29 Haziran 2019 Cumartesi

Birikmiş bazı yorum ve makaleler 2019-06-28 5

  1. BEKİR COŞKUN: İSTANBUL'UN TAVUKLARI…
  2. SONER YALÇIN: ERDOĞAN'IN BİNALİ TAKTİĞİ
  3. CAN ATAKLI: ORTAYA YAYIN TUZAKTIR
  4. YILMAZ ÖZDİL: CANLI YAYINI KİM YÖNETSİN?
  5. ORHAN UĞUROĞLU: İŞTE İSMAİL KÜÇÜKKAYA'NIN SORULARI
  6. RIFAT SERDAROĞLU: VİP/ ÇOK ÖNEMLİ KİŞİ
  7. RIFAT SERDAROĞLU: MİSYONER İSLAMCILAR
  8. CAN ATAKLI: MAAŞALLAH ZEYTİNYAĞI GİBİ SUYUN ÜZERİNE ÇIKMAKTA ÇOK MAHİRLER
  9. YILMAZ ÖZDİL: TERBİYESİZ İZLANDA
  10. EMİN ÇÖLAŞAN: HESABI İMAMOĞLU SORMALI
  11. ORHAN UĞUROĞLU: AKŞENER'İN TIRNAĞI OLAMAZSIN
  12. ARSLAN BULUT: SURİYELİLERDEN ÖZEL ORDU MU KURULACAK?
  13. SAYGI ÖZTÜRK: İMAMOĞLU'NUN 5 YILI DİDİK DİDİK EDİLİYOR


================================

BEKİR COŞKUN: İSTANBUL'UN TAVUKLARI…

Uğur Dündar güvenilir isimdi…

İsmail Küçükkaya güvenilir…

Otuz isim geçti hepsi güvenilir gazetecilerdir…

Bizde "güvenilir" çok…

Yandaş medyayı taradık "güvenilir" bir tek isim bulamadık bulursanız söyleyin…

Doğrusunu isterseniz Binali Yıldırım cesur ve dürüst davrandı…

Talan edilmiş İstanbul şurada dururken bu iktidardan herhangi bir başkasının ekrana çıkıp rakibi ile tartışması zordur…

Neyini savunacaksınız?. .

Hırsız sessizce dikenli teller aştı…

Kümesin kapısındaki teli çözdü kümese girdi… Yumurtaları cebine doldurdu civcivleri yan ceplerine koydu tavukları boynuna astı elinde iki horozla sessizce kümesten çıktı…

Tam başardığını düşünüyordu ki…

Kümes sahibinin çağırdığı jandarmanın farları bir anda yandı… Ortalık gündüz gibi aydınlanmıştı hırsız ortadaydı…

Yapacak bir şey yoktu… Horoz olan ellerini havaya kaldırdı…

Jandarma bu tepeden tırnağa tavuk adamı yakalamıştı…

Karakola götürdüler suçunu itiraf etti çaresiz…

İfade falan ikinci gün mahkemeye çıkartıldı…

Hakim sordu:

"Sen hırsız mısın?. . "

"Evet…"

"Bir söyleyeceğin var mı?. . "

Hırsız:

"Avukat istiyorum…"

Hakim hem kızdı hem şaşırdı:

"Ulan kümeste yakalandın… Yumurtalar cebinde civcivler koynunda tavuklar sırtında horozlar elinde…Avukat gelip de ne söyleyecek?…"

Hırsız:

"Ben de onu merak ediyorum bakalım ne diyecek?…"

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/bekir-coskun/istanbulun-tavuklari-5114770/

================================

SONER YALÇIN: ERDOĞAN'IN BİNALİ TAKTİĞİ

Şunu biliyoruz:

Binali Yıldırım'a Ekrem İmamoğlu ile televizyon canlı yayınına çıkma iznini Erdoğan verdi.

Ama…

Bir haftadır kafamda aynı soru:

"Erdoğan tv tartışmasına neden izin verdi?"

Evet Erdoğan böyle bir tartışma programı olmasını niçin kabul etti?

Biliyoruz ki:

Kılıçdaroğlu her seçim öncesi Erdoğan'a canlı yayında tartışma teklifi götürdü ve Erdoğan her seferinde reddetti. O halde…

Şimdi niye kabul etti?

Şunu diyemeyiz: Erdoğan Kılıçdaroğlu karşısında kaybedeceği için canlı yayın teklifini kabul etmedi! Sanmam. Lise yıllarından beri "belagat" "hitabet"/ retorik öğrenmiş Erdoğan'ın "söz cambazı" olduğunu biliyoruz.

Peki…

Kılıçdaroğlu karşısına televizyon canlı yayınında çıkmayan Erdoğan Binali Yıldırım'ın İmamoğlu ile tartışmasını nasıl kabul etti? Herkes moderatör üzerinde yoğunlaştı ama asıl bu sorunun üzerinde durmak gerekmiyor mu?

Benim aklıma ilk gelen şu oldu:

Erdoğan 23 Haziran seçiminin Binali Yıldırım ile Ekrem İmamoğlu arasında geçtiğini göstermek istiyor! Yani "ben yokum" demek istiyor; seçim sonrasına karşı gardını alıyor/savunma durumuna geçiyor!

Dikkat ediyor musunuz seçime onbir gün kaldı ve Erdoğan ortalıkta gözükmüyor! Seçim çalışmasını İstanbul'da bazı kabuller yapmakla sınırlı tutuyor. Erdoğan 23 Haziran seçimi için kamuoyu karşısına çıkmıyor.

Aslında…

Binali Yıldırım'ın İmamoğlu ile tv'ye çıkmasına izin vermesi ve görünürde seçim çalışması yapmaması aynı kapıya çıkıyor:

Erdoğan seçimi İmamoğlu kazandığında kendi kaybetmiş gibi göstermek istemiyor.

"Ben değil Yıldırım ile İmamoğlu yarıştı" algısını yaratmak istiyor!

Fark büyük

Erdoğan şunu bilmiyor mu:

Ekranda İmamoğlu mu başarılı olur Binali Yıldırım mı?

Biri 17 yıldır yıpranmış ve ekonomik krizin sorumlularından bir olarak gözüken Binali Yıldırım…

Diğeri genç pırıltılı başarılı Ekrem İmamoğlu…

Biri vaatlerini yapamamış ülkeyi iktisadi krize sokmuş bir hükümetin önde geleni…

Diğeri iki haftalık İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde ulaşımı suyu ucuzlatmış vaatlerini gerçekleştiren sözünün eri siyasetçi…

Bu karşılaştırmayı uzatabilirsiniz ve Binali Yıldırım'ın İmamoğlu'na üstünlük sağlayacağı tek olgu bulamazsınız.

Keza:

Binali Yıldırım 20 yıldır İstanbul gerçeklerinden uzak; Ankara siyasetine gömülmüş durumda.

Oysa.

Ekrem İmamoğlu 5 yıldır İstanbul'da belediyecilik yapıyor; sorunları yakından biliyor.

Tek siyasi strateji uzmanı bulamazsınız; "Binali Yıldırım tv'de İmamoğlu karşısında başarılı olur" diyecek.

Erdoğan'ın bile bile "lades" demesinin tek amacı var:

"23 Haziran seçimine Erdoğan girmiyor" algısını oluşturmak.

Erdoğan iktidarının seçimden sonra tartışılır olmasını istemiyor. Kaybedeceği baştan belli Binali Yıldırım'ı "aslanın" önüne atmasının başka sebebi var mı?

Deniyor ki var.

Neymiş?

Şu…

Kumpas

Söylenen şu:

"Efendim devlet tüm olanaklarıyla İmamoğlu'nun geçmişini araştırıyor…"

"Çok çarpıcı belgeler ortalığa çıkarılacak…"

"İmamoğlu belgelerin yalan olduğunu ispatlayana kadar seçim sona erecek…"

Demek…

Siyaseti bu derece küçültmeyi düşünüyorlar!

Anlamadıkları şu:

Sandığa saatler kala yapılacak belden aşağı vuruş ters teper!

Binali Yıldırım'ın buna alet olup siyaseti böylesine bir politik lekeyle sonlandıracağını düşünmüyorum. Üstelik…

O hatayı 31 Mart gecesi yaptı; kürsüye çıkıp "kazandık" deyip koşarcasına uzaklaştı! Benzeri bir kumpasa alet olacağına ihtimal vermiyorum.

Anlamadığım şu ne gerek vardı bunlara?

Zamanında defalarca yazdım; Erdoğan "Cumhurbaşkanlığı sistemine neden ihtiyaç duyuyor?" Yüzde 36 oyla her dediğini yaptıran Erdoğan yüzde 50+1 aramaya neden ihtiyaç duydu? Anlamsızdı… MHP'ye mahkum oldu Erdoğan!

Ve:

31 Mart seçiminden sonra da yazdım:

"Seçimi yeniletmeyin kazansanız da kazanmış olmazsınız!"

Anlatamadım. .

Yazık.

Olan bu güzelim ülkeye oluyor…

Olan demokrasiye oluyor…

Türkiye'ye bu kadar zaman kaybetmeye ne gerek vardı?

Halkın bunu anlamadığını mı sanıyorlar? Bu kadar mı milletten uzaklaştılar.

Baksanıza…

Gele gele tek umutları Binali Yıldırım'ın televizyon performansına kaldı.

İşleri çok zor.

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/soner-yalcin/erdoganin-binali-taktigi-5115225/

================================

CAN ATAKLI: ORTAYA YAYIN TUZAKTIR

Seçim öncesinden bu yana tartışılan bir konu nihayet karara bağlandı.

Bugüne kadar seçim öncesi hiçbir adayını rakipleriyle canlı yayında karşı karşıya getirmeyen AKP Binali Yıldırım'ın Ekrem İmamoğlu ile aynı programa çıkmasına izin verdi.

Ancak bana göre burada çok ciddi bir tuzak var ve muhalefetin özellikle Ekrem İmamoğlu'nun çok dikkatli olması gerektiğine inanıyorum.

CHP ve AKP yöneticileri arasında yapılan anlaşmaya göre canlı yayın önümüzdeki pazar günü saat 21.00'de yapılacak.

Canlı yayın logosuz biçimde isteyen bütün kanallara açık olacak.

Dileyen TV kanalları internet siteleri YouTube Twitter hesapları da bu yayını canlı olarakyayınlayabilecek.

İlk anda "müthiş" gibi geliyor insana.

Oysa şunu asla unutmamak gerekiyor ki eğer bu iktidar partisi bir konuda son derece munis davranıyorsa altında mutlaka kimsenin aklına gelmeyen bir oyun vardır.

Bu canlı yayındaki oyunu şte budur" diye ortaya koymak bana zor geliyor.

Buna karşı "Ortaya yayın yapılmamalı yayın gününden önce tartışmayı yayınlamak isteyen bütün televizyonlarla mutlaka bir protokol imzalanmalı" önerisini sunmak istiyorum.

Keyfekeder yayın olmaz.

Eğer ikili tartışmaya çok önem veriliyorsa televizyon kanalları bunu belli kurallar içinde yayınlayacaklarına söz vermelidirler.

Aksi takdirde neredeyse yüzde 95'i yandaş olan medya bir anda yayından çıkabilir.

Örneğin Binali Yıldırım konuşurken yayında olan TV'ler sıra İmamoğlu'na geldiğinde "reklam bahanesi" ile yayından uzaklaşabilir.

Bunun çözümü imzalanacak protokoldedir.

CHP bana göre "Bunu bütün televizyonlar yayınlar" düşüncesi ile belki detayları düşünmedi bile.

Örneğin yayına katılacak bütün kanalların imzalayacakları protokol reklam vereni de rahatlatacaktır.

Yayının başlangıcı süresi reklam araları önceden belirlenir ve bütün kanallar da buna uyacaklarını belirtirlerse reklam verenler de buna göre hareket edecektir.

Elbette bu önerilerime "Kimse yayından çıkmaz. Çıkan olursa oradaki seyirce yayına devam eden televizyonlara yönelir ayrıca yayını kesmek aleyhte bir durum yaratır"eleştirileri gelebilir.

Bu eleştiri haklı gibi görünse de yandaş tetikçi kanalları izlemeye çok alışmış olanlar için pek fark etmez.

Muhalif olanlar zaten nerede olsa izleyeceklerdir.

Benim protokol imzalamasını önermemin asıl nedeni başta TRT olmak üzere yandaş kanalları önceden bağlamaktır.

Herkesin bu konuda ciddi olmasını sağlamaktır.

Şu anda herkes TRT'nin de aHaber'in de CNN NTV Habertürk gibi kanalların da bu tartışmayı yayınlayacağını varsayıyor.

Ancak bu kanallar saraydan gelecek bir emirle yayına hiç bağlanmayabilir.

Sürekli dizileri yarışmaları veya yandaş tetikçi haber kanallarını izleyenlerin haberi bile olmaz büyük tartışmadan.

Muhalefet bu öneriyi bir düşünsün isterim.

CANINI SIKAN ŞEYLER

CHP İmamoğlu'nu bir parça ezdi

İstanbul adayı iki ismin aynı programda tartışmaya çıkma kararını CHP ve AKP yöneticileriaçıkladı.

6 maddelik bir protokol açıklanırken bir nokta dikkatimi çekti.

AKP ve CHP yöneticileri bu açıklamayı içinde bulundukları ittifakların kararı olarak açıkladılar.

Ama her nedense bu açıklama sırasında CHP'nin yanında İYİ Parti AKP'nin yanında da MHP temsilcisi yoktu.

İkincisi bu açıklamayı neden parti yöneticileri yaptı onu tam anlamadım.

En azından CHP böyle yaparak çok başarılı bir kampanya yürüten adayını bir parça ezmişoldu.

Çünkü İmamoğlu 31 Mart öncesinden beri en büyük rakibi Binali Yıldırım'ı canlı yayında tartışmaya davet ediyor.

Yıldırım 31 Mart'tan önce bu davetlere kulak bile asmadı.

Ancak Habertürk'te katıldığı programda Didem Yılmaz çok ısrarcı olunca "Buna ben karar veremem" dedi.

Tabii bu sözler bir anda dikkat çekti.

Binali Yıldırım'ın saraydan izin almadan hiçbir şey yapamayacağı konuşulmaya başlandı.

Bunun partiye de adaya da zarar verdiği görülünce ortaya "Uğur Dündar'lı formül" atıldı.

Daha sonra da iki parti yöneticileri medyanın karşısına geçip kararlarını açıkladılar.

Böylece Ekrem İmamoğlu da partisinin izin vermesi halinde bu tür bir tartışmaya katılan kişi durumuna düşürüldü.

Bana göre keşke açıklamayı iki partinin yöneticileri değil de iki adayın basın danışmanlarıbirlikte yapsaydı.

Bence bu daha şık olacaktı.

Binali Yıldırım'ın saraydan izinsiz çıkamayacağı zaten biliniyordu da İmamoğlu'nun da aynı duruma düşürülmesi tatsız oldu.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Bahçeli yine çarşıyı karıştırabilir

İstanbul'a Binali Yıldırım'ı seçtirebilmek için "mitil atan" MHP Genel Başkanı Bahçeli seçimlere 11 gün kala yine çarşıyı karıştıracak açıklamalar yaptı.

Bir kere Yıldırım'ın "Kürdistan Lazistan" demesine çok öfkeli.

Diyor ki "Türkiye'de; Kürdistan da Lazistan da yoktur bu böyle bilinsin. "

Böyle diyor ama ne yapacağını söylemiyor.

Nitekim Binali Yıldırım da Bahçeli'yi pek ciddiye almamış olacak ki bu sözlerinin hatırlatılması üzerine "Cumhur İttifakı'nı bozacak bir şey yapamaz" dedi.

Bahçeli'nin asıl garip çıkışı İsmail Küçükkaya ile ilgili.

MHP Genel Başkanı "Eğer o kişi moderatör olursa ben de pazar akşamı saat 21.00'den itibaren televizyon izlemem" dedi.

Hani ster izle ister izleme" diyebilirsiniz de bu söz Bahçeli'ye ait olunca "Oy da vermem Yıldırım'a" anlamını çıkarmak isteyenler de olacaktır.

Sonuçta MHP katıldığı son seçimde İstanbul'da 330 bin oy almıştı.

Bahçeli öfkelenip kendi seçmenine sterseniz sandığa gitmeyin" der mi?

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

O müfettişleri belediyeden içeri niye sokuyorsunuz?

Efendilik elbette çok doğru bir tavırdır ama bazen fazla efendilik zarar verir.

Seçimlere sadece 11 gün kaldı.

Bayramdan hemen önce İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun talimatıyla Beylikdüzü Belediyesi'nde bir mülkiye müfettişi 15 kişilik teknik bir ekiple özel bir çalışma yürütmeye başladı.

Beylikdüzü İstanbul'un seçilmiş başkanı İmamoğlu'nun 31 Mart'a kadar belediye başkanlığı yaptığı ilçe.

Elbette her belediye gerektiğinde incelenecektir.

Hiçbir belediyenin bu konuda bir ayrıcalığı olamaz.

Ama iptal edilmiş bir seçimin yenilenmesine bir iki hafta kala adaylardan birinin daha önce başkanlık yaptığı belediyeyi müfettiş ordusuyla doldurmak herhalde iyi niyetle açıklanamaz.

Ne Soylu ne de daha önce AKP'den aday olup kazanamayan müfettiş "Hukuka uyuyoruz kanunların gereğini yerine getiriyoruz" bahanesinin arkasına sığınamaz.

Bu baskın elbette İmamoğlu'nun bir açığını yakalamak için yapılıyor.

Ama söz konusu AKP olunca ille bir açık bulmaları gerekmiyor.

Seçime bir iki gün kala sahte bir belgenin yandaş tetikçi medyada yayınlanması asla sürpriz olmaz.

Bu belgenin sahteliği belki üç gün sonra ortaya çıkarılır ama bu arada seçim de yapılmış geçmiş olur.

CHP ve adayı "Bizim bir açığımız yok alnımız ak" diyerek müfettiş incelemesini ciddiye almıyor.

Bana göre yanlış.

O müfettişler 24 Haziran sabahına kadar belediyeden içeri sokulmamalıydı.

Bırakın polis marifetiyle girsinler.

Bu kadar efendiliğin alemi yok.

KOMİK

S-400'ü Amerika'ya satalım

Hesapta Ruslardan S-400 füzelerini aldık ama Amerika ile sorun yaşıyoruz.

Her ne kadar "Bize kimse karışamaz kendi güvenliğimizi nasıl sağlayacağımıza biz karar veririz" falan desek de aldığımız ve parasını ödediğimiz S-400'leri Amerika ile müzakere masasında konuşmaya çalışıyoruz.

Amerika şimdilik buna yanaşmıyor.

"Almayacaksın o kadar" diyor.

Zaten bu nedenle dün sabah F-35 uçaklarında eğitim gören pilotlarımızı üsten uzaklaştırdı.

O uçaklar aslında parasını verip satın aldığımız uçaklar ve pilotlar bindikleri gibi Türkiye'ye uçabilir ama olmuyor işte o kadar uzun boylu değil demek ki.

Peki sorun nasıl çözülecek?

Kolay bir yolu var.

Füzeleri Ruslardan alalım ve Amerikalılara satalım.

Amerika füzelerin bizde olması halinde Rusların bunu kullanarak bölgede uçan F-35'lerin sırlarını çözmesinden korkuyor.

Gerçi aynı uçaklardan İsrail'de var ve onlar uçaklarını vızır vızır uçuruyor Suriye'de de S-400 rampaları var. Bir şey olmuyor…

Amerika S-400'leri bu kadar istemiyorsa bizden satın alsın.

Biz Ruslardan aldıktan sonra mal bizim olmuyor mu istediğimize satarız yani.

NOT: Bu yazı espri amaçlı yazılmıştır. Elbette böyle bir satış olmaz. Ama ikide bir "Amerika ile müzakere etmek istiyoruz" dedikleri için kendi kendime "Acaba" diyorum Amerikalılara "Füzeleri alalım sonra siz gelip incelersiniz" mi demek istiyoruz?"

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/can-atakli/ortaya-yayin-tuzaktir-5115141/

================================

YILMAZ ÖZDİL: CANLI YAYINI KİM YÖNETSİN?

St. Petersburg…

Savuşkina Caddesi.

Numara 55.

Bu adresteki binada Putin'in trol fabrikası var.

Tabelasında "Internet Issledovaniya" yazıyor yani internet araştırmaları… 24 saat kesintisiz vardiyayla 1000 kişi çalışıyor.

Ne iş yapıyorlar derseniz… Rusça İngilizce Almanca Arapça ve Türkçe haber sitelerine yorum yazıyorlar!

Her bir çalışanın "sanki farklı kişiler"miş gibi 10 farklı hesabı var.

Bu 10'ar farklı hesaptan her gün en az 500'er tweet atıyorlar.

Geleneksel medyayı gazete gazete televizyon televizyon tek tek kontrol etmek yerine medyaya alternatif içerik üretiyorlar.

Tamamen yalan tamamen iftiralarla dolu ama sanki "gerçek habermiş" gibi ikna edici tweetler atıyorlar.

1000 çalışanın 10 bin farklı hesabından aynı yönde tweetler yağınca okuyanlar ister istemez etkileniyor "bu kadar farklı sayıda kişi aynı şeyi söylediğine göre demek ki doğru" görüşü yayılıyor.

Trol'ün trol olduğu ortaya çıkarsa deşifre olan ismini siliyor başka isimle başka profil fotoğrafıyla yeni hesap açıyor.

Her trol'ün farklı bir rolü var.

Mesela Rusya'daki haber sitelerine yönelik faaliyet yürütülürken kimisi Putin yanlısı gibi görünüyor kimisi Putin karşıtı tweetler atıyor suni kutuplaşma yaratılıyor.

Böylece sanki sosyal medyada karşıt görüşler özgürce dile getiriliyormuş gibi sanki Rusya'da fikir özgürlüğü varmış gibi sanki Kremlin müdahale etmiyormuş gibi bir atmosfer oluşturuluyor.

Putin karşıtı tweet atan trollerin iddiaları ve görüşleri Putin yanlısı troller tarafından atılan tweetlerle çürütülüyor bu yöntemle Putin karşıtları yalancı iftiracı durumuna düşürülüyor rezil ediliyor.

Troller sadece siyasi tweet atmıyor.

Tam tersine mesela 100 tane alakasız konuda spor magazin yemek tatil müzik hakkında tweet atıyorsa beş tane siyasi tweet atıyor.

Böylece hem takipçi sayısı daha kolay artıyor hem de algı yönetimi açısından daha inandırıcı oluyor.

Amerikan medyasına itirafçı olan bir Rus trol bu sistemin etkisini "atlı karınca"ya benzetiyor… "Atlı karıncaya biniyorsunuz arkanızda kim olduğunu bilmiyorsunuz önünüzde kim olduğunu bilmiyorsunuz bir daire etrafında devamlı dönüyorsunuz" diyor!

Facebook Putin'in trol fabrikasına ait olduğu tespit edilen 300 civarında sayfayı engelledi.

Azerbaycan Özbekistan ve Ukrayna'ya yönelik faaliyet gösteren bu sayfaların 450 milyondan fazla takipçisi vardı.

Twitter ise Putin'in trol fabrikasından çıkan 10 milyon civarında tweet'i deşifre etti.

İngilizce ve Almanca yazılan Amerikan İngiliz ve Alman kamuoyunu manipüle etmeyi amaçlayan bu tweetler ABD başkanlık seçimi Almanya hükümet seçimi ve İngiltere'deki Brexit referandumuna yönelikti.

Açıkça görüldü ki… Rus trol fabrikasının Almanya'ya ve Merkel'i karalamaya yönelik tweetlerinin çok önemli bölümü Tayyip Erdoğan hashtag'iyle yayılıyordu.

Tabii bu küresel propaganda savaşında toplumları sosyal medya üzerinden siyasi ekonomik ve kültürel açılardan "trol"leme işi "sahte gerçeklik" yaratma işi sadece Putin'e ait bir faaliyet değil…

Üstün zekalı bilişim endüstrisi profesyonelleri ve yetkin iletişimcilerin yarattığı dünya çapında yeni bir medya çağı bu.

Çin'de algı tasarımı inşa eden hem Çin halkına yönelik hem de hedef ülkelere yönelik faaliyet gösteren trol platformları var. Sıradan vatandaşmış gibi sosyal medyaya giren Çin devlet görevlileri yılda 450 milyon civarında yönlendirici mesaj üretiyor.

İran'da var.

İsrail'de var.

Hindistan'da var.

Suriye'nin dijital ordusu tahmininizden çok daha güçlü.

E dünyada vaziyet böyle olduğuna göre interneti icat eden ABD'de vaziyetin hangi boyutlarda olduğunu tahmin edebilirsiniz herhalde!

Trump'ın başkan seçildiği 2016 seçimlerinde ABD'de 300'ün üzerinde sahte haber sitesi kuruldu tık diye tıklanması için iki milyona yakın sahte haber link'i üretildi.

Trump yandaşı sosyal medya trafiği sıradan vatandaş görünümü altında tamamen trol hesaplarla yürütüldü.

Türkiye'de hıyarto zannedilen Trump aslında algoritmik propagandayla bütün Amerikan halkını hıyar gibi söğüşledi.

Bilgi madenciliği yapan Londra merkezli bir şirket aracılığıyla sosyal medya kullanan seçmenlerin özellikle Facebook kullanan seçmenlerin kişisel profillerini satın alıp onlara yönelik sahte haber bombardımanı yaratıp oy verme eğilimlerini etkiledi.

Papa'nın Trump'ı desteklediği Obama'nın Kenya'da dünyaya geldiği Hillary Clinton'ın ipliğini pazara çıkaracak olan FBI ajanının öldürüldüğü gibi palavralar yayıldı.

Aslına bakarsanız sadece 10 bin kişiyi hedef aldılar… Söz konusu 10 bin kişiyi etki altına aldıklarında 30 milyon takipçi kitlesine ulaşacaklarını gördüler buna yoğunlaştılar başardılar.

Farklı seçmen tiplerine farklı söylemlerle ürün satar gibi kişisel pazarlama yaptılar.

Hillary Clinton'ın her hamlesine karşı trol saldırısı başlatarak gürültü yaptılar kavram karmaşası yarattılar boğdular.

Trump'la Clinton'ın televizyonda karşılıklı canlı yayın tartışmasına çıktıkları gece Trump yanlısı trol hesaplardan Clinton yanlısı hesapların yedi misli tweet atıldı.

Clinton'ın söylemediği sözler sanki söylemiş gibi yayıldı.

Tartışmayı televizyondan naklen seyretmeyip sonradan sosyal medyadan takip edenlerin aklında "sahte gerçeklik" kaldı.

Ve maalesef bu işin en iğrenç hali en vahşi hali en pespaye hali Türkiye'de yaşanıyor.

2013 yılına kadar sadece fetocuların trol hesapları vardı.

Merkez medyanın internet haberlerinin altına yönlendirici yorumlar yapıyorlardı fetocu ve liboş yazarları yüceltiyor namuslu gazetecileri karalıyor aşağılıyorlardı.

Trol haber siteleri kurdular.

Sahte isimlerle sosyal medya fenomenleri yarattılar.

İsim vermeyeyim şu anda bile faaliyetine devam eden özellikle gençlerin yoğun şekilde takip ettiği sosyal haber siteleri kurdular.

Taa ki 2013'e kadar…

2013'teki Gezi Parkı olaylarından sonra "Aktroller" peydah oldu.

Fetocular büyük ölçüde imha edildi sosyal medyadaki yalan haber yönlendirici yorum hakimiyeti Aktrollere geçti.

Akp'yi rahatsız eden her kişi her kurum ve her hadise hakkında yalan haber yayıyorlar toplumun gerçekle bağını kopartıyorlar toplumsal kutuplaşmayı bilinçli olarak keskinleştiriyorlar.

Netice?

Oxford Üniversitesi'nin 37 ülkeyi kapsayan dijital haber raporu'na göre dünyada internet üzerinde en fazla yalan haber görülen ülke Türkiye.

37 ülkenin yalan haber ortalaması yüzde 26'yken Türkiye'nin yalan haber ortalaması yüzde 49!

İnsanlar gerçek habere ulaşabilmek için twitter'a facebook'a whatsapp'a yöneliyor oralarda da kılıktan kılığa bürünmüş troller kol geziyor.

Ve hal böyleyken…

Türkiye'de bir haftadır Ekrem İmamoğlu'yla Binali Yıldırım canlı yayınını kim yönetecek tartışması yapılıyor.

Değerli ve tecrübeli arkadaşım İsmail Küçükkaya hiç şüphesiz gayet başarılı şekilde yönetecektir.

Ama asıl mücadele alanı televizyon ekranı değildir… Meseleye hâlâ geleneksel medya anlayışıyla yaklaşmak son derece vahim hatadır.

36 senedir çirkefle mücadele eden profesyonel iletişimci olarak testi kırılmadan uyarıyorum…

Demokrasiye gönül veren herkesin özellikle gençlerimizin pazar akşamki yüzleşmeden seçim gecesine kadar bir hafta boyunca aralıksız canlı yayında kalıp sosyal medyada birey birey haber haber tweet tweet mücadele etmesi gerekiyor.

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/yilmaz-ozdil/canli-yayini-kim-yonetsin-5115610/

================================

ORHAN UĞUROĞLU: İŞTE İSMAİL KÜÇÜKKAYA'NIN SORULARI

Gazetecilik mesleğine başladığından bu yana iyi tanıdığım kardeşim ve başarılı meslektaşım İsmail Küçükkaya'ya sorularını hazırlarken ben de katkı sağlayayım istedim.

İşte Küçükkaya'nın 16 Haziran Pazar akşamı saat 21.00'de Ekrem İmamoğlu'na da ve Binali Yıldırım'a da sorması gereken bazı sorular:

- Mal varlıklarınızı 1. Derece akrabalarınız da dahil olmak üzere açıklar mısınız?

- İstanbul'a ihanet edecek misiniz?

- İstanbulluların serveti sayılan Büyükşehir Belediyesinin mal varlıklarını maddi ve ayni olarak Erdoğan ailesinin vakıflarına aktarmayı sürdürecek misiniz?

- BİM - Bayraktar gibi özel şirketlerin kurdukları vakıflara da Büyükşehir Belediyesinin mal varlıklarını maddi ve ayni olarak aktarmayı sürdürecek misiniz?

- İspark hortumlamasını nasıl duracaksınız?

- İstanbul'un hafriyatlarının yandaş siyasilerin çocuklarına peşkeş çekilmesini engelleyebilecek misiniz?

- İmar değişiklikleri ile yandaşlarınıza rant dağıtmaya devam edecek misiniz?

- İhalelerin şeffaf yapılmasını herkese açık olmasını sağlayacak davetiye usulü adrese teslim ihaleleri engelleyecek misiniz?

- Bankamatik siyasi yandaş danışmanların işlerine son verecek misiniz?

- Makam otoları saltanatına "dur" diyebilecek misiniz?

- İstanbullulara iş sağlamak için istihdam seferberliği yapacak mısınız?

- Ucuz gıda temini konusunda tarımı destekleyecek önlemler alabilecek misiniz?

- İstanbul'un trafik sorununu nasıl çözeceksiniz?

- İstanbul'a göçü durdurmak için önlem alabilecek misiniz?

- Yeşil alanların arttırılmasını çevrenin ve tarihi yapıların korunmasını sağlayacak mısınız?

- İstanbul'un tarihi siluetinin korunması için önlem alacak mısınız?

- Deprem toplanma alanlarını AVM yapmaya devam edecek misiniz?

- İstanbul'un eskiyen yıpranan eski binaları yıkılıyor sokaklar caddeler kayıyor binalar tahliye ediliyor kentsel dönüşüm diye mağdurlar yaratılıyor. Bu sorunları nasıl çözeceksiniz?

- Çarpık yapılaşmayı engelleyecek depreme hazırlık çalışmalarını ciddiye alarak gereken önlemleri alacak mısınız?

- Sosyal belediyecilik ile kültür ve sanatın güçlendirilmesi açısından neler yapacaksınız?

- Mesleki sivil toplum örgütleri ile İstanbul'un geleceğini birlikte planlar mısınız?

- Medyaya eşit davranıp başta İBB bütçesi olmak üzere tüm harcamalarınızı şeffaf belediyecilik anlayışı ile açıklayacak mısınız?

- Yüksek Seçim Kuruluna güveniyor musunuz?

- 23 Haziran seçiminin adil demokratik hilesiz yapılacağına inanıyor musunuz?

- Seçim sonucunun sadece Yüksek Seçim Kurulu tarafından resmi olarak açıklanmasını haber ajanslarının açıklamamasını ister misiniz?

- Seçimi kaybederseniz "ağlak ağlak oylar çalındı" der misiniz? Kazananı kutlar mısınız?

Yandaş gazeteciler rezil oldu

Önce Sözcü yazarı ve düne kadar Halk TV'de "Halkın Arenası" programını yapan duayen televizyoncu Uğur Dündar'ın seçilmesini vazgeçince de FOX TV'nin ve İsmail Küçükkaya'nın seçilmesi ile ortaya çıkan mesleki durumu da değerlendirelim.

Birincisi TRT ve Anadolu Ajansı dahil onlarca yandaş medyanın binlerce yandaş gazetecinin iflas ettiğinin fotoğrafıdır.

Oradaki tek bir gazeteciye ve televizyoncuya ne AKP ne de Binali Yıldırım güvenmemektedir.

Onların yaptıkları haberler tamamen yanlı ve gerçek dışıdır.

Yandaş gazeteciliğin iflasıdır.

Sözcü en güvenilir gazete yazarı duayen televizyoncu Uğur Dündar ise en güvenilir gazetecidir AKP nezdinde.

FOX TV'nin Doğan Şentürk yönetiminde tarafsız ve özerk yayıncılık yaptığı İsmail Küçükkaya'nın da yayınlarında ayni hassasiyeti gösteren başarılı bir televizyon yayıncısı olduğu AKP tarafından da tescil edildi.

İşte bu gerçekleri bilin ki sadece Ekrem İmamoğlu ve Binali Yıldırım kabul etmiş durumda değil.

Kemal Kılıçdaroğlu da Meral Akşener de tarafsız özgür medyayı ve gazetecileri çok iyi bilmekteydiler.

Recep Tayyip Erdoğan da özgür gazetecilerin Uğur Dündar ve İsmail Küçükkaya olduğunu Sözcü HALK TV ve FOX TV'nin özerk yayıncılık yaptığını ve sadece gerçekleri çarpıtmadan yayınladıklarını tescil etmiş oldu.

Böylece Erdoğan'da özgür ve özerk medyayı kabul etti yandaş medyasının da tarafsız olmadığını kabul etti…

31 Mart'ta İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini Ekrem İmamoğlu'na karşı kaybeden AKP ve lideri Erdoğan'ı bu noktaya İstanbullular getirdiler.

Seçimin ve sandığın ki elbette demokrasinin gücü de açık seçik budur.

Aaa bir de Devlet Bahçeli'nin bu sözleri var:

ayet İsmail Küçükkaya'nın moderatörlüğü kesinleşirse 16 Haziran Pazar akşamı 21.00'den itibaren televizyon izlemeyeceğim. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adaylarının tartışmasını takip etmeyeceğim. "

Ah keşke "siyaseti bırakacağım" deseydi…

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/iste-ismail-kucukkayanin-sorulari-52237yy.htm

================================

================================

RIFAT SERDAROĞLU: VİP/ ÇOK ÖNEMLİ KİŞİ

Bilmeyenlerin arasında bilen olmak kadar ağır bir işkence yoktur!

Bilmeyince öğrenmek ve problemi çözmek için aklı kullanmayınca en basit konular bile problem haline gelir. Hem kendinizi hem toplumu üzer ve asla geri alınamayacak olan zamanınızı boşa harcarsınız.

Geçen hafta ülkemizin hiç problemi kalmamış her şeyimiz denkmiş gibi İmamoğlu'nun Ordu VİP salonuna alınıp alınmaması tartışıldı.

Yetmedi İçişleri Bakanı; mamoğlu benim Valime İT dedi" diye açıklama yaptı!

Ordu İl'inin AKP'li Valisi de İmamoğlu hakkında suç duyurusunda bulunacağını açıkladı…

Bu VİP işi yıllardır bilen-bilmeyen herkes tarafından konuşulur.

VİP Salonlarını görmeyenler orasını matah bir şey zanneder.

AKP zamanında her yer gibi buraları da öyle çirkinleşti ki insan girmeye utanır.

Arap Ülkelerinden gelen ne kadar görgüsüz- pis insanlar varsa hepsi VİP olmuş. Türkiye'nin sahibi gibi dolanıyorlar. Kolay mı götü boklu Arabın cebinde dolar var dolar!

Görev yaptığım yıllarda yurtdışı toplantıları için gittiğimde o ülkedeki Büyükelçi havaalanında karşılar ve programımızı netleştirmek son gelişmeleri aktarmak üzere bizi 25-30 metrekare büyüklüğünde bir salonda ağırlardı.

Salonda bir kahve makinası olur isteyen kendi kahvesini alır içerdi.

Bu salonlar saat ücreti karşılığı kiralanırdı. Yani bastır parayı al sana VİP!

Bizdeki VİP rezaleti hiçbir demokratik ülkede yoktur. Tamamen kaldırılmalıdır.

Sadece Cumhurbaşkanı- TBMM Başkanı-Başbakan (o da yok ya) yararlanabileceği konuk devlet ve hükümet başkanlarının karşılamasında kullanılacak zel bir tane VİP Salonu" olmalıdır.

Onun haricinde yukarıda yazdığım gibi ihtiyaç oranında küçük VİP Salonları yapılmalı ve ücreti karşılığında her isteyene bu hizmet verilmelidir.

Bakan Milletvekili Paşa Bürokrat gibi makam sahipleri de halka beraber aynı alanı kullanmalı buraları daha çağdaş ve konforlu hale getirmelidir.

Şimdi gelelim zurnanın zart dediği yere!

Çağdaş ve gelişmiş ülkelerdeki güzel ve medeni uygulamaların ülkemizde olmasını istiyorsak bunları yapabilecek kalitedeki kişilere görev vermeliyiz.

Ülke yönetimine getirdiğimiz kişilerde görgünün kırıntısı yoksa ve aksine ilkellik onlar için sürekli bir yaşam şekli haline gelmişse üstelik bu görgüsüzlük kasten pompalanıyorsa getirildiğimiz bu bataklıkta debelenir dururuz.

Çoban Ateşi Hareketi Siyasi Parti olarak Türk Milletinin hizmetine girdiğinde açıklanacak programında halkımızı günlük yaşamında rahatsız eden "devletten kaynaklı" tüm uygulamalar ya kaldırılacak ya da yeniden düzenlenecektir.

Halen "Taslak" halinde olan birkaç düzenlemeden örnek verelim;

*VİP uygulaması kaldırılacaktır. Sadece Cumhurbaşkanı-TBMM Başkanı-Başbakan'ın kullanacağı bir salon olacaktır. Özel uygulama isteyen vatandaşlar CİP Salonlarından ve yeni düzenlenecek zel Salonlardan" ücreti karşılığında yararlanacaktır.

*Devlette "Koruma ve Araç" saltanatına son verilecektir.

Görevde olan ve emekli devlet görevlilerine verilecek koruma ve araç sayısına Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının önerisi İçişleri Bakanlığının müracaatı üzerine TBMM İçişleri Komisyonunca oybirliği ile karar verilecektir.

*Her türlü ateşli silaha ruhsat verilmesi yeniden düzenlenecektir.

Av teskeresi ile ruhsat verilmesine son verilecektir.

Ruhsatlar tek makamdan ve tek Eğitim Hastanesi raporundan sonra verilecektir. Ruhsat veren komisyonun cezai sorumluluğu arttırılacaktır.

*Güvenlik Güçlerinin haricinde hiçbir resmi araç tepe lambası-çakar kullanamayacaktır.

*Aktif devlet görevindeki yetkililerin haricinde tek tip pasaport kullanılacaktır.

Siz istediğiniz kadar kişiye veya meslek grubuna "Yeşil Pasaport" verin yakında Yeşil Pasaporta da vize uygulaması gelecektir.

Esas olan "Türk Pasaportunun" dünyada itibarlı hale getirilmesidir.

*Devletlerarası ülkelerde karşılıklılık esası geçerlidir.

Hangi devlet "Türk Pasaportuna" vize uyguluyor ve bunun için ne kadar ücret alıyorsa Türk Devleti de onlara vize uygulayacak ve aynı ücreti alacaktır.

*Devletin ve devlet kurumlarının (Asker-Polisdare) tüm misafirhaneleri Milli Eğitim Bakanlığına devredilecektir. Tesislerin nasıl kullanılacağı TBMM tarafından belirlenecek ve denetlenecektir.

Bakanlık buraların kullanım sıra ve planlarını her sene başında ilan edecektir. Öğrencilerimizin gidiş-geliş-yeme ve müze-tarihi yerleri gezme giderleri

Bakanlıkça karşılanacaktır. TBMM'nin belirleyeceği en az 20 ören yerini veya müzeleri gezmeyen ve buralarda anlatılanları öğrenemeyen ilköğretim öğrencileri sınıf geçemeyeceklerdir.

Tüm bunların ve daha nice güzelliklerin gençlerimizin ve halkımızın emrine vermenin yolu toplumsal olaylara karşı duyarlı olmamız demokrasiye-lâik Cumhuriyete-sosyal hukuk devletine-Atatürk İlke ve Devrimlerine her hal ve şartta sahip çıkmamızdan geçer.

İlk sınavımız 23 Haziran'da;

Elinize İmamoğlu'nun ve Binali'nin resimlerini alın ve İstanbullulara resimleri gösterin ve sorun;

"Siz hangisini seçersiniz?" Bunu deyin yeter.

Siz isterseniz Bademlerin yapacağı her seçim hilesini her sahtekarlığı bozarsınız. Sizler T. C Devletinin gerçek sahiplerisiniz…

================================

RIFAT SERDAROĞLU: MİSYONER İSLAMCILAR

"Hikmet" sadece hakikattedir.

Bir konuda gerçeği arıyorsanız gereği kadar emek harcamalısınız.

Yani iliği bulmak istiyorsanız kemiği kırmak zorundasınız…

Yıllardır araştırırım! Hatta bu konuda iki de kitap yazdım! Soru şu;

"Nasıl oluyor da ilkokulu dışardan bitirmiş Fethullah Gülen adlı biri dünya çapında bir organizasyonu kuruyor yönetiyor Türk Ordusunun üst kademesine Türk Yargısına Türk Devletinin en hassas birimlerine sızıyor 170 ülkede okul açıyor ve milyarlarca dolarlık servetin sahibi oluyor?

Bu kişi ve yüzlerce avenesi nasıl oluyor da yaklaşık 20 senedir Amerika'da yüz dekardan fazla bir arazideki köşklerde CIA'nın silahlı korumasında yaşıyor?

Türk Devletinin ısrarlı iade talebine karşı Amerika neden Gülen'i tercih edip Türk Devletinin haklı talebini görmezden geliyor?

Elbette bu konuda hepimizin bir fikri var. CIA desteği ve FETÖ okullarındaki her üç kişiden birinin CIA elemanı olduğu gibi!

Fakat derinde yani bu örgütün kökünde ne var? Hadi gelin kemiği kırıp iliği beraberce bulalım…

Amerikan derin devletine göre; Misyoner faaliyetler açısından Türkiye çok önemlidir ve Türkiye Asya'nın anahtarıdır!"

ABD bu kilidi açmak için 15 Ocak 1820 yılında "Misyoner" anahtarını kullanmaya başladı. Bu tarihte Amerikalı misyonerler Pliny Fisk ve Levi Parsons Osmanlı toprağına ayak bastılar! Tam iki yüz yıl evvel!

Misyonerliğin ilahi gerekçesi; "Gidiniz gerçeği yani Kutsal Kitabı onlara anlatınız" idi! Misyonerliğin esas gerekçesi ise; "Gidiniz ve o ülkede sondaj çalışması başlatın" idi!

Sondaj çalışmasında istenen neydi?

Dinsel açıdan halkın durumu nedir- Toplu ibadete hangi sıklıkla katılınıyor-Din adamlarının eğitim bilgi ahlak düzeyleri nedir- birbirine düşman mezhepler-tarikatlar hangileridir-Etnik özellikler nedir-hangi etnik grup parayla satın alınıp kullanılır nasıl birbirine düşürülür-okulların durumu nedir- Yabancıların okul açması nasıl karşılanır-Tüccar sınıfının ahlaki düzeyi nedir-hangi madenler vardır yerleri ve durumları nedir- ticaret yolları nasıldır-Tarımın durumu nedir!

Bunlar belirlendikten sonra "Okul açılması" dönemi başlar.

Misyonerler gittikleri her yere elle çalışan küçük matbaa makineleri götürdüler. Bunlarda Ermenice-Süryanice- Bulgarca-Rumca İncil ve Protestan Hıristiyan kaynaklı dini yayınlar basar ve dağıtırlar.

Mardin Deyrulzafaran Manastırını ziyaret edenler oradaki matbaayı görmüşlerdir.

1898 yılına gelindiğinde sadece İstanbul ve Anadolu'da 400'ü aşkın okul ve bu okullarda eğitim gören 18 Bin dolayında çocuğumuz vardı.

Bu okullarda Türkçe İncil-Gramer-Ahdi Cedid tarihi (İncil)- Matematik Coğrafya Fizik- Rumca-Ermenice gibi dersler okutulurdu!

Okullardan bazıları ve açılış tarihleri;

Merkezi Türkiye Koleji Antep-1876 / Fırat Koleji Harput-1878 / Anadolu Koleji Merzifon 1886 / Merkezi Türkiye Kız Koleji Maraş-1882 / Azizi Pavlos'un Enstitüsü Tarsus-1888 / İstanbul Kız Koleji İstanbul-1890 / Uluslararası Kolej İzmir-1903

Elbette ki bu okullarda çocuklara faydalı bilgiler de verilmiştir.

Fakat eğitim görüntüsü arkasında yapılan gerçek misyoner çalışmasıyla yetiştirilen Ermeni-Süryani çocukların büyük bir kısmı üniversite eğitimi için Amerika'ya götürülmüş ve dönüşte iyi yetişmiş birer eleman olarak görev aldılar. Bazıları Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti dönemindeki silahlı isyanların baş aktörleri oldular. Bunlardan kendilerini "Kürt" olarak gösteren bazı aileler bu isyanlara destek verdiler ve Atatürk'e suikast yapacak kadar emperyalist devletlerin kölesi oldular…

FETÖ tarihimizdeki Amerikan Misyoner Yapılanmasının günümüzdeki yapılanmasıdır ve doğrudan Amerikan Devletinin (Başkanların değil) maşasıdır.

10 Kasım 1938'de Atatürk'ün ölümünden sonra gelen tüm yönetimlerin FETÖ ve benzeri organizasyonlarda mutlak sorumluluğu vardır.

Fakat en büyük sorumluluk 11 yıl FETÖ ile beraberce ülkeyi yöneten AKP'dedir.

Bu yüzden AKP içinde yuvalanan FETÖ'nun siyasi ayağı açıklanmadan ve yargılanmadan yapılan mücadele boştur…

Çünkü AKP bunlardan beslenmektedir. Dün FETÖ ile kucak kucağa olanlar bugün Menzil Tarikatı ve benzerleriyle birlikteler. AKP üst yöneticilerin FETÖ'yu göklere çıkaran beyanları FETÖ'ya destek olunması için yazılan resmi yazılar bize "Siyasi Ayak" kimmiş göstermektedir…

T. C Devleti ve Türk Milleti gerçekleri görmeli ve kararını-oyunu ona göre vermelidir.

Nasıl FETÖ Amerikan Misyoner Yapılanmasının günümüzdeki elemanı ise

Kuzey Irak'ta Suriye'de ABD-AKP işbirliği ile kurulmakta olan Büyük Kürdistan Devleti de aynı imalatın ürünüdür!

Protestan Misyonerlik faaliyetlerinin başladığı tarihten elli yıl önce Papalık

Katolik Misyonerlik faaliyetlerine başlamış "Kürtçe Gramer" kitabını bastırmıştı bile! (Başka bir yazıda anlatırız)

Türk Milleti AKP'yi demokratik yöntemlerle alaşağı edemezse işi çok zordur.

23 Haziran İstanbul seçimleri AKP'ye Türk Milletinin şamarını atmak için çok iyi bir başlangıçtır. Gerisi Çoban Ateşi Hareketinin işidir. Zaten başkası beceremez!

Sevgili İstanbullular;

Çare sizlersiniz. Verin oylarınızı İmamoğlu'na kovalayın İstanbul'daki sahte ve hırsız imamları sonra atın bacak bacak üstüne alın kahvenizi elinize Çoban Ateşini seyredin…

================================

CAN ATAKLI: MAAŞALLAH ZEYTİNYAĞI GİBİ SUYUN ÜZERİNE ÇIKMAKTA ÇOK MAHİRLER

Önce Cumhurbaşkanı sıfatıyla Erdoğan HDP Eşbaşkanı Sezai Temelli'nin parti grubunda yaptığı konuşmada 'Kürdistan' demesi üzerine çok öfkelenmişti.

Erdoğan aynen şunları söylemişti; imdi bu adam Kürt bile değil. 'Kürdistan' diyor. Şimdi ben söylüyorum. Kürdistan diye bir yer benim ülkemde var mı? Güneydoğu var Orta Anadolu var. Ege var Marmara var. Ama Kürdistan yok. Ey Sezai sen Kürdistan istiyorsan Irak'ın kuzeyinde var. Oraya defol orada yaşa. Şimdi ben Kürt kardeşlerimize söylüyorum bunlar ülkemizi bölmeye çalışıyorlar. "

Sezai Temelli'nin Meclis televizyonundan da canlı olarak verilen bu konuşmasını yayınladığı için Tele1'e ceza verilmişti.

Çünkü Erdoğan'ın öfkesinden sonra RTÜK 'Kürdistan' denilmesini suç olarak görmüş ve diğer partilerin olduğu gibi HDP'nin de grup toplantısını yayınlayan Tele1'i cezalandırmakta sakınca görmemişti.

Erdoğan'ın bu "Kürdistan öfkesinin" sesi henüz kulaklardan silinmemişken İstanbul'a aday olarak atanan Binali Yıldırım'ın Diyarbakır'da "Kürdistan" demesi bir anda herkesi şaşırttı.

Yıldırım şöyle konuşmuştu Diyarbakır'da; stiklal mücadelesini başlatırken daha savaş yıllarında bile Ankara'da Büyük Millet Meclisi'ni toplayan Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün davet ettiği millet temsilcilerinin arasında Kürdistan mebusu da vardı Lazistan mebusu da vardı Anadolu'nun her tarafından temsilci vardı. "

Doğal olarak bu konuşma tartışılmaya başlandı.

Çünkü birincisi Binali Yıldırım ile onu atayan Cumhurbaşkanı aynı konuda farklıdüşünüyordu.

İkincisi AKP'liler Kürdistan tanımı kullanınca iyi oluyor da muhalefet aynı kelimeyi kullandığında niye suç kabul ediliyordu?

Gerçi AKP'nin hemen her konudaki yaklaşımı bu bunu biliyoruz.

AKP yönetimi tabii özellikle saray her konuyu işine nasıl geliyorsa öyle değerlendiriyor.

Ancak buna rağmen sözleri sarayda biraz rahatsızlık yaratmış olmalı ki Binali Yıldırım bir açıklama yapma gereği duydu.

Ama ne açıklama.

Dedi ki; "PKK terör örgütüdür. Bundan şüphesi olan varsa tepki göstersin. Kürdistan sözü Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Cumhuriyet'in kurulmasından önce istiklal mücadelesinde bölgeden gelen temsilciler için kullandığı sözdür. Benim ifadem ondan ibarettir. Bu ülkenin her karış toprağında yaşayan insanlar bizim birinci sınıf vatandaşımızdır. Kimse Kürtleri ötekileştirmeye ayrıştırmaya çalışmasın. Biz etle kemik gibiyiz. Birbirimizden ayrılmayız. Binlerce yıldır bu topraklarda birlikte yaşadık kader birliği yaptık. İnadına bir olacağız beraber olacağız kardeş olacağız ay yıldızlı bayrağımızın altında hür ve bağımsız yaşayacağız. Bu kadar açık ve net söylüyorum. "

Yıldırım durumu kurtarmak isterken Kürt popülizmine sapıyor hemen. Belli ki telaşlanmış.

Oysa kimse ona "Kürtlere hakaret ediyorsun ayrımcılık yapıyorsun ayrı yaşamak istiyorsun" demiyor ki.

Söylenen basit; ok kısa süre önce başkanınız 'Kürdistan' denemeyeceğini bunu diyenlerin defolup gitmesi gerektiğini söyledi. Siz buna rağmen 'Kürdistan' dediniz. Bu durumla başkanınızla çelişkiye düşmüş oldunuz. "

Ama zeytinyağı gibi üste çıkmayı çok iyi beceren AKP taktiği ile Yıldırım "Kürtleri ne kadar sevdiğini inadına onlarla birlik içinde olacaklarını" falan anlatmaya kalktı.

Siyasetimiz ne kadar komik değil mi?

SORALIM BAKALIM

Sayın Akar söyler misiniz sorun ne?

Amerika ile S-400 gerilimi sürüyor.

Son olarak Amerikan'nın Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar'a bir mektup gönderdiği ortaya çıktı.

ABD Savunma Bakan Vekili Patrick Shanahan imzası ile yazılan mektupta S-400 anlaşmasının bitirilmemesi halinde Türkiye'nin F-35 projesinden çıkarılacağı eğitim alan pilotların Türkiye'ye gönderileceği ve eğitim için başka pilot kabul edilmeyeceği belirtiliyor.

Amerika'dan gelen bu "terbiyesiz" mektuba Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar'ın bir cevap yazdığını öğrendik.

Akar mektubunda "Siz kim oluyorsunuz da bizi tehdit etme cüreti gösteriyorsunuz" demiyor.

Belli ki diyemiyor.

Onun yerine şunu söylüyor; "Mektupta bir çözüm bulunması yönünde beklenti dile getirilmekte. "

Yani Akar "Amerika'dan gelen mektup sanıldığı gibi bize bir tehdit değil tam tersine Amerika uzlaşmak ve sorunu çözmek için çaba harcıyor" demiş oluyor.

O halde sayın bakana şunları sormak istiyorum;

Sorun nedir?

S-400'leri almadık mı?

Parasını ödemedik mi?

Her fırsatta kimsenin bize karışamayacağını her şeye rağmen füzelerin söz verilen tarihte geleceğini açıklamıyor musunuz?

O halde Amerika ile niye görüşmek istiyoruz?

Amerika hangi sorunu çözmek istiyor?

Amerika'nın sorun dediği S-400'leri almak istememiz olduğuna göre çözüm bu füze sistemini almamamız değil mi?

Bütün bunları bildiğiniz halde bu milletin aklını niye karıştırıyorsunuz?

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

46 saniye olunca ayıp olmuyormuş

Gaziantep Şahinbey'deki İyinacar Camii'ndeki bayram namazında imam Fadıl Yılan rezalet bir konuşma yapmıştı.

İmam Yılan Kurtuluş Savaşı'nın kazanılmadığını yalan söylendiğini aslında Yunan'ın kazanmış olmasının daha iyi olacağını söylemişti.

Doğal olarak AKP'lilerin bile bazılarının tepki gösterdiği bu konuşmadan sonra Diyanetkılını bile kıpırdatmadı.

Diyanet'ten bir tepki gelmezken imam Yılan evlere şenlik bir savunma açıklaması yaptı.

Yılan şöyle dedi; "50 dakika vaaz verdim 46 saniyelik bir konuşma ile linç edildim. Bu ülke için canımı seve seve vereceğimi beni tanıyan herkes bilir. Çok üzgünüm. İdari soruşturma nedeniyle bu konu hakkında konuşmak istemiyorum. "

Akla mantığa bakar mısınız.

Konuşma 50 dakika sürmüş ama eleştirilen sözler sadece 46 saniyeden ibaretmiş.

İmam Yılan'ın mantığına göre yapılan bir hadsizlik terbiyesizlik ahlaksızlık saniyelerleölçülebiliyor.

50 dakikada 46 saniye ise bir sakınca yok.

Bu imama göre acaba Türkiye aleyhine kaç saniye konuşulursa ayıp edilmiş suç işlenmiş olur?

DEDİKODU

Soylu'nun biletinin kesildiği söyleniyor

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu son günlerde çok ortalıkta.

Adeta bir cengaver gibi geziyor.

Zannedersiniz ki İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Binali Yıldırım değil de kendisi.

O kadar çaba harcıyor bu seçimler için.

Gerçi sürekli doğru olmayan şeyler söylüyor.

Örneğin İmamoğlu'nun kendisiyle aynı görüşte olmayan bir genci tokatladığını söyledi.

Oysa o görüntüleri herkes izledi.

Tokat atılmadığını herkes gördü.

Sonra İmamoğlu'nun Ordu Valisi'ne "it" dediğini ileri sürdü.

Bu da anında üstelik kamera görüntüleriyle yalanlandı.

Bakan hızını alamadı Türkiye'nin en büyük sanayici ailesini hedef aldı.

İmamoğlu'na uçak tahsis edildiğini söyledi.

Bu da bizzat Koç grubu tarafından anında yalanlandı.

İmamoğlu'nun uçağı kiraladığını aynı şekilde kısa bir süre önce Binali Yıldırım'ın kendilerinden helikopter kiraladığını açıkladı.

Garip olan şu ki hiçbir sözü doğru çıkmayan Bakan Soylu bunlara aldırmıyor bile.

Ne utanması var ne de özür dilemesi.

AKP'ye yakın bir kaynağım "Galiba Soylu'nun bileti kesildi" dedi hafta sonu buluşup bir kahve içtiğimizde.

Şöyle açıkladı durumu; "Dikkat edersen Soylu çok sert açıklamalar yapıyor. PKK'nın İmamoğlu ile İstanbul'a sızacağını ve kendisini bunu engellemek için ensesinde durduğunu bile söylüyor. Şimdi de Koç'a saldırıyor. Böylelikle görevden alınmasını erteletmeye çalışıyor. Erdoğan Soylu'yu kenara çekerse; 'Koç'u eleştirdiği için' dedikodusu yayacaklar. "

AKP'ye yakın dostum "Soylu için siyasetin ilkesi pek yoktur. Görevden alınacağını hissederse yeni kurulacak partide bile görebiliriz kendisini" dedi.

OKURDAN MESAJ

Okluk'ta işler bildiğimiz gibi olmayabilir

İki gündür Gökova'daki Okluk Koyu'na yapılan muazzam sarayı anlatıyorum.

Bugün Bodrum'da günübirlik teknecilik yapan bir okurumdan aldığım mesajı özetleyerek size sunmak istiyorum;

Sayın Can Bey

Okluk sarayını yazmışsınız Allah razı olsun.

Ben Bodrumlu bir tekneci olarak oraya çok sık giden biriyim.

Okluk'a çok yakın bir koydaki bir lokantacı ile sohbet ettim.

Söylediğine göre Değirmen Bükü Koyu da istimlak ediliyormuş. Lokantalar ve arsa sahiplerine son derece düşük değerden paralar hesaplarına yatmış. Örneğin 60 milyonluk araziye 2.5 milyon ödeyip mal sahibini çıkarmışlar bile.

Bu koyların turizme kapanması demek mavi yolculuğun en önemli noktasının yok olması demektir.

Binlerce turist ve bizim gibi buralara alışmış insanların doğal hakkının gaspı demektir.

Çok yazık!

Kimsenin şahsi çıkarı için böyle bir katliam ve zulme hakkı olmamalı.

Ayrıca buradaki yaygın söylentiye göre istimlak edilen arsalar daha sonra Katarlılara lüks konut olarak satılacakmış. Hiç şaşırmam…

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/can-atakli/maasallah-zeytinyagi-gibi-suyun-uzerine-cikmakta-cok-mahirler-5099776/

================================

YILMAZ ÖZDİL: TERBİYESİZ İZLANDA

Milli takımımızı İzlanda'ya girerken havalimanında saatlerce beklettiler mikrofon uzatıyormuş gibi tuvalet fırçası uzattılar.

Sayın hükümetimiz bu terbiyesizliği cevapsız bırakmadı Oslo büyükelçiliğimiz aracılığıyla İzlanda'ya nota verildi.

İyi de…

Niye direkt olarak İzlanda büyükelçiliğimiz aracılığıyla nota verilmedi de tee Norveç büyükelçiliğimiz aracılığıyla nota verildi?

Sene 1627

12'si kadırga 15 parçalık filosuyla Manş Denizi'ni kateden Murat Reis Danimarka ve Norveç kıyılarını talan ettikten sonra kutuplara doğru yelken açtı karşısına yemyeşil bir ada çıktı İzlanda derhal demirledi.

Murat Reis aslında korsandı.

Aslında Türk değildi Hollandalı'ydı.

Asıl ismi Jan Janszoon van Haarlem'di.

O zamanlar resmi izinle korsanlık yapılıyordu mesela İngiltere devletinden ferman çıkartırsan İngiliz gemilerine dokunmamak şartıyla sadece İngiltere'nin düşmanlarına saldırmak koşuluyla korsanlık yapmana izin veriliyordu.

İngiltere ve Hollanda devletleri bu resmi korsanlık faaliyetlerini yasaklayınca Hollandalı Jan Janszoon şak diye müslüman oldu Cezayir beylerbeyinin himayesine girdi Osmanlı denizcisi oldu.

Murat Reis olmadan önce Jan Jansz John Barber captain John little John Caid Morato isimlerini kullanmıştı.

İzlanda'nın altından girdi üstünden çıktı.

26 gün orada kaldı.

400 civarında esir aldı bazılarını fidye karşılığında İzlanda'ya iade etti bazılarını köle olarak Akdeniz limanlarında sattı.

Sarışın kızları ganimet aldı hareme mareme hediye etti.

İzlanda bizimle böyle tanıştı!

İzlanda'nın bizimle böyle tanıştığını nereden biliyoruz… Esir alınan ve fidyeyle serbest bırakılanlar arasında Olaf Eigilssson isimli bir papaz vardı yaşananları kitap haline getirdi oradan biliyoruz.

Murat Reis'ten sonra Ali Biçin Reis daldı İzlanda'ya.

800 civarında esir aldı sattı.

Ali Biçin Reis de aslında Türk değildi Venedikli'ydi.

Asıl ismi Piccinnino'ydu.

İzlandalılar bizi öylesine sevdiler ki (!) aradan dört asır geçmesine rağmen "Tyrkjaranid" diye bir kavram var hâlâ İzlanda'da…

"İnsan çalan Türk" anlamına geliyor!

Ve bu travmatik hadiseden hemen sonra "bize özel" bir kanun hazırladılar.

İzlanda topraklarında Türk öldürmeyi suç olmaktan çıkardılar!

Evet Türk öldürmeyi serbest bıraktılar.

Taa ki 1970'e kadar…

1970 yılında bu kanunu iptal ettiler.

Ama…

Türkiye'yle asla direkt diplomatik ilişki kurmadılar!

Türkiye İzlanda'ya bir şey söyleyecekse Oslo büyükelçimiz aracılığıyla söylüyor.

İzlanda Türkiye'ye bir şey söyleyecekse Kopenhag büyükelçisi aracılığıyla söylüyor.

Yani anca Danimarka ve Norveç üzerinden konuşabiliyoruz!

İzlanda'da büyükelçimiz olmadığı için soykırım rezaletlerinde olduğu gibi "büyükelçimizi geri çektik" falan diyemiyoruz!

E hal böyleyken vay efendim tuvalet fırçası uzatılmış filan…

Kardeşim daha düne kadar İzlanda'da bizi öldürmeleri bile suç değildi tuvalet fırçasından mı rencide oldun?

Üstelik…

Matahmış gibi Sierra Leone'ye büyükelçilik açtık diye övünürken Ekvator Ginesi'ne büyükelçilik açtık diye gurur duyarken Angola'ya büyükelçilik açtık diye onur duyarken… İzlanda'ya neden Oslo üzerinden nota verdiğimizi merak etmene gerek var mı?

Ayrıca…

Türkiye-Yunanistan milli maçında Paris'teki terör katliamında hayatını kaybedenler için bir dakikalık saygı duruşu yapılırken saygı duruşunu ıslıklayan yuhalayan ya Allah bismillah Allahuekber diye bağıran kimdi?

Rakip futbolcuyla tartışırken işaret parmağını boğazına sürterek senin gırtlağını keserim manasında hareket yapan senin milli takımının kaptanı Emre Belözoğlu değil mi?

Gece kulübünde elalemin evli kadınına sarkıntılık yapan kadının kocasına kafa atan burnunu kıran bilahare beline tabanca takıp hastane basan kafama sık filan diyen senin milli takımının kaptanı değil mi?

Kafasına ampul şapkası takılarak miting kürsüsüne çıkarılan milletvekili yapılan stadyumlara ismi verilen bilahare terörist bu diye fellik fellik aranan senin milli takımının kaptanı değil mi?

Alaçatı'da köfteci basan tekme tokat kavga eden senin milli takımının teknik direktörü değil mi?

Ortadoğu alev alev yanarken sporun kardeşliğini ön plana çıkarmak varken yangına körükle giden futbol sahasının ortasına Filistin bayrağı diken senin milli takım oyuncun değil mi?

Türk vatandaşlığına geçip Atakan ismini alan Balili'nin kafasına şişe atılmadı mı? İsrail'e kaçmak zorunda kalmadı mı?

Türkiye'nin gururu Çarşı senin ülkende senin yandaş medyan tarafından terörist ilan edilmedi mi?

Gezi direnişçilerine "eyleminizi si.eyim Ermenilere bıraktınız meydanı Allah belanızı versin vatan hainleri" diye ırkçı tweetler atan güreşçiye milli takım kafilesinin bayrağı taşıtılmadı mı?

Ermeni açılımını futbol üzerinden yapmaya kalkıp Türkiye'deki milli maça Azerbaycan bayrağıyla girmeyi yasaklayanlar kimdi?

Sporu siyasete alet etmek için özellikle futbolu yandaşlaştırmak için tribünleri politize etmek için ne gerekiyorsa fazlası yapılmadı mı?

Gençlerimiz spor yapsın zeki çevik ahlaklı olsunlar maganda olmasınlar ruh ve zihin sağlıkları yerinde olsun sağlıklı düşünsünler sporla eğlensinler diye… Dünyada gençlerine spor bayramı armağan eden tek lider varken… Bursa'dan Rize'ye Kayseri'den Antalya'ya stadyumlardaki "Atatürk" ismi silinmedi mi?

"Kindar nesil" yetiştirmek isteyenler 19 Mayıs'ı Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı'nı yasaklamadı mı?

2000 olimpiyatına 2004 olimpiyatına 2008 olimpiyatına 2012 olimpiyatına 2016 olimpiyatına 2020 olimpiyatına aday olup alamayan kim? Neden vermediler sizce?

Euro 2008'e Euro 2012'ye Euro 2016'ya Euro 2020'ye Euro 2024'e aday olup alamayan kim? Niye vermiyorlar sizce?

Daha üç gün önce…

Konya'da Fransa milli marşını ıslıklayanlar kimdi?

Dört yıl önce gene Konya'da gene İzlanda milli maçımız öncesinde…

Ankara'daki terör saldırısında hayatını kaybeden 109 insanımız için saygı duruşu yapılırken kendi insanlarımız için yapılan saygı duruşu bile ıslıklanmadı mı?

Yandaş medya terör saldırısında ölen insanlarımızı "terör örgütüne yakın" ilan ettiği için kendi insanlarımızın cenazesi milli maçta yuhalanmadı mı?

Şimdi deniyor ki İzlanda'da bize terbiyesizlik yapıldı falan…

Sportmenlikten nasibini almamış kendi tarihinden haberi olmayan kendisine bile saygısı olmayan bir millet başkasından saygı bekleyebilir mi?

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/yilmaz-ozdil/terbiyesiz-izlanda-5099489/

================================

EMİN ÇÖLAŞAN: HESABI İMAMOĞLU SORMALI

Sevgili okurlarım bu tartışmayı kimin yöneteceği en sonunda belli oldu. Uğur Dündar çekilmekle doğrusunu yapmıştı tamamen haklıydı.

Şimdi önümüzdeki Pazar gecesinden sonra saldırıların boy hedefinin İsmail Küçükkaya olacağı kanısındayım.

Umarım yanılırım ama böylesine kritik bir programı yönetip de eleştiriye hatta sözlü saldırılara uğramamak asla mümkün değildir.

İsmail bizlerden sonra gelen genç gazeteciler kuşağında en ön saflarda yer alan değerli bir arkadaşımızdır.

Pazar gecesi bu işi açık alınla başarmasını içtenlikle diliyorum.

★★★

Aradan aylar geçti işi gücü bıraktık İstanbul seçimini tartışıyoruz.

Bir yanda isteksiz hevesi kalmamış bir Binali Yıldırım…

Şimdi pabucun pahalı olduğunu görünce yavaş yavaş kızıştığını ve hırslandığını görüyoruz.

Öbür yanda ise hırslı ne yaptığını bilen ancak bir sürü yalan ve iftirayla boğuşmak zorunda bırakılan Ekrem İmamoğlu…

İzleyiniz 23 Haziran'a kadar daha nice yalanlarla nice iftiralarla boğuşmak durumunda kalacak.

★★★

Karşı taraf İstanbul yenilgisini hazmedemedi midesine oturdu.

Gerçi 31 Mart seçimlerinde Ankara Adana Mersin Antalya gibi Büyükşehirleri yitirdiler ama İstanbul onları feci bir biçimde rahatsız etti…

Sonrasını kurulan tezgâhları ve oynanan yüz kızartıcı oyunları bir kez daha anlatmaya gerek yok.

Şimdi seçim yenilenecek ve hepimiz 16 Haziran ekran olayına odaklanmak zorunda kalacağız.

İmamoğlu bence Binali Yıldırım karşısında özellikle o gece büyük puan toplayıp arayı açacaktır.

★★★

Herhangi bir adaya taktik vermek haddime düşmez. Ancak ben İmamoğlu'nun yerinde olsam o gece ve ayrıca 23 haziran gününe kadar İstanbul Büyükşehir'deki vurgunları yolsuzlukları ve peşkeşleri gündeme taşıyıp milyonların önünde açıklayıp Binali Bey'e sorarım…

Sadece ona değil elimdeki belgeleri sallayarak bütün Türkiye'ye sorarım.

İBB'yi kimler nasıl soymuş?

Kamunun parası hangi yandaş vakıflara yandaş derneklere nasıl hortumlanmış?

Belediye parasıyla uzun yıllar boyunca nasıl bir saltanat yaşanmış?

Şatafatlı yaşamlar devletin ve milletin har vurulup harman savrulan paraları…

★★★

Eğer bazı vatandaşlarımız bu belgeleri gördükten sonra bile AKP'ye verdikleri oyları değiştirmeye karşı çıkıyorsa onların bileceği iştir…

Bazıları şöyle diyecektir:

"Benim oyum yine de AKP içindir. İstedikleri kadar çalıp çırpmış olsunlar hiç fark etmez…Yolsuzluk belgeleri açıklanması falan benim kararımı değiştirmez…"

★★★

Yukarıda İsmail Küçükkaya'dan söz etmiş ve "Bizlerden sonra gelen genç gazeteciler kuşağında en ön saflarda yer alan değerli bir arkadaşımızdır" demiştim.

Aslında bu tanıma bire bir uyan bir genç gazeteci daha var:

Murat Ağırel.

Onu tanıyor musunuz bilmiyorum.

Yeniçağ gazetesinde yazıyor…

Ve Pazar geceleri Halk tv'ye çıkıyor.

Murat'ın elinde İBB ile ilgili muhteşem yolsuzluk belgeleri var.

Her yazısında ve ekrana her çıktığında bunları tek tek açıklıyor.

Bir de yeni çıkan tamamı belgelerle dolu muhteşem bir kitabı var ki gerçekten okunmalı:

"Şaki. İlk Defa Yayınlanan Sayıştay Belgeleri. " (İnkılâp Yayınevi. )

Şaki eşkıya demek!

★★★

Ben Ekrem İmamoğlu'nun (ya da ekibinin) yerinde olsam Murat'la en kısa zamanda doğrudan bire bir ilişki kurup elindeki belgelerden özellikle Pazar gecesi yararlanırım.

Bunlar akıl almaz şeyler.

Belgeli olmasa gülüp geçeriz "Amma da palavra atmış bu kadarı da olmaz yani" deriz…

Türkiye'nin dört bir yanında AKP çok sayıda belediyeyi yitirdi. Bir sürü belediye başkanı binalarına kocaman afişler ve pankartlar astı.

Belediyemizin borcu şu kadar geliri bu kadar. Paralar ya yandaşlara aktarılmış ya da lüks ve şatafat uğruna harcanmış.

O kadar ki iktidarın ortağı olan bazı MHP'li başkanlar bile bu afişleri asmak zorunda kaldı.

Bu ortamda bir de elinde sonsuz para gücü olan İBB'nin marifetlerini düşünün!

Akıl alır gibi değil.

Murat Ağırel gibi genç gazeteci arkadaşlarımız işte bu belgeleri açıklıyor kamuoyunun dikkatine sunuyor.

★★★

İmamoğlu'nun Pazar gecesi ekrana belgelerle çıkmasını bilinmeyenleri açıklamasını dilerim.

Hesap sorması gereken Binali Yıldırım değil O'dur.

Karşı taraf onu ilgisiz başka konulara sürüklemeye polemik yaratmaya kalkışacaktır.

Aman bu oyuna düşmesin kendi çukurunu kendi kazmasın.

İBB ve oraya bağlı belediye şirketlerindeki yolsuzluk belgeleri ona yetecektir.

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/emin-colasan/hesabi-imamoglu-sormali-5098775/

================================

ORHAN UĞUROĞLU: AKŞENER'İN TIRNAĞI OLAMAZSIN

Mert cesur açık sözlü ve Atatürk kadını Meral Akşener için "stajyer bakan" iftirası atıldı edepsizce...

Aslında Akşener Türkiye Cumhuriyeti devletinin İçişleri Bakanlığını son derece kritik 28 Şubat döneminde efsaneleşen uygulamaları ile yaptı ve tarihe muhteşem bir iz bıraktı.

Yüksek Yargı mensuplarının akademisyenlerin gazetecilerin TPBB TÜSİAD gibi patronların Genelkurmay Brifinglerine davet edildiği 28 Şubat günlerinde bir davet de tüm illerin valilerine yapıldı.

İçişleri Bakanı Akşener "Bu brifinge hangi vali katılırsa o valiyi görevden alırım" diyerek brifinge gitmelerine izin vermedi…

Dönemin Genelkurmay'daki etkin generallerinin hedefi oldu ve şu tehdit yıllarca konuşuldu:

"O kadına söyle ayağını denk alsın. Gelirsek onu ve avanesini İçişleri Bakanlığı'nın önünde yağlı kazığa oturturuz..."

Meral Akşener uzun yıllar bu generalin kim olduğunu açıklamadı.

Ancak 28 Şubat davasında yargılanan dönemin Genelkurmay İstihbarat Dairesi Başkanı Emekli Korgeneral Çetin Saner bu sözü söylediğini itiraf etti ve Akşener'den özür diledi.

28 Şubat'ın en önemli konularının başında ise Fethullah Gülen başta olmak üzere cemaatler tarikatlar okulları ve dershanelerinin yasa dışı faaliyetleri vardı.

Akşener daha önce de alıntıladığım İçişleri Bakanlığı genelgesiyle; tüm illerin valilerine ve emniyet müdürlüklerine yasa dışı faaliyetlerin men edilmesini yargıya sevk edilmesini Milli Eğitim bakanlığından izinsiz olan dershane ve yurtların da kapatılması talimatı verdi.

Ve Akşener'in bugün dahi unutulmayan en önemli başarısı PKK ile mücadelede görüldü.

6 ayda terör örgütü kahpe ve kalleş PKK'nın çökertilmesi aşaması Akşener döneminde yaşandı.

İşte bu 6 aylık kahramanlıkları Meral Akşener'i efsane İçişleri Bakanı yaptı.

GÜNÜMÜZÜN AKŞENER'İ

Günümüze gelince tüm saldırılara karşın Akşener MHP içindeki demokratik genel başkanlık yarışını sürdürünce partisinden ihraç edildi ama Türk halkı ona yeni bir parti kurması için çok büyük destek verdi.

İYİ Parti'nin kuruluş aşamasında da 24 Haziran seçimlerine girmemesi için Yandaş Seçim Kurulu'nun (YSK) dahi kullanılmasına ramak kala hem cumhurbaşkanı adayı oldu hem de partisini seçime sokma başarısını gösterdi.

Keza Abdullah Gül'ün "çatı aday" olmasına da "demokrasiye gölge düşüremem" diyen Akşener karşı çıktı…

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi Cumhur İttifakı adayı Binali Yıldırım cemaat ve tarikatları ziyaret edip onlardan medet umuyordu.

Akşener ise Atatürk kadını ve siyasetçisi olarak Millet İttifakının CHP'li adayı Ekrem İmamoğlu'na İstanbul'da sokak sokak cadde cadde ilçe ilçe gezerek İYİ Parti milletvekilleri ve teşkilatları ile mertçe destek veriyor.

Sözün özüne gelecek olursak;

- Önemli olan yıllarca bakanlık yapmak değil

- Önemli olan yıllarca bakanlık yaparken lidere yağcılık yapmak değil

- Önemli olan bakanlık yaparken liderin koltuğuna göz dikmek değil

- Önemli olan CHP lideri ve gazetecilere saldıranları korumak ve kollamak değil

- Önemli olan VIP geçiş hakkı olan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapan İmamoğlu'nu ve CHP milletvekillerini Vali'ye emir vererek engellemek değil

- Önemli olan İmamoğlu'nun bindiği uçak için Türkiye'nin en büyük holdingine de çamur atmak değildir.

- Önemli olan adam gibi adam bakan gibi bakan olmaktır.

Ama gelin görün ki Akşener'i "stajyer" diye küçümsemeye kalkan Süleyman Soylu İçişleri Bakanlığına Cumhurbaşkanlığı hükümeti tarafından atanan bürokrattır yani siyasetçi değil sarayın memurudur…

Soylu efendi sözlerin için "kim kınarsa kınasın" dedin ya ben de seni şiddetle kınıyorum bilesin…

Ve emin ol Akşener'in tırnağı dahi olamazsın…

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/aksenerin-tirnagi-olamazsin-52224yy.htm

================================

ARSLAN BULUT: SURİYELİLERDEN ÖZEL ORDU MU KURULACAK?

Henüz Cumhurbaşkanlığı sistemine geçilmeden Hürriyet muhabiri Hacer Boyacıoğlu'nun "Suriyeliler polis ve asker olabilecek" başlıklı bir haberi yayınlanmıştı. Habere göre Türk vatandaşlığına geçme koşulları Suriyeliler için esnetilecekti. Ya Bakanlar Kurulu kararıyla vatandaşlığa alma uygulanacak veya yasal değişiklikle işlemler kolaylaştırılacaktı. Haberde "Bu konuda Nüfus ve Vatandaşlık Genel Müdürlüğü'nde çalışma yürütülüyor" bilgisi de verilmişti.

Vatandaş olmak isteyen Suriyelilerde "toplumsal ve kamu düzenine uyum sosyal uyum yeteri seviyede Türkçe biliyor olması adli sicil kaydının temiz olması suç kaydının bulunmaması Türkiye vatandaşı olacağında nasıl bir katkı sağlayacağı" kriterlerine bakılacaktı.

Bu kriterleri yerine getiren ve vatandaşlık için başvuran Suriyeliler için İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü "Vatandaşlığa kabul edilip edilmeyeceğini vatandaşlığa uygunluğunu" inceleyerek rapor verecekti. İstihbarat incelemesinden de geçirildikten sonra uygun rapor verilen Suriyeliler Türkiye vatandaşlığına kabul edilecekti.

Habere göre vatandaş olan Suriyeliler polis ve asker de olabilecekti.

***

Şimdi Meclis gündeminde olan bir askerlik yasası var. Askerlik süresi 6 aya indiriliyor. İkinci altı ay gönüllü olarak göreve devam etmek isteyenlere ise maaş verilecek. Bu arada Cumhurbaşkanına özel olarak görevlendirdiği kişileri askerlikten muaf tutma yetkisi tanındı.

Yeni askerlik yasası ile 120 bin askerin terhis edileceğini iktidar gazetesi olan Yenişafak yazdı.

Bu duruma göre teorik olarak Suriyelilerden oluşan yeni bir özel ordu kurmak mümkün değil mi?

Türkiye şimdi komplo teorisi gibi görünen böyle bir modele doğru gidiyor! Milli ordu zayıflatılıyor özel orduya yasal zemin hazırlanıyor. Devrim muhafızları gibi...

PKK niçin

Suriyeliler kalsın istiyor?

Eski Iğdır milletvekili Sinan Ogan ise "PKK/YPG sempatizanlarının Türkiye'deki Suriyeli sığınmacıları savunması ve 'Türkiye'de kalsınlar' demesinin sebepleri bellidir. 4 milyon Arap sığınmacı terk ettiği yerlere geri dönerse YPG Suriye'de sahip olmadığı bu toprakları asıl sahiplerine vermek zorunda kalacak ve Kürdistan devletçiğini kuramayacak. " diye bir Twitter mesajı yayınladı.

***

İstanbul milletvekili Ümit Özdağ ise "Suriyeli sığınmacılar neden Türkiye'de?" başlıklı yazısında "Erdoğan'ın amacı Türk devletinin demografik yapısını değiştirerek millet kimliği yerine ümmet kimliğine dayanan yeni bir sosyoloji yaratmak. Bu sosyoloji üzerinde amaçladığı hilafet rejiminin daha rahat oturacağını düşünüyor. Bundan dolayı Erdoğan'ın amacı Türk halkından büyük tepkiler gelmesini engelleyerek ve zamana yayarak Suriyelilere vatandaşlık vermek. " ifadelerini kullanmıştı.

Özdağ "Peki Erdoğan hilafet devletinin toplumsal temelini oluşturacak bir ümmet için Suriyelilere ihtiyaç duyduğunu düşünürken emperyalizm neden 5 milyon Suriyelinin Türkiye'de kalmasını istiyor?" diye sormuş ve cevabı şöyle vermişti:

"Suriye'den özellikle de Kuzey Suriye'den 5 milyon Suriyelinin Türkiye'ye taşınması ilk aşamada onların boşalttıkları yerin PKK'nın eline geçmesini ve orada bir PKK'istan kurulmasını kolaylaştırır. Özetle emperyalizmin Suriyelilerin Türkiye'de kalmasını istemesinin birinci nedeni Suriye'nin kuzeyini PKK'ya vermek istemesidir. İkinci neden ise gelecek on yıllarda Türkiye'de bir Kürdistan kurmak için çıkarılacak iç savaşta Suriyeli sığınmacılardan istifade etmektir. "

***

Türkiye tarımının ve bağlı olarak Türkiye ekonomisinin bilinçli olarak çökertilmesi Pontus Kürdistan Lazistan ve Dersim lafları ile Türk-Arap-Kürt federasyonu gibi hazırlıkları da bu tabloyla birlikte değerlendirelim.

Bugün yaşayan Türkler gelmiş geçmiş bütün Türklerden daha uyanık olmak zorundadır.

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/suriyelilerden-ozel-ordu-mu-kurulacak-52216yy.htm

================================

SAYGI ÖZTÜRK: İMAMOĞLU'NUN 5 YILI DİDİK DİDİK EDİLİYOR

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Ekrem İmamoğlu'nun her şeyini araştırıyorlar. Hem öyle bir araştırma ki öyle-böyle değil. Beylikdüzü Belediye Başkanlığı döneminde İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişleri tarafından yapılan inceleme ve soruşturma dosyaları İmamoğlu'nun lehine sonuçlanmış olanlar arşivden çıkarıldı ve bu kez farklı müfettişler tarafından yeniden inceleniyor.

Mevcut dosyalara göre Ekrem İmamoğlu'nun başkanlığı döneminde açığı bulunamadı ama adaylık döneminde bulmak ve onu da seçim öncesi patlatmak için yoğun bir çaba gösteriliyor. Seçim dönemine kadar bulunamazsa da başkan seçilmesi halinde bu kez başkanlığının düşürülmesi için gündeme getirilecek.

İŞLEMLERİN YÜZDE 80'İ İNCELEMEDE

Bayram öncesi Beylikdüzü Belediyesi'nde çalışmaya başlayan bir mülkiye müfettişi 15 kişilik teknik bir ekiple özel bir çalışma yürütüyor ve Ekrem İmamoğlu'nun son 5 yıllık başkanlık dönemindeki her şeyi araştırıyor. Beylikdüzü'nün CHP'li yeni Belediye Başkanı Mehmet Murat Çalık İmamoğlu döneminde başkan yardımcısıydı. Çalık SÖZCÜ'nün sorusu üzerine belediyedeki durumu şöyle anlattı:

"Belediyemiz tarafından gerçekleştirilen çalışmaların yaklaşık yüzde 80'lik bölümü incelemeye tabi tutuluyor. Bunlar arasında iç yazışmalar imar uygulamaları insan kaynakları iş ve işlemleri kısaca Ekrem İmamoğlu'nun başkanlığı döneminde yapılan her konu araştırılıyor. Yargıya intikal ettirilip belediyemiz lehine sonuçlanan konuların dosyaları da yeniden didik didik ediliyor.

Çalışmalar hemen bitecek gibi değil. "

ONLARCA ŞİRKET VAR

Devletimizin bakanlarının çoğu artık tarifeli uçaklar yerine özel jetlerle yolculuk yapıyor. Maşallah uçağı olmayan bakanlık hemen hemen kalmadı. Ya da uçağı olanlar olmayanlara da kullandırıyor. Ama İmamoğlu'nun özel uçağa binmesi sorun haline getirildi.

Hemen şunu hatırlatayım CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu seçim döneminde zaman zaman özel uçakla illere gitti. Uçak Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) tarafından el konulan bir şirkete aitti. CHP parasını ödeyince TMSF'den de diğer özel havacılık şirketlerinden de uçak kiralayabiliyor. Bu yalnız CHP'ye özgü bir durum değil. Parasını ödeyen özel uçak kiralar yolculuk yapar.

Daha önce bir yazımda da belirtmiştim İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'ya yanlış ya da eksik bilgi veriyorlar. Uçak olayını da biraz açalım. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu Koç Holding'in uçağını Ekrem İmamoğlu'na tahsis ettiğini öne sürüyor. Oysa bakana bu bilgiyi veren kişinin arkasından da "Koç Holding uçakları Set Air unvanıyla ticari hava taksi yapmaya yetkili firmalardan biridir. Parasını ödeyen yalnız Koç grubunun uçağıyla değil Doğan Holding FİBA Nurol Ak Kök holding Ziver İnşaat Onur İnşaat MNG gibi ticari ruhsatı olan onlarca firmaya ait uçakla ücretini ödeyince uçabilir" demeliydi.

Bakana bu uçaklarla bir çok bakanının uçtuğunu da söylemeliydi. O uçuşları yapan bakanların ücretini kimin ödediğinin de mutlaka ilgili firmalarda kayıtları vardır. Soylu genel başkanlığı döneminde Sabancı Holdinge bağlı Esas uçak şirketine parasını ödeyip uçak kiraladığı olmadı mı? Bu durum Sabancı'nın DP'yi desteklediği anlamına gelir mi? Partinin kayıtlarında kiralamalarla ilgili belgeler duruyordur.

GİNE'YE KİRALANAN UÇAK

Koza Holding'e ait el konulan 14-15 milyon dolar değerinde olan 2011 model Gulfstream 450 tipindeki TC-VTN tescilli 14 kişilik jetin Gine Devlet Başkanı'na kiralandığı doğru mu? Uçuşun saatlik maliyeti 9-10 bin euro olmasına rağmen saati 3 bin eurodan kiralandığı uçak için 4 pilot bulunduğu hosteslerin ise uçağa göre bulunup ücretlerinin ödendiği havacılıkla ilgili herkesin dilinde.

Uçak kiralanmış ama 2017 yılının Ekim ayından bu yana uçak için hiçbir ödeme yapılmamış. Koza Holding'e ait ATP Havacılığa ait 9 kişilik Citation Soveregn jet ise Jandarma Genel Komutanlığı'na verilmişti. Yine Gine Devlet Başkanı'na verilen uçağa gelelim: Uçak ayda ortalama 50 saat uçuyor. Zararı da Koza Madencilik ödüyor.

Koza Madencilik borsada işlem gören halka açık bir firma. Bu durumda halka açık bir şirket keyfi olarak zarar edilen diğer bir şirketin zararlarını karşılayabilir mi? Cevap veren bir yetkili varsa buyursun.

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/saygi-ozturk/imamoglunun-5-yili-didik-didik-ediliyor-5099153/



- - - - - - - - - - - - -
a45UyF587661
- - - - - - - - - - - - -
> Memleket mutlaka modern medeni ve yeni olacaktir.
Bizim icin bu hayat davasidir.

Gazi Mustafa Kemal ATATURK

- - - - - - - - - - - - -
JEAN MESLIER : SAGDUYU TANRISIZLIGIN ILMIHALI

2. TEOLOJI YANI ILAHIYAT NEDIR?

Konusu yalnizca anlasilmaz seyler olan bir bilim vardir. Butun bilimlerin disinda olan bu sozde "bilim", duygularimizla, arastirilmayan ve degerlendirilmeyen seylerle ugrasir. Hobbs bu bilime Melekuluzzulumat (Ro-yaume de tenebres) adini verir. Bu ulke, herkesin, oturmakta oldugu alemde tanidiklari yasalara muhalif olan yasalara bagli oldugu bir ulkedir. Bu tuhaf ulkede isik, karanliktir; sagduyu, delilige donusur. Bu bilime, teoloji (ilahiyat) denir ve bu teoloji, insan aklina surekli bir hakarettir. "Eger"leri, "belki"leri birbiri uzerine yiga yiga, en acik bilgileri unutturacak ve en olumlu gercekleri kuskuya dusurecek olcude insanlarin zihnini karistirmaya yetenekli, birlesme ve ilerlemeden yoksun hoyrat bir sistem, bir manzume vucuda getirebilmislerdir. Bu duzenlenmis Galimatias* ile, doga, insan icin aciklanmasi mumkun olmayan bir muamma olmustur; gercek alem, gercek disi alemlere yer acmak icin takatsiz birakilmistir; tek bulucusu oldugu kuruntular ulkesinin yegane yol gostericisi olan hayal gucune yerini terk etmeye, akil mecbur edilmistir.

Galimatias, acik olmayan, belirsiz, karmakarisik soz demektir. (A. C. )

- - - - - - - - - - - - -
Milliyetci, kendi tarafinca girisilen katliama karsi cikmamakla kalmaz, ayrica bunlari hic duymamak gibi muthis bir yetenege de sahiptir.

George Orwell

- - - - - - - - - - - - -
Kfirlik, dusunce ozgurlugu icin kullanilan bir baska sozcuktur.

GREEN,RUTH HURMENCE (1915-1981) ABD'li yazar.
Ateistin Kutsal Kitabi - Aforizmalar - Derleyen Joan Konner

- - - - - - - - - - - - -
Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/

 


 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder