19 Aralık 2018 Çarşamba

Bu gün öne çıkan bazı makaleler 2018-12-19 -3

================================

RIFAT SERDAROĞLU: YOK ARTIK!

Gerçekleşmesi çok ama çok zor olan bir olay için "oldu" denilirse ister istemez ağzımızdan şu sözler dökülür; Yok artık…

Savcı "Emin Çölaşan ve Necati Doğru FETÖ'ye yardım ettiler" diye dava açınca haberi okuyan aklı başında herkes aynı tepkiyi verdi; YOK ARTIK

Genç tavşan çevresini tanımak için ormanda dolaşmaya başlar.

Karşısına hiç tanımadığı bir yaratık çıkınca sen kimsin diye sorar.

"Ben katırım. Annem bir eşekti babam bir at çiftleştiler ben oldum!"

Tavşan şaşkınlık içinde ormanı gezmeye devam ederken tanımadığı bir hayvan görünce yine sen kimsin diye sorar? "Ben Kurt Köpeğiyim. Annem bir köpek babam ise bir kurt. Çiftleştiler ve ben oldum!

Tavşan'ın kafası bu çarpık çiftleşmelerle allak bullak olmuş halde iken gördüğü yeni bir hayvana sorar; Sen kimsin adın ne?

" Adım Devekuşu" deyince hem deveyi hem de serçe kuşunu bilen tavşan feryadı basar; YOK ARTIK

AKP iktidarında insana "Yok Artık" dedirtecek öyle olaylar yaşıyoruz ki!

İnsanın bırakın "yok artık" diye feryat etmesini aklını kaçırması işten bile değil!

Nasıl olmasın ki?

Türkiye'yi "devlet adamı" kalitesindeki kişiler mi yönetiyor?

Siyasetçisinden askerine bürokratından yargısına kadar tepe noktalarda oturanların tamamına yakını karışık adamlar değil mi?

Koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti iki defa hapse girmiş serveti şaibeli diploması saklı ihaleleri gıllıgışlı ruh ve akıl sağlığı tartışmalı mahalle kabadayısı edasıyla konuşan sığ bilgili kişiler tarafından yönetiliyor!

Türk Ordusunun başında bulunan bir Orgeneralin İngiltere'de bir büyük mağazada üst üste iki pantolon giyerek hırsızlık yapılırken yakalandığını kişinin daha sonra Hilmi Özkök tarafından koruma altına alınmasını ve çeşitli oyunlarla bu pantolon hırsızının Atatürk'ün ordusunun Genelkurmay Başkanı yapılmasını duyarsanız sizi "Yok Artık" demek keser mi?

Yanına bir adet "Yuh" eklemez misiniz?

Ya da Türk Yargısının tepe noktalarında olan bir "BAŞKANIN" görev yaptığı binanın önünde araba içinde uyuşturucu tüccarlarıyla pazarlık yapmasını duyduğunuzda sizi sadece "Yok Artık" demek tatmin eder mi?

Yoksa bu cümlenin başına üşşşş" diye bir kelime mi eklersiniz?

Ya da bir Yüksek Yargı Başkanının kızının aynı gün içinde yerinden kıpırdamadan üç defa tayin edilip gün sonunda evinin dibine atanması sizi şaşırtır mı?

Kadın yeni doğmuş çocuğunu doktora götürür.

Çocuğu muayene eden tecrübeli doktor çocuğu alır ve pencereden aşağı atar!

Kadın çılgınca bağırır; Ne yaptınız çocuğumu öldürdünüz?

Doktor gayet sakin bir şekilde; Hanım bu çocuk zaten yaşamazdı git kocanla yenisini yap der…

Şimdi ben siz değerli okurlarıma soruyorum;

Bu AKP ve bastonu MHP'den Türk Milletine bir hayır bir iyilik gelir mi?

Gelir diye düşünüyorsanız 31 Mart'ta oy verirsiniz sonucuna da katlanırsınız!

Gelmez abicim bunların kökü bozuk diyorsanız oy vermezsiniz bizler

"Çoban Ateşi" taraftarları bunları sizin adınıza İslami usullere uygun olarak defnetmek görevini üstleniriz…

================================

RIFAT SERDAROĞLU: SAKİN OL REİS SAKİN!

Reis öyle bir bağırıyorsun ki boyun damarların çatlayacak gibi şişiyor!

Sağlık eski Bakanı olarak ameliyat yerin patlayacak diye ödüm kopuyor yahu!

İnsan hiç kendi milletini yani velinimetini azarlar mı?

Aynı zamanda AKP Genel Başkanısın anladık! Ama Başkansın da!

Üstelik "Tarafsız olacağım" diye namusun ve şerefin üzerine yemin ettin!

Herkes senin gibi düşünmek ve senin gibi davranmak zorunda değil ki!

Bir TV kanalının sunucusu gençle uğraşman Reisliğin şanına yakışır mı?

Anadolu'da kendi dengi ile değil de küçüklerle uğraşanlara ne derler

bilmez misin?

İnsanların adı ile soyadı ile alay etmek delikanlı adama yakışır mı?

Diyorsun ki;

"Birileri çıkmış portakal mıdır mandalina mıdır narenciye midir halkı sokağa çağırıyor. Haddini bil haddini. Bilmezsen haddini bu millet patlatır enseni. "

Hangi millet Reis? Milletin adı ne? İbrahim Milleti mi yoksa İslam Milleti mi?

Neden ısrarla "TÜRK MİLLETİ" demiyorsun?

Bak Reis

Yakında biri çıkacak ve sana öyle şeyler söyleyecek ki ağzını açamayacaksın.

Sen Padişah değilsin Şah değilsin Sultan değilsin! Sen kimseye bağıramazsın. Sen Türk Milletinin her ferdine saygılı olmak ve terbiyeli davranmakla yükümlüsün. Seçimle gelen ve süren bittiğinde emaneti teslim edip köşesine çekilecek bir fanisin.

Ne söyleyeceksen bağırmadan insanları azarlamadan efendice söyleyeceksin.

Sen bağırınca insanlar korkuyor zannediyorsan yanılıyorsun.

Senin görevlerin Anayasamızda yazıyor. Hepsi o kadar. Ne bir gram fazla ne bir gram eksik.

Anayasamızın neresinde "Cumhurbaşkanı kendisi gibi düşünmeyenleri azarlar ve enselerini patlattırır" diye yazıyor?

Yarın bir meczup çıksa ve Fatih Portakal denen genci öldürse bunun sorumlusu kim olacak?

17/25 olaylarında Bakan veletlerinin yatak odalarında milyonlarca avro çıktı Türk Milleti sana bağırdı mı?

Reza Zarrab denen dolandırıcıyı damadının televizyonuna çıkartıp "vatansever" ilan ettin biz sana bağırdık mı?

Haram Havuzu ile medya grubu satın aldırttın Türk Milleti sana bağırdı mı?

Devlet Bankasından kredi verdirtip Torbeş kafalıya medya grubu aldırdın

Türk Milleti sana bağırdı mı?

"Aha sadece bu yüzüğüm var duyarsanız ki ben çok zengin olmuşum bilin ki ben haram yemişim" dedin ama Avrupa basını seni dünyanın en zengin sekiz siyasetçisinden biri ilan etti. Buna Türk Milleti laf söyledi mi?

Suriyeli kaçaklara Türk Milletinin 33 Milyar Dolar parasını dağıttın. Belge yok bilen yok. Türk Milleti sana bağırdı mı?

Bak Reis;

Eğer sen Türk Milleti susuyor ve bu olayları destekliyor diye düşünüyorsan çok büyük yanlıştasın!

Türk Milleti senin daha ne kadar ileri gidebileceğini görmek istiyor.

Zaten Milli Andımızı yasaklatman Ne Mutlu Türküm Diyene yazılarını kaldırtman Türk Milletinin sabrını taşırma seviyesine getirdi!

Bu yüzden sakin ol sakin konuş sakin kal.

Daha bu işin hesap verme dönemi var. Hepimiz hem bu dünyada hem de ahirette hesap vereceğiz.

Üstelik o hesaplar hiç şaşmaz. Çünkü orada "Seçsis" ve YSK yok ki rakamlar şaşı yapılsın!

Sayın Reis;

Böyle bağırıp çığırmak herkese hakaret edip efelenmenin en tehlikeli sonucu nedir bilir misin?

Yarın bir delikanlı çıkar sana meydan okur utanırsın…

Tıpkı nternet" ile "Elektriğin" hikayesi gibi!

İnternet demiş ki; "Ben olmasam hiçbir şey olmaz. "

Elektrik yanıtlamış; "Hadi len!"

================================

SELCAN TAŞÇI HAMŞİOĞLU: HERKES İÇİN UVALDIZ"I KENDİNE BATIRMA ZAMANI

Uzun zamandır elimde olan fakat altını çize çize okuduğum için bir türlü bitiremediğim bitiremediğim için de bu köşede yer veremediğim "özel" bir kitap var:

Çuvaldız/Yeni TSK... TSK'nın Kara Delikleri... Öz eleştiri...

***

TBMM'de Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar ile CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel arasındaki "bilirkişi" tartışmasını duyunca erteleyemedim daha fazla Çuvaldız'ı sizinle tanıştırmayı.

Kitabın yazarı Balyoz kumpası doğrultusunda 32 ay cezaevinde tutulmuş (Albay) İkrami Özturan.

Özturan'ın cezaevi sürecini anlattığı ELVEDA ve Silivri'deki duruşmaları anlattığı Paşa Paşa Yatacaksınız kitaplarını da içeren "üçleme"sinin sonu olan uvaldız"da tam da "millî orduya kurulan kumpas"ın çökertilebilme ihtimalinin doğduğu sırada onu TSK'ya indirilen bir "Balyoz"dan tabiri caizse "hançer"e dönüştüren 'Binbaşı Ahmet Erdoğan' imzalı "askerî bilirkişi raporu" için kullanılan ifade aynen şöyle:

"Balyozcuların yüreği İsrail'in füze saldırısına uğrayan Gazze sokakları gibi harabe olmuştu. "

***

Akar'ın önceki gece TBMM'de "benim dahlim yoktu" dediği rapor böyle garabet bir sürecin sonunda oluşturulmuştu Çuvaldız'da da yer bulan yaygın iddialara göre:

"- Ordu Kurmay Başkanı Balyoz dosyasını incelemekle görevlendireceği subayı konu millî olmasına rağmen NATO Kurmay Başkanı'ndan istemiş

- NATO Kurmay Başkanı (ne için görevlendirileceğini bilmeden) görevlendirilecek subayı seçerken Kolordu Komutanı (Akar)'nı bilgilendirmiş

- Göreve daha sonra Akar'ın İcra Subaylığını da yapacak olay Kurmay Binbaşı Ahmet Erdoğan seçilmiş

- Erdoğan daha önce bir tümgeneral iki kurmay albay bir kurmay binbaşı ve bilgisayar mühendisi üsteğmenden oluşan ekibin üzerinde aylarca çalışarak rapor çıkarabildiği dosyayı tek başına 20 günde inceleyip "Eğer bu belgeler doğruysa bu seminerde darbe hazırlığı yapılmıştır" sonucuna varmış

- NATO Kurmay Başkanı ve Kolordu Komutanı da bu sonucun yer aldığı raporun bir satırını bile okumadan Askerî Savcı Bülent Münger'e teslim etmiş"ti.

Daha sonra kendisi de tutuklanacak olan dönemin 1. Ordu Komutanı Hasan Iğsız Silivri'de konuyla ilgili itirafında "Galiba ben hata yaptım. Bilirkişiyi kendim seçmeliydim. Seçimi Kolorduya bıraktık onlar seçtiler" demişti.

Akar kendisini savunurken hiçbir dahli bulunmadığını söylüyor ya...

Çuvaldız'da kendisine yöneltilen eleştiri tam da bu yüzden aslında:

"O acemi binbaşının ne için görevlendirildiğini aynı gün öğrendikten sonra neden olayı tekraren ve doğrulukla değerlendirmemişler? Neden Ordu Karargâhına hemen o gün telefon açarak en azından 'Paşam bu çocuk bu işi yapmaya ehil değil kolorduda 10 kurmay albay var. Bunlardan üç kişilik bir heyet kuralım veya gelin siz bu işi Harp Akademilerinden talep edin' dememişler?" diye soruyor silah arkadaşları Akar'a.

Başka Türkiye mi buldunuz?

Köstebeğin ön sözünde şöyle diyordu Necip Hablemitoğlu:

eyhleri ABD'de yaşayan ancak kendi ülkesinde Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde yargılanan; CIA MI6 ve BND gibi yabancı ülke istihbarat örgütlerine taşeronluk yapan bir cemaate mensup müritlerin asli görevleri kendileri ile mücadele etmek olan istihbarat birimlerinde kadrolaşabileceğini devletin gücünü devleti savunanlara karşı kullanabilecek düzeye gelebileceklerini kim tahmin edebilir ki?. . "

"Siz hiç Fethullahçıları devlete karşı bir tehdit olarak algılayan şikâyet eden ya da onlarla uğraşan bir PKK'lı Brüksel ya da Köln merkezli bir terörist ya da bir TÜSİAD üyesi ya da bir siyasi parti lideri ya da bir ikinci cumhuriyetçi ya da bir azınlık mensubu ya da misyoner ya da hükümet üyesi ya da bir Başbakan gördünüz mü?. . "

"Türkiye'deki tüm ulusalcıları fethullahçı tehlikeye karşı çok geç olmadan birlikte hareket etmeye; istihbarat birimlerindeki fethullahçıların temizlenmesi için kamuoyu oluşturmaya çağırıyorum. "

Ve son sözünü böyle bitiriyordu:

"... bunca zahmete ve mihnete değer mi diyorsanız Atatürk'ün manevi mirasçısı olarak evet değer diyorum. Çünkü Türk'üm ve başka Türkiye yok!. . "

Dün katledilişinin 16. yılıydı;

Bu 16 yılda Hablemitoğlu'nun -Sayın Akar "başınıza silah dayandığında hayır diyebilir misiniz" diye soruyor ya- "uğrunda öleceğini bile bile" yani başına dayanmış silaha rağmen verdiği mücadelenin üzerine bir tek tuğla konulamadığı gibi çok uzunca bir süre yok sayıldı. "Var sayılsa" bunca asker polis savcı hâkim bakan başbakan cumhurbaşkanı aldanır mıydı!

Sorum herkese:

Bu 16 yılda "başka Türkiye" mi buldunuz ki hâlâ kör sağır dilsizsiniz her şeye?

================================

TUNCAY MOLLAVEİSOĞLU: PORTAKAL KÜÇÜKKAYA KIRIKKANAT...

Uygar toplumlarda ve gerçek demokrasilerde en saygın meslekler arasında yer alan gazetecilik Türkiye'de iktidar beslemeleri ve baskı iklimi nedeni bir kâbus halini aldı...

Gazeteci okuru-izleyicisi dışında hiçbir güç odağına yaslanmaz...

Geçen sabah Türkiye'nin en çok izlenen sabah kuşağı programında -sanıyorum memleketin yarısı takip ediyor- İsmail Küçükkaya izleyicilerine hem haber veriyor hem de gazeteciliğin kamu yararı için yapıldığını olumsuzlukları göstermenin gazetecilik görevi olduğunu anlatıyordu.

Yani Küçükkaya ekrana getirdiği haberler nedeni ile kendini "açıklama yapmak" zorunda hissediyordu...

Haksız değil...

Çünkü AKP iktidarı tel tel dökülürken önce gerçekleri öldürme refleksine sarılıyor...

Gerçekleri öldürmek; o haberleri gazeteye ekranlara taşıyanları tehdit etmekten davalarla yıldırmaktan patronları arayıp işsiz bırakmaktan reklam verenlere baskı uygulayıp kanalı ya da gazeteyi "cezalandırmaktan" geçiyor!

Yaklaşık 20 yıldır finale yaklaşırken ağırlaşan bu korku filminin içinde yaşıyorum... Baskının her türlüsüne maruz kalan mahallemizdeki ilk gazeteciler arasındayım...

Finale yaklaşıyoruz dedim ya... Kastettiğim yerel seçimler elbette... Bu seçimde toplumun tüm kötü yönetim ekonomik kriz ve yanlış iç-dış politikaların hesabını soracağına inanıyorum...

Türkiye yönetilemiyor hükümet bocalıyor ve öfke ile kendi hatalarının bedelini hayali düşmanlar yaratarak onlara ödetmeye çalışıyor...

Devlet Bahçeli'nin "sokağa çıkanları tepeleriz" anlamına gelen açıklaması en demokratik hakkını yani protesto etmeyi düşünenlere karşı açık tehdit değil miydi?

Ya da Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın işini düzgün yapan meslektaşımız Fatih Portakal ile ilgili yorumu... Ne demiş Fatih; "zam yağmurunu bir protesto edin de görelim" demiş... yani tam da baskı iklimine dikkat çekmiş...

Peki besleme medya olayı nasıl aktarıyor? Sanki Fatih Portakal izleyicileri sokağa davet edip ortalığı yakıp yıkın demiş!

Biraz insaf desem biraz ahlak desem bir anlamı var mı?

Mahallemizin hakiki gazetecilerinden Mine Kırıkkanat'a yapılan linç kampanyasını hatırlayın... Mine Kırıkkanat'ın sözlerini çarpıtarak bir "şeytan" yarattı Saray beslemeleri...

İktidar ve medyası en küçük muhalif-aykırı sesi sindirmek korkutmak yıldırmak üzerine sistemli bir plan yürütüyor... Kriz derinleştikçe hakikati karatma baskısı artacak...

Oysa biliyorsunuz; gerçeklerin er ya da geç ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır...

AKP vahşi sermayenin partisi

Bankalar bankaların batık kredilerini satın alan şirketler GSM operatörleri internet servis sağlayıcıları elektrik dağıtım şirketleri...

Kapitalizmin doğasında şirket kârlarını katlamak var ancak demokratik toplumlarda hukuk devletlerinde şirketlerin saldırılarına karşı tüketicileri koruyan yasalar vardır. Kurumlar vardır... Sivil toplum örgütleri dernekler vardır...

Türkiye'de liberal ekonomi ya da kapitalizmden söz edemeyiz. Yaşadığımız ekonomik düzen vahşi kapitalizmdir...

Yani tüketicilerin sonuna kadar soyulması üzerine bir sistem uygulanıyor! Öyle bir soygun ki hesap soramıyorsunuz... Hükümet sizi umursamıyor!

Yazmaktan bıkmayacağım...

Bakın Varlık Yönetim Şirketleri diye bir yapı türettiler... Bu şirketler banka ya da dev şirketlerin borçlarını çok ucuza satın alıyorlar. 10 TL'lik borcu 2-3 TL'ye satın alıyorlar. Sonra dönüp tüketicilerden 10 TL'ye karşılık 100 TL ödeme istiyorlar!

Kime neyi tutturabilirlerse... Bu arada çok büyük haksızlıklar mağduriyetler yaşanıyor. Tüketicilerin borca yasal süre içinde itiraz etmelerini önlemek için posta kutularına ya da muhtarlıklara ihtarname bırakıyorlar. Sizin "acaba bana bir ihtarname geldi mi?" diye her gün muhtara uğramanız gerek!

Bu nedenle tüketici; şirketin uydurup fahiş faizlerle büyüttüğü borcu ancak kesinleştiği zaman görebiliyor! Yani yasal itirazı atlamış oluyor...

Maaşına haciz gelen vatandaş ise bu mafyatik sözde avukatlık bürolarının esiri oluyor. Büro parayı tahsil ettikçe istediği gibi faizi ve miktarı ile oynayabiliyor!

Tüketiciyi koruyan en küçük bir mekanizma yok! Bu "ayrıcalıklı şirketlere" itiraz etmeniz mümkün değil. Hakkınızı arayacağınız kurum bu simsarları şikâyet edeceğiniz bir merci yok!

AKP iktidarı dar gelirliyi yoksulu vahşilerin insafına terk etti...

AKP; borç verenlerin oligarşinin zenginin sermayenin iktidarı olduğunu üreticinin tüketicinin yoksulun yanında yer almadığını daha ne yaparak ispat edebilir?

================================

BEKİR COŞKUN: VİCDAN…

Birinci adam:

Muhafazakar kesimin önde gelen yazarlarından birisinin oğluydu… Varlıklı bir ailesinin olduğunu "Kurban bayramlarında biz inek keserdik" demesinden anlıyoruz…

Liseyi FETÖ'nün Fatih Koleji'nde okudu…

Amerika'ya karşı olan her dindar gibi yüksek eğitimini Amerika'da tamamladı…

Başbakanın kızı ile söz kesildi Çalık Grubu'nun CEO'su yaptılar… Bir kredi rekoru kırarak cumhuriyet tarihinde hiç kimsenin yapamadığını başardı kamu bankalarından 750 milyon dolar kredi alarak Sabah grubunu kapattılar…

Baktılar çok yetenekli; enerji bakanı oldu…

Baktılar yetenekliden de yetenekli; Hazine ve Maliye bakanı yaptılar…

İkinci adam:

Babası ömrü boyunca gazeteci olarak koşturmuş alın teri ile kazanmış ünlü bir gazeteciydi…

İlkokulu cumhuriyetin Maçka İlkokulunda okudu… Liseyi daha çok sanatçı ve tiyatrocu çocuklarının gittiği Dost Koleji'nde bitirdi… Arkasından İsviçre'de American College of Switzerland'ı ile eğitimini tamamladı…

Çocukluğunda matbaa mürekkebinin kokusunu almıştı… Hayalinde hep matbaa makineleri rotatifler renkli merdaneler vardı…

SÖZCÜ Gazetesi'ni kurdu…

Geçen sene kendisi Londra'dayken evini basıp aradılar… "FETÖ'cü" diye hakkında dava açılmıştı sebep FETÖ okulunda okuduğu iftirasıydı…

Henüz ikiz bebekleri dünyaya gelmişti…

FETÖ okullarında okuduğu iftirasını atanlar mahkemeye çıkıp iftiralarını geri aldılar… Ama Türkiye'ye dönse yine de tutuklayıp hapse kapatacaklarını… Hapisteki bir patronun yazarlar ve editörler üzerinde psikolojik baskı yapacağını… Ergenekon'da yargıya güvenilmeyeceğinin kanıtlandığını biliyordu…

Geceleri ikiz bebeklerinin üstünü örterken saçlarını koklayarak uzak kaldığı vatanının özlemini giderse de her yer hüzündü…

Birinci adam:

FETÖ okulunda okuduğunu kendisi açıklamak zorunda kaldığı halde şu an Türkiye'nin Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak…

İkinci adam:

FETO okulunda okuduğu iftirasının dahi yettiği… Türkiye'ye adım atsa tutuklanıp hapse kapatılacak vatanına hasret Burak Akbay…

Vicdanın var mı Türkiye…

Varsa niçin suskunsun?…

================================

YILMAZ ÖZDİL: MUHAMMED VE BEBEĞİ…

Memleket hakkında ukala ukala ahkam kesenlerin haritadaki yerini bile gösteremeyeceği ücra adreslerde bizzat yaşamaktır asker çocuğu olmak… Bitmek bilmeyen zorunlu göç'tür. Pılını pırtını toplayıp Hakkari'ye taşınmak kolileri bantlayıp Erzincan'a gitmek bavulları yükleyip Sivas yollarına düşmektir. Bazen sahil'den dağ'a bazen pırıl pırıl güneş'ten iki metre kar'a savrulmaktır. Her soluduğun şehirden her dolaştığın mahalleden her tanıdığın sokaktan her sevdiğin arkadaştan mecburen ayrılmak her ayrıldığın yere ruhundan bir parça bırakmak yüreğinde cam kırıkları hatıraları yarım yamalak çocuk yaşta hüzün biriktirmektir. Üniversiteye kadar en az altı yedi okul değiştirmek tam bulmuşken kaybetmek ilkokulda aşık olduğun geleceğe dair hayaller kurduğun komşunun oğluna allahaısmarladık bile diyememek ortaokulda heyecandan titreyerek elini tuttuğun o güzel gözlü kızı içine akıttığın gözyaşlarıyla geride bırakmaktır. Herkesin birbirini tanıdığı sınıflara kelaynak gibi girmek sığıntı gibi hissettiğin teneffüslerde bir sıcak merhaba alana kadar adeta çırpınmak arkadaşlıklara her sene başından sıfırdan gene sıfırdan gene sıfırdan başlamaktır. Bir türlü ait olamamaktır her gittiğin yerde geldiğin yerle çağırılmak İzmir'de Malatyalı çocuk Kars'ta Muğlalı çocuk Diyarbakır'da Balıkesirli çocuk olmaktır. Vatan millet şuuruyla kurallara uyan yurttaş disipliniyle büyütülmek baban emekli olana kadar demirbaş badanaya zarar vermemek için tuttuğun takımın posterini bile duvarına yapıştıramamaktır kendini bildin bileli lüzumsuz ise söndür musluğu çok açma sıra ile bin kılığını kıyafetini düzelt gürültü yapma uyarılarına maruz kalmaktır. Sen uyu demelerine rağmen geceyarısı kör karanlıkta kalkıp operasyona uğurlamak annenin koynuna kıvrılıp sağ salim dönsün diye sabaha kadar dua etmektir. Lojmanda meşe oynadığın Hakan'ın babası yüzbaşı Tarık ağabey pusuya düşürüldüğünde saklambaç oynadığın Funda'nın pilot binbaşı babası Birol ağabey çakıldığında bir yandan ağlayıp bir yandan kendini şanslı hissettiğine utanmak üniformasıyla heykel gibi sessiz sedasız koltuğa çöken babana sarılamamaktır.

Bazen de işte böyle siyah beyaz ultrason fotoğrafında kucağına asla atılamayacağın babanın pırıl pırıl gülümseyen mutluluğunda olmaktır.

(Üsteğmen Muhammed Ali Kalo cuma günü Afrin'de şehit düştü. 25 yaşındaydı. İki yıl önce evlenmişlerdi Yasemin yedi aylık hamileydi. Henüz dünyaya gelmemiş bebekleriyle ilk ve son kez çektirdiği bu hatıra fotoğrafı kaldı. )

Ve bu ülkede Suriyelilerle "eşit" sayılmaktır şehit çocuğu olmak!

(Asker çocuklarına tanınmayan sadece şehit çocuklarına tanınan eğitim ayrıcalığı Suriyelilere verildi. Suriyelilerin çocukları tıpkı şehit çocuklarımız gibi ikametgahına bakılmadan canının istediği her okula kayıt yaptırabilecek denklik belgesi bile istenmeyecek. )

(Suriyeliler üniversiteye girerken de tıpkı şehit çocuklarımız gibi "özel öğrenci statüsü"nden faydalanabiliyor. )

(Üstelik… Şehit çocukları dışındaki tüm çocuklarımız aynı üniversite sınavına girerken Suriyeliler yabancı kontenjanından sınava giriyor. Böylece bizim çocuklarımızın yarısı kadar bile soru cevaplasalar daha yüksek puanlı okulları kazanmış oluyorlar. )

Bizim bildiğimiz vatan için ölünür bunlar vatanlarından kaçtı kardeşim…

Kendi evlatlarımızı Suriye'ye gönderip kendi topraklarımızda Suriyeli kadar olamamaktır bu ülkenin vatandaşı olmak.

================================

MURAT MURATOĞLU: DUYDUM Kİ İŞSİZMİŞSİN!

İşsizlik rakamlarını noktalar virgüller yüzdeler ile açıklayınca istatistikten ibaret oluyor. Bir anlamı kalmıyor. Yüzde bilmem kaç deyince pek çok kişiye hiçbir şey ifade etmiyor.

İstikrar diyorlar ya işsizlik yıllardır istikrarlı olarak artıyor. Millet işsiz güçsüz geçinmeye çalışıyor. Eylül ayında İstatistik Kurumu'nun açıkladığı işsizlik oranı yüzde 11.7 oldu. Geçen yıl bu oran yüzde 10.8 idi. Şimdi ne anladın bundan?İşsizlik artmış. Başka? Durum fena…

★★★

Bir de şöyle anlatayım… Türkiye'de 81 milyon insan yaşıyor mu? Yaşıyor! Yaşlılar ile çoluk çocuğu hesaptan düşersek 61 milyon kişi çalışabilir durumda… Eyvallah…

O zaman işsizlik neye göre hesaplanıyor? İstatistik Kurumu diyor ki "Bu 61 milyon çalışabilir kişiden sadece 32 milyon 810 bini çalışmak istiyor. Her isteyen de iş bulamıyor. "

İşsizseniz bile öyle sağda solda iş arayınca "Ne iş olsa yaparım abi" deyince işsiz sayılmıyorsunuz. İlla devletin bir kurumuna başvurmanız gerekiyor.

Peki resmi olarak kaç kişi çalışıyor? Yaklaşık 29 milyon kişi… Hesaba göre 81 milyon kişiye 29 milyon kişi bakıyor. Bu ne demek? Neredeyse 52 milyon kişi başkasının duacısı!

★★★

Ya kadınlar? Ülkede yaşayan her 10 kadından sadece 3 tanesi işgücüne dahil… Memlekete bak! Sonra da bu ülke kalkınacak deniliyor! Oysa işgücünün yarısı çalışmıyor. İşin ilginci milyonlarca vatandaşı işsizken insani destek adıyla "kardeşimizdir" ayağıyla milyonlarca mülteci Türkiye'de çalışıyor. Çıkar Türk'ü al mülteciyi… Ne SGK ne vergi… Haliyle normal bir vatandaştan çok daha ucuza mal oluyor. Küçük ve orta ölçekli işverenler onları tercih ediyor.

★★★

İşsizlik büyüme enflasyon gibi kritik verileri açıklayan İstatistik Kurumu'nun verileri şaibeli… Zira bu tarz kurumlar dünyanın tüm gelişmiş ülkelerinde bağımsız olarak faaliyetlerini yürütür. Bu sayede kendisine duyulan güvenisürdürür.

Ya bizde? Kurum Bakan Berat Albayrak'a bağlandı. İnsanın istese de inanasıkalmadı. İşsizliği kaç istiyorsun? Sen onu söyle. Gerisini onlar hallederler sen merak etme.

İşsizlik rakamlarına bakıyorsun diyor ki alışanların yüzde 33.8'i kayıtsız. Her 3 kişiden 1'inin kaydı kuydu yok! Sahi kayıtsızsa nasıl sayıyorsun?

Haliyle kayıtdışı çalışanın kayıtlı çalışandan 3 kat fazla olduğu tarım sektöründesayılarla oynayabildiğin kadar oyna işsizlik oranını dilediğin gibi salla… Oh ne âlâ… Boş ver inanırlar nasıl olsa!

================================

NECATİ DOĞRU: AMERİKANO FETOKULLİ!

Amerika'dan AMERİKANO! Katakulli'den FETOKULLİ! Bir araya geldi. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu da doğruladı. Amerika'da FBI 15 eyalette FETÖ'cüleri tutuklamaya başlamış. Sıra Fetullah'a da gelecek ve Türkiye'ye teslim edilecek diye tahmin yapanlar var. Seçimden önceye yetişirse iyi olur.

Hesap verir.

Ve nasıl bir "AMERİKANO FETOKULLİ" oyunu oynadığı net ortaya çıkar.

★★★

Çünkü arşivler unutmadı:

Gün: 23 Mayıs.

Yıl: 2013.

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç katıldığı TRT canlı yayınında Amerika ziyareti sırasında yaptığı Fetullah Gülen ziyaretini anlattı:"Konu Amerika olunca ve eşim de olunca ben doğrusu Türkiye'den ayrılmadan mümkün olursa Hoca Efendi'yi bir ziyaret edebilir miyim diye gönlümden geçirmiştim. Hanım da bu işe çok sevindi 'keşke imkan bulabilirsek gidelim ziyaret edelim' dediler. Washington'dan bulunduğu yer 4-5 saatlik bir mesafe ama gidilebilecek bir şey. Sayın Başbakanımıza da gitmeden önce konuyu açtım 'Fırsat bulursam böyle bir ziyaret yapmak istiyorum. İzin verir misiniz uygun görür müsünüz' dedim. Çok memnun oldu. Hatta 'keşke bizim için de mümkün olsa biz de görüşebilsek Ama 'Selamlarımızı sevgilerimizi götürürsünüz. Bizden bir emirleri olur mu bir tavsiyeleri olur mu onu da öğren' dedi… Biz 15'inde oradaydık eşimle birlikte. Bizi aldılar dostlarımız arkadaşlarımız Hoca Efendi'yi bulunduğu yerde ziyarete götürdüler. "

★★★

TRT'de canlı yayın.

Devam ediyor.

Bütün Türkiye izliyor.

Arınç anlatmaya şöyle devam ediyor: "Gülen'i 1975 yılından beri tanırım. O günden beri kendisine çok büyük bir saygım ve sevgim var… Çok ihlaslı bir mümindi. Konuşmaları çok etkiliydi çok bilgiliydi etrafında güzel dostlar vardı. Biz bu süreç içerisinde kendisini yakinen tanıdık. O da bizi sevdi… Hatta o zaman bekardım annemle birlikte kalıyordum. Annem rahmetli kendi elleriyle yemek hazırlar cuma günleri vaazdan sonra kendisini alır evimize davet ederdik. Bir küçük dost grubuyla birlikte yemekler de yerdik. Ondan sonra İzmir'e gittiler. İzmir'deki çalışmalarını yakinen takip ettim. Daha sonra zaten Hoca Efendi'nin hizmetleri büyüdü. Kendisini sevenlerin halkası genişledi. Sadece Türkiye'de değil bütün dünyada kendisinden bahsedilmeye başlandı. Şüphesiz 28 Şubat sürecinde de çok büyük sıkıntılar oldu. Kendisine büyük iftiralar atıldı. Şahsı davası hizmeti çilesiyle ilgili birbirinden kötü yalanlar ve iftiralarla cezaevleri yolları gösterildi davalar açıldı örgütle suçlandı laikliğe aykırı suçlar işlendiği ifade edildi. O davalar sırasında da kendisini yakinen tanıdım. O zamanlar milletvekiliydim. Her aşamada kendisini destekleyen kendisinin böyle suçları işlemediğine gönülden inanan bir insan olarak şahsım ve milletvekili sıfatımla da destek olmaya çalıştım. O davaların hepsi hamdolsun ki beraat ile sonuçlandı. Yargıtay'dan geçti kesinleşti. Fakat o zorlu süreçte Amerika'ya gitmek zorunda kaldı. Hem hastalığının tedavisi hem de Türkiye'deki bu rahatsız edici ortamdan belki biraz olsun uzaklaşabilmek düşüncesiyle… Hoca Efendi bana göre siyaset üstü bir insan… Türkiye'yi ve dünyayı çok yakından takip ediyor. Buna bizzat şahit oldum. Yani gününün önemli bir kısmını yaşanan olaylar ve olaylar üzerine yapılan analizleri okumakla dinlemekle geçiriyor. Dolayısıyla bizim içinde olup da göremediğimiz fark edemediğimiz pek çok şeyi daha objektif bakarak daha yukarıdan bakarak belki detaylarıyla fark edebiliyor. Bu konuları da kendilerine sordum. Yani kesinlikle bir defa Tayyip Erdoğan Sayın Başbakanımızın şahsını çok seviyor. Bunu her vesileyle ifade ediyor. Şahsına karşı çok büyük duaları var. "

(Anadolu Ajansı'nın 23.05.2013 saat 04.05'de geçtiği "Arınç TRT'de Fetullah Gülen'i anlattı" başlıklı haberden konuşmanın tamamını okuyabilirsiniz)

★★★

İşte böyle!

Tam "AMERİKANO FETOKULLİ" belgeseli. Bu "FETOKULLİ" lafı nerden çıktı diye sorarsanız yine "Arşivler unutmaz" derim.

Gün: 9 Mart.

Yıl: 2009.

Necati Doğru'nun VATAN Gazetesi'ndeki yazısının başlığı "FETOKULLİ" ve yazar bu yazıda (Arınç'ın Fetullah'ı ziyaretinden 3 yıl önce) Türkiye'nin ve ordusunun başına ABD kaynaklı bir "katakulli" örülmekte olduğunu tahminen anlatıyor.

================================

EMİN ÇÖLAŞAN: RECEP BEY FATİH PORTAKAL İÇİN DUA ETSİN DE…

Sevgili okurlarım gazeteleri bir yana bırakıyorum… Bu ülkede muhalefetyapabilen sadece birkaç televizyon kanalı kaldı.

Halk TV Fox TV Tele 1 Ulusal Kanal Cem TV

Unuttuklarım varsa özür dilerim.

Bizim evde bu kanallardan sadece ikisini Halk tv ile Fox'u izleyebiliyoruz zira bizde Digitürk var ama ötekiler orada yok.

Son yıllarda muhalefet yapma açısından Fox öne çıktı…

Sabah programlarında İsmail Küçükkaya saat 19 haberlerinde ise Fatih Portakal…

Bu iki isim Fox'u özellikle siyasi programlarda ve haber saatlerinde reyting tablosunun en üst sıralarına taşımayı başardı.

İkinci sırada Halk TV var.

★★★

Bizim nice anlı şanlı televizyon kanalları pek çok konuda suskun kalırken ya da iktidara ve Recep Bey'e yağcılık yaparken bunun nedeni acep nedir?

Hemen söyleyeyim yanıtı gayet basittir…

Bizim medya patronları zengin iş adamlarıdır. İktidarla bir sürü işleri ve onlardan beklentileri vardır. Reklam beklentileri dahil.

Tepedeki devlet gücünü ürkütmek istemezler.

Ürküttükleri takdirde başlarına neler geleceğini iyi bilirler!

★★★

Oysa Fox'un durumu farklı.

Patronu ya da patronları ABD vatandaşı.

Dolayısıyla yasaları çiğnemedikleri sürece bizim iktidardan korkuları yok…

Zaten daha kuruluş aşamasında Türkiye'deki yöneticilerine ve çalışanlarına talimat verilmiş:

"Siz iyi gazetecilik yapın. Gerekirse muhalefet yapın gerekirse iktidara destek olun ve ötesine karışmayın. Önemli olan özgür ve bağımsız gazetecilik yapabilmektir. "

Ve yöneticiler dahil kimse kimseye karışmıyor. Yeter ki özgür gazetecilik sınırları aşılmasın.

★★★

Recep Bey ve ekibi doğal olarak bu kanala bozuk…

Öyle ya medyanın ve özellikle televizyon kanallarının neredeyse tamamı AKP iktidarına çalışırken dikensiz gül bahçesinde ortaya bir kıymık çıkmış ve ellerine batıyor.

Bizim iktidarımız bunu elbette affetmeyecek ve çaresini arayacaktır!

★★★

Şimdi gelelim işin özüne…

Recep Bey Fatih Portakal hakkında bir cumhurbaşkanına hiç yakışmayan sözler söyledi…

Hem de özel sohbetlerinde falan değil binlerce kişinin karşısında bağırıyor:

"Birileri çıkmış portakal mıdır mandalina mıdır narenciye midir sokağa çağırıyor…Haddini bil. Haddini bilmezsen bu millet patlatır senin enseni. "

Şimdi soruyorum:

Tehdit ve hakaret içeren bu sözler göreve başlarken anayasa uyarınca "Tarafsızlık" yemini etmiş olan bir cumhurbaşkanına yakışır mı?

İkinci sorum:

Herhangi bir vatandaşımızın soyadı ile alay etmek bir cumhurbaşkanına yakışır mı?

Türkiye'de nice ilginç hatta komik soyadları var.

Hangimiz onlarla alay etmeyi düşündük!

★★★

İş ne yazık ki bu kadarla da bitmiyor. İşin çok daha vahim bir boyutu var.

Bazı acı gerçekleri hepimiz biliyoruz günlük yaşantımızda onlara her gün tanık oluyoruz:

Türk toplumunun sinirleri gergin.

Türk toplumu silahlandı. Her dört yetişkinden biri silahlı. Ateşli silah şart değil. Bıçak levye kasatura balta her şey var. En küçük bir trafik kazasında bile kavga çıkıyor kan akıyor.

Ruh hastalarının sayısı giderek artıyor.

Manyaklar meczuplar ortalıkta kol geziyor.

Bireyler olarak herkes kendi çıkarlarının peşine düştü. Toplumda birbirimize olan saygımızı ve sevgimizi sıfırladık.

★★★

Sevgili okurlarım şimdi bu aşamaya gelmişken bence Recep Bey'e düşen çok önemli bir görev var.

Yatıp kalkıp "Allahım Fatih Portakal'ı sen koru. Başına bir iş gelmesin" diye dua etmek.

Şaka yapmıyorum…

Sözleriyle onu aşağıladı hakaret etti ve üstelik tehdit etti…

"Bu millet senin enseni patlatır" dedi.

Resmen hedef gösterdi.

Bunlar gazeteciyi ve medya kuruluşlarını baskılama sindirme ve korkutma yöntemleridir.

★★★

Allah korusun inşallah korktuğumuz başımıza gelmez ama…

Ya bir süre sonra bir ruh hastası bir meczup ya da fanatik bir Tayyipçi herhangi bir yerde Fatih Portakal'ı öldürse ya da vursa bunun hesabını kim verecektir nasıl verecektir?

Hatta üzerine saldırıp iki yumruk savurursa…

Recep Bey Türkiye'de kıyametler kopacağını bilmez mi?

Elbette bilir.

O halde bu riski üzerine nasıl alıyor?

Recep Bey'in kulakları ağzından çıkan bu sözleri herhalde duymuştur.

İtiraf etsin ki yakışmadı hiç yakışmadı.

Aman dua etmeyi kesinlikle unutmasın.

================================

TOKMAK/RAHMİ TURAN: AKP'Yİ SARAN ENDİŞE!

Belediye seçimlerine 3 ay 12 gün kaldı.

Ülkedeki tablo ne?

İşsizlik zirvede: (Yüzde 11.4)

Bütçe açığı: (11 ayda 54 5 milyar lira)

Karşılıksız çek: (25 milyar TL)

Üretim azaldı: (Yüzde 57)

Beyaz eşya satışı düştü: (Yüzde 18)

Enflasyon bütçeleri tırmalıyor: (Yüzde 21 62)

İflasın eşiğindeki firmalar: O kadar çok ki sayısı bilinmiyor!

Bu hoş bir tablo değil. İşçisinden çiftçisine emeklisinden öğretim üyesine kadar dertli olmayan vatandaş kalmadı!

Dar gelirli yoksul kesim daha da ağlamaklı…

Böyle sıkıntılı bir atmosferde yerel seçimlere gidiyoruz. AKP'yi bir endişe sardı!

Araştırma şirketi sahibi Adil Gür iktidar yanlısı söylemleriyle tanınır. Şirketinin yaptığı son araştırmayı açıklayan Adil Gür "Kazanan yüzde 47- 48'lik bir oyla kazanacak. Kaybeden de yüzde 46 47'lik bir oyla kaybedecek. Büyük şehirlerde yarım veya bir puanla seçim sonuçlarının değiştiğini göreceğiz"dedi.

Adil Gür bile bu seçimlere tereddütle bakıyor!

Şaibeli bir durum olmaması için muhalefetin sandıklara sahip çıkması gerekiyor!

HALKI SAVUNMAK AHLÂKSIZLIK MI?

Partili Cumhurbaşkanı Erdoğan miting meydanında toplanan kalabalığa hitap ederken öyle bağırıyordu ki dinleyenler âdeta ürperiyordu. Çok sert sözler söylüyor ve diyordu ki:

"Çıkmışlar sokağa davet ediyorlar bu ne terbiyesizliktir ya… Bir tanesi televizyon ekranlarından kendini bilmez haddini bilmez edep yoksunu bir tanesi çıkmış portakal mıdır mandalina mıdır halkı sokağa davet ediyor. Ahlâksıza bak ahlâksıza bak! Bu ne terbiyesizliktir? Zaten bunlara yargı gereken cevabı verecektir. Ben buna inanıyorum.

Sen ne yapıyorsun? Burası Paris mi? Gezi olaylarında herkes dersini aldı.

Bu ülkede bundan sonra bu tür olaylara girişenler bunun bedelini ağır öderler!"

★★★

Cumhurbaşkanı'nın sözleri zehir zemberekti.

Hakaretse hakaret tehditse tehdit! Her şey vardı bu cümlelerin içinde…

Kime söylüyordu bu sözleri? Kılıçdaroğlu'na mı?

Hayır! Bu defa Kılıçdaroğlu'nu pas geçmişti…

Fox TV'de haberleri sunan Fatih Portakal'a söylüyordu bunları…

Peki Fatih Portakal'ın suçu neydi?

Zam haberlerini verirken "Hadi bakalım doğalgaz zamlarını diğer zamları protesto edin kaç kişi sokağa çıkabilecek?" demişti.

Bu sözlerde kızacak ne var? Şiddete başvurmadan silahsız olmak şartıyla halkın zamları protesto etmek anayasal bir hakkı değil mi?

Yoksa bu hak anayasadan çıkartıldı da haberimiz mi yok?

★★★

Bir gazeteci zamları eleştirmeyecek de ne yapacak?

Zamlara alkış tutanlar yandaş ve yalaka gazetecilerdir. Gerçek gazeteciler böyle yapmaz. Fatih Portakal ülkemizde az sayıda kalan düzgün gazetecilerden biridir. Onun her eleştirisinde buram buram vatan ve millet sevgisi kokar.

Cumhurbaşkanı'nın hakaret ederek onu hedef göstermesi doğru mudur?

Yoksa anayasada ve yasalarda "Herkes Cumhurbaşkanı gibi düşünmek zorundadır. Cumhurbaşkanı kendisi gibi düşünmeyenlere hakaret eder" diye mi yazıyor?

Aslında Fatih Portakal "Kaç kişi sokağa çıkabilecek?" sözü ile kimseyi davet etmedi hiç kimsenin sokağa çıkmayacağını anlatmak istedi.

Çünkü hak aramak için sokağa çıkanlar polis tarafından biber gazı ve copla dağıtılıyor.

Kısa bir süre önce "Kadına şiddet" olaylarını protesto etmek için Beyoğlu'nda yürüyüş yapan kadınlar bile polisin sıktığı biber gazı ile perişan olmuşlardı!

Fox TV'de ilgiyle izlenen Fatih Portakal'ın tek hatası ülkemizde "Basın hürriyeti ve ifade özgürlüğü" olduğunu sanmak gibi bir yanılgıya düşmesi!

KIŞ SAATİ VE NAMAZ SAATİ

Yaz saati uygulamasının kışın da devam etmesinin sakıncalarını defalarca yazdım. Yetkililer aldırış etmedi. Bu konuda Avukat A. Erdem Akyüz'den bir mesaj aldım. Şöyle diyor:

"Kış saati uygulamasına geçilmediği için öğrenciler gecenin karanlığında kalkarak uykularını almadan okullarına gitmek zorunda kalıyor.

Diyanet İşleri ve İstanbul Müftülüğü sabah namazı vakitlerini değiştirip ileriye aldı. Müftülük kararın gerekçesinde leri saat uygulaması nedeniyle sabah namazına katılımda sıkıntı yaşayan kardeşlerimizin taleplerini yerine getirdik"diyor.

Aynı uygulamanın okul çağındaki çocuklara ve gençlere yapılmaması düşündürücüdür.

TEBESSÜM

VALİ PAŞANIN HATIRI!

Eski dönemde bir genç yanında çalıştığı vali paşanın emri üzerine bir suçu üzerine almış…

Vali genci kurtaracağına şeref sözü vermiş ama mahkemede iş ciddileşmiş ve delikanlı idama mahkûm edilmiş…

Zavallı genç asılmaya götürülürken yalvaran gözlerle valiye bakmış:

"Aman paşa hazretleri hani kurtaracaktınız beni?"

Vali yumuşak yatıştırıcı bir sesle:

"Aslan evladım" demiş "N'olur bir can için beni mahcup etme!"

GÜNÜN SÖZÜ

Okuyun! Dünyada hiçbir şey iyi bir kitap kadar ders veremez!



--   a45UyF587661

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder