15 Aralık 2018 Cumartesi

Bu gün öne çıkan bazı makale ve haberler 2018-12-15 5




================================

RIFAT SERDAROĞLU: FETÖ'NUN İNSİYASİ İSLAM'DIR


FETÖ gibi dinci terör örgütlerinin yaşam buldukları yer Siyasal İslam'dır.

Siyasal İslam'ın Türkiye'deki temsilcisi ise AKP'dir.

Siyasallaştırılmış yani siyasetin içine atılmış bir dinden kimseye hayır gelmez.

Peygamberimiz Hz. Muhammed'in bizzat söylediği gibi slam temiz ahlâktır. "

Sizler Siyasal İslam'ın temsilcisi olduklarını iddia eden "Müslüman Kardeşlerde- El Kaide'de-El Nusra 'da Tunus ve Türkiye'deki AKP adlı partilerde- temiz ahlâkın kırıntısını gördünüz mü?

Göremezsiniz!

Ama hırsızlığı-yolsuzluğu-rüşveti-kayırmacılığı-kul hakkı yemeyi- kadını yok saymayı mutlaka görürsünüz.

Aynı ahlâk yoksunluğunu AKP'nin sözüm ona FETÖ ile mücadelesinde de görebilirsiniz.

Hatırlar mısınız birileri boyun damarlarını patlatacak kadar çılgınca bağırıyordu;

"Bunların inlerine gireceğiz inlerine…"

Ne inmiş be arkadaş! İn değil sanki Anamur'daki en derin Peynirlikönü adlı mağaramız! (Derinlik 1429 metre)

17/25 Aralık 2013'teki "menfaat paylaşım kavgası" sonrası ortaya dökülen pislikleri Türk Milletinden saklamak için inlerine gireceğiz diye bağırarak ilan ettikleri mücadelenin de YALAN olduğunu gördük…

AKP'nin FETÖ ile mücadelesine göre;

Türk Yüksek Yargısını FETÖ'ye peşkeş çeken AKP Adalet Bakanı Sadullah Ergin SUÇSUZ!

Ama henüz eline silah almamış 3-5 günlük asker veya Askeri öğrenci SUÇLU!

Hem de cezaları adam başı 7 defa ağırlaştırılmış müebbet hapis olacak kadar!

Türk Yüksek Yargısını FETÖ'ye daha sıkı bir şekilde teslim etmek için 2010 referandumunu planlayan AKP önderliği AK KAŞIK

Ev sahibi öyle istediği için ev kirasını Bank Asya'ya yatıran gariban öğretmen SUÇLU!

Hem de mesleğinden atılıp açlığa mahkûm edilecek kadar!

15 Temmuz darbe girişimi sırasında Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından AKP'lilere ve Suriyelilere yüz binden fazla otomatik silah dağıtan ve geri toplamayan devlet memurları MASUM

Sözcü Gazetesi yazar ve yöneticileri SUÇLU!

Hem de zindana atılacak kadar!

Türk Milletinin kaynaklarını çalan Reza Zarrab "Hayırsever" 700 bin liralık saati ve 150 Milyon avroyu cebe atan saatçi Zafer Reza'nın önüne yatan "Boyunsuz Muammer" Bakara-Makara diye dinimizle alay eden eskort dünyanın en zengin sekizinci zengini olan siyasetçi "Tertemiz!"

Milli Andımızın okullarda okunmasını savunan gençler SUÇLU!

Hem de devlet kurumlarında işe alınmayacak kadar!

Diyarbakır Meydanında yüz bin kişi önünde ve canlı TV yayınlarında PKK önderi Öcalan'ın mektubunu okuyan Sırrı Süreyya Önder SUÇLU!

Ama o meydandaki toplantıya izin veren destek olan Öcalan'ın mektubunun okutulmasına izin veren ve bebek katilinin mektubunu ağlayarak ve alkışlayarak dinleyen-izleyen AKP önderliği ve Bülent Arınç SUÇSUZ!

Dünyanın hiçbir ülkesinde böylesine bir hukuk rezilliği görülmemiştir.

AKP'nin FETÖ ile mücadelesi aynen bir kedinin kendi kuyruğunun peşinde fır dönmesi ve bu arada evi darmadağın etmesi gibidir.

Hadi AKP'ye bir güzellik daha yapalım;

Eyy AKP siz FETÖ ile mücadele etmek mi istiyorsunuz?

Boşuna suçlu aramakla zaman kaybetmeyin aynaya bakın anında FETÖ'nun siyasi ayağını yakalarsınız…

Not; İki tren kafa kafaya çarpıştı! İnsanlarımız "Badem salaklığı" yüzünden yine canlarını kaybettiler. Dış Politikada Ekonomide Yolsuzlukta kafa kafaya çarpışıp

rezil oldukları gibi! Yazıklar olsun Allah layığınızı versin!

Not; Bu hafta sonu Cuma-Cumartesi ve Pazar günleri toplantılarım var.

Pazartesi günü görüşmek temennisiyle!

================================

ORHAN UĞUROĞLU: BAŞBUĞ: KOZMİK ODA FETÖ 18 ADA VE CHP

26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ Ergenekon Davası kapsamında "silahlı terör örgütü kurmak üyesi olmak ve desteklemek" suçlamaları ile 6 Ocak 2012 tarihinde tutuklanarak Silivri Cezaevi'ne konuldu.

Başbuğ tahliye olurken şunları söyledi:

"Bizi bu cezaevinde 26 ay nefret ve intikam duygularıyla hareket edenler burada tuttu. Benim 26 ayımı hayatımdan çaldılar. "

Türk Silahlı Kuvvetlerinin Genelkurmay Başkanının "silahlı terör örgütü" kurma suçlaması bugün tıpkı Sözcü yazarları Emin Çölaşan ve Necati Doğru'ya "FETÖ'cü" denmesine ne kadar benziyor değil mi?

14 Aralık 2017 tarihinde yani tam 1 yıl önce Başbuğ için özetle şu satırları yazdım:

"Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Genelkurmay Başkanı olarak 28 Şubat 1997'de yazılan FETÖ raporlarını dikkate almazsan ya da onlara acırsan acınacak duruma düşersin hiç kusura bakma.

Gerek FETÖ'cülerle mücadelede gerekse 18'i fiilen işgal olmak üzere 150 Türk adasının Yunanistan tarafından sahiplenilmesine karşın "Anlaşılmaz şekilde" sessiz ve pasif kalmana masaya yumruğu vurmamana tepki gösteriyor ve seni bu yüzden eleştiriyorum İlker Paşam. "

Duayen gazeteci yazar ve televizyoncu kardeşim Sabahattin Önkibar 16 Haziran 2018 tarihinde Aydınlık gazetesindeki köşesinde Başbuğ'un şu açıklamasını yazdı:

"Kozmik Oda'ya girildikten sonra devletimizin yurt dışındaki yabancı istihbarat servisleri ile terör örgütlerine yerleştirdiği (sızdırdığı) 813 yurtsever görevlimizin tamamına yakını şehit edildi..."

Ve Önkibar şu soruyu sordu:

"FETÖ'cü savcılar Kozmik Oda'ya girmek isterken dönemin Genelkurmay Başkanı olan İlker Başbuğ'un siyasi otoriteyi arayıp "Ne olur bunları oraya sokmayalım" yakarışına aldırmayanların hiç günahı yok mudur?"

Elbette birinci sorumluluk izni veren dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ve hükümetinindir.

Ancak Başbuğ Genelkurmay Başkanı olarak korumak zorunda olduğu Kozmik Oda'nın bulunduğu binanın önüne silahlı askeri dizse "... Görevden alınsam da ölsem de bana emanet edilen bu devlet sırlarının bulunduğu odaya kimseyi sokmam" diye açıklama yapsaydı Kozmik Oda'ya girilebilir miydi?

Şimdi yine yeniden size soruyorum İlker Bey "813 yurtsever görevlinin şehit olmasından" sen de sorumlu değil misin?

Ayrıca FETÖ'cülerin TSK'da yuvalanması 18 adamızın Yunan işgaline uğraması ve Kozmik Oda konularında Genelkurmay Başkanlığın sırasında neden sessiz kaldın görevlerini ihmal etmedin mi?

Bu hesapları vermek yerine Başbuğ ne diyor?

Değerli okurlarım haksız hukuksuz ve kalleşçe suçlanarak İlker Başbuğ'un 26 ay cezaevinde esir tutulmasını elbette şiddetle nefretle kınıyorum.

Ancak Başbuğ'un şu açıklamasını okuyunca onun hakkındaki görüşlerimi yazmak zorunda kaldım.

İlker Başbuğ diyor ki;

"Adnan Menderes ve ekibinin CHP içinde daha özgür bir düşünce ortamı istediğini bu doğrultuda 4 kişi olarak 4'lü önerge verdiler. İlk başta parti kurmayı düşünmüyorlar. Düşündükleri istedikleri CHP içinde özgürleşme daha rahat tartışma ortamının olmasıdır esasen. Bu önerge İsmet Paşa'nın talimatıyla reddedildi. Aslında reddedilmesinin arkasında yatan neden şu: Bir noktada reddederek onları parti kurmaya itiyor. Bu 4 kişi de 7 Ocak 1946'da Demokrat Parti'yi kuracaktır. "

Ben de diyorum ki sıra İsmet İnönü'yü suçlamaya mı geldi Paşam?

İlker Başbuğ diyor ki;

"Demokrat Parti kurulduktan sonra nispi seçim sistemi hâkim denetmeni gizli oy açık sayım istediğini ancak CHP'nin yapılan muhalefetler sonucunda nispi seçim sistemi dışındakileri kabul etti. En önemli konu çoğunluk sistemi var. Bir parti bir bölgede bir oy alsa bütün milletvekillerini seçiyor. DP nispi seçim sistemi istiyor. CHP bunu kabul etmeyerek en önemli hatasını yapıyor. 1950 seçimlerinde bunu yaşayacaktır..."

Ben de diyorum ki sıra CHP'yi suçlamaya mı geldi paşam?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AKP'liler yıllardır hücum ede ede CHP'yi haksız ve hukuksuz şekilde itham ediyor Cumhuriyet'in 95 yıllık ilk partisinden nefret ediyorlar.

İlker Başbuğ bir sen eksiktin CHP'ye hücum konusunda...

Tavsiyem AKP'ye katıl ve siyaset yap yakışır sana...

================================

NECATİ DOĞRU: HUKUK ŞEREFLİ YAŞAMAKTIR!

Samsun Barosu avukatlarından Hüseyin Cimşit hukuk çizgisi içinde kalarak "kanıt toplama suç yapıştırma savunma yapma" konularını ağdalı bir dille anlatan uzun metinler gönderdi. Gönderdikleri içinde Roma hukukundan örnekler de var. Bu metinlerden süzüp çıkardığım özet şu:

Yıl: M. S 160.

1958 yıl önce.

Roma hukukunun kurucusu 3 büyük hukuk adamından biri Domitius ULPIANUS günümüzden 1958 yıl önce; "Hukuk hayatın ilmidir. Hukuk şerefli yaşamaktır. Hukuk insanlık içindir. Hukuk var olmaya devam edecektir" demiş. Hukukun toplumlara ve insanlara şerefli yaşama ortamı sunabilmesi için kanıt toplamada suç yapıştırmada savunma yapmada eksiksiz mükemmel bağımsız tarafsız sıfır peşin hükümsüz olması gerekir.

Roma hukuku!

1958 yıl önce!

Birini suçlayıp mahkemeye çıkartırken; vasıf hatası ve esas hatası yapmamak için "Eror in Substantia ve Eror in Materia" yaklaşımını ana ölçü alırmış. Bunlar şu demek: Belli bir maddenin yerine bir başka madde mi zikredilmiş. Bir madde diye gösterilip bir başka madde mi satılıyor.

Bakırı altın diye satmak.

Sirkeyi şarap diye yutturmak.

Kadın köleyi!

Erkek köle diye sunmak.

Ahlak yerine!

Ahlaksızlık.

Allah sevgisi yerine!

Din bezirganlığı!

Tam 1958 yıl önce insanlık "Hukuku şerefli bir yaşam kılmak istiyorsan"iddianın içindeki yanlışa yanılgıya aldatmaya dikkat kesil demiş.

★★★

Gelelim SÖZCÜ davasına!

Birinci savcı görevlendirildi.

Araştırdı.

"Bu iddialarla olmaz" dedi.

İkinci savcı görevlendirildi.

Araştırdı.

"Bundan dava olmaz" dedi.

Üçüncü savcı!

Dördüncü savcı!

Görevlendirildiler.

Araştırdılar; "Eror in Substantia ve Eror in Materia" ölçülerinden geçirmiş olmalılar ki iddianame yazmadılar:

"SÖZCÜ'ye FETÖ'cü denilemez" nokta dediler. Beşinci savcı iddianameyi yazdı dava açıldı. SÖZCÜ ve yayıncısı Burak Akbay muhabirler Gökmen Ulu ile Mediha Olgun "FETÖ örgütü üyesi değiller ama bilerek ve isteyerek yardımcı oldular…" diye suçlanmaya başladı. İki muhabir hapishaneye sokuldu. Beşinci savcıya Emin Çölaşan ve Necati Doğru'nun yazdıkları ile FETÖ'ye vidalanması için iddianame yazması görevi de verdiler. Beşinci savcı araştırdı bulamadı.

Altıncı savcı geldi.

O buldu.

Ne buldu?

Hiçbir şey.

★★★

40 sayfalık birinci iddianameyi aynen alıp 21 sayfa ekleyerek (aynı şeyleri tekrarlayarak) 61 sayfa iddianame yazdı. 30 sayfada bize FETÖ'yü anlatıyor sonrası da çelişkilerle dolu iddialar. İki sayfa önce "SÖZCÜ'yü Fetullah gizlilik içinde kurdurmuş" diye yazıyor. İki sayfa sonra "FETÖ'nün üyelerine SÖZCÜ'ye sızın- ele geçirin talimatı verdi" diye iddia yükseltiyor.

El insaf!

SÖZCÜ'yü kurdurmuş!

İçine sızın görevi veriyor.

Kargalar bile güler.

Çünkü lanet 15 Temmuz darbe girişiminin beyni sayıyorlar baş imam Adil Öksüz kolunda Hava Kuvvetleri armalı saatle gözaltına alınıp savcının iki kez tutuklama istemesine rağmen "Ankara'ya darbeyi yönetmeye değil tarla bakmaya geldi" diyerek serbest bırakıldı hâlâ bulunamadı. SÖZCÜ'yü ise FETÖ kurdurdu sonra da "içine sızın" dedi.

Kazlar bile güler.

★★★

Necati Doğru ne yapmış? 16 Temmuz gecesi yazı yazmış; "darbeye girişenleri nefretle anmış darbeye karşı çıkan halkı yüceltmiş övmüş kutlamış" yazısına bu cümlelerle başlamış; "Halk tanka çıktı. Demokrasi kazandı" diye bitirmiş. Bu yazıyı yazan Necati Doğru'yu FETÖ'cü diye satıyor. 1958 yıl öncesinden hukuk adamı Domitius ULPIANUS'un bağırdığını ben buradan duyuyorum:

Eror in Substantia.

Ölmüş babasının adı da Şeref olan Necati Doğru'nun "şerefli yaşama hakkı olan hukuku" elinden alamazsınız.

Size kargalar güler.

Kazlar da güler.

Öküzler de güler.

================================

SELCAN TAŞÇI HAMŞİOĞLU: YOKSA SİZ HÂLÂ ANORMALLEŞTİREMEDİKLERİMİZDEN MİSİNİZ?

Geçtiğimiz Pazar günü yapılan seçimleri izlemek üzere Erivan'a giden Sedat Ergin Ermenistan Dışişleri Bakanı Zohrab Mnatsakanyan'la konuşmuş.

Güya Ermenistan'da "sistemin eski aktörleri tasfiye edildi" ama kafa aynı kafa anladığım kadarıyla.

Efendim onlar "Türkiye ile önkoşul olmaksızın görüşmeye ilişkileri normalleştirmeye hazır"mış da "Türkiye'nin de hazır olmasını umuyorlar"mış da ama Türkiye de "Karabağ meselesini ilişkilendirmesinmiş çözüm"le!

Yahu sorun o zaten!

"Sorun" Ermenistan'ın Karabağ dahil Azerbaycan topraklarının yüzde 20'sinde işgalci durumda olması!

Türkiye Ermenistan sınırını bu yüzden kapattı.

Türkiye sınırını kapatma gerekçesi ortadan kalkmadığı sınırını kapatırken koyduğu şart yerine getirilmediği halde "vatan toprağından" fedakârlıkta bulunacak Hocalı gibi soykırımlara da başvurularak ele geçirilen Türk topraklarını Ermenistan'a terk edip üzerine bir bardak su içerek hiçbir şey olmamış gibi sınırını açacak ve bu -çok af edersiniz ama- enayiliğin dahası onursuzluğun adı "normalleşme" olacak!

Doğmadan anne karnında ceninken işkenceye uğrayan bebeklerin vebali çarpar!

***

Malum böyle bir "kavram" peydahlandı son dönemde;

En olmaz işleri en garabet halleri yutturma ambalajı:

Normalleşme.

PKK'nın bölücü taleplerini kabul etmek "normalleşme".

İmralı'daki caniyle enseye şaplak ilişki kurmak "normalleşme".

Terör örgütleriyle mücadeleyi bırakıp müzakere etmek "normalleşme".

PKK'lı teröristin gizli tanıklığında yıllarca PKK'ya kan kusturmuş Özel Kuvvetler Komutanı'nı müebbede mahkûm etmek "normalleşme".

"Millî orduya kumpas" kurmak "normalleşme".

FETÖ'ye "ne istedilerse vermek" "normalleşme".

Ermenistan'ın soykırım iftiralarını sineye çekmek hatta kendi devletini terörist katil soykırımcı ilan etmek "normalleşme".

Ermeni mezalimi anıtı yapılması gereken "tecavüz adası"ndaki Akdamar'ı ibadete açmak "normalleşme".

Normal olanı yapıp "hooop orada bir duracaksınız" demek ise ancak "marjinal"lerin "faşist"lerin "çapulcu"ların filan içine düşebileceği bir "anormalleşme";

Asıl "anormal" olan bir milletin toplumun ülkenin devletin hakkından hukukundan egemenliğinden vazgeçmesini gerektiren "normalleşme"ler olduğu halde!

***

Çok mu karışık oldu.

O zaman şöyle diyeyim özetle:

Nabız yokluyorlar. Sızacak bir çatlak arıyorlar.

Yoksa siz hâlâ "normalleştirme" diye kabule zorladıkları intihar eylemlerine yanaşmayan "anormalleştiremediklerinden" misiniz?

İyi ki öylesiniz!

ÇALIŞKAN VEKİLİME NOT!

Saat gece yarısını geçtikten sonra TBMM sıralarından "saat kaçlara kadar nasıl da uykusuz nasıl da evine hasret nasıl da karda kışta bile Meclis'te olduklarını" gözümüze sokmak üzere 'seri selfi'ye başlayan milletvekillerinden ricamdır:

İktidarın her teklifine sorgusuz sualsiz emme basma tulumba gibi kafa sallayıp da "evet" diyecek milletin hayrına olan ne varsa sırf gündeme getireni sevmiyorsunuz diye "ret" verecekseniz boşuna oturmayın orada evinize gitmeniz herkes için en iyisi bence!

BİLİYOR DA SÖYLÜYOR

"Güçlülerin erdemli erdemlilerin güçlü olmadığı bir dünyada yaşadığımızı kabul etmek durumundayız. Bugün dünyada güçlü olanlar maalesef adaletli değil sadece kendi çıkarlarını daha ileriye taşımanın peşindedir" sözünü ülkedeki bütün güçleri elinde toplayan kişi söylüyorsa bir bildiği vardır herhalde...

BİRAZ SÖYLEŞELİM Mİ...

Ne yapalım canım siz de bu kadar lezzetli çi börek yapmasaydınız!

Yılmaz Hoca da şehri öyle gezmeye doyulamayan bir hale getirmeseydi!

Kopamıyoruz Eskişehir'den. Ne zaman çağırsa koşa koşa geliyoruz bu müstesna şehre.

Bir yılda iki ay arayla ikinci Eskişehir imzası olacak ama biraz farklı bu defa:

Birincisi: TÜYAP'ın Eskişehir'de yaptığı ilk kitap fuarı bu. Mekan yeni; Eskişehir Ticaret Odası Kongre ve Fuar Merkezi.

İkincisi: Bu defa yeni kitapla Darbeleri Okuma Kılavuzu'yla geliyorum.

Üçüncüsü: Bol bol söyleşeceğiz imzadan önce.

Yarın;

Saat 12.00'de Eskişehir Ticaret Odası TÜYAP Kongre Merkezi 2 No'lu Konferans Salonu'na "Türkiye'de Darbeler ve Medya" konulu söyleşiye...

Saat 13.00'te de Galeati Yayıncılık'ın 503 C standında yeni kitabın imzasına bekliyorum...

Yoklama alacağım arz ederim.

================================

TOKMAK: DÜNYA VE TÜRKİYE

"CNN International" tüm dünyaya yayın yapan etkili bir televizyondur. Merkezi ABD'nin Atlanta kentinde olan kanal 24 saat sürekli olarak haber yayınlar.

CNN Int. önceki sabah "Hapisteki gazeteciler" konulu bir program yayınladı ve basın özgürlüğünün olmadığı gazetecilerin en çok hapse atıldığı ülkeleri şöyle sıraladı:

Çin ● Türkiye ● Mısır ● Suudi Arabistan.

CNN Int. "Resmi kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre Türkiye hapishanelerinde 251 gazeteci var!" dedi.

Yalnız CNN Int. televizyonu değil tüm Batı dünyasındaki TV ve gazeteler bu tür yayınlar yapıyor. Türkiye'nin adının Çin Mısır Suudi Arabistan gibi basın özgürlüğünün olmadığı antidemokratik ülkelerle birlikte anılması gerçekten çok üzücü!

SÖZCÜ Gazetesi'nin yönetici ve yazarlarına FETÖ'cü suçlamasıyla açılan dava tüm bunların üzerine tuz biber ekti.

Hukuk dışı kanıtsız tanıksız açılan FETÖ davası Batı medyasının dilinde… Yıllardır dünyanın her yanında aleyhimize çalışan çevremizdeki bazı düşman ülkelerin etkin lobileri bile Türkiye'ye bu kadar zarar verememiştir!

================================

BEKİR COŞKUN: SÖZCÜ

O sene sonbaharda gripten ateşim vardı yazımı yazamamıştım…

Gazeteyi arayıp bildirdim yarım saat sonra yazı işleri müdürü aradı zülme Emin Çölaşan senin yerine yazdı" dedi…

"Nasıl yani?. . "

"Bayağı oturdu yazdı Bekir'e bir faydam olsun dostluk borcumdur dedi ve yazdı…"

Ateşim bir anda fırladı…

"Nasıl olur görülmüş şey değil peki ne yazdı?…"

"Her şeyi koydu içine kendisi okudu çok beğendi…"

Bilgisayarcı arkadaşları "Benim değil koymayın o yazıyı" diye aradım tembihlemişler anlaşılan hepsi "Yazdı geçtik köşene koydular bile" dediler…

İstanbul'u aradım herkes "Yazın geldi Emin abi sağ olsun köşenin boş kalmasına razı olmamış" diyordu…

Evin içinde "Bu ne saçmalık nasıl benim yerime yazar bir defa ben hastayım izinliyim" deyip dolandım…

Editörü aradım "Ya bu arkadaş benim yerime ne yazmış bir okusana…"

Okudu…

Deli saçması…

"Oh oh… Neler de olmuş neler…" gibi zırva cümleler…

Sonra…

Şakaydı gülmeyen yüzlerimiz günlerce gülmüştü…

Gazetecinin mutluluğudur…

Ve bu kadardır…

Şu elinizde tuttuğunuz SÖZCÜ'ye iyi bakın…

Medyanın yüzde 95'ine el konulmuş ya da gazete patronu biat etmişken geriye kalandır…

Ve SÖZCÜ sayesinde hâlâ Türk basınına "basın" denir…

Çıkartın SÖZCÜ'yü bakın geriye ne kalır?. .

Şerefli mangal yürekli bir patron…

Ve onurlu duruşları ile gazetelerden televizyonlardan kovula-atıla gelmiş yüreği yaralı okurlarından başka hiç kimsesi olmayan gazeteciler…

Kendi aramızdaki esprilerle şakalarla bir anlık gülüşlerimiz… Kim bilir nerede hangi kötü haberle dudaklarımızda donup kalır…

İşte bu kadardır mutluluğumuz…

Bakın; yine zor günler…

Şimdi sıranın SÖZCÜ'ye geldiğini… Yalanla-iftirayla susturmak bir şekilde el koymak istediklerini hepimiz biliyoruz…

Ve bu gazetenin tek gücü okurlarıdır…

İzin verme okurum…

İzin verme bir tanem…

================================

YILMAZ ÖZDİL: DEMİR AĞLAR…

1933

Cumhuriyet on yaşına gelmişti.

Onuncu Yıl Marşı için yarışma açıldı.

Faruk Nafiz Çamlıbel ve Behçet Kemal Çağlar'ın yazdığı sözler seçildi Cemal Reşit Rey tarafından bestelenecekti.

Mustafa Kemal güfteyi görmek istedi.

Getirdiler.

Çıktık açık alınla on yılda her savaştan

On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan

Başta bütün dünyanın saydığı başkumandan

Bir baca yükseliyor durmadan her yamaçtan

Okudu.

Son dizenin üstünü çizdi.

"Demir ağlarla ördük anayurdu dört baştan" yazdı.

Sonra da Behiç Erkin'e döndü.

Çanakkale'den beri arkadaşıydı.

İstiklal Madalyalı milli mücadele kahramanıydı.

Devlet demiryollarının kurucusu ve ilk genel müdürüydü.

"Sizlerin bu on senedeki emeğiniz iyi ifade edilmiyordu o nedenle o mısrayı değiştirdim" dedi.

Türkiye Cumhuriyeti'nin on yıllık mucizevi kalkınma hamlesine imzasını atan Mustafa Kemal… Zihinlere mıh gibi çakılan "demir ağ" metaforuyla Onuncu Yıl Marşı'na da imzasını atmıştı.

Behiç Erkin…

İstanbul doğumluydu.

Mustafa Kemal'den beş yaş büyüktü.

Kurmay subaydı.

Lojistik dehasıydı.

Çanakkale'ye asker ve mühimmat sevkiyatında inanılmaz işler yapmıştı.

Memleket işgal edilince Anadolu'ya geçti milli mücadeleye katıldı.

Mustafa Kemal çağırdı…

"Ben cephede ne yapılması gerektiğini biliyorum sen cepheye askerin mühimmatın erzağın nasıl getirilmesi gerektiğini biliyorsun demiryolları işin ehli biri tarafından yönetilmezse bu işi yapamayız demiryolları sana emanet" dedi.

Behiç Erkin Mustafa Kemal'i yanıltmadı.

"Türkler demiryolu işletemez" önyargısını tarihe gömdü.

Savaştan sonra demiryolu okulu açtırdı uzman personel yetiştirdi.

Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları'nın kurucusu ve ilk genel müdürü oldu.

O yokluk döneminde memleketin demirağlarla örülmesinde birinci derecede katkısı oldu.

İşletme dilini Fransızca'dan Türkçe'ye çevirdi.

Demiryolları müzesi kurdu.

Sonradan İstanbul Teknik Üniversitesi adını alacak olan Mühendis Mektebi'ne özerklik kazandırdı.

Milletvekilliği bakanlık büyükelçilik yaptı.

Kurtuluş Savaşı'nın en kritik günlerinde Mustafa Kemal bir telgraf göndermişti.

"Sevkiyatı hızlandırın trenleri son sürate çıkarın geciktiren idamla cezalandırılır" diyordu.

Behiç Erkin cevap telgrafı gönderdi.

"Bu hat 40 kilometreden süratli gitmeye müsait değildir hızlandıralım derken tek bir sevkiyat bile yapamayabiliriz emrinizi aldım bu nedenle uygulamadım ikinci emrinizi bekliyorum" diyordu!

Mustafa Kemal'den tekrar telgraf geldi:

"Sen nasıl uygun görürsen Behiç…"

İşte bu diyalog ve bu karakter nedeniyle Mustafa Kemal tarafından Behiç'e Erkin soyadı verildi.

Mustafa Kemal bizzat kendi el yazısıyla Behiç'e gönderdiği mektupta Erkin'in anlamını şöyle yazmıştı: "Her şart altında kendi doğrularını dile getirme cesaretini gösteren bağımsız kişi…"

Behiç Erkin gerçekten her şart altında kendi doğrularını gerçekleştiren bağımsız kişiydi.

İkinci Dünya Savaşı'nda Fransa nazi işgali altındayken Paris Büyükelçimiz'di.

Müthiş bir insanlık örneğine imza attı 20 bine yakın Yahudi'ye Türk pasaportu vererek Türk vatandaşı gibi göstererek ölümden kurtardı.

"Türk ulusu adına konuşuyorum Atatürk önderliğinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nde din dil ırk ayrımı yoktur vatandaşlarımıza dokunamazsınız" dedi.

20 bin insanı kurtardı.

1961'de rahmetli oldu.

Vasiyet etmişti…

"Beni ilk demiryolu genel müdürlüğü görevini üstlendiğim Eskişehir'e İzmirstanbul-Ankara hatlarının birleştiği yerde toprağa verin" dedi.

Orada yatıyor.

Ve şimdi bakıyoruz geldiğimiz noktaya…

Millete kahkahayla küfür eden havuzcu müteahhitler havuzcu müteahhitlerle al takke ver külah siyasiler yabancılara akıtılan milyar dolarlar sırf kendilerinden olduğu için demiryollarına sokuşturulan liyakattan uzak tipler koltuğuna yapışmış yetersiz-sorumsuz-yüzsüz yöneticiler pisi pisine can veren insanlarımız…

Bu tabloya nasıl biat edilir insan hakikaten utanıyor.

======================================

RİFAT SERDAROGLU : BASIN MEDYA OLDU

Basın Mensubu;

Halka gerçek bilgi vermek halka doğruları anlatabilmek amacıyla gerçeklerin peşinden meslek onurunu zedelemeden koşan kişi.

Medya Mensubu;

Halkı güç odaklarının (İktidar-Patronirket-Uluslararası Tröstler) çıkarları doğrultusunda yönlendirmek amacıyla ve para kazanmak için kalemini fikrini inancını satmaktan utanmayan kişi.

Mikrobiyoloji 'de Medya (Medium);

Hastalıklara neden olan mikropların üreyip çoğaldıkları ortamı anlatmak için kullanılan kelime.

Türkiye AKP iktidarı sayesinde hukuk devletinden uzaklaştırıldı. Cumhuriyet değerlerinden koparılmaya çalışıldı. Basın da işlevinden saptırıldı.

Önce doğruyu yazanlar işini doğru yapanlar ekmeklerinden oldular.

Sonra AKP'nin yandaş medyasına devlet kuruluşlarından-bankalarından kaynaklar aktarıldı. Yetmeyince devlete iş yapan müteahhitlerden toplanan avantalarla medya grupları satın alınıp köleleştirildi!

Devlet Bankalarından verilen kredilerle torbeş kafalılar medya sahibi yapıldı.

Türk Milletine-Demokrasiye-Cumhuriyete- Atatürk İlkelerine bağlı olarak sadece işini yapan birkaç gazetede çalışan vatansever yazarlar da "AKP emrindeki tetikçi savcılar" tarafından ya hapse atıldılar ya da saçma sapan iddialarla haklarında davalar açılmaya başladı.

Son rezillik ise Sözcü Gazetesinin yönetici ve yazarlarını korkutmak için

"FETÖ silahlı terör örgütü içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte örgüte bilerek yardım etme" suçlamasıyla 7 5 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açılmasıydı…

Değerli Okurlar;

Ülkeyi yönettiğini zanneden AKP yönetimi hoşgörü ve demokrasiden öyle

uzak ki kendilerine muhalif 3-4 gazeteye dahi tahammül gösteremiyor.

Ellerinden gelse kendileri gibi düşünmeyenlerin Türk Vatanında yaşamalarını yasaklayacaklar!

AKP önderliğine ve AK Savcılara bazı hatırlatmalar yapalım;

Bizler kimleriz bilmek ister misiniz?

Bizler adı "MUSTAFA KEMAL'İN ASKERLERİ" olan bir örgütüz.

Üye sayımız en az 75 Milyondur. Programımız "NUTUK" adlı eserdir.

Tüzüğümüz şimdiye kadar Türk Milleti tarafından kabul edilmiş tüm Anayasaların başlangıç kısmındadır.

Cumhuriyetimizi Demokrasimizi Lâik-Sosyal Hukuk Devletimizi korumak ve geliştirmek Türk Milletinin refahını arttırmak hedefimizdir.

Sloganımız "Bölünürsek yok oluruz bölüşürsek tok oluruz" şeklindedir.

Çok yakında ülke yönetimine demokratik yolla el koyacağız.

Kim emperyalist devletlerin maşası olmuşsa kim Anayasayı paspas yapmışsa kim rütbesini-cübbesini-makamını devlet ve millet düşmanlarının emrine vermişse onları öncelikle yargıya havale edeceğiz…

Değerli Okurlar;

Şunu hiç unutmayın!

İrtica ve darbeciler çok korkaktırlar. Bunlar insanları bölüp tek hale getirip öyle saldırırlar.

Ergenekon davaları öncesi eğer Türk Ordusunun Komutanı olduğunun bilincinde olan bir komutan "Sarı Öküzü" vermeseydi Askeri Okul öğrencilerine kadar yapılan tutuklamaların biri bile olmazdı.

Bizler Türk Milleti olarak bir ve beraber durursak birimize yapılan kanunsuzluğa konuşarak yazarak ve demokratik direniş hakkımızı kullanarak karşı çıkarsak bu alçakça oyunu kafalarına geçiririz.

Bize yakışan şudur;

Ergenekon Davaları sırasında yapılan kumpasa tek başına karşı koyan ve

Türk Ordusunun yanında yer alan Sayın Emin Çölaşan'a destek olmaktır.

Çölaşan'ın her duruşması yüz binlerce Mustafa Kemal Askeri tarafından izlenmelidir.

Herkes yerini belli etmelidir. Karınca kadar yüreğimiz varsa tabii…

Nemrud İbrahim Peygamberi yakarak öldürmek için çok büyük bir ateş yaktırmış. Alevler o kadar yükselmiş ki çocuklar korkmuş hayvanlar kaçmış.

Bir karınca ağzına aldığı bir damla su ile ateşe doğru yürümeye başlamış.

Diğer karınca; Anladım İbrahim Peygamberi kurtarmak için ateşe su taşıyorsun. Ama ateş o kadar büyük sendeki su o kadar az ki!

Karınca; Ağzındaki suyu avuçlarına almış ve şöyle demiş;

Olsun hiç olmazsa kimin yanında olduğum ve yerim belli olur…

Artık hiçbir vatanseveri tarikat-cemaat artıklarına vermeyeceğiz.

Kararımız kesindir. İnanmayan Badem hele bi denesin de görsün…

Sağlık ve başarı dileklerimle 12 Aralık 2018

Rifat Serdaroğlu

================================

MEHMET ALİ GÜLLER : AKP'NİN GEZİ' SOROS FETÖ VE PKK İLE KİRLETME TAKTİĞİ

13 Aralık 2018

Türkiye'nin gerçek gündemi ekonomik krizdir. Hiçbir iktidar önündeki seçimlere böylesi bir gündemle gitmez.

AKP bu nedenle Türkiye'nin önüne yeni gündemler koyuyor koyacak: İç politikada Gezi operasyonları dış politikada "milliyetçilik" rüzgarı yaratacak "one minute" ya da "iPhone kırma" tarzı bir gelişme…

Erdoğan'ın geçen ay Gezi eylemlerini hedef alan ilk açıklamasından itibaren Tele1 TV'de anlattım: AKP adım adım yükseltilecek olan Gezi operasyonlarıyla Türkiye'yi kutuplaştırarak ve karşı kutbu baskılayarak seçimi kazanmaya çalışacak.

İdeolojik düzlemde şu taktiği uygulayacaklar:

1. adım: Gezi'yi Soros/Kavala ile dış bağlantılı ilan etmeye çalışmak…

2. Adım: Gezi'de FETÖ parmağı olduğuna toplumu ikna etmeye çalışmak…

3. Adım: Gezi'yi Öcalan/PKK/HDP ile ilişkili göstermeye çalışmak…

Bu adımların uygulaması ise şöyle olacak:

1. Kavala'nın çevresindekilere operasyon yapılarak Gezi'nin Sorosçu/Kavalacı bir dış operasyon olduğu işlenecek ki işleniyor…

2. Gezi ile FETÖ arasında bir bağ kurabilmek için olmayacak kişilere FETÖ'cülük suçlaması yapılacak. (Emin Çölaşan ve Necati Doğru örneğin…)

3. Genel kitlenin savunmayacağı türden illegal örgütlere operasyonlar yapılacak.

4. Gezi'de boy gösteren HDP yöneticilerine operasyonlar yapılacak.

5. Seçimden öncede operasyonları bazı CHP milletvekillerine kadar götürülecek.

FETÖ'cü polisler Gezi'de Erdoğan'ın kahramanlarıydı!

Saray'ın hedefi bu gerçek olmayan tabloya ülkenin bütününü ikna etmek değil tabi. Zira Türkiye'yi bu yalanlara inandırmak mümkün olmaz. Ama Saray seçmenin yüzde 50'sini bu yalanlara ikna ederek belediyelerin çoğunu kazanmayı hesaplıyor.

Saray'ın fikren teslim almaya çalıştığı yüzde 50'nin en azından bir bölümüne şu gerçekleri anlatmak hepimizin tek tek vatandaşlık görevidir:

1. Gezi kendiliğinden bir hareketti ve Soros/Kavala işi değildi. Dahası ÖDP liderlerinden Alper Taş'ın da belirttiği gibi Kavala AKP'ye zarar veren bu eylemlerin bitirilmesi için uğraşmış bir isimdi.

Doğru Soros operasyonlar yapmıştı: 2003'te Ukrayna'daki Gül darbesinde 2004'te Gürcistan'daki turuncu darbede 2005'te Kırgızistan'daki lale darbesinde parmağı vardı ama üçünden önce ilk operasyonu Türkiye'de yapmıştı! Soros'un 2002'deki "sarıl ampül" darbesinde rolü vardı!

Öyle olduğu için de Erdoğan 2003'te Davos'ta Soros'un masasına oturmuştu! Öyle olduğu için de Türkiye'deki Sorosçular neoliberaller yetmez ama evetçiler belli bir döneme kadar AKP'nin destekçisi hatta "ideolojik gladyatörleri" olmuştu!

Gezi gibi milyonların katıldığı halk hareketlerine elbette herkes dahil olmak ve yararlanmak ister; CIA da ister Soros da… Fakat Gezi yani Haziran halk hareketi Türk Bayrağı taşıyan ve "Mustafa Kemal'in askerleriyiz" diyen kitlesiyle bu türden dış güçlerin en ufak etkide bulunamayacağı tertemiz bir çizgideydi!

2. Gezi'de şiddet uygulayan polislerin FETÖ'cü kimlikleri üzerinden Gezi'yi FETÖ'yle ilişkilendirmeye çalışmak da Soros'la ilişkilendirmeye çalışmak kadar nafile bir iştir. O şiddeti uygulayan FETÖ'cü polislere emri veren Erdoğan'dır "polis kahramanlık destanı yazdı" diyen Erdoğan'dır!

Kısacası AKP ve FETÖ Gezi'nin tam karşısında konumlanmış ortaklardır!

Gezi'de AKP-PKK ortaklığı

3. Gezi'yi Öcalan/PKK/HDP ile ilişkili göstermeye çalışmak AKP için Soros ve FETÖ'yle ilişkili göstermeye oranla AKP için daha kolaydır. Zira Gezi'den HDP'li vekil fotoğrafı da Öcalan posteri fotoğrafı da gösterebilirsiniz.

Ancak gerçek şudur:

a. Ağaç eylemlerinin başında Sırrı Süreyya Önder vardır ama mesele ağaç eylemini aşmaya başladığı anda Sırrı Süreyya Önder yoktur. Dahası Sırrı Süreyya Önder AKP'nin izniyle İmralı'da Öcalan'dan Gezi'de AKP'ye yardımcı olma talimatları almaktadır.

b. Gezi Türk Bayraklı milyonların "Mustafa Kemal'in askerleriyiz" sloganıyla inlerken Selahattin Demirtaş "Gezi'de darbeyi gördük" diyerek Açılım ortağı AKP'ye destek vermekteydi.

c. Gezi Türkiye çapına yayılırken Öcalan İmralı'ya gelen milletvekillerine MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın verdiği şu taktiği iletti: "Taksim'i ulusalcılara bırakmayın"

Erdoğan ve Fidan PKK'nin Taksim'e girmesiyle Gezicilerin büyük bölümünün alandan çekileceğini hesap ediyordu.

d. Hakan Fidan Gezi sonrasında da işi garantiye alabilmek için avuçlarındaki Öcalan'a bir görev daha verdiler ve HDP'yi kurdurttular! HDP "Türkiye partisi" imajıyla Gezi kitlesinin bir bölümü havuzlayacaktı!

Kısacası Açılım ortakları AKP ve PKK Gezi'ye karşı konumlanmış ve birlikte hareket etmişti!

Vatandaşlık görevimiz

Goebbels'in taktiğiyle seçimlere kadar 110 gün boyunca her gün bu yalanı söyleyecek olanlara karşı yukarıda özetlediğim gerçekleri 110 gün boyunca yılmadan anlatmak ve ekonomiden gözleri kaçırma tuzaklarına işaret etmek hepimizin görevi…

Muhalefet partileri Erdoğan'ın kurduğu sahte minderde (Gezi) değil gerçek minderde (ekonomi) güreşmelidir!

AKP'nin yukarıda sıraladığım adımlarını uygulamasını engellemek mümkündür; Türkiye'nin Silivri duvarlarını yıkma deneyimi de vardır alanlardan demokrasiyi savunmak deneyimi de…

Mehmet Ali Güller

13 Aralık 2018

http://mehmetaliguller.com/2018/12/13/akpnin-geziyi-soros-feto-ve-pkk-ile-kirletme-taktigi/



--   a45UyF587661

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder