NE ERDOĞAN NE ŞAM'IN ŞEKERİ NE ARABIN ZEKERİ
Türkiye Rusya ve İran arasında Kazakistan/ Astana süreci Suriye krizine son vermek için yürütülüyor.
Şimdiye dek birçok başarılı sonucu da beraberinde getirdi.
Kasım'ın son haftasında 11. Garantörler Toplantısı yapıldı.
Ana gündem İdlib'deki ateşkes anayasa komitesi ve alıkonulanların serbest bırakılması konularıydı.
*
İdlib çatışmasızlık bölgesi ile ilgili 10 maddelik "Soçi Mutabakatı" ana hatlarıyla
İdlib'de sürdürülebilir ateşkes rejiminin sağlanabilmesi için etkili önlemler alınmasını
Muhalefet ile rejimin kontrol ettiği bölgeleri ayıran sınır hattı boyunca her iki tarafa doğru uzanan 15-20 kilometre derinliğinde
Ağır silahlardan ve terörist unsurlardan arındırılmış bir güvenlik kuşağı kurulmasını öngörüyordu.
*
Hem Suriye muhalefeti hem de Suriye ordusu güvenlik kuşağının her iki tarafını
Tank çok namlulu roket atarlar top bataryaları ve havan gibi ağır silahlardan arındıracaktı.
Türkiye'nin de terörist örgüt olarak ilan ettiği El Kaideci El Nusra Cephesi'nin oluşturduğu Heyet Tahrir üş Şam (HTŞ) militanları da alandan ayrılacaktı.
Üstelik alanda HTŞ' den başka bir çok radikal terör örgütü daha bulunuyordu!
En fenası bu alanın boşaltılması yükümlülüğü Türkiye'ye aitti.
Rusya ise Suriye Ordusu'nun mutabakata uymasını sağlayacaktı...
*
Daha o zaman Soçi'de açıklanan silahsızlanma mutabakatını HTŞ'nin reddetmesi sürecin zorluğuna işaret etti.
Türkiye ise sahada muhtelif kanallar üzerinden kuvvetli bir ikna çabasıyla
HTŞ'nin kendisini tasfiye edeceğini ve militanlarının muhalefet cephesine geçeceğine inanıyordu...
*
Astana'da 11. Garantörler Toplantısı ardından 15 Aralık'ta Rusya Dışişleri Bakanı S. Lavrov
Suriye'nin yeni anayasasını yazacak veya mevcut anayasada değişiklikler yapacak
Buna uygun olarak genel seçimler düzenlenmesine dönük hazırlıkları yürütecek
Suriye anayasa komitesi üye listesinin genel itibarıyla hazırlandığını açıkladı.
Listenin gelen haftada BM Suriye Özel Temsilcisi S.de Mistura'ya sunulmasını planladıklarını belirtti.
Böylece BM'nin siyasi çözüm sürecini teşvikine ilişkin çalışmalarda çok önemli bir aşamanın geride kaldığının
2019 başında Cenevre'de "Suriye Siyasi Çözüm" konusunda toplanılacağını açıkladı.
*
Fakat 11. Garantörler Toplantısı'da Türkiye Rusya ve İran ile müzakerelerde yer alan politik gruplar
Kısa süre içinde kentte sona erecek ateşkes süresini uzatmakta başarısız oldular.
Suriye ordusu ülkenin Kuzey Batısında çaresiz cihatçıların büyük çoğunluğunun teslim olmaya hazır orduğunu
Sadece yaklaşık 10 bin kişinin ölümüne savaşmak niyetinde oluğunu bildirdi.
El Kaideci Uygur cihatçı kolonisi olan ve Türkiye sınırında yerleşik El Zambaki örgütü de 18 bin militanıyla savaşmanın ısrarındadır.
*
Nitekim İdlib gerilim azaltma bölgesinde faaliyet gösteren yasadışı cihatçı örgütler
Lazkiye ve Halep eyaletlerindeki yerleşimlere saldırmaya başladılar.
Şimdi Suriye Ordusu da İdlib ve Hama'nın kırsalını bombalıyor ve birçok insan ölüyor...
İdlib eyaletinde yaklaşık dört milyon insan artık daha belirsiz ve tehlikeli koşullarda yaşıyor...
*
Halbuki İdlib'de bir cephenin açılması korkunç bir felakete yol açabilir.
Ama Astana görüşmelerinde yer alan uluslararası oyuncular savaşı bitirmek için iyiniyet içinde olsalar da
Suriye'de siyasi bir çözümün yeterli olmayacağı gerçeğini anlayamıyorlar...
*
Yeni bir Suriye anayasasının yazılmasına yardımcı olacak bir anayasa komitesi kurulmaya yazıyor.
Ama Suriye kuzeyi yaygın desteğe sahip olan terör örgütleri için bir üreme alanı haline gelmiştir.
Halbuki Suriye'de ateşkes planı ile ilerlemenin tek yolu;
Bu hareketleri silahsızlandırmak ve Ortadoğu'da yeni bir İslam Devletinin ortaya çıkmamasını sağlamaktan geçiyor...
*
Doğu Suriye'deki direniş cephesi kendi topraklarında son cepleri tutsa da
İslam Devleti grubu (İŞİD) savaş meydanı yenilgisi ve halifeliğin kaybı ardından
Binlerce militanı Suriye'den Türkiye'ye giden yollardan Suriye'den kaçabilmiş
Çok sayıda savaşçısı da Batı ve Doğu Suriye'de tehlikeli bir yeraltı formuna dönüşmüştür.
*
Bu noktada IŞİD çeşitli ülkelerde kurdukları bilhassa otomobil galerileri elektronik eşya şirketleri üzerinden yeni gelir kaynakları buluyor.
Irak ve Suriye'de gelecekte büyük çaplı bir isyana hazırlanmak üzere dağınık kalan güçleri üzerinde komuta ve kontrolü yeniden inşa ediyorlar. .
Nitekim İŞİD artık müfreze büyüklükte pozisyonlarda çalışmıyor yeraltına girmiş gizli ağını kurmuş ve hedefli suikastlar düzenliyor.
Bir yıpratma savaşı sürdürüyor.
*
Bu noktada ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi J. Jeffrey
"Çatışmayı çözmek için nüfusun yarısını ülke dışına itmeyen bir Suriye hükümetine ihtiyacımız var.
Bunu yapmak sadece yeni terör örgütleri yaratacak "diyor...
*
Ona göre Suriye için net bir siyasi vizyon elde etmek Suriye vatandaşlarını geleceğini güven altına almak
Kısacası Suriye krizinin tek geçerli çözümü daha fazla katliamı önleyen bir yer müdahalesini başlatan bir çözüm olacaktır.
Bunun için dünya güçleri kendi anlaşmazlıklarını bir kenara koyup önceliklerini yeniden gözden geçirmeli
En önemlisi suçlulara ve aşırılık yanlılarına Suriye'de hiçbir gelecekleri olmadığına dair açık bir mesaj verilmelidir.
*
Suriye Kuzey Batısı ve Kuzey Doğu'sunda radikal örgütler kabına sığmıyor.
Pentagon Ankara'yı kuzeydoğu Suriye'ye saldırmamak konusunda uyardı.
Avrupa Birliği dış politika sorumlusu F. Mogherini "Suriye'de ve daha geniş bölgede şiddetin sona erdirilmesi terörizmi mağlup etme ve istikrarı artırma hedefini paylaşıyoruz.
Bu nedenle Türk makamlarının İŞİD'le mücadele Koalisyonunun çabalarını zayıflatmaktan
Ya da Suriye'de daha fazla istikrarsızlık riski altına girecek tek taraflı bir eylemden kaçınmasını bekliyoruz "açıklaması yaptı. .
*
Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü M. Zaharova ise ABD'nin "radikal" Kürtleri destekleyerek Suriye'nin doğu ve kuzeyinde ayrı bir devlet kurma çabasında olduğunu .
Bu nedenle ülkenin doğusu ile batısı arasındaki bağlantının koparak ekonomiyi çökerttiğini
Bu girişimlerin ardından TSK'nın YPG mevzilerini bombaladığı söylüyor...
17. 12. 2018
Ahmet Kılıçaslan AYTAR
ahmetkilicaslanaytar@gmail.com
================================
İSMET ÖZÇELİK : FIRAT'IN DOĞUSUNA HAREKAT! ABD'NİN FİŞİ ÇEKİLİYOR!
Aydınlık Gazetesi 16.12.2018
ABD Fırat'ın doğusunda faaliyetlerini hızlandırdı.
20 bin TIR'dan fazla silah.
50-60 bin kişinin silahlandırılması ve eğitimi.
Milyonlarca dolar para.
Suudi Arabistan ve BAE'den asker.
Hava kontrolü için radarlar.
Türkiye sınırına "gözlem noktaları".
Türkiye'nin güvenliği için değil;
PKK'nın güvenliği için.
Sınırımıza kaydırılan askerler.
★ ★ ★
YARIN GEÇ OLABİLİR
Türkiye aylardır "Fırat'ın doğusu" uyarısı yapıyor.
ABD ise Türkiye'yi Münbiç'de oyalıyor.
"Devriye" ile idare ediyor.
Bu arada Fırat'ın doğusuna iyice yerleşiyor.
Ama bıçak kemiğe dayandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan çarşamba günü "Fırat'ın doğusuna gireceğiz" dedi.
Geç kalındığını söyledi.
TELAŞA KAPILANLAR
Erdoğan'ın açıklaması sonrası telaşa kapılanlar oldu.
Hemen "ABD ne der Rusya İran ne der?" kaygıları(!) öne çıktı.
ABD'nin telaşı normal.
Ama "kraldan çok kralcı" olanlar var.
Varlıkları ABD'ye bağlı olanlar panikte.
KRİTİK TEMASLAR
İyi niyetli olanların endişelerini gidermek için aktaralım.
Putin'in Suriye Özel Temsilcisi A. Lavrentyev ve Dışişleri Bakan Yardımcısı S. Verşinin Ankara'daydı.
Erdoğan'ın Fırat'ın doğusuna harekat açıklamaları yaptığı saatten birkaç saat önce ülkelerine döndüler.
Moskova'dan yapılan açıklamada da "Fırat'ın doğusunda ayrı bir oluşumun kabul edilemeyeceği" vurgulandı.
Erdoğan'ın açıklamaları sonrası Tahran- Moskova arasında da temaslar oldu. İki ülke dışişleri bakanları telefonla görüştü.
Tahran'dan gelen bilgilere göre İran durumdan memnun.
Fırat'ın doğusunda oluşacak "3. İsrail"in engellenmesini kendi güvenlikleri olarak değerlendiriyorlar.
FİŞ ÇEKİLİYOR
Reklamdan sonra devam ediyor
ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey bölgede.
Ankara'da görüşmeler yaptı.
Gaziantep'te Fırat'ın doğusundaki bazı grupların temsilcileriyle buluştu.
Daha sonra da PKK'nın Fırat'ın doğusundaki komutanı(!)Mazlum Kobani ile bir araya geldi.
İyi polis kötü polis oyununu sahneliyor.
Türkiye'ye gelmeden önce "Astana Süreci'nin fişini çekmekten" söz etmişti.
Ama gelişmelere bakılırsa Türkiye bölgede ABD'nin fişini çekiyor.
Hem de "Astana Süreci"ni oluşturan ülkelerle birlikte.
TAMBURALI PAŞA
Emekli Korgeneral Hasan Kundakçı.
Diğer adıyla "Tamburalı Paşa".
1995'te PKK'ya karşı sınır ötesi harekatı yönetmişti.
35 bin askerle sınırı geçmişti.
Fırat'ın doğusuna yönelik harekatı iki cümle ile özetledi.
"Atatürk'ün ordusu gereğini yapar. "
"ABD engelleyemez. "
Gerisi laf u güzaf!
★ ★ ★
HADİ CANIM SEN DE. . !
FETÖ borsaları.
Tahliyeler itirazlar tutuklamalar. . !
FETÖ soruşturmaları kafa karıştırıyor.
Siyasi ayağın üstüne gitmeyeceksin.
Ailesinin tamamı FETÖ'cü olanlar yıllarca bakan olacak.
Kayserili FETÖ'cü işadamının ortağı aday yapılacak.
Ama Emin Çölaşan Necati Doğru FETÖ'cü olacak...
Bir AKP'linin ifadesiyle;
FETÖ ile mücadeleye "sabotaj" gibi bir şey.
İsmet Paşa bu günleri görseydi şöyle derdi:
"Hadi canım sen de. . !"
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın FETÖ ile mücadele kararlığı net.
Ama AKP'nin tamamı için aynı şeyi söylemek zor. . !
FETÖ ile mücadele ciddi iş.
En ufak bir zafiyetin bedeli ağır olur.
Hem de çok ağır!
================================
ADB'DE 'HER YOL MUBAH' SEFERBERLİĞİ
Kategori: Genel Haberler
16 Aralık 2018
Her ne kadar adından "Denizcilik" ibaresi kaldırılsa da halen bu alan Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı'nın kontrolünde… Bakanlığın hedefinde ise "2023'te 1 milyon Amatör Denizci Belgesi'ne (ADB) ulaşılması" var.
Son düzenlemelerle yapılan "şip-şak" ADB sınavları ve dağıtılan belgeler şimdi denizcilerin hedef tahtasında.
Yelkenciliğe ve Amatör Denizciliğe gönül veren bugüne kadar pek çok yol gösterici kitaplar kaleme alan Sezar Atmaca son günlerde yeniden gündeme gelen "ADB sınavlarına" bu sınavların geleceğine ve yıldırım hızı ile dağıtılan Amatör Denizci Belgeleri'ne yönelik bir değerlendirme yazısı kaleme aldı.
"HER YOL MUBAH" SEFERBERLİĞİ
Yazan: Sezar ATMACA
UAB / Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı "2023'te 1 milyon ADB/amatör denizci belgesi" sayısına ulaşma hedefini ilk kez Eylül 2013'te yapılan 11. Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Şurası'nda açıkladı.
Bakanlık "…mevcut modelle (ADES+ADB Sınavı) ulaşılması 'imkânsız ve külliyen dayanaksız bir rakam" [1] eleştirisini dikkate almasa da 14 Eylül 2018'de Yönetmelik değişikliğine gitti ve "hızlı bant sistemi" diyebileceğimiz yeni bir sınav sistemini uygulamaya başladı.
Ancak yapılan değişiklikler sistemi yeterince hızlandırmamış olacak ki Yönetmelikte bir değişikliğe daha gidildi. [2]
Peki yapılan değişiklikler sistemi hızlandırmaya bir milyon ADB hedefine ulaşmaya yetecek mi?
Mevzuata / kurallara uyulursa üç temel nedenden dolayı ne yazık ki mümkün değil:
Liman başkanlıklarının ADB Sınavı yükünü kaldırmada zorlandığı bu işler için yeterli zamanı ve örgütlenmesi olmadığı görüldü (ADES'i geçmek kolay ama sınav onayı için aylarca beklemek mümkün!).
Bu da doğal çünkü kurumun asli görevi "deniz ulaştırması ve ticaretini düzenleyip geliştirmek" örgütlenmesi de buna göre… Bu duruma rağmen UAB şimdi de -son yılların ortalaması alındığında- "bir sene" boyunca verdiği ADB miktarının 1.5-2 katını "bir ayda" vermek istiyor! …
Mevcut mevzuata göre motor gücü 10 beygirin altında olan tekneleri ehliyetsiz kullanmak mümkün…
Yani özel/sportif teknelerin yarısını (Bağlama Kütüğü kayıtlarına göre ortalama yüzde 52'sini!) ehliyetsiz kullanmak mümkün. Kayıtsız tekneler eklendiğinde bu rakam daha da büyüyor. Yani ufak tekne kullanmak için ADB'ye gerek yok.
Şüphesiz Bakanlık ADB sayısını artırmak isteyebilir. Ancak bunun yolu bir övünç vesilesi olmaktan başka bir faydası olmayacak bir milyon rakamına ulaşmak değil amatör-sportif denizciliği geliştirecek girişimlerdir.
Tekrara düşmek adına [3] vurgulayalım ki amatör/sportif denizciliği geliştirmek merkezi gücün paylaşılarak sivil toplumu cesaretlendirecek bürokrasiyi azaltacak demokratik uygulamalarla mümkün.
Amatör/sportif denizciliğin gelişebilmesi başta UAB olmak üzere İdare'nin yetkilerini federasyon kulüp dernek şirket vb. kuruluşlar eliyle kullanmasına paylaşmasına bağlı.
Amatör-sportif denizciliğin heveslisi-meraklısı bu çevrelerde sosyalize oluyor tanımaya öğrenmeye eğitim almaya denize açılmaya çalışıyor…
Bakanlığın şimdi de "memurları" aracılığıyla eğitim vermeye kalkabilmesi merkezi iktidarın gücü (yanında donanımsız özgüveni dünyadaki örneklerden habersiz olması…) kadar kulüplerimizin federasyonlarımızın da güçsüzlüğünün işareti sayılabilir.
NELER YAPILIYOR NELER YAPILABİLİR?
Peki liman başkanlıkları bu yükün altından kalkmak için neler yapıyor? İşte uygulamalardan birkaç taze örnek:
"… Liman Başkanlığımızca ücretsiz olarak 'yarım gün' içinde temel eğitim verilerek sınav yapılacaktır. "
"……'te özel bir teknede düzenlenen ve 140 kişinin katıldığı eğitimin ardından sınav yapıldı. "
Başka bir liman başkanlığı daha pratik bir yol bulmuş son değişikliklere göre basılıp adaylara dağıtılması gereken "Amatör Denizci Eğitim Dokümanı" yerine "30-45 dakikalık slaytlı eğitim (!)" sonrası her türlü yardıma açık bir sınav yapılıyor.
Sanmayın ki bunlar istisna ya da Yönetmelik'e uygun sınav yapan var. (Madde 10-11'e göre 4 seçenekli 50 soruluk sınav yapılması gerekiyor ama kimin umurunda!).
Yıllardır gemiadamları eğitimine de emek veren meslekten denizci bir arkadaşım durumu şöyle özetledi:
"Yoldan geçene ADB veriyorlar. Bu durumda bir milyon amatör denizci değil bir milyon ADB'li olur!"
YENİ DEĞİŞİKLİKLER GELEBİLİR
UAB bir süre sonra ADB sayısını arttırmak için 10 beygirin altındaki tekneleri ehliyetsiz kullanma istisnasını da kaldırabilir!
Süreci hızlandırmak için bildik eski "kara düzen usulleri!" ya da mevzuatı/kuralları yok sayan uygulamalarla ADB dağıtılması (örneğin 2005 Marmaris Denizcilik Festivali'nde bürokratların keyfince dağıtılan 520 ADB gibi…) veya ADB kontrollerinin sıklaştırılması da gündeme gelebilir.
"Bakalım 'amatör gemiadamlığı' (amateur seaman's) eğitim/yazılı sınav/belge süreci nasıl ilerleyecek?" demiştik ama görüldüğü gibi fazla beklemeye gerek kalmadı sürecin nasıl ilerleyeceği belirginleşti;
UAB uygulamayı "hızlı bant" sisteminden "her yol mubah" seferberliğine çevirdi.
Böylece "çağdaş ve hakkaniyetli bir sınav/değerlendirme sistemi" kurmaya uğraşan kurduğu örnek ADB / KMT Sınav sistemini UAB'ye devreden ADF'nin (2005-2013) "onca emeği de çabası da" artık yok edilmiş ve mevzuatın/kuralların yerini keyfilik almıştır denebilir.
ULUSLARARASI DÜZEYDE DURUM
Dünyada muadil belgelerle ilgili EBA/European Boating Association (www.eba.eu.com ) ya da ECE/Economic Commission for Europe gibi kurumların standartlarının/çalışmalarının ulaştığı düzeyden ele aldığı sorunlardan (ör. EBA Position Statement International Certificate for Operator of Pleasure Craft; ECE/Guidelines to Resolution No: 40 "International Certificate for Operators of Pleasure Craft") habersiz olan bürokrasimiz verdiği belgenin geçerliliğini uluslararası düzeyde de tartışılır hale getiriyor ne yazık ki. [4]
Zaten bunlardan haberdar olunsaydı ADB'ye bir araç kullanımı için olana benzer şekilde "… tekne kullanma belgesi" adı verilir ve amatör denizci için de "seaman" tanımı kullanılmazdı.
SON SÖZ
Peki bu değişikliklerin hiç olumlu bir tarafı yok mu?
Sınav ücretini kaldırmak ADES'in ihtiyari hale getirilmesi ADB'siz tekne kullanma cezasının 1000 liraya düşürülmesi sağlık raporu kolaylığı gibi değişikliklerin olumlu olduğu söylenebilir.
Ama kullanılan yol ve yöntemlerin sakatlığı; yapılan yanlışlar ortada düşünülüp paylaşılmış/tartışılmış geliştirilmeye çalışılan bir sistemin olmayışı uluslararası uygulamalardan/gelişmelerden kopukluk ya da yapılan değişikliklerin sadece sayısal hedefe ulaşmak işleyişi hızlandırmak için olduğu göz önüne alındığında elde olumlayacak bir şey kalmıyor ne yazık ki. [5]
(Sanırım ADB kontrolleri başlayınca ADB'siz tekne kullanma cezasının 2500 liradan 1000 liraya düşürülmesinin hikmetini de anlayacağız…)
GİDİŞATA DEĞER KATMAYACAK
"Denizcilik kültürü" aşılamak; "denizci millet denizci ülke" hedefine ulaşmak; "insanlarımızın yüzünü denizlere çevirerek ufkun ötesini görmelerini sağlamak" amacıyla yapıldığı belirtilen bu UAB / DİDGM uygulamalarının gidişata bir değer katmayacağı iddialarının slogandan öte bir anlamının olamayacağı söylenebilir. UAB olan-bitenin farkına varıp kendi ayağına gemici düğümü atmaktan vazgeçer mi bilinmez…
"Eğitimi/öğrenmeyi" teşvik eden bir denizcilik anlayışının gelişmesini tekne kullanmak için ehliyet zorunluluğunun belli sınırlar içinde kaldırılmasını veya basitleştirilmesini (birçok yol önerilebilir ama ana sorun bunların konuşulacağı/tartılacağı ortamların oluşturulabilmesidir) yetkilerin dernek / kulüp / federasyon vb. kurum ve kuruluşlara devrini dileyelim.
Şüphesiz yetki devrinin/paylaşılmasının bir anlamı olabilmesi için amatör-sportif denizciliğin "amatör yönünü" besleyecek tekne tiplerinin barınma olanaklarının mevzuat yönetim kulüp modellerinin mevcut yetersizliğinin aşılabilmesi için de çok çaba gösterilmesi gerekiyor.
Kaynak: TurkSail
--------------
[1] "Amatör Sportif Denizciliğin Sorunları"… (Bkz. dipnot 3)
[2] Özel Teknelerin Donatımı ve Kullanacak Kişilerin Yeterlikleri Hakkında Yönetmelik'te 16 Kasım 2018 tarihinde yapılan değişikliğe göre artık "sürücü belgesi sahibi" olanlardan ADB için Sağlık Raporu istenmeyecek.
[3] İskeleye Yanaşan Denizler Gemiler Denizciler Der. Orhan Berent-Murat Koraltürk içinde "Deniz Kültürü ve Amatör –Sportif Denizcilik" İletişim Yayınları 2013. "Amatör Sportif Denizciliğin Sorunları" Marmara Üniversitesi VIII. Türk Deniz Ticareti Tarihi Sempozyumu Bildiriler Kitabı içinde Mayıs 2016 (internetten de indirilebilir).
[4] Yeri gelmişken bir temsil zafiyetine de değinelim: DTO/Deniz Ticaret Odası EBA/European Boating Association'a kayıtlı ama amatör denizcilikle ilgili aktarılan bir bilgi belge çalışma çeviri yok… ADF/Amatör Denizcilik Federasyonu da DTO'nun "Gemi Klas Müesseseleri Sigortacılar Deniz Ekspertiz ve Sürveyor Faaliyetleri" başlıklı 35 Nolu Meslek Komitesi grubunda yer alıyor (!)…
[5] Gerçi UAB yıllardır amatör denizcilikle ilgili konularda benzeri "yol ve yöntemleri usulleri" kullanıyor zaten. Bakanlığın "pratik eğitim" iddiası ile 2014 başında yürürlüğe koyduğu ADES sisteminin iddialarını/argümanlarını o zamanki eleştirilere Bakanlık yetkililerinin verdikleri resmi cevapları ve açıklamaları hatırlayan var mı acaba?
http://www.turksail.com/genel-haberler/16250-adb-de-her-yol-mubah-seferberligi
================================
ABD'Lİ YETKİLİDEN TÜRKİYE'YE KIBRIS TEHDİDİ: ABD İŞİN İÇİNDEYKEN...
ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Wess Mitchell Yunan Kathimerini gazetesine Cuma günü verdiği özel röportajda 'Özellikle ABD gemileri işin içindeyken Kıbrıs sularındaki hiçbir engelleme girişimini dostane karşılamayız' dedi.
Pazar 16 Aralık 2018 17:50
ABD'li yetkili Wess Mitchell Yunan Kathimerini gazetesine Cuma günü verdiği özel röportajda Kıbrıs sorununa ilişkin açıklamalarda bulundu. Avrupa ve Asya İlişkilerinden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Mitchell "Özellikle ABD gemileri işin içindeyken Kıbrıs sularındaki hiçbir engelleme girişimini dostane karşılamayız" diyerek Türkiye'ye uyarı mesajı verdi.
ÜÇLÜ İTTİFAK VURGUSU
Mitchell'in Washington'da gerçekleştirilen Yunanistan-ABD Stratejik Diyaloğu sonrasında gazeteye yaptığı açıklamada Kıbrıs Cumhuriyeti'nin ilan ettiği Münhasır Ekonomik Bölgesinde (MEB) gerçekleştirilen sondajlara Türkiye'nin engel olmaması yönünde net mesajlar verdiğini yazdı.
Mitchell söyleşisinde Yunanistan Güney Kıbrıs ve İsrail'in Doğu Akdeniz'deki az sayıda demokratik istikrarlı ve batılı ülkelerden olduklarını ABD'nin bu ülkelerle iş birliğini geliştirmesinin doğal bir adım olduğunu belirterek ABD'nin bölgedeki rolünün güçlendirilmesinin yolunun bu üç ülke arasındaki ittifaktaki rolünü güçlendirmek olacağını vurguladı.
Bu iş birliğine resmi katılımı gerçekleştirmenin yollarını incelediklerini belirten Mitchell söz konusu üç ülkeyle güvenlik stratejisi açısından birçok ortak noktaları bulunduğunu anımsattı. Enerji güvenliğini ve enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesini ana hedef olarak gösteren Mitchell "İran'ın Suriye üzerinden Akdeniz'e bir pencere açma çabalarını engelleme" gerekliliğinden bahsetti.
'KIBRIS EGEMEN BİR ÜLKE'
Kıbrıs'ın MEB'de arama çıkarma faaliyetleri yürütmeye hakkı olduğunu savunan ABD'li yetkili "Bizim çizgimiz hep tutarlı oldu. Kıbrıs egemen bir ülke ve bütün diğe egemen ülkeler gibi kendi kaynakları var ve bunları istediği gibi geliştirebilir. Kıbrıs hükümetinin bunu adil ve herkesin katılımıyla yapacağını umut ediyoruz. Nihayetinde bu karar Kıbrıs'ın liderlerinin halkının kararıdır" diye konuştu.
Ankara'nın bu konudaki görüşünün hatırlatılması üzerine Mitchell Türkiye'nin bu konudaki tutumunun "bire karşı tüm dünya" gibi bir azınlıkta olduğunu belirtti ve "dünyanın geri kalanının Güney Kıbrıs'ın MEB iddiasının uluslararası hukuka dayanan temelleri olduğu görüşünü paylaştığını" söyledi.
'ENGELLEME GİRİŞİMİNİ DOSTÇA KARŞILAMAYIZ'
Mitchell "Özellikle ABD gemileri işin içindeyken Kıbrıs sularındaki hiçbir engelleme girişimini dostane karşılamayız" uyarısında bulunurken "ENI'yle neler olduğunu gördüğümüzden beri durumu çok dikkatle takip ediyoruz. Türklerin son dönemdeki faaliyetlerinin yılın başındaki kadar saldırgan olmadığını görmekten memnuniyet duyuyoruz" şeklinde konuştu.
Enerji konusunun Kıbrıs sorununun çözümüne katkı koyup koymayacağı şeklindeki bir soruya karşılık ise Mitchell "Kıbrıs'ı stratejik açıdan hassas bir bölgede bulunan ve Batı'dan ve ABD'den diplomatik ekonomik ve stratejik taahhütler isteyen bir Batı ülkesi olarak gördüklerini" söyledi.
Mitchell ayrıca ABD'nin Türkiye'yle ilişkisinin "zor ancak kritik olduğu" değerlendirmesinde de bulunarak Türkiye'nin bölgede üstlendiği rolün kendileri için gerekli olduğunu söyledi.
Mitchell Türkiye'yle Kuzey Batı Suriye'de bir "modus vivendi" (geçici çözüm) oluşturmaya çalıştıklarını ifade ederken S-400 füzelerinin Rusya'dan satın alınmaması konusunda Türkiye'ye baskı yaptıklarını da sözlerine ekledi.
İLGİLİ HABER
Kıbrıslı liderden gaz paylaşım önerisi: 4 bize 1 Türklere
http://haber.sol.org.tr/dunya/abdli-yetkiliden-turkiyeye-kibris-tehdidi-abd-isin-icindeyken-252868
================================
ANTALYA'DA HEYKELLERE SALDIRI: 'ZARAR GÖRMEYEN HEYKEL KALMADI KOLLARINI KIRDILAR'
Antalya Büyükşehir Belediyesi'nin cadde düzenlemeleri kapsamında Atatürk ve Işıklar caddelerine yerleştirilen temalı heykellerin birçoğuna zarar verildi. Heykellerin bazılarının yüzleri spreyle boyanırken bazılarının çaldığı enstrümanlar zarar gördü.
Pazar 16 Aralık 2018 14:36
Antalya Büyükşehir Belediyesi kentin işlek caddelerinden Atatürk ve Işıklar'ı 2010 yılında yeniden düzenledi. Düzenleme kapsamında Işıklar Caddesi'ne sokak müzisyenlerinin heykelleri Atatürk Caddesi'ne ise 'Romalılar Antalya'da temalı heykeller yerleştirildi.
Yerli ve yabancı turistlerin yanlarında durup fotoğraf çektirdiği heykellere zarar verildi. 'Lidya Bank'tan elbisesini açarak para bekleyen Romalı heykelinin kucak kısmını izmarit ve çöple dolduranlar bazı heykellerin de yüzlerini sprey boyayla boyadı.
'HEYKELLERİ KIRDILAR KOLLARINI PARÇALADILAR'
İki caddenin ortasında duran saksafon çalan insan heykeli tamamen parçalanırken sokak müzisyenlerinin de enstrümanları zarar gördü.
Haşim İşcan Mahalle Muhtarı Halil Ay "Buradaki heykeller turistlerin ilgisini çekiyordu. Caddelerimizi zenginleştiriyordu. Kendini bilmez kişiler heykelleri kırdı kollarını parçaladı. Belediye ne kadar önlem aldıysa yine de zarar verdiler. Zarar görmeyen heykel kalmadı neredeyse. Kimseye zararları yoktu neden zarar verilir anlamıyorum" dedi.
'HEYKELİN VE SANATIN NE OLDUĞUNU BİLMEYENLER...'
Mahallede yaşayan Osman Tekbaş da sanata ve felsefeye önem vermeyen toplumların gelişemeyeceğini belirterek "Heykelin ve sanatın ne olduğunu bilmeyen toplumdakiler bunları kırar. Çok çirkin ve çağ dışı" diye konuştu.
Caddedeki bir esnaf da işyeri önünde keman çalan heykelin yayını neden kırdıklarını anlamadığını kaydederek "Çubuğunu gece söküp götürmüşler. Kendini bilmezler o çubuğu ne yapacak? Para da etmez. Cadde boyunca heykellerin hepsinde mutlaka bir şeyler yapmışlar" ifadelerini kullandı.
================================
SERPİL GÜVENÇ : 'SARI YELEKLER' KIZILLAŞMADAN KURTULUŞ MÜMKÜN MÜ?
16/12/2018 Pazar
Sarı Yeleklerini giyerek ülkenin bir çok kentinde ayaklanan Fransız emekçileri Macron'u ve hükümetini eylemleriyle sarsıyor.
"Finansın Mozart"ı diye de betimlenen finans kapitalin temsilcisi Macron görevini aşkla yerine getirdi ve seçildiği günden bu yana kendisini iktidara taşıyan tekellere hizmette sınır tanımadı. Zenginlerden alınan vergileri düşürdü. Ortaya çıkan bütçe açığını emekçilere ödetmek için onların vergi paylarını arttırdı. Emekçilerin cebinden çalınan bu paraların bir bölümünün yükselen askeri harcamaların finansmanınd kullnılmsı gündemde. Macron hükümeti 2019-2025 askeri bütçe yasasındaki "savunma" harcamalarında %40'ün üstünde bir artışı onayladı. Bu paranın ülke savunmasında değil NATO üyesi Fransa'nın ittifakın başlatacağı savaşlar için kullanılacağı ortada.
Sarı Yeleklilerin ifadesiyle "zenginlerin başkanı" Macron bununla da kalmadı IMF ve Dünya Bankası tarafından dayatılan "reform"ları yani yapısal uyum programlarına hız verdi. Bu çerçevede bir çok devlet kuruluşu uluslararası tekellere satıldı. Güvencesizliğin ve işsizliğin günden güne arttığı gençlerin %20'sinin işsiz olduğu asgari ücretin geçinmeye yetmediği emekli maaşlarının ve emeklilik hizmetlerinin gittikçe kötüleştiği Fransa'da bir çok kamu hizmetinin yanı sıra sağlıkta da hızlı bir özelleştirilme yaşanmakta. Herkesin bir özel sağlık sigortası kuruluşuna kaydolması sağlık hizmeti alabilmesi için bu kuruluşa para ödemesi gerekiyor. Sağlıkta devletin dolduramayacağı iddia edilen "boşluklar" ın yani artık devletin yurttaşa vermeyi durdurduğu hizmet ve ilaç giderlerinin özel şirketlerden sağlanması öngörülmüş. Bunun yanında kırsal bölgelerinde hastane sayısı hızla azalan Fransa'da sağlık çalışanlarının ücretleri düşürülmüş ve çalışma saatleri arttırılmış. Devlet hastanelerinde mali olanaksızlıktan hasta bakım hizmetlerinin kalitesi çok düşmüş durumda. Özelleştirilen tüm kamu hizmet alanlarında aynı sıkıntılar yaşanmakta.
Bir çok ülkede olduğı gibi Fransa'da da kpitlist düzenin bir sonucu olarak küçük bir azınlık servetine servet katarken büyük çoğunluğun yaşam düzeyi hızla gerilemektedir.
Sokaklarda "Açız artık yeter! Açız o kadar!" "Macron İstifa!" diye haykıran emekçiler açısından fitili ateşleyen yakıt vergisine getirilen artış olmuştur. Bu artışa karşı başlayan tepkiler emekçilerin yaşamlarının diğer alanlarındaki dertlerini de içerecek taleplerle genişleyerek ülkeye yayılmaktadır.
Sarı Yelekliler'in talepleri nelerdir?
Fransız emekçileri finans kapitalin "istikbal vadeden" genç çocuğu Macron ve çevresinin dayattığı yoksulluk ve yoksunluklara karşı bir talep listesi hazırlayıp verdiler siyasal iktidara.
Kimsenin evsiz bırakılmaması yapısal uyum politikalarına son verilmesi yoksullara konan vergilerin geri alınması asgari ücretin ayda 1300 avro olması Mac Donald Carrefour Google Amazon gibi büyük şirketlerin yüksek küçük esnafın ise düşük vergi ödemesi herkese sosyal güvenlik sağlanması emeklilik sisteminin kamulaştırılması emeklilik maaşının 1200 avronun altına düşmemesi kiralık işçiliğe son verilmesi ücretlerin ödeneklerin ve emekli maaşlarının enflasyona endekslenmesi sağlık sisteminin kamulaştırılması çalışanlara iş güvencesi sağlanması büyük şirketlerin daha çok işçi alarak süresiz kontratlar yapmaları AVM yapmak yerine kırsalda ve kentlerde küçük girişimcilere destek olunması yine bu yörelerde PTTlerin doğum evlerinin ve okulların kapatılmasının yasaklanması yaşlılara kaliteli bakım sağlanması özelleştirme sonrası fiyatları artan gaz ve elektriğin yeniden kamulaştırılıp ucuzlatılması Fransa'nın kamu varlıklarının yani Sarı Yeleklerin deyimitle "servetlerinin" (havaalanları barajlar ve benzerlerinin) satışına son verilmesi işsizlere iş yaratılması kiraların sınırlandırılması ve özellikle öğrenciler ve geçici işçiler için düşük kiralı konutlar inşa edilmesi yakıt vergisinin daha fazla arttırılmaması gişe geçiş ücretlerinden gelen paranın ülke yollarını ve demiryollarının bakımına ve yol güvenliğinin sağlanmasına ayrılması en yüksek maaşın 15 bin avro ile sınırlandırılması emeklilik yaşının 60'a kol emeği ile çalışanlar ( inşaat işçileri kasaplar ve benzerleri) için ise 55 yaşa çekilmesi ailelere beş yaşına kadar yapılan çocuk yardımının on yaşa yükseltilmesi müşterilerin kredi kartı ile ödeme yapmaları durumunda dükkan sahiplerinden kesilen ücretin kaldırılması gaz uçak ve denizcilik yakıtlarının vergilendirilmesi seçimle gelen tüm görevlilerin ücretlerinin Fransız orta geliriyle sınırlanması ve ancak kanıtlandığı takdirde seyahat ve yemek harcamalarının kendilerine ödenmesi gibi taleplerin yanı sıra farklı alanlardaki istekler de listede yer alıyor. Örneğin 7 yıllık başkanlık sistemine dönülmesi başkanlıktan ayrılan kişinin ömür boyu maaşa bağlanmaması hidrojenle çalışan araba üretecek yerli otomobil sanayinin geliştirilmesi demiryolu taşımacılığının teşvik edilmesi anaokulundan lise son sınıfa kadar sınıf mevcutlarının 25 öğrenci ile sınırlandırılması halk referandumunun Anayasaya girmesi gibi. Göçmenleri göç etmeye zorlayan nedenlerin araştırılması ve iltica talebinde bulunanlara barınak yemek eğitim ve güvenlik temini ve daha insanca muamele edilmesi BM ile işbirliği içinde bu insanların belgeleri tamamlanıncaya dek kalabilecekleri kampların kurulması iltica taleplerine olumlu yanıt verilmeyenlerin ülkelerine dönmelerinin sağlanması göçmenler için bir entegrasyon programı yapılması ve Fransız dili Fransız tarihi ve yurttaşlık bilgisi derslerini içeren bir sertifika programı almalarının sağlanması gibi daha genel politik talepler de listede bulunuyor. İlk listeyi izleyen günlerde NATO ve AB'den çıkılması kamu borcunun temerrüde sokulması yeni bir Anayasanın yapılması gibi ek taleplerin de listeye eklendiği bildiriliyor.
Eylemler Fransa'da siysi açıdan değerlendirilmekte özellikle liberal ve anarşist kanat hareketin "lidersiz merkezsiz ve örgütsüz" olma özelliğine övgüler düzenleyip durmaktadır. Oldukça temkinli bir yaklaşım sergileyen Fransız solunun ise son günlerde tutumunu gözden geçirerek desteğini arttırma yönünde girişimlerde bulunduğunu görmekteyiz.
Fransız emekçilerinin günlük yaşamlarındaki sıkıntıları yansıtan taleplerin çoğu onların yaşamlarına neoliberalizmle gelen yıkıma buna neden olan tekellere karşı bayrak açtıklarını gösteriyor.
Kendiliğinden bir patlama olduğu su götürmeyen Sarı Yelek Direnişi'ni Fransız tekelci sermayesi iyi anlamışa benzemekte ve suların acilen durulmasını sağlamak için Macron'un ağzından vereceği tavizleri diğer bir deyişle kârlarından birkaç kırıntıyı emekçilerin önüne atmaya hazırlanmaktadır. Macron hareketin "kızgınlığını azaltacak bazı ekonomik adımlar" atılacağını asgari ücretin yükseltileceğini fazla mesai ücretlerin vergi dışı bırakılacağını ve tüm çalışanlara yıl sonu ikramiyesi getirileceğini açıklamıştır.
Bazı Avrupa ülkelerine de yayılma istidadı gösteren hareketin başarı şansı var mıdır? Buna olumlu yanıt vermek zor olmakla birlikte şunlar söylenebilir.
Yönetenler sadece Fransa'da değil ama dünyanın her ülkesinde yönetememe durumuna gelmişlerdir ve yönetilenler de bu koşullarda yaşamayı reddetmektedirler. Ne var ki burada önemli olan bir üçüncü unsur anarşizmin ve liberalizmin övgüsünün kaynağı olan siyasal örgütsüzlük ve düzen karşıtı sağlam bir programın yokluğudur. Örgütlü bir emekçi birliği ve programı ışığında düzene yönelik daha doğru bir ifadeyle kapitalizmi yıkmayı ve sosyalizmi kurmayı hedefleyen bilinçli bir karşı çıkıştır emekçi kitleleri kurtaracak olan. Yine unutmamalıyız ki iç ve dış koşulları uygun bulur bulmaz finans kapital verdiği mini ödünleri geri alacaktır.
Bazı yorumcular eylemcilerin Fransız 68'lilerinden ziyade 1792 Fransız Devrimi dönemi Baldırı Çıplaklarını 1848 Şubat Devrimi savaşçılarını hattâ 1871 Paris Komünarlarını andırdıklarını bir başka ifadeyle o gelenekleri sürdürdüklerini savlamaktadırlar.
Fransız emekçilerinin kudreti cennetin fethine çıkan emekçi kardeşlerinin insanlığa kazandırdıkları değerli birikimden gelmektedir. Kitlelerin direnerek haklarını alma yolunda attıkları adım ile bu tarihsel birikim birleşebilse burjuvazinin böyle bir çıkışın önünü kesmekte epey zorlanacağı açıktır.
http://haber.sol.org.tr/yazarlar/serpil-guvenc/sari-yelekler-kizillasmadan-kurtulus-mumkun-mu-252841
================================
TOLGA BİNBAY : CIA'NİN KÖPEKLERİ
16/12/2018 Pazar
Geçtiğimiz günlerde sessiz sedasız bir "bilgi" yayınladı. "Bilgi edinme özgürlüğü" çerçevesinde verilen bir dilekçeye istinaden "zaman aşımına" uğramış bir devlet sırrı açıklandı.
Kapitalist devletlerin böyle güzellikleri var. Bazı bilgiler zamanla aşınıyor ve onlar da "biz vaktinde şöyle şeyler yapmıştık" diye gönül rahatlığıyla yayınlıyorlar. Medya ise bazen "ay ne fena!" diye veriyor bunları bazen de "vay arkadaş zamanında neler olmuş" aymazlığıyla.
İşte bu yeni açıklanan bilgiye göre CIA bir zamanlar beyinlerine yerleştirilen alıcılarla köpeklerin davranışlarını uzaktan kontrol etmeyi denemiş. 1963 yılında yürütülen bu "çok gizli" (top secret) araştırmaya göre "araştırmacılar" önce köpekleri başlarına geçirilen plastik alıcılarla kontrol etmeye çalışmışlar. Ama olmayınca altı köpeğin kafatasına derinin hemen altına ameliyatla elektronik bir aygıt yerleştirmişler. Ve beyinde bazı bölgelere uzaktan uyarılar göndermeye çalışmışlar. Sonra da hareketlerini yönlendirmişler.
Bu bilgi geçtiğimiz günlerde The Black Vault (kara kutu) sitesinde açıklandı. Sitenin yürütücüsü John Greenvauld kendini zaman aşımına uğrayan devlet belgelerini incelemeye adamış bir Amerikalı. Böyle ilginç birisi. Grenvauld CIA'nin davranış kontrolü üzerine yaptığı tüm araştırmaları CIA tarafından hazırlanan raporları da sitesinde veriyor.
Sitesinde Amerikan devleti tarafından her gün erişime açılan ya da kendisinin üret karşılığı talep ettiği binlerce belgeyi inceliyor ve çarpıcı ilginç ya da "önemli" olanları yayınlıyor. Kendi ifadesine göre Greenwald köpekler üzerine yapılan CIA deneyinin 20 yıldır peşindeymiş. Ve en sonunda CIA'nin köpeklerine ulaşmayı da başarmış.
Yayınlanan belgelerde yapılan deneylerle ilgili ayrıntılı bilgi veriliyor. Kişi ve kurum ismi verilmeksizin yapılan işlemlere dair ayrıntılı yazışmalar yer alıyor. Buna göre önce plastik bir başlıkla köpeklerin davranışları uzaktan kontrol edilmeye çalışılmış. Ama olmayınca elektronik alıcılar köpeklerin kafatası derisinin altına yerleştirilmiş. Bir diş dolgusunun içinde.
1965'te yani deneylerden iki yıl sonra tutulan belgelere göre köpekler kafataslarına yerleştirilen bu aygıt aracılığıyla uzaktan kontrol edilebiliyormuş. Beyindeki ödül merkezine elektronik dalgalar gönderen bu işlemle köpeklerin koşması dönmesi ve durması sağlanıyormuş.
Daha çok bir doktora tezine benzeyen belgelere göre araştırma programının amacı "beynin elektriksel uyaranlarla uzaktan uyarılması yoluyla köpeklerin açık alandaki davranışlarının kontrol edilmesinin imkânlarını" test etmekmiş.
Testleri yapan "araştırmacılar" yaptıkları işin mantığını şöyle açıklamışlar: "Böylesi bir etki beyinde derin bölgelerde yer alan bazı belirli bölgelerin elektriksel uyarımına bağlıdır ve iki özelliğe dayanmaktadır: birincisi ödül sistemi ve ikincisi de böylesi bir uyaranın belirli bir yönde hareketlenmeyi başlatma ve sürdürme eğilimi. "
Bu iki "bilimsel" özellik için köpeklerin kafatasına söz konusu alıcıları yerleştirmişler (şekil 1). Beynin içine değil. Kafatası üstünden beyne elektrik dalgaları göndermeye ve köpeğin davranışlarını yönetmeye çalışmışlar. Laboratuarda ve açık alanda çeşitli denemeler yapmışlar. Deney sonuçlarına göre köpekler elektriksel uyaran devam ettiği sürece araştırmacıların kontrolünde hareket etmişler (şekil 2). Yani belgelere göre deney "başarılı" olmuş.
Ama bazı köpeklerde uygulanan işleme bağlı istenmeyen yan etkiler de oluşmuş. Öyle zombileşme başka bir şeye dönüşme gibi Amerikan korku filmleri benzeri yan etkiler değil. Uygulanan işlemlere bağlı gayet olası yan etkiler. Örneğin bir köpeğin alıcı yerleştirilmesi sonrası kafatasındaki ameliyat yeri iyileşmemiş ve enfeksiyona yol açmış.
Yayınlanan belgeler arasında deney sorumluları ve araştırmacılar arasındaki mektuplaşmalar da yer alıyor. Bu mektuplardan bir tanesinde ismi silinmiş bir kişi hayvan zihnini kontrol etme deneyleri konusunda uzmanlaşmış bir doktora hitaben bazı bilgiler iletiyor. Belgelere göre bu kişi hayvan davranışlarını uzaktan kontrol etme konusunda uzman ve sözkonusu altı köpeğe yerleştirilen aygıtların da tasarımcısı.
Belgelerin CIA tarafından 1960larda yürütüldüğü düşünülen MKUltra projesinin bir parçası olduğu düşünülüyor. Üstünde daha ayrıntılı durulmayı hakeden bu proje kapsamında insan denekler üzerinde bazı psikoaktif yani zihinsel işleyişi değiştiren ilaçlar uygulandığı ve bu deneklerin zihnilerini kontrol etmek için bazı sarsıcı şok edici denemelerin yapıldığı söyleniyor.
Bu çok gizli program çerçevesinde yüzlerce deney yapıldığı ve bazen LSD gibi uyuşturucu maddelerin etkisinin sıradan yurttaşlar üzerinde denendiği biliniyor. LSD gibi maddelerin beyinde çok güçlü etkileri olabiliyor ve bu etkiler bazen geri dönüşsüz olabiliyor. CIA'nin bu maddeleri bilgi toplamak ve psikolojik işkence için kullandığı düşünülüyor.
Öte yandan tüm bu deneyler insan beyninin ve hatta tüm memeli beyninin işleyişine dair çok kaba bir yaklaşıma dayanıyor. 1960lı yılların kapitalist bilimi özellikle de ABD'deki bilgi düzeyi düşünüldüğünde çok şaşırtıcı olmasa da CIA'nin bu kaba yaklaşıma bel bağlaması ilginç bir durum olarak yorumlanabilir. Ancak tüm bu deneyler üniversitelerde araştırma merkezlerinde enstitülerde yürütülmüş "bilimsel" projeler olarak da görülebilir. Tek farkı CIA tarafından belli bir amaçla finanse edilmeleri. Emperyalizm ve bilim arasındaki ilişkiyi göstermesi açısından da çarpıcı. Oldukça.
http://haber.sol.org.tr/yazarlar/tolga-binbay/cianin-kopekleri-252840
================================
-- a45UyF587661
-------------------------------------------------
ONLY AT VFEmail! - Use our Metadata Mitigator™ to keep your email out of the NSA's hands!
$24.95 ONETIME Lifetime accounts with Privacy Features!
No Bandwidth Quotas! 15GB disk space!
Commercial and Bulk Mail Options!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder