27 Ocak 2011 Perşembe

muhteşem bu:FAZIL SAY ISTANBUL SENFONISI ve cok guzel videolar-HEPSİ SUPEEER

AŞAĞIDA İSTANBUL SENFONİSİ'NİN TAMAMININ, 13.3.2010 DORTMUND'DAKİ İLK SESLENDİRİLİŞİNİN, AUDIO KAYDINI YAYINLIYORUM. PROGRAM NOTLARINI DA EKLEDİM. BİR ÇOK DOSTUM NOTLARI OKUYARAK DİNLEMENİN ÇOK DAHA AÇIKLAYICI OLDUĞUNU SÖYLEDİLER. BİLİYORSUNUZ, YOUTUBE ARTIK AÇIK. İYİ DİNLEMELER...
 
FAZIL SAY
1. Bölüm - NOSTALJİ
 
http://www.youtube.com/watch?v=EGqdLj2M1h4

“Nostalji”

 
İstanbul Senfonisi, gecenin buğusunda Marmara denizi dalgalarının kıyıda sakince hışırdaması ile başlar.
Nitekim, bu deniz seslerini, eserin en sonunda da tekrar duyacağız. Şöyle belirtmek isterim;
“7 bölümlü Senfoni, denizden çıkıp İstanbul’u anlatacak ve biterken denize tekrar geri dönecek.”
“Nostalji” bölümünde günümüzde değiliz. Denizin hışırtıları eşliğinde hayallere dalmışız.
1940’lardayız belki? Orhan Veli İstanbul’u dinliyor…
Ya da , 1920’lerde?
Dalmış gitmişiz. Hayallerdeyiz…
Gecenin bir vakti, loş deniz hışırdıyor, ve Senfoni’nin “Hicaz makamı”ndaki ağır “ana teması” başlıyor.
Ney ve kanun da uzaklardan dokunuyor Orkestra’nın şarkısına.
Müzik ve görüntüler kararmaya başlıyor...
Bizlerse, hayal içinde hayallere dalıyoruz bu sefer.
Karanlığın içinde gömüldüğümüzde, zamanda yolculuk gibi, 1453 yılına gidiyoruz.
“Fetih” günü!
Davullar,trompetler, gümbürtüler, patlamalar, etraf savaş alanı, mehter takımı duyulmaya başlıyor;
Ceddin Dede! Kudümler vuruyor. Osmanlı, Bizans savaşıyor! İstanbul’un yaşadığı en hareketli gün!
Sonra tekrar uyanıyoruz ve gecenin karanlığına hicaz şarkımıza dönmüşüz…
Deniz hışırdıyor.
Biz hayallerdeyiz. Hayaller içinde hayallerdeyiz…

2. Bölüm - TARİKAT

 
http://www.youtube.com/watch?v=dOobe9L7TMA

 
“Tarikat”


Tarikatların karanlık yüzü.
Fanatizm.
İşte, 30 yıldır Din’in siyasi emellere alet edilmesine duyduğum öfke ve din sömürücüsü Tarikatların büyük otoritesi, bu hızlı bölümü oluşturan karanlık ve gergin notaları oluşturdu.
Onların öfkeleridir.
Benim onlara kızgınlığımdır “Din ve para” konusu…
Ve bir ritm’den yola çıkar öfkemin müzikteki kurgusu;
“La ilahe illallah” diye “zikir” edenleri düşünün. Yüz kere, bin kere tekrar eden “La ilahe İllallah”!
İlginç bir müziktir bu. Ritm müziğidir.
Ritm melodisidir.
Yüzyıllardan beri gelen ileri Mevlevi ve Bektaşi müzik kültürlerinin çok gerisinde, “arkaik” diyebileceğim bir müziktir günümüz zikirlerindeki ritm melodileri.
“La ilahe illallah” cümlesinin salt ritmini düşünelim. İşte bu bölümün ana fikri o ritmdir.

3. Bölüm - SULTAN AHMET CAMİİ
 

http://www.youtube.com/watch?v=Plasfkxho6U

 
“Sultan Ahmet Camii”
 
Din’in Siyasi emellere alet edilmesini, “Tarikat” bölümündeki karanlık notalarla duyduktan sonra, bu sefer “apaydınlık” bir İslam şaheserini anlatıyoruz.
Bir Cami’yi.
Camilerin en güzelini, en huzurlusunu, en muhteşemini;
Sultan Ahmet Camii’ni.
Ben severim orda olmayı. Meditasyon gibidir.
Büyüleyicidir.
Çünkü; Metafiziksel boyut salt benlik uzlaşısıdır.
Ney ve kudüm başlar “Segah makamı”ndan.
Orkestra ardından genişleyerek büyür. Caminin hüzünlü bir teması vardır.
Evrene yükselmek ister.
Uhrevidir.

4. Bölüm - HOŞ GİYİMLİ GENÇ KIZLAR ADALAR VAPURUNDA

http://www.youtube.com/watch?v=Y9CCjRUw0ic

“Hoş giyimli genç kızlar Adalar Vapurunda”


Kanun, Adalar Vapuru güvertesindeki yakışıklı delikanlıdır.
Flüt, Obua, Klarinet ve Fagot, hoş giyimli genç kızlardır, yakışıklı delikanlının ilgisini çekmeye çalışan.
Tuba, vapur düdüğüdür.
Mutlu ve güneşli bir yaz sabahıdır.
Kızlar, kavgaya bile tutuşur en sonunda delikanlı uğruna.

5. Bölüm - HAYDARPAŞA GARINDAN ANADOLU'YA GİDENLER ÜZERİNE
 
http://www.youtube.com/watch?v=eB9Onwtw2G8

“Haydarpaşa Garı’ndan Anadolu’ya gidenler üzerine”


Bir nevi,
Nazım Hikmet’in “Memleketimden insan manzaraları” eserine arka plan müziği gibi.
Gece treni yola koyulur. Tren yolculuğu yapanlar hayaller kurar.
Yolculuk hayallerdir.
Lokanta vagonunda, yeni evli bir çift. Hayallere dalmışlar…
Ötede, aşık bir adam vardır sanki. Dalmış gitmiş. Aşk’tır sezi.
Onları seyrederiz.
Sağımızda deniz, bir gece vakti bir trende…
Vurmasazlardan rayların seslerini duyarız.
Trompetler tren düdüğü seslerini verir…
Bir başka masada dertli bir adam vardır.
Ooo derdi büyük; Kanser? Cenaze?
Tronbon karanlıktan verir onun temasını.
Sonra tekrar diğer masalar. Yeni evli çift, arkalarında aşık adam…
Ray sesleri.
Ray ritmleri…
Hepsi bir arada, dertli adam, aşık adam, yeni evli çift…

6. Bölüm - ALEM GECESİ
 
http://www.youtube.com/watch?v=roLWOh2kGCs

“Alem Gecesi”

Gecenin ışıklarında bir İstanbul sokağında…
Kanun taksimi uzunca sürmeli. Yoğun bir Senfoni rahatlamalı…
Kanun bitince danslar başlar.
Bir yerde “dök zülfünü meydane gel” şarkısının bir benzerini işitir gibi oluruz.
Sonra tüm süratiyle bir “köçekçe”!
Köçekçe büyük bir gürültüyle kesilir. Sulukule’nin ışıklı sokaklarında körkütük sarhoşuzdur.
Kanun, “dök zülfünü meydane gel”i çalamayacak kadar sarhoştur.
Gecenin ışıklarında bir İstanbul sokağında…

7. Bölüm - FİNAL
 
http://www.youtube.com/watch?v=c-fbYbCD_IE
 
“Final”


Ve günümüzdeyiz.
Bugün!
Dertli insanlar. 15 milyon nüfuslu mega-metropol İstanbul.
Romantizmin kalmadığı, yaşamın kalmadığı…
Stres. Sıkıntı. Bunalım.
Hayalsizlik…
3 kere kulak sağır edici mertebede patlar Orkestra.
Kasvettir sıkıntılı melodiler.
Müzik kaçmaya çalışır.
Patalojik enstantaneler gibi, Senfoni’nin tüm bölümlerinden temalar geçer gözümüzün önünden, bir fotoflaş hızında;
“1453” kudümleri, “la ilahe illallah” ritmleri, “Cami’nin hüzünlü teması”, “hoş giyimli bir genç kız”, trendeki dertli adam”…
Ve başladığımız noktaya, gecenin karanlığına hayallerimize döneriz birden, hicazdır, şarkımızdır.
Nostaljidir.
Yine dalgalar hışırdamaya başlar.
Denizden gelen İstanbul Senfonisi bitmiştir ve denize döner kaybolur...
--  -~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~ CEZAYİR TÜRKÜSÜ  Ya Allah Ya Allah derim ki Titrerim Kara sesimden Ya Allah. Ya su Akar da aydınlığın uzak anılarımdan Şırıldar yüreğimde ünlü korsanların dalgaları. Yüce sultanlarin kılıçları parlar yüzümde Ya su, anlıyor musun? Burası Cezayir, ya çöl, Develerin binlerce yıl taşıdığı, atalardan, Sevgi, Us, Kişiliğim ya çıngırak. Yıldızlar kötü olacakların üçgenlerinde Yok etmiş üç yönü. Yedi yönü var etmiş mutsuz kişiliginde yıldızlar, Ama uyukluyorum işte Ya dönence, ağlamak dururken. Ya hurma, tadın yok gayri, Nice saklasan yalnızlığı Koyu yeşilliğini büyütsen nice, Yitmiş güzelliğimiz Ya hurma, elim ayağım acı. Nasıl haykırıyor çiğnenmis kumlar, duyuyor musun? Ya ana kalk Ya kadın yürü Ya oğul koş Bir anlamın gereken kurtuluşuna. Kurt iskeletlerince çirkindirler şimdi, Ölülerim vurulmuşlar alınlarından, Düşmüşler Akdenize doğru. Özgürlükleri kalmamış artık Al benim ölülerimi, ya gece. Ya toprak ko beni gideyim gideyim, Varmışların ardına öcül öcül. Ve küçücük ve eski ve yırtık bayraklar arasından, Ya gök Al beni.  Fazıl Hüsnü DAĞLARCA  oO-------------------------------------------------------------------Oo  http://orajpoyraz.blogspot.com/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder