Teğmeni yakanlar için hiçbir işlem yapılmayacak mı?/ Mustafa Mutlu
İkinci Ergenekon Davası’nın sanıklarından Teğmen Mehmet Ali Çelebi’nin başına gelenleri günlerdir yazıp duruyorum...
Bu teğmen, “Ergenekon Terör Örgütü’nün talimatıyla Hizb-ut Tahrir örgütüne sızmak”la suçlanıyor ve ömür boyu hapsi isteniyor...
Polis bu iddiayı güçlendirmek için, Çelebi’nin telefonuna, Hizb-ut Tahrir üyesi bir kişinin telefonundaki 139 kişinin numarasını aktardı...
Teğmen büyük bir hukuk mücadelesi verdi ve telefonundaki bu bilgilerin, gözaltına alınmasından sonra İstanbul Emniyeti’ndeki “birileri” tarafından rehberine eklendiğini kanıtladı.
İstanbul Emniyeti de mahkemeye gönderdiği yazıyla Teğmen’in bu iddiasını kabul etti... Cep telefonuna o bilgilerin, kendileri tarafından “sehven” yani yanlışlıkla konulduğunu itiraf etti...
***
İyi de; nasıl inanacağız bu savunmaya?
Bir subayın, “ömür boyu hapis cezası” istemiyle yargılanmasına neden olan bu inanılmaz olayın, gerçekten küçük bir “hata” olduğunu nasıl kabulleneceğiz?
Hanefi Avcı da kitabında yazdı; cümle âlem biliyor ki, emniyet içinde “F Tipi yapılanma”ya mensup çok sayıda emniyet görevlisi var...
Bir subayı, terörist haline getiren bu “hata”yı, onlardan birinin bilerek ve isteyerek yapmadığından nasıl emin olacağız?
Eğer öyleyse; onlardan hesap sormayacak mıyız?
Yakalarına yapışmayacak mıyız?
YÜREKLİ SAVUNMA
Bakın; askeri liseyi birincilikle, Harp Okulu’nu da dördüncülükle bitirmiş olan bu teğmen, 24 Kasım 2009’da mahkemede yaptığı savunmada neler söylemiş:
“Sayın Başkan, mahkemenizin yargılama şekli TSK’ya hayasızca saldıranlara cesaret vermektedir. Bizler neden hedefiz biliyor musunuz? Bu sorunun yanıtı, Mustafa Kemal’in Afyonkarahisar Kolordu Dairesi’nde subaylara yaptığı konuşmada gizlidir:
‘Kuvvet ordudur! Düşmanlar milletimizi bağımsızlıktan mahrum etmek için evvela onu ordudan mahrum etmek çarelerine giriştiler, kumandanlarımıza ve subaylarımıza tecavüz etmeye başladılar. Ordumuzu tamamen lağvederek, milleti bağımsızlığını muhafaza için muhtaç olduğu dayanak noktasından mahrum etmeye teşebbüs ettiler. Herhalde ordu, düşmanlarımızın birinci taarruz hedefi oldu. Orduyu imha etmek için mutlaka subayları mahvetmek ve aşağılamak lazımdır. Bundan sonra milleti koyun sürüsü gibi boğazlamakta engeller ve müşkülat kalmaz.’
Unutmayalım; ordu milletin namusudur. Bizler önce şeref sonra hayat anlayışıyla yetiştirildik. Er veya geç aklandığımızda savcılar kendilerine Mustafa Kemal’in sözünde yer beğensinler!
Vatan hainleri, biz şerefli Türk subaylarını karalamak için savcıların teşvikiyle tanık olabiliyorlar. Ben terörist, onlar demokratik gerilla...
Benim evime rejimin teminatı polis, bir orduyla ‘Kapıyı kırarız’ tehdidiyle giriyor, sahte evrak tanzim ediliyor. Tutuklandıktan sonra ailem sürekli rahatsız ediliyor. Babamın iş yeri gasbediliyor. Diğer taraftan bebek katillerinin ayaklarına savcılar gidiyor, bir kırmızı halı serilmediği kalıyor. Neden? Çünkü ben terörist, onlar barış elçisi...
Türk milleti adına karar verdiğini söyleyen yüce heyet, acaba, Türk milletinin, teröristi subayına yeğlediğini mi düşünüyor? Türk yargısı, teröristi aklama, subayı aşağılama kurumu mudur?”
***
İstanbul Emniyeti suçunu itiraf etti... Şimdi sıra; komplo yoluyla suç ve suçlu üretenleri yargıya teslim etmesinde...
Haydi; Sayın İçişleri Bakanı, neden susuyorsunuz?
Neden sadece “bakmakla” yetinip, bu inanılmaz skandal karşısında harekete geçmiyorsunuz?
*****
GÜNÜN SORUSU
WikiLeaks’in dün yayınladığı belgelere göre Başbakan Erdoğan, 2004 yılında Hollanda Dışişleri Bakanı’na, “Ordu kontrolümde değil... Bu nedenle Ege’deki uçuşları durduramıyorum” diye yakınmış... Aradan altı yıldan fazla zaman geçti... Sorum Başbakan’a:
Ordu artık kontrolünüze girdi mi?
-- -~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~ Derin bir nefes al, kafanı sakinleştirir. Ohio’lu 90 yaşındaki Regina Brett’in kaleminden oO-------------------------------------------------------------------Oo http://orajpoyraz.blogspot.com/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder