24 Aralık 2018 Pazartesi

Bu gün öne çıkan bazı haber ve yorumlar 2018-12-24 2


================================

AHMET KILIÇASLAN AYTAR : SONSUZ SAVAŞ VE TÜRKİYE

Suriye Özel Temsilcisi J. Jeffrey IŞİD var olmaya devam ettiği: İran birlikleri geri çekilmediği: Suriye krizine bir siyasi çözüm bulunmadığı sürece ABD birliklerinin ülkede kalacağını söylemişti.

Amerikalıların güvenliği için ölümcül askeri gücün uygulanmasını haklı çıkaracak bir tehdit yoktu.

Sadece süren iç savaş nedeniyle ABD'li askerler için stratejik bir risk ama çok yüklü bir harcama vardı...

*

19 Aralık'ta Başkan D. Trump askerlerinin Suriye'den çekilmeye başladığını duyurdu.

Pentagon Sözcüsü D. White "Koalisyon IŞİD'in elindeki toprakları özgürleştirdi ancak IŞİD'e karşı kampanya bitmedi.

IŞİD karşıtı kampanyanın yeni aşamasına geçerken Suriye'den askerlerimizin eve dönüş sürecini başlattık" dedi.

Trump yönetimi ordunun önümüzdeki aylarda Afganistan'dan da 7 bin danışma ve destek görevlisini çekmeye başlayacağını açıkladı...

Dünyayı ve bölgeyi bir endişe kapladı...

*

Trump nce Amerika" taahhütü ile ABD Başkanı oldu.

nce Amerika"; bir yanda gelişmiş ve istikrarlı ülkeler diğer yanda emperyal küreselleşmeyle henüz bütünleşmemiş istikrarsız devletlerin ABD ekonomisine yeniden yatırım yapmasını sağlamak

Pentagon ve CIA' yı Ulusal Savunmaya geri getirmek

Gerekirse bir revizyona tabi tutmak üzere uluslararası ticaret anlaşmalarından geri çekilmek

Eski düzeni belirleyen hükümetlerarası yapıları tasfiye etmek

Ticaret savaşlarını başlatmak anlamındaydı.

*

D. Trump "Pentagon ve CIA' yı Ulusal Savunmaya geri getirmek adına" Şubat 2017'de

Savunma Bakanı J. Mattis'ten dünyanın dört bir yanında İslamcı terör ideolojisini

Ve İŞİD'i yenmek üzere yeni bir plan ve teröre karşı beraber savaşacakları yeni koalisyon ortaklarının belirlenmesini istedi.

Açıkça Rusya'nın da bu listenin başında olmasını beklediğini belirtti.

Plan IŞİD'i yenmenin ne anlama geldiğini tanımlayacak ve örgütün 'hızlı' bir yenilgiye nasıl uğratılacağını gösterecekti.

*

11 Eylül 2001'de El Kaide'nin Dünya Ticaret Merkezi'ne yaptığı saldırının ardından

Dünya giderek ABD'nin hegemonya ve güç siyasetine dayalı eski dünya güvenlik anlayışı yerine

Karşılıklı güvene yarara eşitliğe ve eşgüdüme dayalı sürdürülebilir yeni bir güvenlik anlayışının ışığında dönmeye başlamıştı.

*

ABD'nin çok güçlü olan bu döngüye katılması için Soğuk Savaş zihniyetinin terk edilerek uluslararası ilişkilere yeni bir perspektiften bakılması

Sorunlara çözümler bulmak için tüm uluslararası toplumun birlikte çalışması gerekiyordu.

Bunun sağlayabilmek için ABD Başkanı George W. Bush terörizme ya da bilinmeyen düşmana karşı "Sonsuz Savaş" doktrinini oluşturdu.

ABD Başkanı B. Obama ise bu doktrini bugünün Başkanı D. Trump'ın da izlediği 2020 yılına kadar geçerli Ulusal Strateji Belgesi'nde resmileştirdi.

*

Böylece ABD; savaşı zaman ve coğrafya ile sınırlandırmadan "Adil Savaş" doktrinini "Sonsuz Savaş Operasyonu"na dönüştürdü.

Sonsuz Savaş Operasyonu istikrarsız ülkeleri tasfiyeyi ama küresel devletin aygıtları ile sistemin amacına uygun olarak yeniden kurulmasını öngörüyor...

*

Bu doktrinin en önemli adımlardan birini

Eski Genelkurmay Başkanı General Martin Dempsey'in

Küresel ayaklanma momentumunun devlet adamlığı yeteneğini aştığı bu noktada

ABD'nin dünya polis gücü olabilmesinin stratejik ayrıntıları üzerinde yaptığı çalışma oluşturdu.

*

Dempsey ABD ve Rusya'nın birlikte çalışmak gerektiğini anladıklarından hareketle rekabetin koordinasyonla geliştirilip bir Rus-ABD ortaklığının oluşturulması halinde;

Bölgesel krizlerin daha az tehdit oluşturacağı bölgesel çalkantıların büyük oranda önleneceğini kurguladı.

Nitekim bugün Ortadoğu Krizinin çözümünde

Aslında ABD'nin "Sonsuz Savaş " doktrini başlığı altında dolayısıyla pek samimi olmayan bir diyalog düzleminde ABD ve Rusya ortak çalışıyor...

*

Nitekim Başkan Trump'tan İslamcı terör örgütleri ve ideolojileriyle mücadele stratejini hazırlama talimatı alan Savunma Bakanı J. Mattis;

Önce Ortadoğu Sorununu olabildiğince analiz etti.

Ardından örgütün hızlı bir yenilgiye uğratılmasını uzun ve kısa vade olmak üzere iki aşamada kurguladı.

*

Dünyanın dört bir yanında İslamcı terörün alt edilmesi için uzun vadede atılacak hamleler şu unsurlardan oluştu.

Önce teorik olarak ABD ve Rusya'nın " İŞİD'e karşı savaşta aynı tarafta" olduğu esas alındı.

Bu esastan hareketle Başkan Trump teröre karşı beraber savaşacakları yeni koalisyon ortaklarının belirlenmesinde Rusya'nın listenin başında olmasını istedi.

Ancak bazı kuralların da altı çizildi...

*

1- Öncelikle ABD; Rusya ile taktiksel operasyonel ve stratejik farklıklar göstermektedir ve ortak hedefler paylaşılmıyor...

ABD'ye göre Rusya'nın Suriye'de oluşunun nedeni bölgedeki terör grubunu ortadan kaldırmaktan çok B. Esad'ı ve diğer ABD karşıtlarını güçlendirmek düşüncesidir.

2- ABD; Rusya'nın terörle mücadele taktiklerini dışlamaktadır.

Rusya'nin mücadele taktiğinde tek kuralın savaş sırasında terörist ve yanlılarını nasıl olursa olsun yenilgiye uğratmak olduğu sivil kayıplar kavramının bulunmadığının altı çiziliyor.

3- ABD; Rusya'nın doğrudan İŞİD ile savaşmadığını aslında İŞİD'in Esad'a yönelik tehditlerini ortadan kaldırmak: Irak'ta istikrarı bozmak: ABD'nin gücünün zayıfladığını göstermek: İran'ı bölgede serbest bırakmak: Bölgedeki tutumunu pekiştirmeyi amaçladığını öngörüyor.

4- Rusya'nın terörizmle mücadele görüntüsü altında Suriye ve İran güçlerine ek olarak Irak ve Türk kuvvetleri ile koordineli olarak Hizbullah terör örgütünü ve İran Kudüs Gücünü kendi savaş koalisyonu içinde meşrulaştırmanın çabasında olduğu düşünülüyor.

5- ABD demokratik değerlere verdiği teşvikleri Rusya'nın terörizm nedeni olarak görmesinden rahatsız oluyor.

6- ABD'ye göre Rusya'nın son on yıldaki stratejisi NATO'nun ortadan kaldırılması: Transatlantik ortaklığın değerlerinin aşılması: Amerikan gücüne meydan okumaya dayanıyor.

7- Bu yüzden ABD; Rusya'ya bir defaya mahsus verilecek ödünü dahi fazla görüyor bunun stratejik faydası olmayacağına inanıyor.

Yine de Başkan Trump bu opsiyonlara dikkat kaydıyla General Martin Dempsey'in "Sonsuz Savaş " doktrini doğrultusunda ancak bir diyalog düzleminde Rusya ile ortak çalışıyor...

*

Nitekim Trump'ın ABD askerlerinin Suriye'den çekilmeye başladığını duyurmasının ardından

21 Aralık'ta Beyaz Saray'dan bölgedeki ülkelerin endişelerini gidermek üzere bir açıklama yapıldı.

1- ABD'nin doğu ve kuzey Suriye'den ayrılacağı

2- Kürtlerin bu durumdan detaylı bilgi sahibi oldukları bu yüzden tek bir Suriyeli Kürt milisin dahi İŞİD'le mücadeleden vazgeçmediği

3- Erdoğan'a konuşma ve eylemler arasında ayrım yapması için tavsiyede bulunulduğu

4- Erdoğan'ın TSK' nın Doğu Fırat'a girmeyeceğine dair söz verdiği

5- Çekilmenin 40-60 günde gerçekleşeceği ancak askeri kaynakların bu sürenin 4-6 ay olabileceğini bildirdikleri

6- O sırada Erdoğan'ın IŞİD karşıtı kampanyayı sürdüreceğini

7- Irak Özel Harekat Kuvvetleri'nin (ISOF) Irak-Suriye sınırında konuşlanacağını

8- Irak bölünmesinin engellenmesi için ABD birliklerinin Fırat Nehri'nin 30 km.kuzeyinde Suriye sınırının yakınında konuşlanacağını

9- ABD'nin Suriye planlarına katılan Rusların İsrail ilişkilerinin onarımına yönelik attığı adımlara dikkat çekildi....

*

Bu noktada "Sonsuz Savaş" konseptinin hedefi olarak Ortadoğu'da kalıcı savaş ve istikrarsızlaşm ile İsrail'in güvenliğinin artacağına

Batılı şirketlerin bölgenin petrol ve doğal gazına erişimini kesinlikle kolaylaştıracağına inanılıyor.

*

Ama "Suriyeli terörist- vatandaş ayrımını biz yaparız "diyerek Kürtler bahanesi ve zımnen neo-Osmanlı başlığında Suriye'de bir Sünni koridor üzerinde

"Bölgeyi kazanırsak petrolü ve Misak-ı Millî topraklarını da kazanırız" oportunizmiyle

Fakat aslında doğrudan doğruya İsrail için bir güvenlikli bölge inşasında olan Türkiye'nin;

El-Kaide ideolojisinden esinlenen hiziplerin kaynadığı Kuzey Suriye'de İdlib Afrin ve Cerablus'ta ki geleceğinin

"Sonsuz Savaş "ta nasıl şekilleneceği bilinmiyor.

*

Bu konseptte ABD'nin İslamcı terör ideolojisini yok etmek üzere

Tarihin en başarılı askeri ittifakı olan NATO'nun ortak taktik operasyonel ve stratejik hedefleri çatısı altında mevcut üyeleriyle müşterek çalışacağı açıktır.

Ama Erdoğan'ın Müslüman Kardeşler örgütünün hamisi olması Türkiye için işin rengini değiştiriyor.

25. 12. 2018

Ahmet Kılıçaslan AYTAR

ahmetkilicaslanaytar@gmail.com


================================

AMERİKA TÜRK ORDUSUNU...

Global Research ve New Eastern Outlook yazarı ve Strateji Uzmanı Tony Cartalucci ABD'nin Suriye'den çekilme kararı için " Amerika çekilmiyor.

Çünkü bugün Amerikan İmparatorluğu'nun çantasını toplayıp eve gittiği gün değil!" dedi.

23 Aralık 2018 Pazar 22:44 598 Tony Cartalucci bir çok ABD politikaları karşıtı yazarın ortak görüşünü maddeler halinde ve gayet net şekilde dillendirdi.

İşte o flaş değerlendirme!

1. ABD saldırganlığı görülmemiş boyutlara çıkaracak ama şimdi çekiliyor.

Bu çekilme Şam'a karşı daha büyük bir saldırı için ona imkan verecek.

2. Şam'ı doğrudan hedef alacak yeni dalga saldırılarda hedef olacak düzenli birliklerini alandan çekiyor.

3. ABD böylesi bir süreçte hiçbir coğrafyadan bu şekilde çekilme kararı almamıştır.

Peki neden şimdi bunu yapıyor?

4. Suriye'ye girecek olan Türk ordusu ABD'nin Şam'a karşı savaşında bir ön koruma hattı oluşturmuş olacak

5. Amerikan askerleri bu şekilde bölgede çok daha rahat hareket edebilecek ABD'nin güneydoğudaki üsleriyle teması da daha kolay olacaktır

6. Amerika çekilmiyor.

İsrail ya da Türkiye'yi (ya da her ikisini) kışkırtmak için seçtiği hedefleri görünmezleştiriyor.

7. Yanılmış olmayı çok isterdim ama bugün Amerikan İmparatorluğu'nun çantasını toplayıp eve gittiği gün değil!

http://www.haberyuzdeyuz.com/dunya/amerika-turk-ordusunu-h24958.html

================================

AHMET TAKAN : ABD ASKERLERİ ERBİL'E GİDİYOR... ACABA NE İÇİN?. .

ahttakan@gmail.com


23 Aralık 2018

Mevsimin salgın hastalığından nasibimizi aldık!. . İlaçlarla ayakta durmaya çalışıyoruz. Klavyenin başına oturup tuşlara dokunmak kafanızın içinden geçenleri satırlara dökmek kolay olmuyor. Sık sık gelen öksürük nöbetleri adamı perişan ediyor...

Şu gazetecilik mesleği zaten hastalık bir iş!. . Mendil ile sürekli burnunuzu silerken bile gündemi takip ediyorsunuz.

Fırat'ın doğusuna yapılacak operasyon beklemeye alındı. Veya alındı mı?. . Veya aldırıldı mı?. .

Yine bir seçim öncesi... Kesin ihtiyaç hasıl olan bir film izliyoruz. Kahramanlık destanı yazılıyor birilerine...Ortalıkta döndürülen haberlere bakıyorsunuz;

Trump telefonda görüştüğü R. Erdoğan ne dediyse onu yaptı!. .

Trump kendi kabinesini bile dinlemedi Erdoğan'ı dinledi!. .

Pentagon ile çatıştı bakanını bile feda etti Erdoğan'dan vazgeçmedi!. .

Erdoğan dedi Trump Suriye'den ABD askerlerini geri çekti!. .

Telefonda sordu Trump; "Abi çok param gitti ben eve dönsem sen IŞİD ile baş edebilir misin?. . "

Geldi cevap;

"Sıkıntı yok ben hallederim. Sen arkana yaslan. Rahat ol. "

Peki neden kimse şu net soruları sormuyor?. .

ABD askerleri Suriye'den çekiliyor da PKK/YPG nerede duruyor? Terör örgütü de Suriye'den çekilecek mi?. . Çekilirse nereye gidecek?. .

Şu "çekilecek" denilen ABD askerleri evlerine mi dönecek?. . Yoksa nereye gidecekler?. .

ABD Suriye'den asker çekiyor da İsrail'den neden çıt çıkmıyor?. .

Bu askerler babalarının arsa davaları için mi yıllarca Suriye'de konuşlandırıldılar YPG ile birlikte savaştırıldılar?. .

Cevapları var mı. . Yok!. .

Yalancı dolmaları yutun. Kalın senaryoları servis edin. Big brother sizi çok sevsin!. .

***

Suriye'de konuşlandırılan ABD askerlerinin gayri nizami harp metotlarıyla neler yaptığını artık çok iyi öğrendik.

Doğru habere ulaşmakta en sağlıklı yöntem sahada bire bir işin içinde olan güvenilir kaynaklarla iletişimde bulunmaktır. Bölgedeki kaynaklarıma sordum Aldığım yanıt;

"ABD dışişleri personeli ayrılıyor. Askerleri yerinde ama operasyonlara katılanlar bir süre sonra Erbil'e geçecek. Bu da 1-2 ay sürer. Üslerdeki personel kalacak. "

Peki Suriye'den gidenler Erbil'de ABD üslerinde tatil mi yapacaklar?. .

"IŞİD'le savaşta YPG'ye destek olan ABD askerleri burada büyük deneyimler kazandılar. Bunlar İran'da kullanılacaklar. "

Bölgedeki sıcak gelişmeleri takip eden ve değerlendiren uzmanlar "çekilme açıklaması ile ABD İran startını verdi" diyor.

Dikkatinizden kaçtı mı?. Bilemiyorum!. .

Trump'tan gelen asker çekme açıklaması ile birlikte düşman YPG'den bahseden yok. IŞİD hedefi her gün büyütülüyor. Düşmanlarımız mı değiştiriliyor ne!. .

Artık bekliyorum;

Güzide basınımız (!) ne zaman YPG'nin PKK'dan ayrı bir oluşum olduğunu yazmaya başlayacak. . Peşine kötü PKK'lıların YPG'den kopuşlarını kavgaları ile birlikte sıralayacak... YPG'nin aslında tehlikeli olmadığını dillendirip SDG'ye methiyeler düzecek. Suriye'de çözümün YPG'siz olamayacağını bizlere dayatacak...Kamuoyunda İran aleyhtarlığı nasıl körüklenecek.

Sonra!. .

Federalizmin faydalarını anlatan anlı şanlı uzmanlar ve akil güruhun televizyonlarda boy gösterişlerini sabırsızlıkla bekliyorum!. .

Yıllarca "çözüm süreci"ne format atıldı diye bağırdık. Kimseleri inandıramadık!. . Belgeleri fotoğrafları koyduk. Şeyma ile Acun'a gösterilen hassasiyetin yüzde 1'ini göremedik!. .

Eminim!. .

Bu film 31 Mart'a kadar vizyonda kalacak. Gişe rekorları kıracak...

Yıllardır böyle!. .

ABD senaryoyu yazar AKP oynar... Biz de seyrederiz!. .

Tuzağa konan yem de her zaman bizi cezp eder!. .

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/abd-askerleri-erbile-gidiyor-acaba-ne-icin-50106yy.htm

================================

'DAHA FAZLA DAYANAMAYACAĞIM'...

Süleymancıların yurdunda aşları 9 ile 12 arasında değişen 7 erkek öğrencinin temizlik görevlisi Ö. F. E tarafından cinsel istismara uğraması ile ilgili Bergama Adliyesi'nde görülen davada bir polis memuru "daha fazla dayanamayacağım" diyerek salondan gözyaşlarıyla dışarı çıktı.

22 Aralık 2018 Cumartesi

İlgili Galeriye Git İzmir'in Dikili İlçesi'nde Sülemancılara ait özel bir yurtta (Miyase Çocuk Yurdu) kalan ve yaşları 9 ile 12 arasında değişen 7 erkek öğrencinin temizlik görevlisi Ö. F. E tarafından cinsel istismara uğraması ile ilgili dava Bergama Adliyesi'nde görüldü.

21 Aralık 2017 tarihinde Dikili'nin İsmetpaşa Mahallesi'ndeki özel bir yurtta kalan ve yaşları 9 ile 12 arasında değişen 7 erkek öğrenciye cinsel istismarda bulunan gözaltına alındıktan sonra suçunu itiraf eden temizlik görevlisi Ö. F. E'nin yargılanmasına başlandı.

Duruşmaya İzmir ve Bergama Barosu başta olmak üzere Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığından yetki almış 10 avukat katıldı.

Ayrıca Bergama Veli-der Dikili Emek ve Demokrasi Platformu Dikili Kadın Platformu Bergama ve Dikili Eğitim Sen Şubeleri Dikili Ses ve Tüm Bel-Sen Şubesi Haziran Hareketi Atatürkçü Düşünce Derneği Bergama Çevre Platformu Bergama Belediyesi Meclis Üyesi Serpil Güler Dikili Belediye Başkan aday adayı gazeteci Gökmen Ulu siyasi parti temsilcileri ve vatandaşlar da duruşmayı izlemek için adliyeye geldiler.

CEMAAT TARAFINDAN GÖREVLENDİRİLDİĞİNİ İTİRAF ETTİ

OdaTv'den Oben Ulu'nun haberine göre İzmir Barosunun mahkemeye müdahil olarak katılma ve çocukların bir daha ifade vermemeleri konusundaki talebi mahkeme heyeti tarafından reddedildi.

Daha önce suçunu itiraf eden sanık Ö. F. E okunan ifadesini reddederek suçlamaları kabul etmedi ve karakolda baskı altında beyan verdiğini söyledi.

Çocuklarla mesajlaşmalarını kabul etmedi.

Çocukların avukatı Ö. F. E'ye bir hizmetli olarak öğrencilere kuran dersi vermesini kim tarafından istendiğini sordu.

Ö. F. E Süleymancılar Cemaati'nde yetiştiğini yurt müdürünün talebi ile cemaat tarafından görevlendirildiğini hizmetli olmasına rağmen kuran dersi verdiğini ve hatta çocukların derslerine de yardımcı olduğunu itiraf etti.

Bu sırada çocuklardan birisinin annesi salonda fenalaşarak dışarı çıkarıldı.

Salonda bir polisinde "daha fazla dayanamayacağım" diyerek salondan gözyaşlarıyla dışarı çıktığı duruşmayı seyredenler tarafından bildirildi.

Mahkeme 1 Şubat 2019 tarihine ertelendi.

Sanığın tutukluluğun devamına karar verildi.

Ayrıca avukatların ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının müdahilliği de kabul edildi.

http://www.haberyuzdeyuz.com/3-sayfa/daha-fazla-dayanamayacagim-h24936.html


================================

ANIL ABA : KİŞİSEL GELİŞİM ŞARLATANLIĞI VE PLASEBO ETKİSİ

Bir süredir kişisel gelişim sektörünü eleştirdiğim "Kişisel Gelişim: Şarlatanlık mı Mucize mi?!" başlıklı bir konuşmalar serisi yapıyorum.

Dinlemeye tartışmaya ve katkıda bulunmaya gelenler arasında meseleye benim gibi şüpheci bir gözlükle bakanların yanı sıra bizzat kişisel gelişim müridi olup kendilerini bu sektörün ürünlerine adamışlar kişiler de oluyor. TED konuşmalarının aksine soru-cevap bölümüne zaman ayırdığımız için genelde iki taraf arasında hararetli tartışmalar yaşanıyor. Bu tartışmalarda benim dikkatimi çeken önemli hususlardan biri kişisel gelişim sevdalılarının "plasebo" dediğimiz etkiden ya bihaber olmaları ya da daha evvel bir yerlerde duymuşsalar da bu bağlamda ne anlama geldiğini tam olarak bilmemeleri.

Plasebo etkisi nedir?

Plasebo ekseriyetle klinik deneylerde kullanılan bir sahte tedavi yöntemidir. Mesela hipertansiyon hastalarına tedavi olarak hap şeklinde renkli ilaçlar verilir. Fakat bunlar aslında etken maddesi olmayan içinde az miktarlarda şeker nişasta selüloz ve maya bulunan sahte ilaçlardır. İnsan psikolojisi öyle müthiştir ki ilaç aldığını düşündüğü zaman bazı hastalıkları kendiliğinden tedavi edebilir. Mesela plasebo kullanılan hipertansiyon araştırmaları üzerinde yapılan bir meta analizde plasebo etkisinin küçük tansiyonun düşürülmesinin ortalamada yüzde 47'sini büyük tansiyonun düşürülmesinin ortalamada yüzde 34'ünü istatistiki olarak çok kuvvetli bir şekilde açıkladığı görülüyor.

Aynı şekilde ağrı kesici diye verilen plasebolar gerçekten ağrıyı azaltır. Boş da olsa ilaç alındığında beyin endorfin (vücuda endojen morfin) salgılamaya başlar; böylece ağrı hissi azalır. Yani bu sadece psikolojik bir etki değil. Mesela iğneyle plasebo aşı yapıldığında vücuda yabancı madde girdiği için bağışıklık mekanizması devreye girer ve direnci düşmüş vücut kendi kendini tedavi etmek için yeniden harekete geçirir (bkz. antikor ve interferonlar).

Plasebolarla ilgili daha ilginç sonuçlar da var. Renkli tablet alan hastalarda beyaz tablet alanlardan kapsül alanlarda tablet alanlardan iğne yapılanlarda kapsül hap alanlardan daha yüksek oranda tedavi edici etki gözlemleniyor. Ağrı kesicide kırmızı depresyonda sarı uyku için mavi haplar diğer renklerden daha etkili oluyor. Halbuki hepsi boş ilaç… Hatta yapılan kontrollü deneylerin bazılarında plasebo alanların etken maddeli ilaç alanlardan daha fazla iyileştiklerine bile rastlanıyor.

Bazen plasebo etkisi ameliyatlarda dahi gözlemlenebiliyor. Mesela diz kireçlenmesi problemiyle gelen hastalardan bir gruba artroskopik cerrahi ikinci gruba şırıngayla yıkama üçüncü grubaysa plasebo ameliyat uygulanıyor. Sahte ameliyatta hastalar uyutuluyor dizin üzerine ameliyat izi gibi gözükecek bir çizik atılıyor ama herhangi bir tedavi yapılmıyor. Sonuçta üç grupta da aynı oranda iyileşme beyan ediliyor. Müthiş!!

İnsan biyolojisinin kendi kendini tedavi etme özelliğinden ötürü tıp ve farmakoloji araştırmalarında bulunan tedavi yöntemlerinin etkinliği plaseboya karşı test edilir. Bir tedavinin gerçekten etkili olduğunu anlamak için randomize çift-kör kontrollü laboratuvar deneyi yapılıp tedavinin plasebo etkisinin üzerinde bir fayda sağlayıp sağlamadığına bakılır. Mesela ürettiğiniz tansiyon hapı büyük tansiyonu (sBP) yüzde 34 oranında düşürüyorsa ilacınız ETKİSİZ demektir. Çünkü yüzde 34'lük etkiyi boş hap da sağlıyordu.

Buna göre yapılan 3000'den fazla klinik deneyde plasebo etkisinden öte bir iyileştirme sağlayamayan akupunktur sözdebilimdir (pseudo-science). Aynı şekilde homeopatik ilaçların da plasebodan fazla bir fayda sağladığına dair yeterli somut delil yoktur. Daha ilginci son yıllarda kahvenin etken maddesi olan kafeinin bile plasebodan öte bir uyarıcı etkisinin olmadığı yönünde kontrollü araştırmalar da yapıldı. İngiliz tıp doktoru Ben Goldacre da "Bad Science" ve "Bad Pharma" kitaplarında plasebodan daha etkili olmayan ilaç ve tedavi yöntemlerinin nasıl bilimsel standartları aşıp piyasa girdiklerini çarpıcı örneklerle anlatır şiddetle tavsiye ederim.

Kişisel gelişim seminerleri etkili mi?

Geçenki konuşmamdan sonra dinleyicilerden biri söz alıp "Anıl bey söylediklerinizde haklılık payı var ama bütün kişisel gelişimcileri aynı potaya koyup hepsine şarlatan demenizi [dememiştim oysa] doğru bulmuyorum. Mesela ben bir ara kendimi çok kötü hissediyordum; Reiki'ye gittim çok faydasını gördüm. Reiki işe yaramıyor diyemezsiniz çünkü bende işe yaradı" minvalinde bir şeyler söylemişti. Bu yoruma katılan birkaç kişi daha yine kendi kişisel deneyimlerine dayanarak başka kişisel gelişim yöntemleri ve kitapları için "bende işe yaradı" ekseninde görüşler bildirdiler.

Maalesef kişisel gelişim ve benzeri uygulamaları savunmaya yeltenen az sayıda insanın en kuvvetli argümanı bu:

"Bende işe yaradı. " Zira "Reiki bende işe yaradı" çıkışı üzerine başka bir katılımcı "valla ben de çok gittim bende hiçbir işe yaramadı" diye haklı bir cevap vermişti. Eee şimdi Reiki işe yarıyor mu yaramıyor mu?

İşte bilimsel yöntemden bilim felsefesinden ve bu bağlamda plasebo etkisinden bihaber olan insanlar "ben yaptım oldu bende işe yaradı bir arkadaşım çok faydasını görmüş" gibi argümanlarla kişisel gelişim şarlatanlarını meşrulaştırıyorlar kendilerince.

Bir yöntemin sende işe yaradığını düşünmen o yöntemin etkili bir yöntem olduğunu göstermez (bkz. plasebo etkisi). Çünkü tedavi edici etkiye sebep olan onlarca faktör vardır. Bunların hepsini kontrol edip ayıkladıktan sonra tedavinin gerçekten işe yarayıp yaramadığını anlayabiliriz. Hayatını kişisel gelişim sektörüne adamış seminer seminer koşup yüzlerce kişisel gelişim kitabı okumuş Mümin Sekman denen kişisel gelişim uzmanını (!!!) kendine "mentor" olarak bellemiş hatta Tony Robbins'in Fire Walk etkinliğine katılıp ayaklarını da yakmış yakın bir arkadaşım bir gün bana "Anıl sen öyle diyorsun ama ben kişisel gelişim kitaplarının çok faydasını gördüm ["ben de işe yaradı" diyor yani] bugüne kadarki başarılarımı bu kitaplardan öğrendiğim kişisel gelişim prensiplerine borçluyum" gibilerinden bir şeyler söylemişti.

Ben de "Abi sen Türkiye'nin en zengin muhiti olan Bağdat Caddesi'nde varlıklı bir aileye doğmuş anası babası yüksek eğitimli erken yaşlarda gitardan matematiğe zilyon tane özel ders almış en pahalı dershanelere yollanmış yediği önünde yemediği arkasında hayatının hiçbir noktasında maddi sıkıntılar yaşamamış Türkiye'nin kaymağının kaymağında yüzen birisin ve şu anda bulunduğun noktayı tüm bunlara değil de Mümin Sekman'ın 7-10 yaş zekâ seviyesine hitap eden kitaplarına mı borçlu olduğunu düşünüyorsun?" diye sorunca şöyle bir kafası karışır gibi olduysa da aslında ne demek istediğimi tam olarak anlamamıştı. Abartarak örnek veriyorum Ferit Şahenk servetini okuduğu iki kişisel gelişim kitabından öğrendiklerine mi borçludur yoksa Ayhan Bey'den kalan holdinge mi?!

Mümin Sekman'ın başarı modelleri (!!!)

Başarı düşünürü (!!!) Mümin Sekman'ın internet sitesindeki kısa biyografisinde "sıfırdan zirveye yükselme modelleri" geliştirdiği 21 yılda 21 kitap yazdığı seminerlerine 100 binden fazla kişinin katıldığı kitaplarının toplamda 3 milyondan fazla sattığı Türkiye'nin 45 ilinde seminer verdiği falan yazıyor. Siz burada somut bir başarı görebiliyor musunuz?! Kitap yazmış seminer vermiş… Kerameti kendinden menkul derler ya hani öyle işte. Sevdiğim iktisatçılardan biri olan İtalyan Piero Sraffa'nın "Production of Commodities by Means of Commodities" başlıklı kitabı kariyeri boyunca ürettiği tek araştırmadır. İktisadi düşüncenin seyrini değiştiren 60 sayfalık bu kitabın yazımı 30 yıl sürmüştür. Mümin abimizin 21 yılda yazdığı 21 kitabın ağırlıklarını (ya da hafifliklerini) artık varın siz düşünün.

Peki Mümin Sekman'ın seminerlerine katılan 100 bin kişiden kaçı sıfır noktasından (yani işsizlik ve yoksulluktan) zirveye (yani holding CEO'luğuna) terfi etmiş?!! Bu sorunun cevabı Mümin abimizin sitesinde yok. Cevap 78 bin kişi falan olsaydı siteye konurdu zaten. Dolayısıyla cevap ya çok küçük bir sayı ya sıfır ya da bilinmiyor. Mümin Sekman'ın başarı modellerinin başarısına dair somut ve ikna edici açıklamalar olmaması tam bir muamma.

kisisel-gelisim-sarlatanligi-ve-plasebo-etkisi-545172-1.

Bakın Mümin Sekman'ın geliştirdiğini iddia ettiği başarı modellerinin ("modeller " birden fazla yani) anlatıldığı seminerlere katılan 100 bin kişiden atıyorum 148'i Bağcılar'dan Bağdat Caddesi'ne yükselmiş olabilir (pek sanmıyorum ama). Fakat bu Mümin Sekman'ın sözde modellerini teyit etmez çünkü 1) zaten 100 bin kişi içinden 148 kişi istatistiki olarak anlamlı olamayacak kadar küçük bir sayıdır ve 2) belki o kişiler başka sebeplerden ötürü zaten zengin olacaklardı arada tesadüfen Mümin Sekman'ın süpermarket sepetlerinde 9.90 liraya satılan kitaplarına denk gelmişlerdir. Yani etken madde Mümin Sekman'ın başarı modeli değil babadan kalan miras piyangodan çıkan ikramiye belediyeden alınan bir ihale ya da rastgele girişilen çok alâkasız bir işin şansa bala tutması olabilir.

İstanbul'da bir evi Miami'de bir evi… Doğru dürüst bir iş yapmadan böyle müreffeh bir hayat yaşayan Mümin Sekman'ın servetinin kaynağı aslında hiçbir işe yaramayan fasaryadan yöntemleri eğitimli cahillere kakalıyor olması (yani şarlatanlık) mı? Yoksa işe yaradığı ispatlanmış başarı modellerinin haklı karşılığı mı? Eğer ikincisiyse Türkiye'deki 8 milyon işsiz enayi mi de Mümin Sekman'ın başarı modellerini okuyup zirveye yükselmiyorlar? Ben ekonomi bakanı olsam devlet bütçesinden 10'ar liradan 8 milyon Mümin Sekman kitabı alıp işsizlere dağıtırdım. 80 milyon lira gibi küçük sayılabilecek bir harcamayla herkesin çok başarılı olmasını sağlar "işsizliği sıfırlayan efsane bakan" olarak tarihe geçerdim. Üstelik devleti işsizlik sigortası ödemekten kurtarıp kamu bütçesine katkı da sağlamış olurdum.

Mümin Sekman'ın 7-10 yaş zekâ seviyesine hitap eden seminerlerinin işe yarayıp yaramadığını test etmek için kullanılması gereken doğru yöntem şudur: Başarısız insanlardan oluşan geniş bir örneklem alınıp ikiye bölünür. Her iki gruptaki başarısız insanların demografik karakteristikleri sosyoekonomik durumları zekâ seviyeleri hatta genetik yatkınlıkları kontrol edilerek deney grubuna Mümin Sekman'ın başarı modeli semineri verilir. Kontrol grubuna da başarı modeli kisvesi altında iki saat boyunca kişisel gelişim gibi gözüken lâf salatası yapılır (plasebo). Hatta icabında üçüncü bir grup açılır; ona da dengeli beslenmek düzenli spor yapmak iyi uyku almak klasik müzik dinlemek edebiyat okumak vs. gibi insan hayatına olumlu etkisi klinik olarak kanıtlanmış uygulamaların anlatıldığı bir seminer verilir. Sonra bu insanlar tıpkı Mischel & Ebbesen'in şu meşhur "marshmallow" deneyinde olduğu gibi hayatları boyunca takip edilir.

Gittikleri okullar standart sınavlardan aldıkları puanlar girdikleri işler vs. gibi sonuçlar kaydedilir. En nihayetinde de elde edilen bulgular ekonometrik yöntemlerle kontrollü bir şekilde kıyaslanır.

Ronald Fisher'in bilime kazandırdığı istatistikî prensip gereği "sıfır hipotez" Mümin Sekman'ın seminerlerinin etkili olmadığıdır. "Alternatif hipotez" ise Mümin Sekman'ın seminerlerinin etkili olduğudur. Bu evrensel prensibe göre doğru olduğu varsayılan hipotez sıfır hipotez iken kuvvetli ispat gereken hipotez alternatif hipotezdir. Diğer bir değişle ispat yükümlülüğü iddia makamında yani Mümin Sekman'ın başarı modellerindedir. Dolayısıyla Mümin Sekman'ın grubundaki deneklerin diğer gruplardakilerden istatistiki olarak anlamlı bir şekilde çok daha başarılı olduklarının gösterilmesi gerekir. Bu sonuç gösterilmediği müddetçe Mümin Sekman'ın 7-10 yaş zekâ seviyesine hitap eden seminerinin etkisiz olduğu geçerlidir. Bütün bilimsel testler bu şekilde yapılır.

Bilimin aydınlatmadığı toplumları…

Bu kontrollü deney prosedürü kalburüstü bir üniversitede herhangi bir sosyal bilim ya da fen bilimi okumuş herkes tarafından bilinir. Benim böyle standart bir prosedürü koca koca insanlara anlatmak durumunda kalmam aslında bir dramdır. 2018 senesinde uçan arabalara binip bağcığı otomatik bağlanan ayakkabılar giymeyi beklerken insanlara kişisel gelişimin şarlatanlık olduğunu izah ediyor olmak hem çok üzücü hem çok düşündürücü.

Nasıl ilaç ve sağlık endüstrisinin kâr etmesi için hasta insanlara ya da Lancome'un kırışıklık karşıtı kremleri 1400 liraya satmaya devam etmesi için güzel olmadığını düşünen kadınlara ihtiyaç varsa aynı şekilde kişisel gelişim sektörünün devamı için de sosyolog Eva Illouz'un deyimiyle kaybeden (loser) insanlara ihtiyaç vardır. Yekta Kopan'ın son romanında takıldığı gibi şinizde Yükselmeniz İçin Uygulamanız Gereken Beslenme Modelleri diye kitap bile gördü bu gözler. Siyez bulguru yerse bölüm şefi olacağına inanan insanlar var bu dünyada. " Benim inanan insanlarla fazla bir alıp veremediğim yok. Ama kişisel gelişim şarlatanları kapitalizmin düşürdüğü insanların zaaflarından istifade ediyorlar.

Kimseye anlamlı bir faydası dokunmayan saçmalıklar üzerinden köşeyi dönüyorlar. İşin kötüsü bu yalanları satın alan insanlar pasifize olup bulanık bir iyimserlikle hayatı yaşıyorlar. Toplumsal mücadeleye katılmak yerine boş vaatlerin peşinde koşarak zaman ve para kaybediyorlar. Zaten sistem statükonun devamı adına fonksiyonel gördüğü için kişisel gelişim şarlatanlarına göz yumuyor.

================================

RİFAT SAİT : BİRİ REİSE KÜSKÜNLERİ VE OLANLARI ANLATSIN

Bu yazımı kısa tutacağım. Çok fazla uzatmaya da gerek yok zaten. Doğru mesajı doğru insana verebilirsek yeterlidir. Artık finale geliyoruz zamanı iyi değerlendirmek gerek. Meselenin özüne girip sorunu tespit ve çözüm önerilerini sunmak en güzeli.

Etrafımızdaki samimi dostlardan kiminle konuşsam inanın pek çoğu dertli. Hepsinin ortak söylediği bir şey var. Diyorlar ki: "Biri Reise küskünleri söylesin biri olanları anlatsın"

İyi ama kim söyleyecek ya da kim s ö y l e y e - b i l e c e k? Böyle insanlar az. Onların giderek nesli tükeniyor. Bunu yapabilmek için üç şeye ihtiyacınız var.

1-Reise ulaşabilmeye

2- Ulaştığında söyleyebilecek yüreğe sahip olmaya

3-Diyelim ki ulaştın ve yüreklisin o zaman inandırabilmeye ve zamana ihtiyacınız olacak. Zira birkaç saniyede önemli meseleleri anlatamazsınız.

Bazen Reis yalnız diyoruz ya nesli tükenen bu insanlar Reise mutlaka yaklaşabilmeli ve bildiklerini anlatabilmeli. Yoksa sonuç doğaldır.

Çok soru soran bu konuda bizim gibi yazı yazan ve vatandaşın meselesini divana getirenler pek sevilmez. Dertli Vatandaşı sıkıntısı olan teşkilat mensuplarımızı reisle bir araya getirmek gerekiyor. Milletvekili olduğum dönemlerde bunu yapmaya çalıştım. Sağ olsun Reis hep dinlemiş ve çözüm odaklı olmuştur. Kendisine o zaman da şimdi de derin bir saygı duymuşumdur.

Bugün kimine göre eski kimine göre önceki dönem vekil olunca eskideki o fırsatları yakalamak zor olabiliyor. Dilekçe yazmak bize uygun değil o yüzden bu mütevazı köşemizden yazıyoruz. Anlatacak o kadar çok şey var ki.

Peki ne yapmak lazım?

1-Önümüzdeki yerel seçimler o kadar önemli ki bana göre siyasi milattır ona göre hareket etmek lazım

2-Seçimler öncesi içimizde kayıplar olabilir bunlar için başka yere bakmaya gerek yok en büyük kaybımız içimizdeki küskünlerdir samimi olup her şeyden önce onları kazanmak lazım.

3-Birileri bilerek veya bilmeyerek yanlış yapıyor bunu acilen reise duyurmak lazım ki bunlar kanser hücresi olmadan bu davadan ayıklamak lazım

4-Yanlışlar kalplerde yara açıyor bunlar kabuk bağlamadan merhem olmak lazım

5-Dost acı söyler onlara lütfen kızmayın dinlemeniz lazım

6-Aynı gemideyiz gemi su alırsa hepimiz zarar görürüz dostları düşman etmemek ve bilakis onlarla istişare etmek dertleri de müjdeleri de paylaşmak hatta onlara da bir kürek verip kürek çekmek için yardım istemek lazım.

7-Çok doluyuz be Reis imkân olursa deşarj olmamız lazım

* RİFAT SAİT

24. Dönem AK Parti İzmir milletvekili (http://www.akparti.org.tr/tbmm/ozgecmis/23653 )

Balkan Günlüğü Gazetesi Başyazarı (www.balkangunlugu.com )

İzmir ATİK İstişare Konseyi Başkanı (http://www.izmir.atikuemp.com/btkb.php?bl=2 )

BASAM (Balkan Stratejik Araştırmalar Merkezi) Başkanı (http://www.basam.org.tr/ )

Mail: rifatsait@gmail.com

Linkedin: www.linkedin.com/in/rifat-sait-b54b0980/ Twitter https://twitter.com/saitrifat

Facebook : www.facebook.com/rifat.sait İnstagram : https://www.instagram.com/rifat.sait/

Web. http://www.rifatsait.com.tr/



================================

================================

E. KORG. İSMAİL HAKKI PEKİN : İZMİT'TE HAZİNE ARAZİSİNDE FETÖ'NÜN 2 MİLYAR DOLARI GÖMÜLÜ

Beyaz TV'de bu sabah yayımlanan "7. Gün" adlı programda şok iddia. Programa katılan Genel Kurmay eski Harekat Başkanı İsmail Hakkı Pekin canlı yayında FETÖ'den 2 milyar Dolar'ın gömülü olduğunu iddia etti. Bu paranın İzmit'te bir hazine arazisinde olduğunu öne süren Pekin "Bunların uydudan çekilen fotoğrafları da mevcut. " iddiasında bulundu.

*MADDİ OLARAK GÜÇLÜ*

Pekin " FETÖ maddi olarak da güçlü. Bir kısmını yurt dışına kaçırdılar. Bir hafta önce bana gelen bir istihbarat var. Türkiye'de FETÖ'nün hala ciddi miktarda parasının olduğunu bu paranın da gömülü olduğu şeklinde.

*TOPRAĞIN İÇİNDE GÖZÜKÜYOR*

Kocaeli'de devlete ait bir arazi. Galiba Kolin şirketi tarafından kiralanmış. Ama orada bir faliyet yok. Uzaydan da fotoğrafları çekilmiş. Toprağın içinde bir şeyler olduğu gözüküyor.

*YURT DIŞINA ÇIKARILACAK*

Burada söylenen 2 milyar Dolar olduğu şeklinde. Ama bunun tek olmadığı başka yerlerde de olduğu iddia ediliyor. Bu paranın yurt dışına götürülme işinin kamufle edildiği zamanı geldiğinde yurt dışına çıkarılacağı söyleniyor. Bence bu konuyu sadece MASAK ilgilenmemeli. İstihbarat teşkilatı da çalışma yapmalı. "


================================

================================

 ÜMİT ÖZDAĞ : HALKIN PARASI NASIL HARCANIYOR ?

uozdag61@gmail.com

Enflasyon rakamını açıklayan TÜİK Genel Müdür yardımcısı görevini yaptığı için görevinden alınmış yerine 'Damat'ın arkadaşı atanmıştır. Devlet harcamalarını denetlemekle görevli Sayıştay'ın denetleme raporu yayınlanınca usulsüz harcamalar ortaya çıkmış yayından sorumlu başkan yardımcısı görevinden istifa etmek zorunda kalmıştır. İstanbul'da belediyeleri denetleyen Sayıştay görevlisi görevinden istifa ettirilmiştir. Saray halkın parasının nasıl harcandığını öğrenmesini istememektedir. Çünkü halkın parası doğru harcanmamaktadır. Örneğin bu sene Millî İstihbarat Teşkilatı'nın bütçesi azalmıştır. Üstelik en fazla artması gereken süreçte azalmıştır.

Türkiye Bermuda Şeytan Üçgeni'ne konumlanmış bir ülkedir. Anadolu'da gemiler ve uçaklar değil devletler ve milletler kaybolur. Anadolu'da en uzun yaşayan devlet Türk devleti varlığını en uzun sürdüren millet Türk milleti olmuştur. Ancak Anadolu'da yaşamak sürekli savaş halinde olmak demektir. Türk milletinin Anadolu'daki tarihi de 1071'de Malazgirt'ten 1683'de Viyana'ya kadar devam eden bir yürüyüş ile 1683'den 1921'de Sakarya'ya kadar geri çekiliş bu 900 seneyi özetler. 1922 sonrasında da Anadolu'daki varlığımızı savunmak zorunda bırakıldık. 1983 sonrasında Türkiye terörizm denilen dolaylı saldırı ile savaşmaktadır.

Sırrı olmayan ülke konumuna geldik

Politik ve askerî zaferin en önemli unsuru istihbarattır. İstihbaratın önemi yüz yıllar içinde her geçen 100 yılda daha fazla artmıştır. Bugün devletlerin kendisini savunmasında istihbaratın önemi hiç olmadığı kadar fazladır. Türkiye Soğuk Savaş sonrasında çevre alt kıtalar olan Balkanlar Kafkaslar ve Orta Doğu'da yaşanan iç savaş ve savaş sonrası jeopolitik parçalanmaların merkezindedir. Ülkemiz Kuveyt'in işgali ile başlayan ve halen Suriye merkezli sürmekte olan Orta Doğu iç savaşının içine çekilmek istenmektedir. Çevre coğrafyalarda yaşanan savaşlar göstermektedir ki Türkiye'nin daha güçlü yeniden organize olmuş ve yeni görevler ile yetkilendirilmiş bir istihbarat teşkilatına ihtiyacı vardır.

Millî İstihbarat Teşkilatı'nın yeniden yapılanmasının bir an önce gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu yapılanma ihtiyacının iki temel nedeni vardır.

Birinci neden çevre coğrafyalarda ortaya çıkan büyük değişimler ve bu değişimlerin ürettiği tehdit ve fırsatlardır. İkinci neden ise Türk istihbarat ve güvenlik sisteminin tarihin gördüğü en büyük istihbarat operasyonlarından birisi olan FETÖ ile çok ağır darbe almış olmasıdır. Türkiye "sırrı olmayan ülke" haline gelmiştir.

Bu iki husus Türk istihbaratının saldırgan bir yaklaşım ile yeniden yapılanmasını zorunlu kılmaktadır. Yapılması gereken hem zarar gören alanların onarılması hem ülkemize yönelik yeni tehdit türleri ile yeni bir örgütlenme ve anlayış ile mücadele edecek bir sistemin kurulmasıdır. Bunun için MİT yasasında yeni hukuki düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.

Önümüzdeki süreçte Türkiye'nin karşı karşıya kalacağı tehditlerin büyük bölümü Orta Doğu kaynaklı olacaktır. Bunların başında Türkiye'de sığınmacı olarak bulunan resmî rakamlara göre 3.8 milyon resmî 1.5 milyon gayriresmî 5 milyonu aşan Suriyeliden kaynaklanan tehdit gelmektedir. Bu Suriyeliler içinde ne kadar Suriye istihbarat elemanı olduğu bilinmemektedir. Suriye istihbaratı Türkiye'de büyük operasyonlar yapabilen bir istihbarattır. Keban Barajı'nı havaya uçurma planı yapmıştır. Yahşihan MKE TNT tesislerinde Ağustos 1986'da gerçekleşen ve 7 itfaiyecinin ölümü ile sonuçlanan patlamanın arkasında Suriye istihbaratı vardır. Bu saldırıda Suriye istihbaratı bir Dev-Yol militanı ile TKP'li işçileri kullanmıştır. PKK terör örgütünü yıllarca büyük ölçüde Suriye istihbaratı yönlendirmiştir. Ellerinde büyük bir Türkiye istihbaratı olduğu şüphesizdir. Suriye iç savaşı başladıktan sonra da Türkiye'de operasyon yapma kapasitesinin olduğunu göstermiştir. Reyhanlı'da 11 Mayıs 2013'te gerçekleşen saldırıda 53 kişiyi öldüren 146 kişiyi yaralayan Yusuf Nazik ve ekibi Suriye istihbaratının emri ile hareket etmişlerdir. Yusuf Nazik 1984 Antakya doğumludur. Türk devleti Antakya'da Suriye istihbaratı ile ilintili bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını bilir. Buna rağmen Yusuf Nazik'in saldırısı engellenememiştir. Şimdi Türkiye'de 5 milyonu aşan sayıda Suriyeli var. Bunların ne kadarı Suriye istihbaratının ödeme listesindeler bilmiyoruz. Bu durum Türk istihbarat servisinin önüne çok zor bir görev koymaktadır.

İç savaş tetiklemenin ana merkezi

Önümüzdeki dönemde Orta Doğu'da devam edecek olan jeopolitik sarsıntıların Türkiye'ye olan etkisinin en aza indirgenmesi de MİT'in Orta Doğu alanına daha fazla eleman ve kaynak ayırmasını gerektirmektedir.

Suriye iç savaşı sırasında Türkiye IŞİD ve El Nusra için cephe gerisi olmuştur. Bu örgütler Türkiye'de bir alt yapı oluşturdular. Türk istihbarat asker ve polisinin reflekslerini çalışma tarzlarını inceleme imkânları oldu. Üstelik artık Türkiye'deki Suriyeli sığınmacılardan eleman temin etme imkânları var. Türkiye'deki terör örgütleri konusunda geniş bir arşivleri ve deneyimleri olan MİT dahil istihbarat güvenlik yapılanmasının selefi cihatçı örgütler konusunda aynı bilgi ve deneyime sahip olduklarını söylemek mümkün değildir. Gerek Suriyeli sığınmacılar içindeki istihbarat yapılanması ile gerek selefi cihatçı yapılanmalar ile mücadele ise sadece Türkiye içinde yapılabilecek bir mücadele değildir. Böyle bir mücadelenin Orta Doğu'nun derinliklerinden başlaması gerekir.

Ülkemize yönelik diğer büyük tehdit ABD tarafından güney sınırımızda kurdurulan PKK'istan'dır. PKK'istan Türkiye'ye karşı kapsamlı bir saldırının ve iç savaş tetiklemenin ana merkezi olacaktır.

Yeni tehdit türleri MİT'in yurt içinde sadece kontrespiyonaj operasyonlarında değil terör örgütlerine karşı da polisiye yetkiler ile operasyon yapmasını gerektirmektedir. Halen MİT Yasasının 6 maddesinde bahsi geçen yönetmelik MİT'in sadece kontrespiyonaj operasyonlarında polis yetkileri kullanmasına izin vermektedir. Bunun için gereken yasal düzenlemenin TBMM'de yapılması ya da yönetmeliğin değiştirilmesi gerekiyor. Ayrıca bu göreve uygun kadro eğitim donanım ve örgütlenme gerçekleştirmesi gerekmektedir. Halen MİT Türkiye içinde sadece kontrespiyonaj operasyonları yapabilmektir. Bu durum Türkiye'nin karşı karşıya olduğu tehditler göz önünde tutulduğunda yeterli değildir. Sadece bir terör örgütünün doğrudan eyleminde değil arkasında bir istihbarat örgütünün olduğu bir terör örgütü eyleminde MİT'in eli kolu bağlı olmaktadır. MİT sadece arkasında bir istihbarat örgütünün olduğu terör eyleminde değil bir istihbarat örgütünün yönlendirdiği çete eylemlerinde de eli kolu bağlı hale gelmektedir. Suriye istihbaratının Türkiye'deki uzantıları ile yaptığı Reyhanlı katliamı bunun en somut örneklerinden birisidir. MİT bilgi vermiş ancak polis gereken zamanda müdahalede bulunamamıştır. Eğer MİT'in mevcut yönetmeliği terör örgütlerine karşı polis operasyon yetkisi verseydi Reyhanlı'da hiç bomba patlamazdı.

Yeni yapılanma ve kadro yetiştirilmeli

MİT'in yurt dışında askerî nitelikli operasyonlar için paramiliter bir kol oluşturması gerektiği değişik olaylar neticesinde ortaya çıkmıştır. Gerçi MİT'in Suriye operasyonları için bu tür bir kadro oluşturulmuştur. Ancak hukuki zemini çok zayıftır. Bu tür bir yapılanmanın çok sağlam bir hukuki zemini muhakkak olmalıdır.

MİT'in yeniden yapılanmasını gerektiren ikinci husus MİT'in ağır şekilde sızılmış bir istihbarat servisi olmasıdır. Bunun nedeni Erdoğan'ın MİT'e FETÖ sızmasını kolaylaştırması dayatmasıdır. Sadece Basri Aktepe olayı durumun vahametini ortaya koymaktadır. FETÖ'nün istihbarat karargahına dönüşen "Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı"nda Basri Aktepe Teknik Daire Başkanı olmuştur. 2011 senesinde Hakan Fidan tarafından MİT'e davet edilmiş Elektronik Teknik İstihbarat Daire Başkanı olmuş Genelkurmay Başkanlığı'ndan devralınan GES komutanlığının başına geçirilmiştir. Aktepe daha da ilerletilmiş istihbarat teşkilatları arasındaki istihbarat çatışmalarını önlemek ve istihbaratın tek elde toplanabilmesi hedefiyle oluşturulan ve bazı çevrelerde istihbaratın can evi olarak nitelenen Müşterek İstihbarat Koordinasyon Merkezi (MİKM) Genel Sekreterliği'ne atanmıştır. İstihbarat tek elde FETÖ'nün elinde toplanmıştır. Özetle FETÖ'nün MİT'te yaptığı tahribat olağanüstü büyüktür. Bu da yeni yapılanmayı ve kadroların yetiştirilmesini gerektirmektedir.

MİT'in bugün olduğundan çok daha fazla saha ve yabancı dil bilgisine sahip personele ve elemanlanmaya ihtiyacı vardır. Türkiye'nin savunulması TSK ile sınırlarımızdan başlar ancak MİT ile sınırlarımızın çok ötesinden başlaması şarttır. Bunun anlamı MİT bütçesinin bugün olduğundan çok daha fazla olmasıdır. Ancak Saray MİT bütçesini böyle kritik bir tarihsel süreçten geçerken artırmak yerine azaltmıştır. Örtülü operasyonlar için örtülü ödenekten para aktarıldığı ifade edilerek MİT bütçesinin dengelendiği ileri sürülebilir. Ancak mesele sadece örtülü operasyonlar için harcanan para değildir. Onun ötesinde daha fazla daha kaliteli daha eğitimli personeldir. Sonuç olarak eğiticilerin yeterince eğitildiği maddi boyutu sınırlandırılmamış operasyonel faaliyetler ile yetkilendirilmiş personelden oluşacak bir istihbarat teşkilatının varlığı ancak daha büyük MİT bütçesi ile gerçekleşebilir.

Kaynak Yeniçağ: Halkın parası nasıl harcanıyor? - Ümit ÖZDAĞ

================================



--   a45UyF587661


-------------------------------------------------
ONLY AT VFEmail! - Use our Metadata Mitigator™ to keep your email out of the NSA's hands!
$24.95 ONETIME Lifetime accounts with Privacy Features!
No Bandwidth Quotas!   15GB disk space!
Commercial and Bulk Mail Options!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder