================================
CAN ATAKLI: BİZ YAPTIK YİNE YAPARIZ
İstanbul'un her tarafı "tek başına Binali Yıldırım fotoğraflarıyla" donatıldı.
31 Mart öncesinde "aşk" temalı ikili afişler asılıydı.
Bu kez sadece Binali Yıldırım var.
Kampanyanın özü "Biz yaptık yine biz yaparız" sloganıyla oluşturulmaya çalışılıyor.
Her vaadin önünde mutlaka "Biz yaptık" sözü var.
"Gençlere 10 GB bedava internet biz yaptık yine biz yaparız"
"Üniversitelilere spor tesisleri ücretsiz biz yaptık yine biz yaparız"
"İşsizleri ulaşım bedava biz yaptık yine biz yaparız"
Bu ve bunun gibi onlarca afiş sokaklarda. Ancak bana göre yanlış bir propaganda yöntemi olmuş bu.
Çünkü farklı çağrışımlar yaratıyor.
Öncelikle sanki bunlar vaat değil de zaten yapılmış olan şeyler gibi anlaşılıyor.
Ya da 25 yıldır İstanbul'u yöneten bir parti aslında bunları yapabiliyormuş ama yapmamışizlenimi veriyor.
Tabii asıl komik olan taraf başka.
"Biz yaptık yine yaparız" sloganını bir de tersten okuyun.
AKP'li başkanların ve AKP iktidarının gerçekten yaptığı bazı işlere de bir bakalım;
"Genç işsizlik ve işsizlik rakamlarında tarihi rekorlara imza attık biz yaptık yine biz yaparız"
"Yandaş vakıf ve derneklere yılda 850 milyon TL verdik biz yaptık yine biz yaparız"
"Halk Ekmek şirketinin parasıyla yurtdışından futbolcu getirdik halkın ekmeği ile oynadık; biz yaptık yine biz yaparız"
"İmar oyunlarıyla milyarlarca liralık rant yarattık biz yaptık yine yaparız"
"İstanbul'u çirkin yapılarla donatarak kente ihanet ettik biz yaptık yine yaparız"
"Seçimde yenilince aynı sandıktaki 4 oydan sadece 1'ini geçersiz saydık biz yaptık yine biz yaparız"
"Sırf iktidardan olmamak için halkın yarısını terörist PKK'lı darbeci FETÖ'cü ilan ettik; biz yaptık yine yaparız.
"Seçimi kaybedince terörist ediklerimizle iş birliği yapmaya soyunduk biz yaptık yine yaparız"
"Partimize hizmet veren binlerce kişiyi hiç çalışmadıkları halde belediyede çalışıyor gibi gösterip maaş ödedik biz yaptık yine yaparız"
"Dünyanın en pahalı metrosunu en pahalı köprüsünü inşa ettik; biz yaptık yine yaparız"
Öğrencileri 25 yıldır otobüslere metroya vapura motora pahalı bindirdik; biz yaptık yine yaparız"
"İstanbullulara hep pahalı su sattık biz yaptık yine yaparız"
Örnekleri siz de çoğaltabilirsiniz.
NOT: Bu yazının yazılmasında gönderdiği mesaj ile bana ışık tutan okurum Ersoy Ergün'eteşekkür ederim.
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
Aklına esen Karadenizlilere "Rum-Pontus" demekten çekinmiyor
İktidarın sonunun geldiğini görenlerin sayısı giderek artıyor.
Ama en önemlisi bizzat iktidara destek verenler artık yolun sonunun geldiğini görüyor.
Bu nedenle müthiş bir panik yaşanıyor.
Bel altı bel üstü ahlak namus iffet namus falan artık hak getire.
Ayakta kalabilmek için akla gelen gelmeyen her şey kullanılıyor. Bunlardan biri de "Rum-Pontus" söylemi.
Önce Esenler Belediye Başkanı başlattı. İmamoğlu'nun "nereli olduğunu" sordu kalabalığa.
"Trabzonlu" cevabını alınca da İmamoğlu'nun "Rum olabileceği" imasında bulundu.
Tabii kendini akıllı sayıldığından "Ben onu Yunan medyasındaki iddialara dayandırdım"diye savundu kendini.
Sonra bu furya iyice yayıldı.
Önceki gün AKP Mersin İl Başkan Yardımcısı Kenan Peker resmi Twitter hesabından Ekrem İmamoğlu'nun fotoğrafını "İstanbul'u Konstantinopolis mi sandın Yunan evladı?" diyerek paylaştı.
Ama bana göre en vahimi topa MHP Genel Başkanı'nın da girmesi.
Sanıyorum o da çaresiz seçimin kaybedileceğini görüyor olmalı ki bir hamle yapıp İmamoğlu'na "Rum benzetmesi" yaptı.
Şöyle dedi; 'Rumsa Rumdur bu ülkede Rum var mı var Yunanlı var mı var' diyen birinin nereye hizmet edeceği açıktır. Hakkı olmadığı halde VIP terminalini kullanmaya kalkan ve valimize ağır hakaret eden bir ağızdan İstanbul' için hayırlı bir sözün çıkması beklenmemelidir. Her vatandaşımızdan isteğimiz bu gerçeği görmeleridir. 23 Haziran'da 16 milyon İstanbullu huzura kavuşacaktır. FETÖ kaybedecektir PKK yerin dibine geçecektir.
Vallahi pes yani.
Devlet Bahçeli'yi göre İmamoğlu hem Rum hem Yunan hem PKK'lı hem FETÖ'cü.
Çaresizlik ne fena bir şey.
BUNU YAZMAK GEREK
Eskiden kavşak mı vardı sanki?
AKP Genel Başkanı Erdoğan demiş ki; "İstanbul'da 24-25 yıldır ne yapılmış diye soranlar herhalde Avrasya Tüneli'nden Marmaray'dan Üçüncü Köprü'den hiç geçmedi. Eskiden İstanbul'da kavşak mı vardı Metrobüs mü vardı? Bunları bu hükümet yaptı. Adayımız Binali Yıldırım Bey'in burada çok ciddi emekleri var. "
İş sonunda buraya kadar geldi.
Eskiden buzdolabımız yoktu fırını bu iktidar getirdi tomografi falan hak getireydi.
Meğer eskiden kavşak da yokmuş.
İyi oldu öğrendik.
Ama en önemlisi İstanbul'a hizmeti hükümet getirmiş.
Bunda da şimdi aday olan Binali Yıldırım'ın katkısı büyükmüş.
Günün sözünün özü şu: Bizi seçmezseniz İstanbul'a hizmet yok. Demek ki hükümetin de gitmesi gerekecek.
ŞAŞIRDIM
Erdoğan'dan bir ilk "başkanın valisi"
Yandaş tetikçi medya sürekli kullanıyor ama Erdoğan'ın ağzından başkan sözünü ilk kezduydum. Üstelik hukuk ve demokrasi açısından çok talihsiz biçimde dile getirdi başkan tanımını Erdoğan.
Tacikistan'a gidiyordu gazetecilere önceden verilmiş soruların cevaplarını söylüyordu.
Lafı Ordu'daki VİP olayına getirerek "O vali kimin valisi?" diye sordu ve sonra da sözünü bitirdi "başkanın valisi" Ardından da "Devletin valisine hakaret ediyor bu adam devleti bilmiyor bunu yapamaz" türü sözler sarf etti.
Kavramlar çok karıştı tabii.
Ama şunu da sormadan edemiyorum; Devletin valisi Atatürk'e hakaret edebilir mi?
Böyle bir şeyi devletin valisi yapılabilir mi? O zaman bu kişi gerçekten devletin valisi olabilir mi? Kim bilir belki de Erdoğan özellikle "başkanın valisi" tanımını kullanmıştır.
ÇOK GÜLDÜM
Aman altında bir mana aramayın
Neredeyse 30 yıldır bildiğim bir fıkra.
Bir okurum göndermiş.
Muhtemelen yaşı genç fıkranın yeni olduğunu düşünmüş.
Ama öyle bir fıkra ki eski olmuş yeni olmuş fark etmiyor.
Türkiye gibi bir ülkede şimdilik modası hiç geçmez;
Ali 3'üncü sınıfa giden zeki bir çocuktur.
Bir gün öğretmeni Ali'ye 'Siyaset nedir?' diye sorar.
Ali düşünür ama o çocuk aklıyla cevap veremez.
Eve gider kitaplara bakar ama hiçbir şey anlayamaz.
O da babasına sormaya karar verir.
Baba Siyaset nedir?
Baba düşünür. Ali'ye uygun bir yolla anlatmak ister.
Bu evde parayı getiren kim oğlum?
Sen…
Ben kapitalist rejimim. Peki parayı alıp bizim yiyecek içecek ve giyecek gibi ihtiyaçlarımızı karşılayan kim?
– Annem…
– O da hükümet. Peki küçük kardeşinle kim ilgileniyor?
– Dadım…
– Dadın işçi kardeşin gelecek sen de halksın o zaman.
Ali her şeyi not alır ve uyur.
Gece garip seslerle uyanır.
Bir de bakar ki kardeşi ağlıyor.
Yanına gidince altına pislediğini anlar.
Hemen annesini kaldırmaya gider.
Ama ne yaparsa yapsın anne kalkmaz.
Bu arada salondan gelen sesleri merak eder ve salona gider.
Babasıyla dadısını uygunsuz yakalayan Ali'nin ağzından aynen şu kelimeler dökülür:
Kapitalist rejim işçiyi sömürüyor hükümet uyuyor gelecek bok içinde halk ne yapsın…??
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/can-atakli/biz-yaptik-yine-yapariz-5170056/
================================
ZEYNEP GÜRCANLI: İKTİDARI SÜRDÜRME FORMÜLÜ
AKP açısından İstanbul'da işler iyi gitmiyor.
Ne PKK terör örgütü elebaşı Öcalan'ın 8 yıl aradan sonra avukatları ile görüştürülmesi;
Ne AKP adayı Yıldırım'ın Diyarbakır'a gidip "Kürdistan" demesi Kürt kökenli seçmeni etkilememiş görünüyor. (Bu arada AKP'nin İstanbul'un en merkezi yerlerinde kurduğu seçim standlarında sürekli Kürtçe şarkılar çalması da dikkat çekici)
Sadece HDP'lileri değil muhafazakar Kürt seçmeni de kaybetme aşamasına gelmiş AKP. CHP'lilerin seçim çalışmalarını izlerken son bir haftadır gittiğim genellikle Güneydoğu illerinin hemşehri dernek toplantılarında duyduklarım çok netti: AKP'nin küçük ortağı MHP ile birlikte 31 Mart seçimlerinde kullandığı "beka" söylemi ters tepmiş. Sadece HDP'liler değil kendilerini "muhafazakar" olarak ifade eden Güneydoğu kökenli seçmenler de "demokrasiden yana oy kullanacağız" deyip sözü hep "Herşey güzel olacak" cümlesiyle bitiriyor. Söyledikleri şu; "CHP çok büyük hatalar yaptı. Ama CHP'yle siyasi hesaplaşmamız sonra. Bu ekonomik kriz içinde iktidardakilere bir ders vermek şart oldu. "
HDP'lilerden ise duyduğum "31 Mart'ta sandıkta bir vurduk iktidardan ses geldi. Şimdi daha sert vurma zamanı" mesajı.
Güneydoğu'daki durumu bilmiyorum. Ama İstanbul'da Kürt seçmenin gözü halen hapisteki Selahattin Demirtaş'ın üzerinde. Seçim kampanyası çerçevesinde muhafazakar ya da HDP'li hemen her Kürt seçmenden CHP'lilere yönelik "Selahattin Başkan'ı kurtarın" mesajı verildiğini görmek de ayrıca dikkat çekici. Tabi bunu söylerken hemen hepsinin Demirtaş'ın hapse CHP'nin AKP'nin oyununa gelerek dokunulmazlıkları kaldırması sonucu girmesine vurgu yapmaları bir nevi CHP'ye "sizin hatanız siz düzeltin" mesajı vermesi de ayrıca not etmeye değer.
CHP'lilerin henüz AKP-MHP bloğundan "çözemedikleri" seçmen grubu ise Karadenizliler gibi görünüyor. Ekrem İmamoğlu'nun Trabzonlu olması bir parça çözülme getirse de AKP'nin özellikle İstanbul ilçe belediye başkanlık ve meclis üyeliklerinde Karadeniz ağırlıklı listesi 23 Haziran seçimlerinde CHP'nin -zaten seçilmiş- Büyükşehir Belediye başkanı lehine farkın açılmasını engelliyor gibi.
FORMÜL KIBRIS YA DA İDLİB OLABİLİR Mİ?
İstanbul'da 31 Mart'ta "yenilmezlik kültünü" kaybeden AKP'nin 23 Haziran'da ikinci yenilgiyi almamak için farklı arayışlara girmesi mümkün.
AKP 31 Mart'ta tutmayan "beka" formülünü bu kez söylemde değil eylemde gündeme getirebilir. Bunun işaretleri de geliyor;
Mesela yandaşların AKP'nin yıllardır görmezden geldiği Rumlar'ın tek taraflı olarak Doğu Akdeniz'de attığı adımları 23 Haziran seçimi öncesinde birden bire "fark etmiş" olmaları dikkat çekici. Rumlar Akdeniz ülkeleri ile anlaşma üzerine anlaşma yapıp tüm dünyayı Türkiye'ye karşı döndürürken hiç sesi çıkmayan yandaş kalemler bugünlerde "Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni ilhak etmekten" bile bahseder oldular.
İdlib'de ise Rus destekli Suriye rejim güçleri ile bölgede bulunan Mehmetçik arasında gerilim artıyor. Türkiye'nin Rusya ile Soçi anlaşması çerçevesinde kurduğu gözlem noktası son günlerde sık sık hedef alınıyor. Türkiye saldırılar için rejimi suçlarken Ruslar İdlib'deki cihatçı terörist grupları işaret ediyor. Moskova ile Ankara arasındaki artan İdlib anlaşmazlığının -Rusya'yla S-400 pazarlıkları çerçevesinde yapılmış – "kontrollü bir gerilim" mi yoksa gerçek bir restleşme mi olduğu şimdilik meçhul.
Keza aynı soru işaretleri ABD ile yaşanan S-400/F-35 restleşmesinde de mevcut.
Bunun da "kontrollü bir restleşme" mi yoksa seçim odaklı bir "gerilim söylemi" mi olduğunu çok yakında anlayacağız.
Bu soruların yanıtları ne olursa olsun AKP'nin seçmen nezdinde düşüşte olduğu ekonomik krizin de giderek derinleştiği kesin.
Endişem iktidarın hem ekonomik krize "bahane" üretmek hem de iktidarda kalma süresini uzatmak için çareyi Türkiye'yi yıkıma götürecek maceralarda araması…
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/zeynep-gurcanli/iktidari-surdurme-formulu-5171988/
================================
FATMA ÇELİK: ESAS MERAK EDİLENLER KONUŞULACAK MI?
Bu akşam gelişmiş demokrasilerde gayet olağan bir tartışma ortamının 17 yıl sonra ilk defa ülkemizde gerçekleşmesine şahit olacağız. Peki bu gerçekleşiyor diye "tamamdır artık demokratikleşiyoruz" diyebilir miyiz?
Bu program 31 Mart seçimi öncesinde gerçekleşseydi belki… Ancak kazananın belli olduğu seçimin tekrarlandığı bir seçimin öncesi yapılan bu program demokrasi için atılan bir adım değil; "yine kaybedildiği şimdiden belli olan seçimi" kazanabilmek için yapılan çırpınıştan başka bir şey değil…
Evet "kaybedilen seçim" diyorum; çünkü AKP'nin bu tekrarlanan seçimi de kaybedeceğinin kendisinin de farkında olduğunu Ekrem İmamoğlu'nun gerçek rakibinin ortalarda gözükmemesinden anlamak pek ala mümkün.
Kim bu gerçek rakip? Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bizzat kendisi.
Hepimiz biliyoruz ki İmamoğlu ile yarışan aslında Binalı Yıldırım değil. Bunu zaten 31 Mart seçimleri öncesi her tarafa asılan Erdoğan posterlerinden ve Erdoğan mitinglerinden açık bir şekilde anlamıştık.
"İstanbul'u kaybedenin Türkiye'yi kaybedeceği" de açıkça söylenmişti…
Eee İstanbul 31 Mart seçimlerinde iktidar tarafından kaybedildi.
Yaşanacak ikinci kayıpta kaybeden olmayı sindiremeyen Sayın Cumhurbaşkanımızın sorumluluğu Yıldırım'a atmak istediği ortada…
Zaten olmaz ya diyelim Yıldırım kazandı; İstanbul'u Yıldırım'ın yönetmeyeceği de ortada…
O açıdan bu akşamki programı görselde İmamoğlu ile Yıldırım olsa da; İmamoğlu ile Erdoğan arasında geçiyor gibi izlemekte fayda var…
Bu akşamla ilgili sanırım en merak edilen sorulara verilecek yanıtlardan önce soruların ne olacağı hususu…
Yerel seçimin doğası gereği konuşulması gereken "İstanbul" olsa da her iki aday da İstanbul'a dair projelerini farklı farklı programlarda ve mitinglerde zaten defalarca anlattılar…
Bir kez daha ve aynı anda söylemeleri seçmen tercihine etki eder mi bilmem ama 17 yıllık iktidarın bir parçası olan Binali Bey'e bu projeleri neden şimdiye kadar uygulamadığı mutlaka sorulmalı.
Çünkü Binali Bey "şunu şunu yapacağız" dediğinde aklına "daha önce neden yapmadınız" sorusu gelen tek ben değilimdir sanıyorum ki…
Öte yandan "İstanbul'a ihanet ettik" diyen bir iktidarın "daha önce yaptık yine yaparız" şeklinde bir propaganda cümlesi tercih etmesi de korkutmuyor değil…
Bu açıdan İstanbul ihanetlerini ve yapılan israfları zarar eden kuruluşları da tek tek sormak şart diye düşünüyorum…
Pek tabi seçimden önce İmamoğlu'na "indirim yapacakmış hangi kaynakla?" diyen Yıldırım'ın yeni vaatlerine kaynağı nasıl bulduğunun da sorulması güzel olacaktır…
Ve meşhur "çaldılar" söylemi…
Mutlaka ama mutlaka "öyle söylemek zorundaydım"dan daha tatmin edici açıklama yapması gerekiyor Binali Bey'in. Bu konu böylesine "özrü kabahatinden beter" bir durumda kaldıkça öznesi belirtilmeden ortaya atılan bu fiil büyük bir suça işaret eden bir itham oluşturuyor…
İmamoğlu'na bir fayda sağlamayacağını düşündüğüm bu program açısından İmamoğlu'na sorulabilecek cevabını merakla beklediğim bir soru da yok açıkçası… Yine de İsmail Küçükkaya'nın ne sorular hazırladığını oldukça merak ediyorum…
Bu programın da yeniden bir teamül oluşturmasını ve önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de benzer formatta programlar yapılmasını bekliyorum…
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/esas-merak-edilenler-konusulacak-mi-52280yy.htm
================================
HÜSNÜ MAHALLİ: DÜELLO
Yandaş medyaya kalırsa 23 Haziran'ı üçüncü dünya savaşına çevirecekler.
Aptalca yalanların hedef göstermenin ve çirkefliğin sınırı yok.
Adamlar kaybedeceklerini bildikleri için her türlü pisliğin içindeler. Onlara kalırsa Ekrem İmamoğlu ile Binali Yıldırım bu akşam İsmail Küçükkaya'nın programında düello yapıp bu işi kanla bitirmeli.
Adamların zeka ve mantalitesi orta çağdan kalma.
Ama boşuna ne onlar ne Binali Yıldırım'ın söyleyecek bir şeyleri yok ve kalmadı.
Hele İstanbullulara… Erdoğan'la başlayan İslamcı anlayış 17 yıldır İstanbul'u yönetiyor.
Binali Yıldırım 17 yıldır iktidarda:
Bakan Başbakan ve TBMM Başkanı olarak.
Ben olsam İstanbul'a aday olmazdım.
Tenzili rütbe.
Böyle bir konumda kesin tükenmişlik sendromu yaşardım.
Vatandaş da benim gibi düşündüğü için İmamoğlu'na ilgi gösteriyor.
İmamoğlu her şeyi ile yepyeni bir figür.
İstanbul değil tüm Türkiye için.
Nedeni de çok basit:
İnsanlar AKP iktidarından sıkıldı.
İnsanlar AKP'nin iç ve dış politikasından tedirgin.
İnsanlar AKP'nin demokrasi ve özgürlükler düşmanı tavrından korkuyor.
İnsanlar AKP'nin hak hukuk ve adalet düşmanı tutumundan endişe duyuyor.
İnsanlar 23 Haziran'ı İstanbul seçimi olarak görmüyor.
Sandığa gidecek herkes Erdoğan'ı oylayacaktır.
23 Haziran bir referandumdur.
Belki de sonuncusu olacaktır.
İmamoğlu kazanıp belediye başkanı olacak ama heyecan dalgası devam edecek.
2023 ya da öncesinde yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar.
O zamana kadar da Erdoğan Cumhurbaşkanı olarak ülkeyi yönetmeye devam edecek ama kolay olmayacak. İçerde ve dışarda yapacağı her hata dolaylı da olsa İmamoğlu'nun lehine olacak.
İmamoğlu ve HDP destekli CHP-İYİ Parti İttifakı büyük yanlışlık yapmazsa Erdoğan ve AKP'nin işi bundan böyle çok zor olacak.
Yandaş medya ne yaparsa yapsın AKP'yi çok zor bir dönem bekliyor.
İstanbul ve Ankara'da geçmişin yolsuzlukları ortaya çıktıkça AKP'ye oy vermiş bazı çevreler
İmamoğlu'nun tarafına geçecektir.
Davutoğlu değil ama Gül-Babacan ikilisi AKP'yi zorlayacaktır. İçerde ve dışarda her şey İmamoğlu'nun lehine gelişecektir. Kadın ve gençlerin İmamoğlu'nu sevmesinin nedeni işte bu umuttur.
Bu umudun önünde hiçbir güç duramayacaktır.
Yandaş medyanın korkusu da bu umuttur.
Korkunun ecele hiç faydası yok ve olmayacaktır.
Cukkalar kesilecek sesler kısılacak.
Belediyelerden bedavadan maaş alan Aktroller'in işi çok zor. Maaşlarına zam işlerine son verilecek.
Vızıltıları az duyulacak.
Körfez ülkelerinde trollere 'Elektronik Sinekler' denir.
Acayip para alıyorlarmış. Oralarda paranın suyu kesilmez ama İstanbul'da musluklar kesin mühürlenecek.
Farklı bir İstanbul yepyeni bir Türkiye'nin yolunu aydınlatacak.
İçerde ve dışarda herkes 23 Haziran'a böyle bakıyor.
İmamoğlu Cumhurbaşkanı olmayacak ama içimde bir his var ülkede her şey yoluna girecek.
S-400 F-35 Patriotlar Fırat'ın doğusu İdlib Fırat'ın batısı Suriye sorunu AB ile ilişkiler yabancı yatırım ve mali destekler…
İçerde ise yumuşama demokratikleşme özgürlüklere saygı ve toplumsal barış… Hemen olmazsa da mutlaka olur. Umarım ve dilerim olur.
Olmazsa da AKP biter.
Ne zaman biter bilemem ama Cumhuriyet'in 100. Yılı'ndan önce kesin.
Cumhuriyet'le inatlaşarak geldi ama 23 Haziran'da son düellosuna çıkacak.
16 milyon İstanbullunun hakemliğinde.
Ne demişti Mustafa Kemal 13 Kasım 1918'de:
'Geldikleri gibi giderler'.
Cumhuriyet'le dalga geçilmez.
Cumhuriyet'in molası olmaz.
Cumhuriyet yenilmez.
Cumhuriyet yenilirse Türkiye kalmaz.
Türkiye kalmayacaksa ne işe yarar Konstantinopolis.
Evet 23 Haziran seçimi bir beka kavgasıdır.
İstanbul'a bir başkan değil İstanbul'dan Samsun'a gidecek olanı seçeceğiz.
Sonrası çok kolay.
'Takalar geçiyor allı yeşilli
Takalar geçiyor dümenleri lâzlı
Takalar geçiyor en nazlı
Yelkenlilerden de güzel'
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/husnu-mahalli/duello-5162335/
================================
ORHAN UĞUROĞLU: "ERDOĞAN BENİMLE CANLI YAYINA CESARET EDEMEZ"
Kemal Kılıçdaroğlu ile Recep Tayyip Erdoğan'ı 23 Haziran seçiminden önce TV'de canlı yayına davet etmiştim. Kılıçdaroğlu'ndan bana yanıt geldi ki Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan'a şöyle meydan okudu:
"Erdoğan'ın benimle canlı yayına çıkacağını sanmıyorum. Cesaret edemez"
Erdoğan ve danışmanlarından ise henüz bir yanıt yok.
Kılıçdaroğlu'nun "Cesaret edemez" meydan okumasından sonra bakalım Erdoğan'dan "cesur" bir yanıt "varım" diye gelecek mi?
Yoksa Erdoğan bu televizyon canlı yayın davetinden de kaçacak mı?
3 Kasım 2002 seçiminden önce CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ile AKP'nin Genel Başkanı Tayyip Erdoğan 22 Ekim 2002 gecesi Uğur Dündar'ın "Seçim Arenası" programına çıkmışlardı.
Erdoğan 17 yıldır şöyle bir bahane üretiyordu:
"Biz kazanan tarafız kaybedenlerle yayına çıkıp neden onlara puan kazandıralım?"
Erdoğan ve adayı Binali Yıldırım İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını Millet İttifakının CHP'li adayı Ekrem İmamoğlu'na karşı kaybedince Erdoğan fikir değiştirdi.
Yıldırım'a canlı yayına çıkma izni verdi.
Bu akşam FOX TV'nin ve Türkiye televizyonlarının en sevilen televizyoncusu gazeteci yazar İsmail Küçükkaya'nın moderatörlüğünde İmamoğlu ve Yıldırım televizyon canlı yayınlarında kozlarını paylaşacaklar.
Şimdi önemli bir bilgiyi sizinle paylaşayım.
AKP'ye yakınlığı ile bilinen ve son seçimlerle ilgili anket sonuçları ile dikkat çekerek güven kazanan MAK Danışmanlık sahibi Mehmet Ali Kulat bu gece yapılacak yayınla ilgili önemli bir çalışmayı şöyle duyurdu:
"Finansmanı abonelerimiz tarafından karşılanacak; Sayın İsmail Küçükkaya moderatörlüğünde Sayın Binali Yıldırım - Ekrem İmamoğlu ile yapılacak program sonrasında program biter bitmez Call Center üzerinden 33.000 kişiyi (seçmen sayısının binde üçünü) arayacağız.
%40 sabit Telekom %20 Vodafone %20 Turkcell %20 Telekom'un cep telefonlarından aramalar yapılacak.
Bu araştırmada sorular şöyle olacak
- 31 Martta İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminde hangi adaya oy verdiniz?
- Tartışmayı izlediniz mi ve kanaatiniz nedir?
- 23 Haziran da hangi Adaya oy vereceksiniz?"
Kulat'ı arayarak sordum:
Ekrem İmamoğlu ve Binali Yıldırım'ın bu çalışmadan haberi var mı? Sonuçları ne zaman açıklayacaksınız?
Mehmet Ali Kulat "Çalışma hakkında her iki aday da bilgilendirildi. Programa toplumun ilgisini ve seçmene etkisini anlamaya çalışacak çıkan sonuçları en hızlı şekilde uzmanlarla bilimsel değerlendirmesini de yaparak açıklayacağız" diye yanıt verdi.
MAK Danışmanlığın bu araştırmasında iki önemli nokta olduğunu vurgulayayım.
Birincisi finansmanın vatandaşlar tarafından karşılanacak olmasıdır.
İkincisi ise uzmanlarla bilimsel bir çalışma da yapılacağıdır.
Bu iki nokta çalışma sonucunun "bağımsızlığının" göstergesi olacaktır.
EDEP
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan "Bu devletin valisine kimsenin ben edep ederim ağzıma alamam bu ifadeyi kullanma hakkı yoktur" dedi.
Peki
Erdoğan Devletin kurucuları Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları için "iki ayyaş" derken neden edep etmedi?
Erdoğan "Çiftçinin hali ne olacak? Anamız ağladı. Hangi yüzle geliyorsun buraya?" diye bağıran vatandaşa "Ananı da al git" derken neden edep etmedi?
Değerli okurlarım
Zalimleri dize getiren efsane kahramanlar tarihimizde vardır… Bu kahramanlar her türlü adaletsizliğe bayrak açtılar haksızlıklara hukuksuzluklara ve zulme karşı hep kazandılar.
Malkoçoğlu
Köroğlu
Dadaloğlu
Günümüzde de Yandaş Seçim Kurulunun haksız hukuksuz ve adaletsiz şekilde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini iptal edip mazbatasına el konulan kahraman bir siyasetçi var:
Ekrem İmamoğlu…
Ecevit der ki;
"Ne ezilen ne ezen insanca hakça düzen…"
Köroğlu der ki;
"Padişaha bile eğmeyiz başı…"
Dadaloğlu der ki;
"Hakkımızda devlet etmiş fermanı Ferman padişahın dağlar bizimdir…"
Ve son sözüm İsmail Küçükkaya'ya;
Adil ol… Sakin ol…
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/erdogan-benimle-canli-yayina-cesaret-edemez-52281yy.htm
================================
YILMAZ ÖZDİL: GAZETECİ
Üniversitelerden iletişim fakültelerinden sık sık davet gelir gazeteciliği haberciliği anlatayım diye…
E birine git birine gitme olmuyor kolayına kaçıp hiçbirine gitmiyorum diyeceğimi topluca buradan diyeyim.
★
Bu fotoğrafa iyi bakın.
★
77 yaşında.
Sanık sandalyesinde oturuyor.
Gülümsüyor.
★
Ömrü boyunca eğilmedi.
Bükülmedi.
Kıvırmadı.
Kimseye yalakalık yapmadı.
Biat etmedi.
Dibek dövücünün hınk deyicisi olmadı.
Kimseye eyvallahı yok.
Onbinlerce yazı yazdı…
Tek kelime yalan yazmadı.
★
Okurlar dahil kimseye şirin görünme çabası olmadı.
Aman beni sevsinler diye rol yapmadı.
Görüşlerine katıl veya katılma ister beğen ister beğenme…
Harbi harbi yazdı.
Daima kitabın ortasından konuştu.
Kapalı kapılar ardında başka köşesinde başka davranmadı.
★
Duru.
Net.
Ağdasız.
Hep donk diye söyledi.
★
Türk Basını'nın pusulası oldu.
Rotanı kaybedersen gösterdiği yöne bakacaksın…
Aksi yönde mutlaka ve mutlaka yalakaları karşıdevrimcileri bulursun.
İnanmıyorsan dene…
Evren dönemi Özal dönemi Çiller dönemi Akp dönemi hiç şaşmaz.
Bi tarafta onu öbür tarafta öbürlerini görürsün.
★
Az arkadaşı var.
Çünkü arkadaşı diye kimseyi korumadı.
Yamuğu olan kim olursa olsun ayırmadan ayağına bastı.
★
Avanta gezi kollamadı.
Alemlere akmadı.
Tren gibi eviyle işi arasındaki hatta yaşadı.
Ulaşılması güç şöhretini mesleği dışında hiçbir alanda kullanmadı asla menfaat sağlamadı.
★
Anasının ak sütü gibi helal gazetedeki maaşı ve kitap gelirleri dışında gırtlağından tek kuruş geçmedi.
★
Atatürkçü.
Yurtsever.
★
Hırsız politikacıların arsız işadamlarının ve ahlaksız gazetecilerin kollektif nefretini kazanan kalemini satmayan dümdüz bir insan.
★
En ufak suçu olmadığını bugüne kadar yazdıkları nedeniyle ona kin besleyenlerin ondan intikam almak için onu oraya oturttuklarını cümle alem biliyor. Onu sevmeyenler bile bu gerçeği biliyor.
★
Ağlamıyor.
Acındırmıyor.
Medet ummuyor.
77 yaşında…
O her zamanki uslanmaz çocuk ifadesiyle gülümsüyor.
★
Ya bu adam gibi yapın gazeteciliği kardeşim.
Ya da gerekirse limon satın…
Bu işi yapmayın.
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/yilmaz-ozdil/gazeteci-3-5163070/
================================
RIFAT SERDAROĞLU: PORTAKAL'IN PARTİ DEVLETİ
Bu yazıyı İmamoğlu-Yıldırım tartışması programından saatler önce yazıyorum.
O programda ilginç bir şey görürsek onu da bonus olarak yazarız!
AKP'ye o kadar kızıyorum ki tarifi mümkün değil!
Bademleri her gün yargılatsam dönüp bir daha yargılatsam kızgınlığım geçmez.
Türk Milletinin manevi değerleriyle ahlak ve namus anlayışıyla oynadılar!
Toplumun bir kısmını o kadar yozlaştırdılar ki "Çalıyor ama çalışıyor"
"Çalıyor ama din için çalıyor" "Çalıyor ama besmele ile çalıyor" dedirtecek kadar insanları ahlaktan uzaklaştırdılar!
Hiçbir demokratik toplumda kabul edilmeyecek ahlaksızlıklar bizde normal karşılanmaya başladı. Örneğin;
Yolsuzluğu sabit olan ve atılan biri o yere Başkan olmak için aday olabildi!
Efendi hangi yüzle aday olabiliyorsun? Sen de hiç utanma yok mu?
CB'nın oğlunun vakfına belediyeden 16 5 milyon lira aktarıldı!
Adama sormazlar mı? Çocuk sen belediyeye güvenerek mi vakıf kurdun? Madem kendi paranı-malını vakfetmiyorsun bu nasıl vakıf kurmak?
Para belediyenin İstanbullunun nam Bilal Oğlanın!
Avrupa basını defalarca yazdı; Bu adamın-oğlunun-yardımcısının Hollanda'da 140 milyon avro mal varlığı 7 adet mülkü var diye!
Duvardan ses geldi adam tınmadı bile! Surat surat değil kösele sanki…
Tüm bunlar neden oluyor biliyor musunuz?
Ülkeyi yönetecek kişiyi seçerken kullandığımız ölçütler yanlış da ondan!
Bizler Çoban Ateşi Hareketi gönüllüleri olarak ülkenin yuvasından bilerek çıkarılmış çivisini yerine oturtmak yeniden cumhuriyet değerlerine dönmek için tamamen kendi olanaklarımızla gece-gündüz çaba harcıyoruz ya özellikle bana en çok sorulan soru şu;
-Lideriniz kim? Aman bu çok önemli genç olsun yakışıklı olsun tamam mı?
Benden yanıt; Hay hay nasıl olsun? Örneğin Cem Yılmaz gibi sizi güldürecek birini ister misiniz? Ya da Kıvanç Tatlıtuğ Burak Özçivit veya Çukur dizisinin Sena Koçovalı'sı Dilan Çiçek Deniz olabilir mi?
Eyy Necip ve Asil Türk Milleti;
Devleti yönetecek kişilerde dürüstlük namus ahlak insana saygı demokrasiyi hazmetmesi cumhuriyetin değerlerine bağlılık kadın-erkek eşitliğine inanmak hukuka-adalete bağlılık deneyim devlet tecrübesi Türk Milletine sonsuz saygı duymak gibi hasletleri arasaydık bugün başımıza bunlar gelmeyecekti!
Bu özelliklere sahip biri başarısız mı oldu? En azından Türk Milletinden özür dileyip istifa etmesini bilirdi. Yerinden kalkmamak için demokrasi dışı yollara sapan seçimlere hile karıştıran hırsızlığı tüm dünyaca bilinen biri olmazdı…
Olgunlaşmamış ham birini herhangi bir makama getirirseniz en kısa zamanda hem kendisini hem de ona güvenenleri sıkıntıya sokar. Örnek verelim mi?
Fatih Portakal FOX TV'nin sevilen izlenen bir haber sunucusudur.
Geçen hafta "Parti Devleti de olsa bu devlet benim devletimdir" dedi?
Fatih Bey dünyadaki tüm diktatörlerin "Parti Devletini" savunduklarını tüm insanlık suçlarının ve katliamların "Parti Devletleri" dönemlerinde işlendiklerini özgürlüklerin bu zamanda yok edildiğini demokratik rejimlerde "Parti Devleti" olamayacağını bilse yine böyle konuşur muydu?
Elbette konuşmazdı. İnanıyorum ki bir daha asla bu cümleyi kurmaz.
Bu acemiliği devlet yönetimine aktarırsak 17 yılda şu anki noktaya gelmiş oluruz. Zaten geldik de daha ileri geçiyoruz. Bir adım sonrası kaos ve çatışmadır…
Önce hepimiz şunu bilmeli ve iman etmeliyiz;
Bir milletin siyasi ve hukuki örgütlenmesine devlet denir.
Devlet halk iradesinin yönetime yansımasıdır. Çünkü devlet iradesinin kaynağı MİLLET'tir. Bu kaynak milletin madde ve ruh değerlerinden ilham alan milli tarih ve geleneklerini kuşatan varlığın adıdır. Millet ne sadece coğrafya ne ırk ne dil ne din birliğidir. O günümüzün geçmişteki köklerini ve geleceğe ait bir iradenin başlangıcını oluşturur.
Devlet fikri sorumlulukla eşdeğerdir. Devlette sorumluluk yönetenin yönetilene söz vermesidir. Bu söz mutlaka tutulmalıdır.
Unutulmamalıdır ki Türklerde devlet töresine uymayan kişi törensiz gömülür…
================================
RIFAT SERDAROĞLU: SEÇİM BİR OYUN MUDUR?
Araştırmayan sorgulamayan bir toplum haline getirildik.
Sanki görev verip "ülkeyi yönetin" dediğimiz kişiler EFENDİ bizler ise
Kunta-Kinte gibi köleleriz!
Neyi ne zaman ve nasıl yapacağımızı kendilerini efendi sanan kıt akıllılar bizlere söyletmeye çalışıyor!
Mevlevi geleneğinin ünlü temsilcilerinden olan Molla İzzet bakın ne diyor;
"Meşhurdur ki zulm ile olmaz cihan harab
Eyler anı müdahane-i aliman harab"
yani; Dünyayı yıkan zalimin zulmü değil alimlerin yalakalığıdır!
Türkiye'nin yetiştirdiği çok değerli iletişim uzmanlarımız var. Bunlar dünyadaki muhataplarıyla başa baş mücadele edebilecek saygın ve donanımlı kişiler.
İyi de bunlar ülkenin kaderini ilgilendiren konularda niçin susarlar?
Neden bildiklerini işin doğrusunu Türk Milleti ile paylaşmazlar?
Örnek mi;
Türk siyasetine yön verebilecek çok önemli bir seçim yaşayacağız İstanbul'da.
İmamoğlu ve Yıldırım bu Pazar akşamı Türk Milletinin huzuruna çıkacaklar.
Moderatör belli. Yayında sadece İstanbul konuşulacakmış!
Böyle bir saçmalık böyle bir kısıtlama olur mu?
İstanbul gibi bir megapolü yönetmeye talip olan kişiye geçmişi ile ilgili sorular sorulmayacak mı?
Kişinin namuslu olup olmadığını hırsız olup olmadığını dürüst olup olmadığını yetenekli olup olmadığını anlamak oy verecek İstanbulluların en doğal hakkı değil mi?
Geçmişinde saklayacak şeyleri olanlar hangi cesaretle aday oluyor?
İşte burada Türk Üniversitelerine iletişim uzmanlarına bir görev düşmüyor mu?
Bunların içinde "Böyle tartışma programı olmaz bunun adı soytarılıktır" diyecek bir tane vatan evladı yok mu?
Moderatör denilen gazeteci arkadaşın gerçekleri ortaya çıkartmak doğruları kamuoyunun önüne sermek gibi bir görevi yok mudur?
Yoksa moderatör sadece "Trafik lambası" gibi ayarlanmış bir halde
eline verilen soruları soran ve zamanı bildiren biri mi olmalıdır?
Benim adaylardan bir vatandaş olarak mutlaka öğrenmem gerekenler var!
-Mal varlıkları nedir? Bunların alınış tarihleri nedir? Hangi işten kazanılan para ile bu mallar edinilmiştir?
-Bu paralar kazanılırken T. C Devletine ne kadar vergi vermişlerdir?
-Lâik Cumhuriyete-Atatürk İlke ve Devrimlerine-Sosyal Hukuk Devletine bakışları nasıldır?
-Kuvvetler Ayrılığı konusunda ne düşünmektedirler?
-Şeffaflık ve denetim anlayışları nedir?
Değerli Okurlar;
Bir gencimiz İstanbul Belediyesine iş başvurusunda bulunduğunda ıncığına-cıncığına kadar araştırırlar. Peki bizler İstanbul Belediyesi gibi büyük bir gücü teslim edeceğimiz kişinin ne olduğunu niçin araştırmıyoruz?
Neden başkan adayları TV'de bu soruları yanıtlamıyor?
İki adaydan kendine ve geçmişine güvenen biri mal varlığını açıklasa örneğin söze şöyle başlasa; "Ben İmamoğlu veya Yıldırım! Babamdan kalan ve benim edindiğim malların listesini rakibimin belirleyeceği üç Yeminli Mali Müşavire bunların incelenmesi için vekalet vereceğimi belirten yazı ile Sayın moderatör'e teslim ediyorum. Benim geçmişimle ilgili veremeyeceğim hiçbir hesabım yoktur" dese onun ağzını mı kapatacaklar?
Diğeri de açıklamak zorunda kalmayacak mı? İsterse açıklamasın!
İşte o zaman her şey açığa çıkacak ve İstanbullular doğru tercihte bulunabilecektir.
Bu ilk bölümden sonra;
Belediyecilik konusunda hangi aday kendini kanıtlamıştır?
İstanbul'u hangi aday daha yakından tanımaktadır?
Hangi aday gelecek vaat etmekte ve bu işe daha fazla yakışmaktadır?
Elimizde bu benzer veriler olacak ki bizler gerçeği bulup doğru tercihi yapabilelim.
Bilmem derdimi anlatabildim mi Sayın Küçükkaya!
Madem ki bu zor görevi kabul ettin sana yakışan gerçekleri Türk Milletinin önüne sermektir.
Gerisi Türk Milletinin bileceği iştir.
Görelim bakalım Mevla neyler neylerse güzel eyler!
Mevla güzel eyler de moderatör neyler göreceğiz.
Dilerim her şey çok güzel olsun…
================================
CAN ATAKLI: VAHŞETE BİR DE BÖYLE BAKIN
Geçen hafta Erdoğan'ın yeni bir saray yaptırdığı Gökova'daki Okluk Koyu ile ilgili iki yazı yazmıştım.
Özal'ın yaptırdığı 236 metrekarelik mütevazı bir yazlık ev yıkıldı yerine binlerce metrekare alanı kaplayan bir saray ve 3 ayrı blok üzerinde misafirhaneler yapıldı.
Bunun için binlerce ağaç kesildi.
Üç dev helikopter pistinin de yapıldığı Okluk Koyu'na Erdoğan'ın çalışanları için bir de küçük köy inşa edildi.
Okluk Koyu'nun yok edildiğini gösteren hava fotoğrafları herkesin çok ilgisini çekmişti.
Bugün de sizlere inşaatın henüz başladığı sırada çekilen hava fotoğrafını sunuyorum.
Çünkü bu sayede dünyanın cennet köşelerinden biri olan Okluk Koyu ve çevresinin ne hale getirildiği daha iyi görünüyor.
Sarayın bitmekte olan halini gösteren fotoğrafında benim de dikkatimi çekmemişti bu alana inşaat yapılıp sadece ağaçlar kesilmemiş denizin doğal dengesi de değiştirilmiş.
Okluk Koyu'nun doğal hali denizin doldurulmasıyla "hilal" haline getirilmiş. Sanıyorum tam karşısına da yıldız biçiminde bir minik ada yapacaklar.
Aslına bakarsanız iki fotoğrafı birlikte yayınladıktan sonra bir şey yazmaya bile gerek kalmıyor.
Bence ikisine aynı anda bakıp farkları inceleyerek doğanın vahşice nasıl katledildiğinibizzat kendiniz değerlendirin.
NOSTALJİ
Köprüleri açtıran işçi direnişinin 49'uncu yılı
Bugünün gençleri belki kitaplarda bile bulamazlar 15-16 Haziran işçi direnişini.
Bundan 49 yıl önce 15 Haziran 1970'te İstanbul sendika tarihinin en büyük gösterisi ile sarsılmıştı.
1961 Anayasası'nın getirdiği hak ve özgürlükleri fazla bulan egemen güçler sendikal hareketi kırmak için tek tip sendikacılık oluşturmaya çalışıyorlardı.
Buna baş kaldıran işçiler 15 Haziran günü sokaklara çıktı.
200 bini aşan işçinin eylemini kesebilmek için polis Atatürk ve Galata köprülerini açıp geçişleri önledi.
1970'de henüz Boğaz Köprüsü de olmadığı için Anadolu Yakası'ndan gelecek işçilerle Avrupa Yakası işçileri bir araya gelemedi.
Haliç'teki köprüler de açılınca Avrupa Yakası'ndaki işçiler de ikiye bölünmüş oldu.
Böylelikle ancak iki günde durdurulabildi bu büyük kalkışma.
İşçi hareketleri 1977'ye kadar sürdü.
1977'de ise kanlı 1 Mayıs ile işçi ve sendika hareketine çok ağır darbe vuruldu.
12 Eylül'de de sendikalar iyice işlevsiz hale getirildi.
Günümüzde elbette işçiler haklarını aramak için hâlâ mücadele ediyor ama iktidar "Biz girişimcimize dokundurtmayız" diyerek işçilere asla nefes aldırmayacağını her fırsatta gösteriyor.
BUNU YAZMAK GEREK
Geldik bir Babalar Günü'ne daha
Bugün tıpkı son Anneler Günü'nde gibi hissediyorum.
Babamın ölümünden 7 yıl geçti.
Annemi ise bu yıl kaybetmiştim biliyorsunuz.
Bu yılın Babalar Günü benim için artık hem annesiz hem babasız geçiyor.
Ama hayat böyle akıyor işte.
Bütün babaların bu gününü kutluyorum.
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
Güya cevap verirken itirafta bulunuyorlar
Üzerinde fazla yorum yapmayacağım. Amerikan Elçiliği dün bir tweet attı.
Şöyle diyordu; "İfade ve basın özgürlüğü demokrasiyi güçlendirir ve bu özgürlüğün her yerde korunması gerekir. Gazetecileri mesleklerini icra ettikleri için suçlamak bu evrensel prensibe aykırıdır. "
Çok belli ki Sözcü'ye açılan akıl almaz dava ve bu davanın ısrarla uzatılması kastediliyor
Hemen ardından Türk Dışişleri Bakanlığı'nın şu tweeti belirdi sosyal medyada; "Türkiye'de basın ve ifade özgürlüğü Anayasa'mızın teminatı altındadır. Ancak bu hak gazetecilik kisvesi altında yasalara aykırı hareket edilmesine ve terörizmin desteklenmesine cevap vermez. "
Amerika'ya verilen cevabın ilk cümlesi çok güzel.
Ama ikinci cümle facia.
Çünkü o bir itiraf. "Evet" diyorlar "Biz bizden olmayan gazetecilere canımızın istediği gibi davranabiliriz. "
ÇOK GÜLDÜM
4 pazar fıkrası birden
Bu hafta Yıldırım Tuna'dan 4 fıkra geldi.
Buyurun birlikte gülelim;
Norveçli turistler
Garson deniz kenarındaki restoranda bir az önce hesap pusulasını getirip bıraktığı minik sandığı aralayıp içine baktıktan sonra servis yaptığı Norveçli çifte dönüp "Size bir bilmeceee…" demiş
" Bir Norveçli ile bir kano arasında ne fark vardır?. . "
Biraz düşündükten sonra " Bilemediikk!" diye merakla gülüşmüş Norveçli çift.
" İşte cevabı" demiş garson dişlerini sıkarak "Kanolar bile bazen bahşiş bırakırlar!"
Aktör Damat
Şöhret peşindeki genç aktör babasından kızıyla evlenmeleri için izin istemiş.
"Kızımı hayatta bir aktörle evlendirmem" demiş baba.
"Oyunumu seyreder ve performansımı görürseniz fikrinizin değişeceğinden eminim. . Bu gece bekliyorum efendim. . "
Baba daveti kabul etmiş oyunu seyretmiş ertesi gün de delikanlıyı aramış "Haklısın. . "demiş "Fikrimi değiştirdim. . Kızımla evlenebilirsin… Senden hayatta aktör falan olmaz!"
O Meşhur Grup
Arkadaşı "Yahu eşinden sürekli şikayet edip duruyorsun… Niye evlendin kardeşim o zaman?" diye sormuş
"Sorma" diye cevap vermiş bizimki "Türkiye'de o ev senin bu ev benim gidip her kızı isteyip duran Allahın cezası bir 'Doktorlar ve Mühendisler grubu' vardır ya. Beni de 'Bu grup ha bire bize gelip duruyor ona göre' diye yengen gaza getirdi biz de o yaşlarda da sazanız ya fırlayıp gidip evlendik işte. . !"
Rom neye yarar?
Adam lüks otelin barında bir kokteyl ısmarlamış ve barmene "Neler var bu kokteylin içinde?" diye sormuş.
"Süt şeker ve rom efendim" diye cevaplamış barmen.
"Güzel bir şey mi bari?"
Barmen "Evet efendim harikadır" demiş "Şeker şehvet süt ise enerji verir. "
Adam merakla "Peki ya rom?" diye sormuş.
"Sorduğunuz soruya bakın efendim" demiş barmen "Rom da bu şehvet duygusu ve bu enerji ile neler yapılması gerektiği konusunda size durmadan bir sürü çılgınca düşünceler üretir!"
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/can-atakli/vahsete-bir-de-boyle-bakin-5162377/
Can Ataklı2. JPG
================================
SİNAN MEYDAN: İSTANBUL'A İHANETİN TARİHİ
"Bir vakitler şekilleri boyları ve renkleri tespit edilen binalarla süslenmiş yedi tepenin efsanevi manzaraları artık silinmek üzeredir… İstanbul gelecek asırlarda yedi tepesi seçilemeyen mimari anıtları görülemeyen cüce ve dev beton yapılar şehri olmak tehlikesi içindedir. " (Haluk Y. Şehsuvaroğlu Cumhuriyet 1952)
21 Ekim 2017'de AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan aynen şöyle demişti: "İstanbul müstesna bir şehirdir. Ama biz bu şehrin kıymetini bilmedik. Biz bu şehre ihanet ettik hâlâ da ihanet ediyoruz. Ben de bundan sorumluyum. "
Erdoğan çok haklı! AKP döneminde İstanbul ranta betona teslim edildi. Ancak "İstanbul'a ihanet" yeni başlamadı; "İstanbul'a ihanetin" bir tarihi var.
23 Haziran İstanbul seçimleri öncesinde "İstanbul'a ihanetin tarihini" okumaya ne dersiniz?
ANKARA'NIN İMARI
Atatürk başkent Ankara başta olmak üzere tüm Türkiye'yi planlı kentlere kavuşturmak istiyordu.
1928'de Hermann Jansen tarafından hazırlanan Ankara İmar Planı (Jansen Planı)1932'de uygulanmaya başlandı. Jansen Ankara'yı planlarken çağdaş bir başkentin temel ihtiyaçlarını esas aldı. Yeni Ankara'yı kurarken eski Ankara'nın tarihi dokusunu da korumayı amaçladı. Yeni Ankara'yı –Atatürk'ün isteğiyle- Çankaya-Ulus yönünde gelişecek biçimde planladı. Ticaret merkezi Ulus'ta yönetim merkezi Yenişehir'de olacaktı. Plana göre geniş bulvarları en fazla üç katlı çağdaş binaları ve Atatürk Orman Çiftliği gibi bolca yeşil alanlarıyla bozkırın ortasında modern bir Ankara yükselecekti.
Ankara Atatürk döneminde bir başkente yakışır biçimde planlı ve çağdaş bir kent olarak gelişti.
Tek parti döneminde İstanbul'un imarı
Atatürk İstanbul'un imarı için 1936'da M. Henri Prost'u görevlendirdi. Prost iki yıl içinde İstanbul'un imar planını hazırladı: Büyük parklar kent içi kara yolları Sirkeci'den başlayan bir banliyö tren hattı Yedikule-Eminönü-Karaköy-Taksim metro hattı Yenikapı'da büyük bir liman ve bir aktarma istasyonu planladı.
Prost İstanbul'un tarihi dokusunu korumak için 40 rakımın üzerine inşa edilecek yapılara 12.50 metre yükseklik sınırı koydu. Sarayburnu ile Küçükayasofya arasındaki alanı "Arkeolojik Park Alanı" ilan etti ve burada bodrum kata izin vermeden yapı yüksekliğini 2 katla sınırlandırdı. Prost her ne kadar eski eserleri korumayı esas almışsa da 10 yıllık uygulama sırasında maalesef çok sayıda tarihi eser yıkıldı.
1940'ta İsmet İnönü döneminde İstanbul'un Vali-Belediye Başkanı Lütfi Kırdar Prost'un planı çerçevesinde İstanbul'un imarına başladı. Önce Taksim Topçu Kışlası yıkılarak yerine 38 bin m2'lik "İnönü Gezisi" (Taksim Gezi Parkı) adlı bir yeşil alan oluşturuldu. (1942). Spor ve Sergi Sarayı Harbiye Açıkhava Tiyatrosu Atatürk Köprüsü Atatürk Bulvarı Maçka Parkı Yıldız ve Emirgan Koruları Abbasağa Parkı yapıldı. Dolmabahçe Sarayı Ahırları yıkılarak Beşiktaş İnönü Stadı inşa edildi (1947).
Ayrıca İstanbul'un her iki yakasında elektrik ve su şebekeleri geliştirildi. Tramvay ve telefon ağları genişletildi. Yeni mahalleler ve yeni yollar inşa edildi. İstanbul'un tarihi camileri onarıldı. Kapalıçarşı Babıali Mısır Çarşısı müzeye dönüştürülen Topkapı Sarayıve Ayasofya restore edildi.
1950'de Demokrat Parti (DP) iktidara geldi. Yüksek Mimar Doğan Hasol'un ifadesiyle "1955'ten itibaren Başbakan Adnan Menderes'in tutkulu imar hareketleri İstanbul'un altını üstüne getirdi. "
İstanbul'un imarı mı? İstanbul'un fethi mi?
1864'te İstanbul'da ilk belediye (şehir emaneti) kurulduktan sonra zaman zaman "imar"adı altında yıkımlar yapıldı.
İstanbul'daki en acımasız yıkımlar 1955-60 arasında DP döneminde yapıldı.
Başbakan Adnan Menderes Haussmann özentisiyle (III. Napolyon'un 1853-1870 arasında Paris'in imarıyla görevlendirdiği vali) İstanbul'da geniş yollar ve caddeler açmak istedi.
15 yıldır İstanbul'un imarını yürüten H. Prost 1951'de İstanbul'dan ayrılmıştı. DP 1956'da Alman Hans Högg'ü Türkiye'ye çağırdı.
Menderes 25 Eylül 1956'da "İstanbul'u yeniden fethetmek" sloganıyla imar çalışmalarını başlattı. Amaç İstanbul'da trafiği rahatlatmak yeni yollar ve meydanlar açmak şehri güzelleştirmek ve tarihi yapıları korumaktı. Ancak "tarihi yapıları korumak" lafta kaldı. Öyle ki DP eski İstanbul'u bir an önce yıkmak için kanunlar çıkardı: 9 Temmuz 1956 tarihli yeni imar kanununa göre yıkılması istenilen yapılar Yüksek Kurul onayı alınmadan hemen yıkılacaktı. 8 Eylül 1956 tarihli istimlâk kanunuyla da istimlâk yetkisi belediyelere verildi.
1 Nisan 1958'de İstanbul İmar ve Planlama Müdürlüğü kuruldu. Müdürlük İtalyan Luigi Piccinato yönetiminde İstanbul'un nazım planını hazırladı.
Ancak uygulamada "plan" değil "plansızlık" hüküm sürdü. Önce Belediye Meclisi kararıyla Menderes'e "Fahri Belediye Başkanı" nişanı ve beratı verildi. Sonra Menderes'in istediği yerlerde caddeler açıldı çok geniş yollar yapıldı tarihi binalar yıkıldı. Plansız programsız istimlâkler yapıldı. 1958'e gelindiğinde belediye istimlak borçlarını ödeyemez duruma geldi. 1958–1960 arasında İstanbul'da istimlâklere harcanan 536 milyon lira o yıl Türkiye'deki tüm belediyelerin toplam bütçesini aşmıştı. Zamanla istimlak bedelleriazaldı ödemeler aksadı. Mal sahiplerine uzun vadeli bonolar verildi. 1961'de Yassıada'da görülen davalardan biri "İstimlak Yolsuzluğu" davası olacaktı.
Menderes'in İstanbul'u yıkıp yeniden yapmaya çalıştığı o günlerde Türkiye çok ağır bir ekonomik krizin pençesindeydi. 4 Ağustos 1958 devalüasyonuyla Dolar 2.80 TL'den 9.00 TL'ye yükselmişti. O ekonomik koşullarda artan maliyetlere rağmen imar çalışmalarına devam edildi.
DP döneminde İstanbul'daki imar çalışmaları sonunda Vatan Caddesi Millet Caddesi Fevzi Paşa Caddesi Londra Asfaltı Sirkeci-Florya Sahil Yolu Eminönü-Unkapanı Yolu Barbaros Bulvarı İstinye-Tarabya-Büyükdere Yolu Karaköy-Beşiktaş Yolu Karaköy-Azapkapı Yolu Kemeraltı Caddesi Divanyolu Edirnekapı-Beyazit-Aksaray Yolu ve Bağdat Caddesi yapıldı. Beyazıt Meydanı defalarca yıkılıp yeniden yapıldı.
DP'nin 1953'teki "imar affı" ve Menderes'in gecekondulara izin vermesi İstanbul'a büyük zarar verdi. Öyle ki 1960'a gelindiğinde İstanbul'daki gecekondu sayısı 60 bine çıkacaktı. DP döneminde bir taraftan gecekondular diğer taraftan yüksek binalar İstanbul'un çehresini bozmaya başladı. 1953'te bir yarışma sonunda inşa edilen İstanbul Belediye Sarayı Prost'un "İstanbul Yarımadası'nda 40 rakımın üzerinde 12.50 metreden yüksek yapı yapılamaz" kuralını delen ilk bina oldu. DP İstanbul'un nefes almasını sağlayan "İnönü Gezisi"ni de Hilton Oteli'ne kurban etti.
DP döneminde yok edilen tarih
DP döneminde İstanbul'un imarı nedeniyle aralarında çok sayıda tarihi yapının daolduğu toplam 7289 bina yıkıldı. Bizzat Lütfi Kırdar'ın verdiği bilgiye göre Tek Parti döneminde 1939-1948 arasındaki imar faaliyetleri sırasında İstanbul'da yıkılan bina sayısı ise 1148'di.
DP'nin çıkardığı kanunlarla Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu devre dışı bırakılarak tarihi eserler fotoğrafları bile çekilmeden yıkıldı.
DP'nin "yol yapıyoruz kavşak yapıyoruz meydan açıyoruz" diyerek 1950'lerdebuldozerlerle yıkıp yok ettiği çok sayıda han hamam çeşme türbe cami ve mescit gibi tarihi eserlerden bazıları şöyle:
Murad Paşa Hamamı Beyazid Hamamı Fatih Külliyesi'nin Akdeniz Medreseleri Koca Ragıp Paşa Kütüphanesi ve Sıbyan Mektebi Simkeşhane ve Hasanpaşa Hanı'nın bir kısmı tarihi surların yola denk gelen bölümleri Galata Sur Burcu Karabaş Hamamı Karabaş Camisi Kılıç Ali Paşa Camisi Dükkânları Müşirlik Dairesi Tophane Çeşmesi Sanayi Kışlası II. Abdülhamit Çeşmesi Mecidiye Kasrı Nusretiye Camisi Sebili Çivici Limanı Mescidi Süheyl Bey Camisi Hatuniye Mescidi II. Ahmet Paşa Kütüphanesi Ahmet Paşa Türbesi Fındıklı Hamamı Yusuf Paşa Sebili Ebussud Efendi Çeşmesi Ali Paşa Çeşmesi Kabataş Limanı Esad Mehmet Efendi Çeşmesi Silahtar Yahya Efendi Çeşmesi Saadettin Efendi Çeşmesi Emin Ağa Sebili Dolmabahçe Camisi'nin Avlu Muvakkithanesi Dolmabahçe Tiyatrosu ve Istab-ı Amire Şirmert Çavuş Camisi Sirmert Çavuş Çeşmesi Çavuş Çeşmesi Tevekkül Hamamı Yusuf Paşa Çeşmesi Haftani Camisi Murat Paşa Camisi Aksaray Çeşmesi Aksaray Karakolu Horhor Hamamı Oğlanlar Tekkesi Çakır Ağa Camisi ve Çeşmesi Ebubekir Paşa Mektebi Camcılar Camisi Valide Çeşmesi Valide Türbesi Baba Camisi Ankaravi Mehmet Efendi Medresesi İbrahim Paşa Hamamı Gürcü Mehmet Çeşmesi Ebul Fazıl Mahmut Efendi Medresesi Ahmet Paşa Çeşmesi Mimar Ayas Camisi Sebil Kırk Çeşmeler Katip Çelebi Mezarı Hasan Paşa Çeşmesi Şücaeddin Camisi Şebsafa Kadın Camisi Yaver Ağa Çeşmesi Beşiktaş Hamamı Beyhan Sultan Sarayı… Liste uzayıp gidiyor.
Şu garipliğe bakın ki bir taraftan İstanbul'un fetih kutlamalarını başlatan Menderes diğer taraftan "İstanbul'u yeniden fethediyoruz" diyerek Osmanlı İstanbul'unu buldozerlerle yıkıyordu.
"İstanbul'a ihanet" DP sonrasında da devam etti hâlâ devam ediyor.
Menderes'in yıktığı tarihi camiler
Menderes kendi döneminde İstanbul'da 86 caminin onarılmasıyla övünüyordu. Ancak aynı dönemde İstanbul'da 60 civarında caminin yıkılıp yok edildiğinden hiç söz etmiyordu.
DP döneminde İstanbul'da Tophane Karaköy Fatih Eminönü Saraçhane ve Beşiktaş'ta tam anlamıyla bir tarihi cami kıyımı yaşandı.
İşte Menderes döneminde İstanbul'da yıktırılan cami ve mescitlerden bazıları:
1- Murat Paşa Camisi
2- Oruç Gazi Camisi
3- Çakır Ağa Camisi
4- Kazasker Abdurrahman Camisi
5- Süheyl Bey Camisi
6- Karaköy Camisi/Mescidi
7- Nusretiye Camisi
8- Alaca Mescidi
9- Karabaş Mustafa Ağa Camisi
10- Fatma Sultan Camisi
11- Mimar Ayas Camisi
12- Hatuniye Mescidi
13- Sirmert Çavuş Camisi
14- Haftani Camisi
15- Çivici Limanı Mescidi
16- Camcılar Camisi/Mescidi
17- Baba Hasan Âlemi Camisi
18- Karagöz Mescidi
19- Şücaeddin Camisi
20- Şebsafa Kadın Camisi
21- Tüfenkhane Mescidi
22- Zeytinciler Mescidi
İnönü cami düşmanıydı ha!
Demem o ki: Ben 23 Haziran'da "İstanbul'a ihanet eden" zihniyete oy vermeyeceğim.
KAYNAKLAR:
1-F. C. Bilsel P. Pinon "İmparatorluk Başkentinden Cumhuriyet'in Modern Kentine: Henri Prost'un İstanbul Planlaması (1936-1951)" İstanbul Araştırmaları Enstitüsü İstanbul 2010.
2-Müge Ceyhan İstanbul'da Tarihi Çevre Koruma ve Basın Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi İstanbul 2006.
3-Burak Boysan "Menderes Dönemi Belediyeciliği Halkla İlişkiler Stratejisi Olarak İstanbul'un İmarı Türk Belediyeciliğinde 60. Yıl Uluslararası Sempozyumu Ankara 1990.
4-Doğan Hasol "Kentleşme ve İstanbul" TMH S.413 2001/3.
5-Doğan Hasol "İmar mı? Yıkım mı?" Yapı Dergisi S. 151 1.06. 1994.
6-Sinan Meydan El-cevap 2. bas İstanbul 2013.
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/sinan-meydan/istanbula-ihanetin-tarihi-5171022/
================================
BEKİR COŞKUN: "ŞEREFLİ YAŞAMA HAKKI…"
Necati Doğru çok önemli bir kavramı ortaya attı:
"Şerefli yaşama hakkı…"
★
Bir türkü tutturursun kaldırımda kutulara tekme atarsın yüzün güler eşe-dosta takılırsın selam verirsin el sıkarsın içinde bir huzur vardır başın diktir…
İsterse dünyada hiçbir varlığın olmasın…
"Şerefli yaşama hakkın" vardır…
★
Emin Çölaşan'ın odasına girdim…
Yüzünde acı vardı…
"Savunmamı yazıyorum şu halime bak" dedi…
Yüzlerce hırsızlığı sahtekarlığı şerefsizliği ortaya çıkarmış FETO tehlikesini ilk köşesinden öğrendiğimiz Emin Çölaşan "FETO'cu olmadığını" ispatlamaya çalışıyordu…
Gözlerim doldu çıktım…
Aslında "Şerefiyle yaşama hakkını" elinden almak istiyorlardı direniyordu…
★
FETO'ya ilk mücadeleyi başlatan tek yüksek tirajlı gazete SÖZCÜ'nün yürekli sahibi Burak Akbay… Bugünkü iktidar "Muhterem hoca efendi" derken "FETO tehlikesi" manşetlerini atan Metin Yılmaz… FETO'yu ilk kez onun köşesinden öğrendiğimiz Emin Çölaşan ve suçu günahı olmayan arkadaşlarımız…
Önceki gün SÖZCÜ davasının duruşması vardı…
Necati Doğru savunmasında şöyle diyordu:
"İktidarların uşağı olamam… İktidara gelmek isteyenlerin de uşağı olamam… Beni iktidarın yazarı olmadığım için cezalandırmak istiyorlar… (……) Bana yapılan bu suçlama şerefli yaşama hakkımı elimden almaktır… Bu suçlamayı kabul etmiyorum…"
★
"Şerefli yaşama hakkı…"
İftira yalan suç üretme sorgulama hapis… İnsanların "Şerefli yaşama hakkını" elinden almaya çalışır iktidar…
Ama Mehmet Haberal Mustafa Balbay Tuncay Özkan İlker Başbuğ gibi "Şerefli yaşama hakkı" ellerinden alınmak isteyen nice insanlar aramızda şereflerine şeref katarak dolaşıyorlar… Ne var ki onların elinden "Şerefli yaşama hakkını" almak isteyenler kaçtıkları Balkan ülkelerindeki otel odalarında biraz olsun "Şerefli yaşama hakkına" hasret…
★
Çünkü "şerefle yaşama hakkı" mahkemelerle verilip-alınmıyor…
Kamu vicdanındadır o…
★
Sormak lazım şimdi:
Senin "Şerefle yaşama hakkın" var mı?. .
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/bekir-coskun/serefli-yasama-hakki-5162524/
- - - - - - - - - - - - -
a45UyF587661
Turkiye Cumhuriyeti ni kuran Turkiye halkina Turk milleti denir...
Gazi Mustafa Kemal ATATURK
- - - - - - - - - - - - -
JEAN MESLIER : SAGDUYU TANRISIZLIGIN ILMIHALI
33. DOGA OLAYLARI ALLAH'IN VARLIGINI KANITLAMAZ
Bize temin ederler ki, doganin olaganustu olaylari bir Allah'in varligina bizi goturmek ve bu onemli gercege bol bol inandirmak icin yeterlidir.
Ancak dunyada, dogayi izlemek ve seyrini degerlendirmek icin, bos zamani, yetenegi ve gerekli egitimi, hazirliklari bulunan kac kisi vardir? Insanlarin cogunlugu, ona hic dikkat etmezler. Bir koylu her gun gormus oldugu gunesin guzelligine asla hayran olmaz. Bir gemici, denizin bir dizi hareketini asla hissetmez; bunlardan teolojik sonuc cikarmaz. Zamaninda, duzeneklerini anlayamadiklari her konuda kendilerine Allah'in parmagi gosterilmis olan ve onceden ilahiyatcilar eliyle hazirlanmis bulunan bazi kimseler icin, ancak bunlar icin, doga olaylari bir Allah'in varligini kanitlayabilir. Batil fikirlerden arinmis bir fizikci, doga olaylarini doganin gucunden, surekli ve cesitli yasalardan, karmasik birlesmelerin zorunlu sonucundan baska bir sey olarak gormez.
- - - - - - - - - - - - -
Baglilik, dusunmemek demektir, dusunmeye gerek duymamak demektir.
Baglilik, bilincsizliktir.
George Orwell1984
- - - - - - - - - - - - -
Aldatilmaniza izin vermeyin; buyuk entelektueller suphecidir.
NIETZSCHE, FRIEDRICH (1844-1900) Alman filozof.
Ateistin Kutsal Kitabi - Aforizmalar - Derleyen Joan Konner
- - - - - - - - - - - - -
Grup eposta komutlari ve adresleri | : | |
Gruba mesaj gondermek icin | : | ozgur_gundem@yahoogroups.com |
Gruba uye olmak icin | : | ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com |
Gruptan ayrilmak icin | : | ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com |
Grup kurucusuna yazmak icin | : | ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com |
Grup Sayfamiz | : | http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/ |
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz | : | http://orajpoyraz.blogspot.com/ |
-------------------------------------------------
This free account was provided by VFEmail.net - report spam to abuse@vfemail.net
ONLY AT VFEmail! - Use our Metadata Mitigator™ to keep your email out of the NSA's hands!
$24.95 ONETIME Lifetime accounts with Privacy Features!
No Bandwidth Quotas! 15GB disk space!
Commercial and Bulk Mail Options!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder