI DEVLET
> >BASKANIDAMI YALAN SÃÆ'â€"YLEDIII SENCEE GID OKU ÃÆ'â€"GREN ARATIR SONRA
> >KONUSALIMMMM
> > > > ARTIK SU ERMENI SOYKIRIM YALANI OLAYINI TÃÆ'Ã…"M DIASPORADAKI ERMENILERI
> >NASIL OYUN ICINDE OYNADIKLARINI SAF ERMENILERI KANDIRDIKLARINI ANLAMAYA
> >CALISALIMMMMM
> > > > ERMENIN ERMENIYE PALAVRASI ISTEEEEE:
> > > > SEVGILI USTAD SENDE ARASTIR LÃÆ'Ã…"TFENNN HEP DEFANS OYNAMAAA
> > > >
> > > > SAYGILARIMLAN
> > > > TARIK
> > > >
> > > >
> > > > ________________________________
> > > > Von: Nazar <muratoglunazar@>
> > > > An: ISRATURK@yahoogroups.com <mailto:ISRATURK%40yahoogroups.com>
> ><mailto:ISRATURK%40yahoogroups.com>
> > > > Gesendet: Samstag, den 29. Januar 2011, 18:57:06 Uhr
> > > > Betreff: [ISRATURK] Re: Soy KÃÆ'Æ'½rÃÆ'Æ'½m Kurbanlari Anma
> > > >
> > > >
> > > >
> > > > SEN TURKIYE VAR MIYDI O ZAMANKI BANA TURKIYE GENELI DIYEBILIYORSUN
> > > > LUTFEN CETIN ALTANIN DEDIGI GIBI " TURKUN TURKE PALAVRASI" YAPMA PARMAK
> >ARKASINDA SAKNALINMADIGI GIBI GERCEKTEN DE KACILMAZ SANA TAVSIYEM EGER GERCEK
> >TARIHIN VARSA GIT ONU OGRENDE GEL KONUSALIM
> > > >
> > > > --- In ISRATURK@yahoogroups.com <mailto:ISRATURK%40yahoogroups.com>
> ><mailto:ISRATURK%40yahoogroups.com><mailto:ISRATURK%40yahoogroups.com>, tarik
> >yol <welasir@> wrote:
> > > > >
> > > > > Sevgili Nazar ya sÃÆ'¶yle sen olsun Fethiye Hanim olsun.irkci mirkci
> >tabirler
> > > > > kullanmayin.ha harf hatasi kelime hatasi olabilirrr.Rakam hatasinda oldgu
> >gibi
> > > > > 1,5 Milyonu sen diyorsun ozamanki toplam ermeni sayisi TÃÆ'¼rkiye
> >genelinde 1,5
> > > > > milyon yoktuu asasindaaa,kayitlardada defalarca yazdik yolladikk.
> > > > >
> > > > > simdi ne olucakkk,sende artik su inadi birak disardaki TÃÆ'¼rk dÃÆ'¼smani
> >irkci
> > > > > ermenilerin rakam oyunlarina gelme
> > > > > ortalikta soykirim yoktur,ozamanki ermeniler.bu tarihten ÃÆ'¶nce
> >yÃÆ'¼zbinlerce kÃÆ'¼rt
> > > > > tÃÆ'¼rkÃÆ'¼ katletmis osmanli ya isyana kalkmistir.dogudaki insanlarimizi
> >soykirima
> > > > > ugratmistir sirf mÃÆ'¼slÃÆ'¼man tÃÆ'¼rk kÃÆ'¼rt olduklari icin.ondan
> >sonra techir olayi ve
> > > > > mÃÆ'¼dafa hakki dogmusturr,
> > > > >
> > > > > ya artik su tarigi saptirmayi,.bilmem hangi ÃÆ'¼lkenin parlemontosunda
> >usulden
> > > > > dÃÆ'¼menden karar alinmasini beklemeyin
> > > > > dogrulara gelinnn,dogrular nedirrr
> > > > >
> > > > > 1.bu soykirim degil ermenilerin hakkettigi cezayi istenmesede gÃÆ'¶rmesi
> > > > > sucsuzlarinda suclular yaniondatelef olmasidir yolculuk esnasinda.
> > > > > ".ermeni soykirimi altinda rakam 1,5 milyon sahtedir
> >yalancilikliktir,asil rakam
> > > > > asalardadir,
> > > > > ve3,artik bu masali birakip,ermenilerde TÃÆ'¼rkiye ile saglam dostluk
> >kurulmasidirr
> > > > >
> > > > > eski kafalar giddi simdiki nesil baska uyusmaci.katletmeci degilll
> > > > >
> > > > > ben defalarca yazdim burdan daha ilk ermeni devlet baskani kendi yazdi
> bu
> > > > > soykirim degildir
> > > > > bu ermenilerin kendine yaptigi en bÃÆ'¼yÃÆ'¼k hata yanlistir ruslar ile
> >bir olup
> > > > > TÃÆ'¼rkleri arkadan vurmasi ic ten vurmasiii,
> > > > >
> > > > > sen simdik yasadigin ABD soykirimci degilmiii kim kime karar
> cikayriyorrr
> > > > > selamlarimlaa::
> > > > >
> > > > > nOT.:-))))AYRICA BIZIM MUNAFIK SUATADA FAZLA GUVENMEEE;MÃÆ'Ã…"SLÃÆ'Ã…"MAN
> >KARDESINE NASIL
> > > > > IKILI OYNUYORSA SENI COKTAN SATAR:DEMEDI DEMEEE:SEN AKILLI ADAMSIN
> > > > > GECEN ONUN AYARINDAN BANA GÃÆ'â€"NDERME YAPMISSIN BAK O ISTEMEDGI
> >YAZILARIMI
> > > > > YAYINLAMIYORRRkendine iyi bakkk:-)))
> > > > >
> > > > > TARIK
> > > > >
> > > > >
> > > > >
> > > > >
> > > > > ________________________________
> > > > > Von: Nazar <muratoglunazar@>
> > > > > An: ISRATURK@yahoogroups.com <mailto:ISRATURK%40yahoogroups.com>
> ><mailto:ISRATURK%40yahoogroups.com><mailto:ISRATURK%40yahoogroups.com>
> > > > > Gesendet: Samstag, den 29. Januar 2011, 15:09:44 Uhr
> > > > > Betreff: [ISRATURK] Re: Soy KÃÆ'½rÃÆ'½m Kurbanlari Anma
> > > > >
> > > > >
> > > > > Fethiye KINCILIGINI sunmadanverecegin cevabi evel yazismayi okuda ver
> > > > > 1.5 milyon MASUM ERMENI KADIN COCUK YASLI KATLEDILMEINI GOZONUNE ALARAK
> > > > > "GENOCIDE-SOYKIRIMI" denmisdir bunu bilmiyen zaten bu mevzuda konusulacak
> >biri
> > > > > degildir , Ermeni olusu 300-600bindir diyenle ve senin ne farkin
> >var?Mentesin
> > > > > <<Yok oldurulen 6 degilmis de, 3 veya 2 milyon imis! Yahu 1>> bak bakayim
> >da
> > > > > ogren ne kadar irkci ,kinci oldugunu
> > > > > SAYGILAR
> > > > > NAZAR MURATOGLU
> > > > >
> > > > > --- In ISRATURK@yahoogroups.com <mailto:ISRATURK%40yahoogroups.com>
> ><mailto:ISRATURK%40yahoogroups.com><mailto:ISRATURK%40yahoogroups.com>, "Fethiye
> >T" <GentleDoe_4@> wrote:
> > > > > > Neden sasiriyorsun ki, sizin oluler doguruyor, onlarinki dogurmuyor.
> > > > > >
> > > > > > --- In ISRATURK@yahoogroups.com <mailto:ISRATURK%40yahoogroups.com>
> ><mailto:ISRATURK%40yahoogroups.com><mailto:ISRATURK%40yahoogroups.com>, "Nazar"
> >muratoglunazar@ wrote:
> > > > > > >
> > > > > > > Bunu diyen Mentes Ermeni soykiriminda Turkiyenin ayni sayi
> >cambazligina
> > > > > >susunca simdi ne hakki varki Yuce Turkiyeye soru sormaya?
> > > > > > > illaki bana bu isler paraylan degil siraylan midememi bekliyor?
> > > > > > >
> > > > > > > --- In ISRATURK@yahoogroups.com <mailto:ISRATURK%40yahoogroups.com>
> ><mailto:ISRATURK%40yahoogroups.com><mailto:ISRATURK%40yahoogroups.com>, Mentes
> >Azuz <mentesoz@> wrote:
> > > > > > > >
> > > > > > > > Turkiye'de tarih kitaplari (cogunlukla) zaferleri, kahramanliklari
> >ve
> > > > > > > > basarilari anlatir. Her ulkenin bashina gelen yenilgiler, kaos ise
> >kisaca
> > > > > > > > birkac paragrafla gecistirilir. Yani halkin okumak istedigi
> >yazilir.
> > > > > > > > Diyeceksiniz yanlis mi?
> > > > > > > > Bence yanlis. Benzer sekilde gruplarda da bircok kisi kendi
> >dusuncesine
> > > > > > > > yakin yazilar okuyup, muhalif yazilardan rahatsizligini her
> >firsatta
> > > > > yazar.
> > > > > > > > Oysa muhalefet olmadan, fikirlerimizi nasil tartabiliriz?
> > > > > > > > Turkiye'de tarih kitaplari cumhuriyetin ilk doneminde yazilmisti.
> O
> > > > > >yillarda
> > > > > > > > Turkiye Almanya'nin en yakin muttefikiydi. Almanya yaptigi
> >yanlislari
> > > > > kabul
> > > > > > > > ederken, Turkiye'deki tarih kitaplari buna deginmemis, kraldan
> >fazla
> > > > > kralci
> > > > > > > > olmayi yeglemistir.
> > > > > > > >Bu da yetmemis, bircok irkci kurum ve kisi oldurulen Yahudilerin
> > > > > pazarligina
> > > > > > > > girismistir. Yok oldurulen 6 degilmis de, 3 veya 2 milyon imis!
> >Yahu 1
> > > > > > > > milyon olsa ne yazar?
> > > > > > > > Devlet eliyle, planli programli insanlarin katledilmelerine
> >soykirim
> > > > > >denmis.
> > > > > > > > Bunun nesinin pazarligini yapiyorlar?
> > > > > > > > BIR DAHA ASLA diyerek Bilge arkadasimiza dilekleri icin tesekkur
> >ediyorum.
> > > > > > > > Mentes
> > > > > > > >
> > > > > > > >
> > > > > > > > 28 Ocak 2011 10:58 tarihinde bilge taha devrim
> ><bilgetahadevrim@>yazdÃÆ'½:
> > > > > > > >
> > > > > > > > >
> > > > > > > > >
> > > > > > > > > Tarihte Hitler gibi Alcaklar, gestapo insanligin yÃÆ'¼z karalari
> >vardir. Bu
> > > > > > > > > katliamlar icin savaslarin ardina sÃÆ'½gÃÆ'½nmak dogru mudur ?
> >KadÃÆ'½n ve cocuk
> > > > > > > > > yakÃÆ'½lan insanlar.
> > > > > > > > >
> > > > > > > > > TÃÆ'Ã…"RKÃÆ'�YE bu katliamlari anmadan kendi ÃÆ'¼lkesinde
> >gÃÆ'¶recegi katliamlari
> > > > > > > > > engelleyemez. Hitleri , GestapolarÃÆ'½ kendi okul kitaplarinda
> >lanetliyor mu
> > > > > >?
> > > > > > > > > Bu katliamÃÆ'½ anlatabilecek Tarih ÃÆ'¶gretmenlerimiz var mi ?
> > > > > > > > >
> > > > > > > > > TÃÆ'¼rkiye kendi cocuklarina fasizmi anlatmadan, gÃÆ'¶stermeden,
> >kendi
> > > > > iÃÆ'§imizde
> > > > > > > > > yasadigimiz ve yasayacagimiz katliamlari engelleyebilir mi ?
> > > > > > > > > BugÃÆ'¼n de yakÃÆ'½lÃÆ'½yor. Gecmiste de yakÃÆ'½ldÃÆ'½. BugÃÆ'¼n
> >SÃÆ'½vas ta yakÃÆ'½lan ,
> > > > > Corum
> > > > > > > > > da kursunlanan, Maras ta baltalar ile kesilen insanlar. Hep
> >TÃÆ'¼rkiye
> > > > > >egitim
> > > > > > > > > sisteminin fasizm ve soy kÃÆ'½rÃÆ'½m kurbanlarini anmamasÃÆ'½ndan
> >kaynaklanir.
> > > > > > > > > Cocuklarimiza katliam yapanlari anlatmiyoruz. Aksine tam tersini
> > > > > > > > > yapiyoruz.
> > > > > > > > >
> > > > > > > > > O cocuklarin bazilari eline balta alip bir kÃÆ'½sÃÆ'½m insani
> >kesmekte hic bir
> > > > > > > > > mahsur gÃÆ'¶rmÃÆ'¼yor. Bunun en bÃÆ'¼yÃÆ'¼k ahlaksizlik oldugunu
> >sÃÆ'¶yleyebilecek Din
> > > > > >ve
> > > > > > > > > AHLAK bilgisi ÃÆ'¶gretmenimiz var mÃÆ'½ ?
> > > > > > > > >
> > > > > > > > > Din ve Ahlak dersi var. ÃÆ'�nsan hayatÃÆ'½nÃÆ'½n ÃÆ'¶nemli
> >oldugunu sÃÆ'¶yleyebilir mi
> > > > > >?
> > > > > > > > > Hitlerin yaptiklarini suc oldugunu sÃÆ'¶ylebilecek din hocalari
> >var mi ?
> > > > > > > > >
> > > > > > > > > TÃÆ'¼rk EGÃÆ'�TÃÆ'�M sisteminde ÃÆ'�kinci DÃÆ'¼nya Savasindaki
> >katliamlari anmamak
> > > > > > > > > anlatmamak bÃÆ'¼yÃÆ'¼k faciadir. 1. DÃÆ'¼nya Savasini
> >anlatmiyoruz.
> > > > > > > > >
> > > > > > > > > Bu gÃÆ'¼nde tÃÆ'¼m musevi dostlarimin acilarini paylastigimi , en
> >azindan
> > > > > > > > > paylasmak istedigimi iletirim.
> > > > > > > > >
> > > > > > > > >
> > > > > > > >
> > > > > > >
> > > > > >
> > > > >
> > > >
> > >
> >
>

 

__._,_.___
Recent Activity:
MARKETPLACE

Get great advice about dogs and cats. Visit the Dog & Cat Answers Center.


Stay on top of your group activity without leaving the page you're on - Get the Yahoo! Toolbar now.

.

__,_._,___

--  -~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~ Sen kendinle başa çıkamayınca, senin gibi aciz düşmana kim ehemmiyet verir?.   SÂDİ  oO-------------------------------------------------------------------Oo  http://orajpoyraz.blogspot.com/