MUHTEŞEM YÜZYIL MUHTEŞEM YALANLARKanuni Sultan Süleyman ve oğlu II. Selim'in dönemi muhteşem bir yüzyıldır. Fakat kimler için muhteşem bir yüzyıldır bu? Osmanlı müslümanlarının mı yoksa Osmanlıyı yöneten imtiyaz ve sermaye sahibi Yahudilerin mi? Kanuni'nin eşi Hürrem Sultan sınırları içerisinde bulunan Rohatyn'de doğmuştur. (1506 – 1558) Doğum adı Aleksandra Lisowska'dır. Avrupa'da Roxelana (Roxelane, Roxalane) adıyla tanınır. Tatar akıncılar tarafından 1520 tarihinde Rohatyn'den kaçırılmış ve Kırım Hanı tarafından Osmanlı sarayına sunulmuştur. Galina I. Yermolenko, Roxolana in European Literature, History and Culture, Ashgate Publishing, Ltd., Burlington 2010, p. 4-5. Bib; See Kryms'kyi, İstoriia Turechchyny, 185-186. n. 2. Fakat kimi tarihçilere göre Hürrem Sultan (Roxolena) Ukrayna sınırları içerisinde bulunan Rohatyn kentinde doğmuş Lehistanlı yahudi bir ailenin kızıdır. Andrée Aelion Brooks, The woman who defied kings, Michigan Universty, Paragon House, 2002, p.437 Bu sorulara cevap arayacaksak Hürrem Sultan'ın ve Kanuni'nin Yahudiler ile olan ilişkilerine bir göz atalım. Hürrem Sultan'ın kirası, Yahudi Ester Handali ya da Ester Kira (ö. 1590). Osmanlı'nın derin devletine hakim olan tek kadındı. Önce Hürrem Sultan'ın sonra II. Selim'in eşi Nurbanu Sultan ve III. Murad'ın eşi Safiye Sultan'ın sırdaşı ve sekreterlik görevini yaptı. Venedik elçiliği görevinde bulundu. Sarayda büyük bir güce sahipti. Ester Kira veya Türklerin çağırdığı şekli ile Kiraze, İspanya'dan Osmanlı'ya sığınan bir ailenin kızıydı. Ester, kocası Eliya Handali ve çocuklarıyla İstanbul'da yaşayan zengin yahudilerdendi. E. Nashim, a Journal of Jewish Women's Studies and Gender Issues 13, p. 49-67. Osmanlı tarihlerinin hakkında çok şeyler anlattığı Ester Kira, 16. asır İstanbul'unda yaşadı. Kanuni Süleyman zamanında saraya kapılandı ve zamanla imparatorluğun en güçlü ismi haline geldi. Gücünün zirvesine çıktığı devir Üçüncü Mehmet'in iktidar seneleriydi. Hükümdarın annesi Safiye Sultan'ı elde etmiş, önce İstanbul gümrüklerini kendisine bağlatmış, zamanla bütün tayinlerde sadece onun sözü geçer olmuştu. Rüşveti devletin bütün müesseselerine o sokmuştu ve artık hiçbir iş Ester Kira'yla iki oğluna rüşvet vermeden yapılamıyordu. Gümrüklerden ve rüşvetten kazandığı parayla sarayı da, askerleri de, iktidarı da besliyordu ve seneler böyle geçti Yavuz Sultan'ın eşi Kanuni'nin validesi Ayşe Hafsa Sultan kimi kaynaklarda Kırım Hanı Mengli Giray'ın kızı olduğu öne sürülmüştür. Gerçekten de Yavuz Sultan Selim'in eşlerinden birisinin Mengli Giray'ın kızı, Beyhan ve Şah Sultan'ların annesi olan Ayşe Hatun olduğu kesin olarak bilinmektedir. Başka bir görüşe göre Kanuni Sultan Süleyman, Mengli Giray'ın kızı olan Ayşe Hatun'dan değil de, Yavuz Sultan Selim'in Avrupa kökenli başka bir eşinden dünyaya gelmişti. Fakat burada ilginç olan ilk teze göre Hafsa Sultan ile Kirası'nın aynı yerden geldiğidir. Ayşe Hafsa Sultan'ın saraydaki danışmanı, sırdaşı kirası olan Fatma (Strongila) Kırım'dan gelmiş Karay Yahudilerindendir. Bazı kaynaklar ise Fatma'ın Aşkenazi Yahudilerinden olduğu bildirilmektedir. Ludwig Forrer tarafından yayınlanan "Rüstem Paşa" Kroniğindeki küçük bir kayıtta Rebiülevvel sene 955 ( Nisan 1548)'de Kira adıyla bilinen yahudi bir kadın müslüman oldu denilmektedir. Mahir Aydın, Osmanlı Dünyasında Yahudi Kira Kadınlar, T.T.K Belleten Dergisi, Ankara 2001, Cilt. IXV.Sayı; 243, s. 4-5. (Roxalana) Hürrem Sultan, kızı Mihrimah Sultan'ı, Damat Rüstem Paşa ile evlendirmişti. Hürrem Sultan, kızı Mihrimah Sultan'ı Vezir-i Azam Rüstem Paşa ile evlendirerek Vezir-i Azam'la bir ittifak oluşturdu. Padişahı sürekli Şehzade Mustafa aleyhine işlediler. Sonunda Kanuni, yeniçeriler tarafından çok sevilen oğlu Mustafa'yı kendisini tahttan indirmeyi planladığı inancıyla öldürttü. Bu oğul katlinde Hürrem Sultan'ın büyük katkısı olduğu konusundaki inanç tarihçiler arasında çok yaygındır. İsrailli araştırmacı Elli Kohen, Damat Rüstem Paşa'yı Yahudi yanlısı olarak nitelendirmekte, Hürrem ile kurduğu bu ittifakı vurgulamaktadır. Kohen, Kanuni'nin Mahidevran Gülbahar Sultan'dan olma oğlu Şehzade Mustafa'yı boğdurtmasını Hürrem ve Damat Rüstem Paşa'nın bu gizli ittifakına bağlamaktadır. Elli Kohen, History of the Turkish Jews and Sephardim, University Press of America, 2007. p. 51. Kanuni Sultan Süleyman Dönemi yahudiler için çok parlak bir dönemdi. Amon ailesinin büyüğü Yitzhak Hamon, son Endülüs devleti Granada Sultanlığı'nın hükümdarınada hekimlik yapmıştı. 1492 yılında Yahudilerin İspanya'dan (ve Portekiz'den) büyük göçleri sırasında Gırnata'dan İstanbul'a gelmişti. Torunu Moşe Hamon, Kanuni'nin doktorluğunu yapmıştı. Encyclopedia Judaica, Jerusalem 1971, Thomson Gale, Keter Publishing House,Vol.15. p. 541. Moşe Amon'un babası Joseph Yasef Hamon ise II. Bayezıd ve Yavuz Sultan Selim'in (1518) doktorluğunu yapmışlardır. Amon Ailesi, Osmanlı sarayı tarafından Evlad-ı Musa (Moşe Amon'un evlatları) unvanıyla bütün vergilerden muaf kılınmıştır. Encyclopedia Judaica, Jerusalem 1971. Vol. 18, s. 270, Dipnot: Halil Inalcik, he Ottoman Empire the Classical A.g.e. 1300–1600. 1973, p. 23. Kanuni Sultan Süleyman bütün Yahudileri sarayda toplamış ve onlara çok büyük ayrıcalıklar tanımıştır. Yahudiler en çok onun döneminde güç ve refaha ulaştılar. Encyclopedia Judaica, Jerusalem 1971. Vol. 18, p. 26. M. Franco ise Kanuni Süleyman ve II. Selim döneminde İmparatorluğun bütün ticaretinin, İsrailoğullarının elinde olduğunu, bütün vergilerin bunlar tarafından toplandığını ve yahudi ticaret filosunun Venedik filosu ile büyük bir rekabet sürdürdüğünü bildiriyor. M. Franco, Essai sur l'Histoire des İsraelites de l'Empire Ottoman, Paris 1897, p. 65. NASİ AİLESİ UNTOUCHABLES DOKUNULMAZLAR Kanuni döneminin en önemli isimlerinden birisi de Yahudi banker Nasi ailesidir. Nasi ailesi Portekiz'den Osmanlı topraklarına gelmiş Konverso Yahudilerdendir. Donna Gracia Mendes, Joseph (Yasef) Nasi'nin halasıdır. Donna Gracia Mendes, servetini önce Portekiz'den Venedik'e, 1553 yılında ise İstanbul'a getirmiştir. 1556 yılında yeğeni Yasef Nassi'yi de İstanbul'a getirmiş, kızı Reyna ile evlendirmiştir. Joseph daha sonraki yıllarda Yasef Nasi adını aldı. Gracia Mendes Nasi, 1553 yılında, muhteşem Sultan Süleyman'ın daveti üzerine İstanbul'a yerleşti. Donna Gracia Nasi (1510-1568) Portekiz'de Beatrice de Luna Hıristiyan adıyla doğdu. 1528'de kendisi gibi konverso olan banker Francisco Mendes ile evlendi. Gracias Mendes Boğazın kıyısında kendine bir köşk satın aldı, hayatını ve iş ilişkilerini oradan sürdürmeye devam etti. Konumu ve cazibesi itibari ile Sultan ile çok iyi ilişkiler kurdu. 1528'de kendisi gibi konverso olan banker Francisco Mendes ile evlendi. Jewish Encylopedia, Mendesia Gracia, By Meyer Kayserling, Newyork 1981, p. 488-489. http://www.jewishencyclopedia.com/view.jsp?artid=455&letter=M Kocasının ölümünden sonra (1537) bankacılık işine tek başına devam etti. Mendes bankasının Avrupa'da birçok temsilcisi olup, Fransa kralı 1. François ve Kutsal Roma İmp. V. Charles gibi büyük hükümdarlar Gracias Mendes'den kredi alırlardı. Sara Yanarocak, Şalom Gazetesi, Diaspora Yahudileri, İslam Ülkeleri 13, 26 Mart 2008 Vergileri toplama ve hazine, imparatorluğun mali merkezlerindeki odak mevkileri tutan önde gelen Yahudi işadamları ve bankerler vardı. Kanuni Sultan Süleyman'ın saltanatı boyunca sarayda Don Joseph Nasi etkiliydi. Joseph (Yasef) Nasi, Osmanlının dışişlerinde temsilci, Kanuni'nin sırdaşı ve başdanışmanıydı. Encyclopedia Judaica, Jerusalem 1971, Vol. 15, p. 541. Kanuni'nin Hürrem Sultan'den olma oğlu II. Selim, Kanuni'nin 1566'da ölümü üzerine padişah oldu ve tahta geçtiği gün, yakın dostu Yasef Nasi'ye Naksos dükü payesini verdi ve bu şekilde Nasi, Naksos, Andros, Paros, Antiparos, Milo ve daha birçok adanın beyi oldu. II. Selim, tahta çıkmadan çok önce Kıbrıs'ı almayı tasarlamış, padişah olduktan sonra da, tarihçi Jonanine göre, Nasi'nin de etkisiyle bu kararı uygulamaya koyulmuştu. Bu tarihçiye göre 2. Selim, Nasi'ye Kıbrıs kralı olacağını vaadetmiş ve Nasi fetihten önce, üzerinde (Kıbrıs Kralı Joseph) yazılı olan bir bayrak bile hazırlamıştır. Encyclopedia Judaica, Jerusalem 1971. Vol. 18, s. 269. Dipnot: S. Shaw, History of the Ottoman Empire and Modern Turkey, Vol. 1, 1976, p. 175–179. Tarihe Tiberya Projesi olarak geçen sürecin lideridir. Tiberya, günümüz İsrail'inde kuzeyde yer alan bir coğrafi bölgedir. Yasef Nassi, Kanuni döneminde Osmanlı sarayı ile yakın ilişkileri ile Yahudileri yerleşmesini sağlamak istemiş ve bu isteğine ulaşmış, Tiberya'da bir Yahudi yerleşim bölgesi kurma izni almıştır. Yasef Nassi, bütün Yahudileri imtiyazını aldığı Tiberya'ya göçe çağırdı, bu sebepten Yasef Nassi'nin Siyonizm'in öncüsü olduğu savunulur. Yasef Nasi ve Gracia Mendes Nasi, Kanuni'ye her istediğini yaptırabiliyordu.Gracia Nasi'nin arkasından Joseph (Yasef) Nasi Kanuni'den aldığı Tiberya'da bir yahudi yurdu geliştirmek istediysede başarılı olamadı. Nasi'nin 1569 yılından itibaren bütün gücünü Kıbrıs'ı almak için Venediklilerle savaş çıkartmıştı. Kıbrıs'ı almak, artık Nasi'nin ve Yahudilerin en önemli hedefi olmuştu. Türkiye Yahudi Cemaatinin gazetesi Şalom'da, bu planı doğrulamaktadır; Nasiler İsrail tarihine geçmiş, başlıca Yahudi ailelerindendir. Muazzam bir servete sahip olan bu aile Avrupa'nın en güçlü hükümdarlarıyla arkadaşlık ilişkileri kurmuş, Osmanlı sarayında çok önemli görevlere ulaşmış, siyasal siyonizmden 350 yıl önce, İsrail ülkesinde özerk bir Yahudi kolonisi kurmayı tasarlamıştır.Yasef Nasi Osmanlı Devleti'nin maliye ve diplomatik faaliyetlerinde önemli roller oynamış, Tiberya'da büyük bir Yahudi Kolonisi kurmaya çalışmıştır. Amon Ailesi Bab-ı Aliye en büyük doktorlarını vermiş, Osmanlı hükümdarlık ailesi yalnız bu doktorlara güvenmişlerdir. Bunların dışında Salamon Natan Eskenazi, Salamon Aben Yaeş ve Ester Kira, Osmanlı padişahlarıyla Batılı hükümdarlar arasında ilişkiyi sağlamışlar ve diplomatik sistemde önemli roller oynamışlardır. Sara Yanarocak, Şalom Gazetesi, Diaspora Yahudileri, İslam Ülkeleri 13, 26 Mart 2008 http://www.salom.com.tr/news/detail/8424-Diaspora-Yahudileri--ISLAM-ULKELERI-12.aspx Bu saray Yahudileri çok zengindi ve siyasi ilişkilerini kullanarak Osmanlı Yahudi toplumu dışındaki ve İstanbul'da tarikat üyelerine yardım etmeye çalıştı. Solomon Aşkenazi 1564'de Sultanın özel doktoru olarak hizmet etti ve 1573'de Venedik - Osmanlı İmparatorluğu arasında barış anlaşması düzenlemek için Sultan II. Selim tarafından gönderildi. En nihayetinde Hürrem-Damat Rüstem ittifakı ile tahta çıkan II. Selim'in Yahudilere verdiği imtiyazlar ve ayrıcalıklar meyvelerini veriyordu. Hürrem Sultan oğlu II. Selim'i Nurbanı Sultan ile evlendirmişti. Nur Banu Sultan, (Genevieve Rachel veya Olivia Venier-Baffo) İspanya'dan sürgün gönderilen bir Yahudi ailenin kızıdır. Kimi kaynaklar onun Venedikli olduğunu bildirmektedirler. Nurbanu Sultan kızı Esmihan Sultanı Sokullu Mehmed Paşa ile evlendirmiştir. Padişah II. Selim'in yerine eşi Nurbanu Sultan'dan olma oğlu III. Murat geçmişti. Osmanlı tarihinde ilk olarak Valide Sultan unvanını alan Nurbanu Sultan'ın bir Yahudi Dönmesidir. Bu dönemde Saray'da Yahudi nüfuzu artış göstermiştir. İ. Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin Saray Teşkilatı, Türk Tarih Kurumu, Ankara 1945, s. 88. Damadı Sokullu Mehmed Paşa'nın hem doktoru hem siyasi danışmanı Yahudi Salomon ben Nathan Aşkenazi'ydi. Nurbanu Sultan'ın diğer damadı Siyavuş Paşa, Yahudi Benveniste'yi diplomat olarak kullanıyordu. Solomon Aşkenazi II. Selim'in saltanatı boyunca vezir Sokullu Mehmed Paşa'nın yakın danışmanıydı ve III. Murad'ın saltanatı boyunca mevkisini korudu. Kira unvanı altında bilinen (Strongila (Fatma), Esther Handal, ve Esperanza Malchi) gibi Yahudi kadınlar 16. yüzyılda Osmanlı sarayında diplomatik ve siyasi önemli etkileri oldu. Yahudi asıllı Nurbanu Sultan, torunu Fatma Sultan'ı Yahudi asıllı Sadrazam Halil Paşa'yla evlendirmiştir. Judaica'da bildirildiğine göre III.Murad'ın Sadrazamı Halil Paşa Yahudi dönmesidir. III. Murad'ın sarayında hizmet eden doktor Moses Benveniste ve David Passi'de sarayında hizmet etti. Encyclopedia Judaica, Jerusalem 1971, Vol. 15, p. 541-542. İSPANYOL ARŞİVLERİNDE JUDİO (YAHUDİ) SİNAN PAŞA Hürrem Sultan'ın Damadı Rüstem Paşa'nın kardeşi Amiral Sinan Paşa'nın Yahudi asıllı olduğunu, Türkiye Yahudi Cemaati'nin gazetesi Şalom'da şöyle anlatılmaktadır; Kanuni'nin amirallerinden olan Sinan Paşa, ortaçağ kaynaklarınca The Great Jew (Ulu-Büyük Yahudi) olarak adlandırılır. Açık denizlere yelken açtığında Osmanlılar tarafından Süleyman'ın Mührü adı verilen Davud yıldızı olan sancağı gemisinin gönderine çekerdi. Şalom – Melih Namer, Tarihe İz Bırakan Yahudi Korsanlar, 16 Aralık 2009 Kanuni'nin 1550-1553 yılları arasında göreve getirdiği Osmanlı donanmasının Kaptan-ı Derya'sı Sinanüddin Yusuf Paşa, Damat Rüstem Paşa'nında kardeşiydi. Sicil-i Osmani, Başbakanlık Osmanlı Arşivleri, Kültür Bakanlığı ve Toplumsal Tarih Vakfı, İstanbul 1996, Cilt. 5, s. 1515. Barbaros'un amirali Sinan Paşa İspanyol arşivlerinde İzmir doğumlu bir yahudi olarak geçmektedir. Nereydeyse bütün İspanyol arşivlerinde Sinan Paşa (Judio Sinan) Yahudi Sinan ismiyle geçmektedir. Sinan Paşa gene Mimar Sinan tarafından inşa edilmiş olan Üsküdar'daki Mihrimah Sultan Camii'ne gömüldüğü bildirilen Sinan Paşa, Yahudi kaynaklarında ise öldükten sonra Arnavutlukta bir Yahudi mezarlığına gömüldüğü vurgulamaktadır. http://www.jewishpress.com/printArticle.cfm?contentid=36634 Buradan anlıyoruzki Hürrem Sultan kızı Mihrimah Sultanı Damat Rüstem Paşa ile evlendirerek bir Yahudi evliliği gerçekleştirmişti. Hürrem'in iki çocuğuda evliliklerinde hep Tora (Tevrat)'ın emirlerine uyarak Yahudi kanunlarına göre evlilik yapmışlardır. (Sultan Süleyman Siyonistmi, Salim Meriç, Odatv, 30.05.2010) http://www.odatv.com/n.php?n=sultan-suleyman-siyonist-miydi-3005101200 Bu geleneği sadece Hürrem değil, Nurbanu Sultan'da sürdürmüştür. Evlilikler, ilişkiler, danışmanlar ve vergi muafiyetleri hep Yahudiler üzerinedir. Osmanlı sarayındaki en önemli iki isim Kanuni'nin eşi Hürrem Sultan oğlu II. Selim'in eşi Nur Banu Sultan'ın çocuklarına yaptırdıkları evlilikler, Yahudilere tanıdıkları imtiyazlar, hatta kiralarını bile yahudilerden seçmeleri, (Crypto) Kripto Yahudi olduklarının birebir neticesidir. Osmanlı sarayında Yahudi olupta müslüman olanlar evliliklerinde daha çok eski dinlerinin etkisinde kalarak Yahudi evlilikleri yapmışlar böylece müslüman gözükselerde Yahudi soylarını korumuşlardır. I. BÖLÜM
II. BÖLÜM
ENDÜLÜSLÜ MÜSLÜMANLAR VE BARBAROS HAYREDDİN PAŞA Resmi tarihimizde söylenile gelen klasik yalanlardan biriside Barbaros Hayrettin Paşa'nın gemileriyle Endülüslü (Mudejar) müdeccen müslümanları Kuzey Afrikaya, Osmanlı topraklarına taşıdığıdır. Bu konu ile ilgili Osmanlı arşivlerinde kayıtlı bir belgede bulunmamaktadır. Osmanlı arşivlerinde Yahudilerin İspanya'dan 1492 yılında sürgün gönderildikten sonra Osmanlı topraklarına yerleştirildikleri şehirler, mahalleler, İspanya'dan geldikleri bölgeler bile isim isim kaydedilmiştir. Fakat Endülüslü müslümanların İspanya'dan Osmanlı topraklarına getirildiklerine, taşındıkları yer ve yerleştirildikleri bölgelere dair bir belge bulunmamaktadır. İspanyol arşivlerinde Barbaros Hayrettin Paşa yağmacı, gemilere saldıran gasp eden bir korsan olarak nitelendiriliyor. Yahudi kaynaklarında Barba Rossa (kızıl sakal) nam-ı diğer Barbaros Hayreddin Paşa'nın hayat hikayesi çok sınırlıdır. Sancağında David yıldızı olan Barbaros Hayreddin, Cezayir ve Fas kıyılarında demirlediği filosu ile başta İspanyollar olmak üzere İspanyol sömürgesinde bulunan Kuzey Afrika'daki zenginliklerin yağmalanmaktadır. Hattaki Barbaros sadece İspanyollara değil, Endülüs'den Kuzey Afrika'ya göç etmiş mağribi müslümanların kalelerine ve topraklarınada saldırıyordu. Barbaros İspanya'dan Kuzey Afrika'ya göç etmiş Yahudileri, Osmanlı'nın en güçlü olduğu bir dönemde gemileriyle Selanik, İstanbul ve İzmir'e taşıyordu. Fakat aynı Barbaros ve Muhteşem Zavallı Kanuni Süleyman, İspanya'da zülum gören müslüman Endülüslüleri İspanyol engizisyonundan kurtarabilecek hiçbir gayretide göstermiyorlardı. Barbaros Hayrettin Paşa'nın Davud Yıldızlı Sancağı Yahudi kaynaklarında Barba Rossa (kızıl sakal) nam-ı diğer Barbaros Hayreddin Paşa'nın hayat hikayesi çok sınırlıdır. Sancağında David yıldızı olan Barbaros Hayreddin, Cezayir ve Fas kıyılarında demirlediği filosu ile başta İspanyollar olmak üzere tüm Katoliklerin korkulu rüyası olmuştu. İspanya'ya karşı büyük bir nefret besledikleri pek de gizli olmayan Yahudi cemaatleri diğer cemaatlerle yeraltı şebekeleri yoluyla haberleşerek İspanyolların kargo ve sefer bilgilerini Barbaros Hayreddin'e ve Berberiye korsanlarına iletiyor, yapılan seferler uzadığında Yahudi tüccarlara ait gemiler erzak ve mühimmat taşıyarak seferlerin başarısı için kritik olan lojistik görevini görüyordu. Her kim ki Yahudi tüccarlara saldırırsa karşısında Kaptan-ı Derya Barbaros'u buluyordu. Bu dönemde birçok Yahudi korsan tarih sahnesine çıkar, Sinan Paşa hemen ardından Rabbi Samuel Palache ardından Jean Lafitte ve daha korsanlar Yahudileri Osmanlı topraklarına taşıyorlardı. Pek muhterem bu Barbaros'un daha çok Yahudilere yeni bir yurt kazandırma isteğidir. Barbaros gemileriyle taşıdığı Yahudileri, Osmanlı'nın en verimli işlek ticaret noktalarına yerleştirmiştir. 1492'de son Endülüs devleti Granada Sultanlığı yıkıldıktan sonra Engizisyon zulmüne maruz kalan müslümanlara Barbaros Hayrettin Paşa'nın yardım ederek gemileriyle Osmanlı topraklarına taşıdığını vurgulayan tarihçilere şu İspanyol belgesini soruyorum. Bu belgede adı geçen Endülüslü müslümanlar neden İspanyollar ile bir olup Barbaros'a karşı savaştılar ? İspanyol donanmasında Barbaros Hayrettin Paşa'ya karşı savaşan mağribi Endülüs'lü müdeccen müslümanların varlığından bahsetmek istiyorum. Barbaros Hayrettin Paşa'nın öldürülmesi hadisesi İspanyol arşivlerinde Kronist Prudencio De Sandoval'a göre şu şekilde kayıtlara geçirilmiştir. Barbaros, bütün mücevher ve takılarını alarak kalenin gizli bir kapısından kaçtı. İspanyollar, bunu öğrenir öğrenmez, Barbaros 'un yanındaki hazinesini ele geçirmek arzusuyla onun peşine düştüler. Takip esnasında, yorgunluk ve susuzluktan bitkin bir hale gelen Barbaros, etrafı taş yığınları ile sur şeklinde çevrili bir keçi ağılına sığındı. Orada hala onu terk etmeyip yanında kalan sadık adamları ile savunmaya geçerek, görülmemiş bir cüret ve cesaretle İspanyollara karşı savaştı. Ancak, sonunda, onu bir teber darbesiyle yere düşüren Garcia de Tineo üstüne atlayarak başını kesti. Historia de la Vida y Hechos del Emperador Carlos V, Prudencio De Sandoval, biblioteca de Autores Espanoles, Madrid 1955, I. Cilt, pg. 100-110.
Kronist Francisco Lopez de Gomara'nın Belgelerine göre Barbaros Hayreddin Paşa'nın Ölümü Belgenin Türkçesi; Martin de Argote, Kral Muley Abdalla (Ebu Hamu Abdullah)'ya yardım ederek ona eski durumunu iade etmek ve bunun için ya Barbaros'u yakalamak ya da bu krallıklardan uzaklaştırmak amacıyla, Tremesen'e harekete karar verdi. Martin de Argote'nin Kral Muley Abdullah'ın yanına gelmesi ve kentin ona teslim olması Barbaros'un Meşveret Meclisi binasına sığınmasına neden oldu. Burada epey zaman kuşatılmış kalan, bu kadar büyük tehlike karşısında hiç bir yardım gelemeyeceğini düşünen Barbaros, yeni kuvvetler getirmek, Tremesen kentini tekrar ele geçirmek, Abdullah ve Argote'ye karşı yeniden daha iyi şartlarla savaşmak, ve her ne pahasına olursa olsun Meşveret Meclisi binasında sıkışıp kalmış askerlerini kurtarmak amacıyla, en iyi arkadaşı Benalcade (Bin el-Kadı) ile gizlice kaçmayı tasarladılar ve bunu sağlamak amacıyla bütün askerlerinin yerlerinde kalmalarına ve Meşveret Meclisini savunmaya devam ederek sonuna kadar dayanmalarına karar verdiler. Bunu gerçekleştirmek için düşmanların bulunduğu yerin arkasındaki Meşveret Meclisi Sarayı surunda bir delik açtılar. Sonra, en değerli eşyalarını yanlarına alarak en sadık adamlanyla geçenin ilk saatlerinde kaçtılar. Ancak, Barbaros'un kaçtığı haberi İspanyol cepnesinde kısa zamanda öğrenildi. Bunun üzerine hemen, Kral Abdullah ve Martin de Argote İspanyol ve müslüman Mağripli piyade ve süvari kuvvetleriyle Barbaros'u takibe başladılar. O sırada, Mağripliler, Barbaros'un daha çabuk yakalanabilmesi için, atlan olmayan Hıristiyan İspanyolları atlarının terkisine aldılar. Geç saatlerde onlara ulaşabildiler. Bin el-Kadı İspanyol sancaklannı görünce hemen kaçtı, fakat Barbaros, Bin el-Kadı'nın kaçmasına rağmen, moralini bozmadan yoluna devam etti. Barbaros, Hristiyanlann tamahkarlıklarını düşünerek, kendisini kurtarmak ve İspanyollann hareketlerini geciktirmek amacıyla yanındaki mücevherleri yola dökmeye başladı. Niyeti, İspanyolları bu suretle durdurup kaçabilmekti. Buolay, Barbaros'un ne kadar kurnaz olduğunu, güç durumlarda ve tehlike anında insanların neler yapabileceklerini göstermektedir. Fakat bu kurnazlık, Barbaros'un düşündüğü şekilde sonuçlanmadı. Çünkü İspanyol ve Mağripliler her ne pahasına olursa olsun Ona yetişmeye çalışıyorlardı. Sonunda, elli kadar İspanyol ve Mağripli süvari ona eriştiler. Barbaros attan atlayarak onunla birlikte gelen kırk beş kadar Türk ile, ufak bir koruluk ortasındaki bir keçi ağılına sığındı. Burada kılıcını elden bırakmadan büyük bir cesaretle, uzun zaman mücadele etti. Nihayet, Kaptan Diego de Andrada'nın birliğinden teğmen Garcia de Tineo bir teberli mızrak darbesiyle onu ağır surette yaraladı. Barbaros'un yaralanarak yere düşmesi yanındaki adamlarının yılgınlığına ve dağılmalarına neden oldu. Bundan yararlanan teğmen, hemen ağıla girerek Barbaros'un başını kesti. Daha sonra da Barbaros'un başını teberin uçunda takarak Oran'a hareket etti. Bu haberi alanı Martin de Argote ve Oran'daki bütün Hıristiyanlar kiliseye giderek Ulu Tanrı'ya teşekkür edip şükran duasında bulundular. Ertesi gün teğmen ve askerleri Oran'a geldikten sonra yine, kilisede ayinler tekrarlanarak kentte büyük şenlikler yapıldı. Bu suretle, Barbaros'un kötülüklerle dolu hayatı son bulmuş oldu. Memorial Historico Espanol, Coleccion de Documentos, Opusculos y antiagedades. La Real Academia de la Historia, C. VI, Madrid 1853, pg. 376-378. Peki Barbaros Hayrettin Paşa madem Endülüslü müslümanlara yardım ederek onları İspanol zulmünden kurtararak gemileriyle Kuzey Afrika'ya taşıdıysa, bu arşivlerde adı geçen İspanya'daki ve Kuzey Afrika'daki müdeccen müslüman beylikler neden İspanyollar ile bir olup Barbarosa karşı savaştılar ? Sonra Barbaros Hayrettin ve Sinan Paşalar Kuzey Afrika'ya ve İspanya kıyılarına Endülüslü müslümanları İspanyol zulmünden kurtarmayamı gittiler yoksa buradaki zenginlikleri yağmalamayamı ? Barbaros ve Sinan Paşa müslüman ise Endülüslü mağribi müdeccenler, zulüm gördükleri İspanyollara karşı neden Barbaros'un safında yer almadılar.? Burada Endülüslülermi çok vefasız yoksa bizlere yıllardır yalan bir tarihimi aşıladılar. 1492'de İspanya'dan Yahudileri sürgün gönderen Engizisyon mahkemelerinin kurucuları, başrahipleri, rektörleri, piskoposları, yargıçları, İspanya kralının danışmanları, hazinadarları, İspanya kraliçesi ve Kralın Konverso (Dönme) Yahudi olduklarını yayınladığım makalemde İspanyol arşivlerinden belgelerle göstermiştim. Arşivlere bakarken İsimlerin kimler olduğunu bu linkteki takip edebilirsiniz. http://www.odatv.com/n.php?n=endulus-muslumanlari-ve-yahudi-surgunun-gercek-yuzu-0205101200 (Büyük Yahudi Göçünün Gerçek Hikayesi, Salim Meriç, Odatv, 02.05.2010) 1492'de Yahudilerin İspanya'dan sürgün gönderilmesi bir felaket değil, onların sürgün gönderilmesi ve Osmanlı topraklarına taşınmasıda başlı başına planlanmış bir organizasyondur. Onları İspanya'dan sürgün gönderenler Konverso (Dönme) Yahudiler, Osmanlı toprakalrına gemileriyle taşıyanlarda Kripto gizli Yahudilerdir. Burada zulüm gören mağdur olanlar yahudiler değil, Endülüslü mağribi müslümanlar olmuştur. Osmanlı'da o dönem II. Beyazıd, Yavuz, Kanuni ve II. Selim Endülüslülerin İspanya'da gördüğü zulüme katliama sessiz kalmışlardır. 15 ve 16. yüzyılda iki dünya imparatorluğu olan İspanya Latin-Judaic, Osmanlı ise Turco-Judaic bir devletti. Her iki dünya imparatorluğunun kontrolünde ve yönetimde Kripto Yahudiler hakimdi. Bir İslam imparatorluğunda yahudilere tanınan bu kadar imtiyaz size garip değil midir ? Bunun benzeri hangi İslam devletinde olmuştur ? Peygamberin hadisleri ve ayeti kerimelere göre İslam hukukunda gayrimüslimlerin devlet yönetimi üzerindeki etkinliğinin sınırlarını görmezlikten mi geleceğiz ? Kanuni Osmanlısı müslümanlar için bir son yahudiler için bir başlangıçtı. Yahudiler hiçbir zaman Kanuni döneminde elde ettikleri zenginliği, imtiyazı daha sonraki yüzyıllarda yakalayamadılar. Bu değişen süreç daha sonra Sabatay Sevi hadisesini tetikledi. Çünki artık yahudilerin elde ettikleri zenginlikler, mevkiler, imtiyazlar diğer müslüman ve hristiyanların dikkatini çekiyor hatta yer yer çatışmalara neden oluyordu. Yahudiler bu kadar güç ve zenginliği ileriki yıllarda bir şekilde kamufle ederek saklamak istiyorlardı. Peki bu nasıl gerçekleşecekti ? İşte tam bu esnada 1391'de İspanya'da başlayan (Converso)'lar gibi dışta hristiyan gözüküp içte yahudiliklerini koruyan bir dönme grubu gibi Osmanlı'dada aynı sistemde bir oyun planlı bir şekilde tertip edildi. Sabatay Sevi hadisesi..Artık mal ve mülk sahibi, mevki sahibi imtiyazlı yahudiler müslüman kimliğine geçerek üzerlerindeki bütün dikkati tıpkı İspanydaki gibi din değiştirerek dağıttılar. Artık tarih onları yahudiler değil müslümanlar olarak tanıyacaktı. Böylece bu gizlilik öyle bir kapı açtı ki dönmelik sistemi gizli yahudilerin müslüman gözükerek devlet yönetiminde daha da organize ve örgütlü olmalarını sağladı. Yani bu gizlilik yahudileri dahada güçlü kıldı. Sabatay Sevi hadisesi bu nedenle bazı tarihçilerin ağzına sakız olacak kadar basit sıradan bir hadise değil planlı organize edilmiş yüzyıllar boyunca yahudiler tarafından diğer devletler içerisindede kullanılmış dönmelik çift kimlilik sistemiydi. Bu sebeple bugünün Türkiyesine ve İsrail'e bakacak olursak Sabetay Sevi Yahudiler üzerindeki amacını başarıyla gerçekleştirmiştir. Gizli tarih eleştirilir, reddedilir, herkesi rahatsız eder, gizli tarih hiç kimsenin işine gelmez, çünkü gizli tarih gerçektir hakikattır. Salim Meriç Odatv.coM Oraj POYRAZ http://www.odatv.com/n.php?n=muhtesem-yuzyil-muhtesem-yalanlar-1004111200 |
-- Siyasetçi gelecek seçimi, devlet adamı, gelecek nesli düşünür. Jamas F.Clarke oO-------------------------------------------------------------------Oo http://orajpoyraz.blogspot.com/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder