8 Haziran 2019 Cumartesi

Son günlerde öne çıkan bazı yorumlar... 2019-06-7 1


================================

NECATİ DOĞRU: BEDAVA PİRİNÇ VERMİYOR MEYDANLARI DOLDURUYOR

Bedava kömür.

Bedava makarna.

Bedava pirinç.

Bulgur şeker.

Bedava koli vermiyor.

Çay paketi atmıyor.

Seçim otobüsünden çocuklara oyuncak fırlatmıyor. Bedava elektrik ve mahkum yakınlarına af sözü de vermiyor.

İmar affı.

Vergi affı.

Servet affı.

Stok affı.

Faiz affı.

Döviz affı.

Kötü sicil affı.

Köprü ceza affı.

Kredi kartı affı.

Tembel öğrenici affı.

Banka borcu affı.

Bedelli affı sözü vermiyor. İstanbul'un seçkin semtlerinde imar rantı kişiye parsele firmaya özel imar izni sözü vermiyor. Devletten ihale belediyeden büfe Ulaştırma Bakanlığı'ndan "yap-işlet-devret modeliyle yolcusu garantili havaalanı geçecek aracı garantili köprü kazancı garantili otoyol" Sağlık Bakanlığı'ndan "hastası garantili hastane ihalesi" sözü de vermiyor. "Partiye üye ol gel belediyede bakanlıkta işin hazır" sözü de vermiyor.

Bu ne büyüdür!

Meydanları dolduruyor.

★★★

Hakkı elinden alınmış Ekrem İmamoğlu eşini çocuklarını annesini de yanına alarak bayramda bostanında patates tarlasında mısır ekip hasat ettiği ağacından kiraz dalından fındık topladığı cumhuriyet şiirleriyle doğup büyüdüğü köyüne dedelerinin mezarını ziyarete gitti. Trabzon'da Giresun'da Ordu'da meydanlarda çok büyük kalabalıklar onu karşıladı.

Haykırdı meydanlar:

Her şey güzel olacak!

Umutla seslendi insanlar:

Amin!

Amin!

Amin!

Kadınlar anneler özellikle üniversite bitirmiş işsiz gençler çoğunluktaydı. Karadeniz kıyı şehirleri bugüne kadar iktidar partisinin yıkılamaz kalesi gibi duruyordu ama kelimenin tam anlamıyla Ekrem İmamoğlu bayram gezisini kendi lehine "Karadeniz Fırtınasına" çevirdi. Daha önce Hatay'da Adana'da Mersin'de Antalya'da Akdeniz kıyısında Trakya'da Türkiye'de 10 büyük şehirde iktidarın ensesinde patlayan "şehir tokadı" bu kez Karadeniz'de horon tepe tepe birikti büyüdü kabardı bentlerini yıkan sel oldu Tayyip Erdoğan'ın iktidarını sandıklarda silip atmaya kesin kararlıymış gibi geliyor.

★★★

Bu ne çekimdir!

Bu ne sarılmadır!

Bu ne sahiplenmedir!

O mu çekiyor iktidardaki rakipleri mi insanları ona doğru itiyor? Ekrem İmamoğlu bu insanlara ne verdi?

Eşitlilik sözü.

Kardeşlik sözü.

Çok çalışmak sözü.

Ahlaklı olmak sözü.

Dürüst olmak sözü.

Hukuka saygı sözü.

Adalete bağlılık sözü.

Özgür yaşama sözü.

Çocukları sevme sözü.

Allah'ı sevme sözü.

Vatanı sevme sözü.

"Ben" dedi.

"Doğup büyüdüğüm bu toprakların insanları sizlere verdiğim sözler için mahcup olmama sözünü veriyorum"

Bu sözlerin hepsi toplanınca ortaya tek bir kelime "demokrasi sözü" çıkıyor.

"Yunan'dır"

"Rum'dur"

"Pontus'tur" dediler. Eski kokmuş pusu kurma. Lekeleme. İnsanlar hiçbir şüpheye düşmeden onu yine kucaklamak için meydanlara doldular.

★★★

Bu nedir?

Birinci Meşrutiyet'in ilanı ile dikilen 143 yıllık demokrasi ağacı meyve verdi.

Bu işte odur!

Bundan sonra "sözlerini tutmayanlar" öyle 15-20 yıl yuttur gitsin idare edemeyecekler. İlk 4 yıl içinde "demokrasi tokadı" yiyecekler.

Gelen demokrasi tokadıdır!

KALEMİN GÖR DEDİĞİ

İmamoğlu'nu almadılar "ÇÜK" elde kaldı!

Bu "ÇÜK" deyimi yazılarını beste yapar gibi yazan bizim Bekir Coşkun'un pırıltılı zekasından çıktı. İngilizce "Very Important Person" kısaca "VIP" diyorlar. Hava meydanlarında devlet büyüklerinin yüksek bürokratların iktidar yakınlarının kullandığı ayrıcalıklı imtiyazlı bekleme salonu. Ben hiç bulunmadım. Çay kahve pasta bedavaymış. Uçağa en önce VIP'liler alınıyor. VIP'in Türkçesi "çok ünlü kişi" demek. Bekir Çok' un "Ç" sini ünlünün "Ü"sünü kişinin "K"sini yan yana getirdi "ÇÜK" diye yazmaya başladı. Ekrem İmamoğlu'nu Ordu'da VIP salonuna yani "ÇÜK odasına" almadılar. Vali "almayın" demiş. İmamoğlu umursamadı kopleks yapmadı ÇÜK elde kaldı.

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/necati-dogru/bedava-pirinc-vermiyor-meydanlari-dolduruyor-5061997/

================================

MURAT İDE: AFFETME BİZİ ŞAHİN BEY !

ahin'i sorarsan otuz yaşında

Süngüyle delindi köprü başında.

Çeteler toplanmış ağlar başında.

Uyan şahin uyan gör neler oldu.

Sevgili Ayıntab'a Fransız doldu. "

**

Şair Anteplilere de şöyle seslenir;

"Düşünme arkadaş Allah büyüktür

Alamaz bir tek taş Allah büyüktür

Sen çalış ve uğraş Allah büyüktür.

Sönmesin İslâm'ın parlak yıldızı..."

**

ahin'i sorarsan" dediği İstiklal Harbimizin kahramanlarından Şahin Bey...

Aziz şehidimiz işgalci Fransızlara yazdığı mektupta der ki;

- "Kirli ayaklarınızın bastığı şu toprakların her zerresinde şühedâ kanı karışıktır… Din için namus için hürriyet için ölüme atılmak bize Ağustos ayı sıcağında soğuk su içmekten daha tatlı gelir. Bir gün evvel topraklarımızdan savuşup gidiniz. Yoksa kıyarız canınıza. "

**

Yemen cephesinde. . Trablusgarp cephesinde. . Balkan savaşlarında. . Galiçya'da Sina Cephesi'nde. .

Osmanlı için İstiklal için nerede bir cephe varsa koşarak gitmiş bir kahraman Şahin bey. .

Mısır'da İngilizlere esir düştüğünde geçirdiği karanlık günleri hiç hesaba katmadan kurtulur kurtulmaz İstanbul'a gelip vazife isteyen bir vatan sevdalısı. .

**

Bunları niye hatırlattım biliyor musunuz?

Bayram Namazı'nda şöyle buyuruyor imam kılıklı bir meczup;

nönü'de Sakarya'da şöyle zafer kazandık böyle zafer kazandık. Hepsi yalan. Keşke o savaşı kaybetseydik sonra kazanıp Osmanlı'yı yeniden kurardık. . "

Nerede söylüyor bunu? Adını işte o kahramanımızdan alan Şahinbey ilçesinde. .

**

Adını İstiklal Harbi'nin kahramanından alan ilçemize imam kılığında gönderilen bir şgal kuvvetleri ajanı"nın kustuğu kindir bu. .

Allah için Kur'an için Bayrak için Vatan için Namus için kelleyi koltuğa alıp şehadet şerbeti içmişlerin memleketinde o şehadete laf edebilecek kadar cüretkardır bu meczupluk. .

**

Türk Emniyeti'nin yüz aklarından Mutlu Çelik zamanında bakın nasıl cevap vermiş bu alçaklığa;

şgaldeki hali sakın unutma Atatürk'e dil uzatma şerefsiz

Sen anandan yine çıkardın amma baban kimdi bilemezdin şerefsiz. . "

**

Aynı İstiklal Harbi'nin büyük komutanlarına ki ayyaş" diyebilenlerin yönettiği Türkiye'de bu meczupların sonu gelmez. .

Mesele bu meczuplar değil mesele o meczubu dinleyip gıkını çıkarmayanlar. .

Hiç kusura bakmasınlar. . Şahinbeyliler o dakika o namazı kılabilmelerini borçlu oldukları ecdadın aziz hatırasına sahip çıkmalı o lafları o meczuba yutturmalıydı. .

Yapmayanlara yazıklar olsun. .

Kızarlarmış söylenirlermiş umurum değil. .

O meczubu 'mal' gibi dinleyip gereğini yapmayanlar değil mermisi bitince tüfeğinin dipçiğiyle düşman üzerine yürüyerek şehit düşen Şahinbey'dir benim umurum. .

O yüzden dedim;

-Affetme bizi Şahinbey. .

Bu alçakların çenesini bağlayamadığımız için affetme bizi. .

Uğruna can verdiğin değerler bu işbirlikçi ayaklar altında çiğnenirken hala nefes alıyor olduğumuz için affetme bizi. .

KONSTANTİNAPOLİS ÖYLE ?

Şükrü Kuleyin abim göndermiş notu. .

Bilgi notu Cumhurbaşkanı'nın stanbul'u Konstantinapol olarak görmek isteyenlere karşı son 22 günümüz" diyerek siyasete kattığı yeni çirkinliğe dair. .

Çok önemli bir gerçeği gözler önüne seriyor ve diyor ki;

- Tarih fukarası cahiller! 1923 yılına kadar uluslararası yazışmalarda Osmanlı ve İstanbul adı geçmez. . Osmanlı Devleti ile yazışmalarda bütün ülkeler Devlet-i Aliye ve Konstantinapol Hükumeti ifadeleri geçer. .

Osmanlı'da İstanbul yoktur Konstantinapol vardır. .

1923'te Cumhuriyet kurulduktan sonra da gelen tüm yazılarda "Konstantinapol" başlığıyla gelirdi. .

Mustafa Kemal Atatürk dünyaya ilan eder ki;

Bundan sonra Türkiye Cumhuriyet Devleti ve İstanbul denilmeyen tüm yazılar okunmadan çöpe atılacak. .

Dolayısıyla Konstantinapol 1923'ten sonra İstanbul olmuştur. .

**

İşte stanbul'u konstantinapol olarak görmek isteyenler" diyerek milleti ayrıştırmaya devam edenlerin de

Şahinbey ilçemize imam kılığında sızmış işbirlikçinin de sözünü ettiği Osmanlı İstanbul'a Konstantinapol dedirten bu Osmanlı'dır. .

**

Şunu not düşeyim; Şah da bizimdir Sultan da. . Osmanlı da bizimdir Cumhuriyet de. .

Ancak Allah şahit ki;

Cahillerin işbirlikçilerin nankörlerin fitnecilerin ne bizimle ne fıtratımızla zerre ilgisi yok kardeşim zerre ilgisi yok. .

Bir yandan stanbul Konstantin olmasın" diye ahkam kesip yalan söylerler diğer yandan "Konstantinapol'u İstanbul yapmış" Cumhuriyete kin kusarlar. .

Çünkü alışıktır bunlar;

Hep yedikleri kaba pislerler. .

THY MİLLİ MARKADIR ÇİFTLİK DEĞİL

Hassasiyetini yakından bilirim. .

Airport Haber'i kurduğu günden beri Türk Hava Yolları'nda olan bitenle ilgili belge yağar bilgi yağar. .

"Gazeteci" kalabildiği için herkes susarken o yazar-çizer-uyarır. .

Ama çok kıymetli bir süzgeci vardır. . Hep der ki;

- Türk Hava Yolları ülkemin en kıymetli markası. . O marka hasar alsın istemem. .

Bu yüzden kişisel sorumluluklar kurumsal kimlği yaralamasın diye yutkunup sustuğu da çok olmuştur. .

Belki okuyucular bilmez ama gelen bilgileri ilgililerle paylaşır kamusal uyarı görevini yerine getirir. .

**

Ali Kıdık'tan bahsediyorum. .

Airport Haber'in kurucusu Genel Yayın Koordinatörü. .

İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi Üyesi. .

Sosyal medyadan takip etmişsinizdir İBB Meclisi'nde 'Meczup'un biri İYİ Parti Genel Başkanı'na çamur atmaya kalktığında tek başına ayağa kalkıp haddini bildiren kardeşim. .

Tabi mesele İYİ Parti olduğu için değil. . O haksız o çirkin o hadsiz itham kime yapılırsa yapılsın 30 yıldır şahidiyim ki ağzını büzemezsiniz Ali'nin. .

**

Tıfıl muhabirlik günlerinden tanışırız. . Dile kolay 30 yıl geçmiş. .

15 yıl sonra ilk kez karşılaştığı ve sıkıntıda gördüğü dardaki arkadaşını ayağa kaldıran bir gönlün sahibinden bahsediyorum size. .

Fıtrat o fıtrat yani. . Yürek o yürek. .

**

THY'nin başındaki kişinin saltanatına çevirdi merceği. . "Burası 'Hanımın Çiftliği değil' kardeş" dedi. .

Milli bir markayı çiftliğe çeviren yüzsüzlük önemsemedi önce. . Ardından ard arda geldi bombalar. .

Bomba dediğim "haber bombaları. . "

Yurtdışına çıktıklarında "Hanımefendiye Limuzin" diye başlayan görgüsüzlükten girdi Basın Müşaviri'nin kayyum atanmış 40 şirkette Yönetim Kurulu üyeliğinden çıktı. .

Belgeleri bilgileri görüntüleriyle. .

Kırmızı halılar seriliyor ayağına. .

Doğru soruyu sormuş Ali Kıdık; "Kendini Cumhurbaşkanı mı sanıyorsun?"

Ne sandığını bilemem. . Açıkçası kim olduğunu da pek bilmiyorum. .

Ama bildiğim bir gerçek var ki "gazeteciliğe" her zamankinden çok ihtiyacımız var. .

O yüzden teşekkürler Ali Kıdık. .

Hala Gazetecilik yapılabiliyor olması bize de güç katıyor. .

Varol kardeşim. .

Demem o ki; Yaşasın Gazetecilik !

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/affetme-bizi-sahin-bey-52174yy.htm

================================

SELCAN TAŞÇI HAMŞİOĞLU: "AĞIRLAŞTIRILMIŞ İSLAM" DAHA MI İYİ!

Diyanet İşleri Başkanımız böyle buyurmuş; İslamiyet'te eker Bayramı" diye bir bayram yokmuş.

Bu ifade Ramazan'ın kutsallığını hafifletiyormuş!

İslamiyet'te bebeklerin kolundan bacağından tahrik olup şehvete kapılıp onları istismar etmek var mı peki?

İslamiyet'te okut diye eğit diye sana emanet edilen çocuğu cariyeleştirmek var mı?

İslamiyet'te İslamiyet'in ilk emrine uymak derdindeki çocukları diri diri yakmak pahasına kaçak bina yapmak kaçak elektirik kullanmak usulsüz doğalgaz kullanmak var mı?

İslamiyet'te başını örtmeyen kadını kiralık-satılık ilan etmek var mı?

İslamiyet'te "dayak" kadının şükretmesi gereken bir "ilgi sahiplenme biçimi" mi?

İslamiyet'te devletin malı deniz mi?

İslamiyet'te seçilmiş insanların kazanılmış haklarını yani kul hakkını hem de Ramazan günü afiyetle yemek sevap mı?

İslamiyet'te "sesini duyurmak için" yalan söylemek iftira atmak misal oyların çalınması gibi bir hadise olmadığı halde "çaldılar" demek serbest mi?

İslamiyet'e bayrağı vatanı devleti "düşmana teslim etmek" var mı?

İslamiyet'te kişiye secde etmek kişiyi peygamberleştirmek kişiyi tanrılaştırmak var mı?

İslamiyet'te "kişiye itaat farzı" var mı?

İslamiyet'te babanın öz kızını öperken şehvet duyması var mı?

İslamiyet'te SMS'le boşanmak var mı?

İslamiyet'te ülkende çocuklar ilaç bulamadığı için ölürken anne-babalar işsizlikten parasızlıktan mama çalmak zorunda kalırken evine odun kömür alamayan anne çocuklarını ısıtamıyor diye intihar ederken 1 milyon liralık makam aracına binmek var mı?

Şeker Bayramı'nın herkesi kucaklayan "hafifliği" mi zedeler İslamiyet'in "kutsallığını" yoksa sıraladığım gibi sayısız sapkın düşüncenin çarpık uygulamanın ağırlığı altında ezilip can çekişmesi inananların arkalarına bakmadan kaçmalarına yol açıp başta Deizm olmak üzere yeni arayışlara sürüklemesi mi?

Bahriye…

Tatilcilere son kitap tavsiyem Aydınlanma Yolunda Bir Ömür / Bahriye.

Türkiye'nin İlahiyat Fakültesi'nde cübbe giyen ilk kadın akademisyeni Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Bahriye Üçok'un nasıl öldüğünü değil nasıl yaşadığını anlatmış Elfin Tataroğlu kitabında;

Militanlaşmamış naif bir dille.

Kin nefret öfke ayinlerine boğulmamış sade dümdüz cümlelerle.

"Allahsız kitapsız" diye katledilmiş bir kadının kimsenin yüzleşmeye yanaşmadığı "dindar" kimliğinin hikayesi Bahriye;

Kocası tarafından aldatıldıktan sonra Bahriye'nin doğumuna günler kala eve bırakılmış bir "boş ol" notuyla terk edilmiş 26 yaşında kucağında el kadar bebeğiyle 50'li yaşlarındaki bir adamla "ikinci eşi" olmak üzere evlendirilen onun ölümünden sonra bir yandan yüreği pır pır Milli Mücadele'yle birlikte atarken diğer yandan Trabzon İstanbul Ordu hattında hayvan vagonlarıyla bitişik yolculuklarla getirdiği malları satarak ayakta kalma ve güçlü bir kız yetiştirme mücadelesi veren bir annenin; Nadire Hanım'ın hikayesi…

İlk adımlarını atarken okula başlarken mezun olurken karne günlerinde bayramlarda nikah masasında gözlerinin sürekli aradığı hiç tanımadığı babasına hasret "eksik" bir kızın hikayesi…

Daha 6 yaşındayken Kur'an-ı Kerim'i hatim etmiş sonrasında da uzun süre Kuran kurslarına devam etmiş İslamiyet'i anladığına inanmış ve içselleştirmiş bu haliyle yaşamaya çalışmış dinine bağlı bir kadının hikayesi…

İslamiyet'in çağının önünde Batı'nın Avrupa'nın önündeki medeniyet tasavvurunu keşfetmiş ömrünü İslam'ın aydın aydınlık ilerici yüzünü anlatmaya adamış bir takım şekli ısrarları "siyasi kaynaklı" oldukları gerekçesiyle reddetmiş ama çarpıtılanın aksine "samimi bir inançtan kaynaklanıyorsa saygı duyarım" demeyi de ihmal etmemiş gerçek bir savaşçının hikayesi…

Biraz da aslında annesini öldüren bombayı bilmeden hatta "bomba" diye şakaya da vurarak kargodan kendi elleriyle almış annesinin ölümüne tanık olmak durumunda kalmış annesinden eline illaki çok değerli olan birçok başka şeyle birlikte bir de "anlaşılamamış olmak" gibi bir ukde kalmış gencecik bir kızın Kumru'nun hikayesi…

Kimi meselelere onunla aynı pencereden bakmayan dolayısıyla aynı sonuca varmayan yaşıyor olsa kimi çıkışlarını muhtemeldir ki tartışmaya açacak olan ama katledilmiş olmasını da lanetleyen bir kadın olarak tavsiye ediyorum Bahriye'yi…

Okuyun; içiniz acırken yakalayacaksınız kendinizi illa bir yerde.

Telaş etmeyin; fikri hür vicdanı hür bir insan olduğunuzu gösterir bu sadece.

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/agirlastirilmis-islam-daha-mi-iyi-52183yy.htm

================================

RIFAT SERDAROĞLU: LİDERLER VE EŞLERİ

Demokrasi ile yönetilen ülkelerde liderler kadar eşleri de dikkatle izlenir.

Gerek liderin gerekse eşinin toplum önündeki davranışları zel Yaşam" olarak kabul edilmez. İzlenirler incelenirler değerlendirilirler ve toplum tarafından layık oldukları yere konumlandırırlar.

Liderlerin ve eşlerinin toplum önündeki davranışları görmesini bilene çok şeyler anlatır.

Bu davranışlar hem ailenin sosyal-kültürel-görgü yapısını hem insan ilişkilerini hem yönetim tarzlarını hem ahlaki değerlerini ve görev anlayışlarını bizlere doğru olarak yansıtır!

Örneğin Mevhibe İnönü-Berin Menderes-Nazmiye Demirel-Emel Korutürk- Semra Sezer-Berna Yılmaz için Türk Milletinin ortak kanısı; Bu lider eşlerinin kelimenin tam anlamıyla "Hanımefendi" olduklarıdır. Türk Milletinin kendilerine verdiği "Temsil Görevini" mükemmel olarak yerine getirmişler ve tarihteki mümtaz yerlerini almışlardır.

Sayın Rahşan Ecevit'te değerli bir Hanımefendidir. Aktif siyasete atılması Genel Başkanlık yapması kendisini zorunlu olarak önceki gruptan ayırmıştır.

Semra Özal'ın ve Özer Uçuran Çiller'in ise lider eşleri olarak farklı konumları vardır.

Hal ve hareketleri çocukları ile ilgilenme dereceleri lider olan eşlerinin görev sahalarına yani devlet işlerine yetkisiz olarak müdahale etmeleri akçeli konulardaki davranışları bu ikiliyi hep şüphe ile bakılan kişiler sınıfına sokmuştur.

Yukarıda ismi geçenlerden vefat edenleri rahmet ve saygı ile anıyorum.

Yaşamakta olanlara da sağlıklar diliyorum…

Değerli Okurlar;

Türk Devlet yapısında lider eşi veya lider çocuğu diye bir kadro veya tanım yoktur!

Onlara Türk Milletinin eşlerine veya babalarına verdiği emanet makamdan dolayı ancak saygı duyulabilir. Bu kadar.

Bundan bir adım ötesi "yetki tecavüzü ve nüfuz suiistimalidir. "

Hiçbir lider eşi lider çocuğu bakan eşi bürokrat eşi Paşa eşi devlet yetkililerine emir veremez. Vermeye kalkmaları onların terbiyesizliğini hadsizliğini o yetkisiz emre uyan devlet görevlisinin ise yalakalığını gösterir.

Geçen hafta iki olay yaşadık;

Biri adı FETÖ'culukla anılan Turizm Bakanının eşinin diğeri THY Yönetim Kurulu Başkanının eşinin toplumda nefret uyandıran davranışları!

Bakan eşi Pervin Ersoy bir görüntüde beş yıldızlı bir otelde kendisine masaj yapan bir çalışana 100 avro bahşiş verirken fotoğraf çektirip bunu sosyal medyada dağıttı!

THY Başkanının eşi Tuğçe Aycı ise kendisini kırmızı halıda ve THY çalışanlarını sıraya dizerek karşılattı ve seyahatlerde THY parasından ultra lüks harcamalar yaptı.

Bu iki kadında "görgü eksikliği" olabilir ama ikisinin de Türk Milletini aşağılamaya hakları yoktur. Hadlerini bilmek zorundadırlar.

Özellikle AKP döneminde rezillik derecesine varan terbiyesizlikleri çokça görür olduk. Akraba kayırmaları orta okul terk birinin ilmi konuda yabancılara ders vermeye kalkıp alay konusu olması devlet kadrolarının okul arkadaşlarına peşkeş çekilmesi artık günlük olaylar haline geldi.

Bilal Erdoğan bir İl'e gidiyor haydiii Valisi Garnizon Komutanı Emniyet Müdürü Daire Müdürleri üstelik eşleriyle karşılama heyetindeler!

Kim bu çocuk? Cumhurbaşkanının oğlu! Resmi bir sıfatı var mı? Yok.

Niye ve niçin karşılıyorsunuz a benim güzel devletimin şapşik adamları!

Karşılayacaksanız kendi arabanızla karşılayın. Yedirecekseniz cebinizden harcayın.

Siz nasıl devlet memurlarısınız ki milletin parasını utanmadan harcıyorsunuz?

Sizde hiç ahlak devlet ciddiyeti kalmadı mı?

Bunların hesabının tek-tek sorulacağını bilmiyor musunuz?

Türk Milletinden hiç mi utanmıyorsunuz?

Not;

Çoban Ateşi Harekatı programında yetkisiz eş-çocuk davranışları devlet memurlarının usulsüz harcamaları vakıflara devredilen Türk Milletinin malları araştırılacak sorumluları yargıya verilecek ve beleş dağıtılan her mal hazineye devredilecektir. Abartılı karşılamalar ise tümüyle yasaklanacaktır…

================================

RIFAT SERDAROĞLU: YENİ ÇÖZÜM SÜRECİ

Ülkeyi yöneten parti yöneticilerinin kafaları karışık kişilikleri oluşmamış tarihten nasiplenmemiş bir de cehaletle yüklülerse hele hele ihanet şerbetini küçük yaşta içmişlerse orada huzur bereket olmaz.

Devletin kurumlarının ve devleti yöneten siyasilerin "Milli Konularda" tutarlı olmaları şarttır. Örneğin Cumhurbaşkanı makamında bulunan kişinin İlçe adlarının kanunla koyulduğunu bilmesi gerekir. Canı istediği için Güroymak İlçesine gidip "Merhaba Norşin" dememelidir. Bunu diyen ya cahil olduğundan ya da hainliğinden söylemiş olur!

Anayasamızda "Resmi dil Türkçedir" ve "Türkçeden başka hiçbir dil eğitim ve öğretim kurumlarında Türk Vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez" diye yazıyorsa hiçbir devlet görevlisi aksi davranışta bulunamaz.

30 Eylül 2012'de Barzani adlı eşkıya AKP Büyük Kongresinde Kürtçe konuştu ve "Türkiye seninle gurur duyuyor" diye AKP'liler tarafından ayakta alkışlandı!

25 Ocak 2015'te dönemin Başbakanı Davutoğlu Diyarbakır AKP İl kongresinde Kürtçe konuştu!

4 Haziran 2018'de AKP Genel Başkanı Diyarbakır'da Kürtçe konuştu.

Türkiye Cumhuriyeti Devletini yönetenler bu suçu defalarca işlediler.

Peki gerçekler ne?

Kaynak Yayınları tarafından 2009 yılında 6'ncı baskısı yapılan "Abdullah Öcalan ile Görüşmeler" kitabının 49-120-152'nci sayfalarında Öcalan'a soruluyor;

"Kürtçeyi mi yoksa Türkçeyi mi daha iyi biliyorsun?"

Öcalan; "Ne Kürtçesi! Ben rüyamı bile Türkçe görüyorum!"

Barzani Kuzey Irak'ta ortak dil oluşturmak amacıyla Kürtçenin Kurmançi lehçesini okullarda tamamen yasakladı!

PKK'nın tüm kamplarında anlaşma dili nedir? Türkçe!

PKK Kongrelerinde ve PKK iç yazışmalarında hangi dil kullanılır? Türkçe!

PKK'lı İranlı Suriyeli Iraklı Kürtlerin tek anlaşabildikleri dil hangisidir? Türkçe!

Sorgulamaya devam edelim;

Bir dilin kadim dil sayılması için uluslararası kurallar vardır!

Kürtçeye çevrilmiş bir Sümer Tableti var mı? Yok!

Hititler ile Mısırlılar arsındaki Kadeş Antlaşmasının Kürtçesi var mı? Yok!

Orhun Yazıtlarının Kürtçesi var mı? Yok!

Adam Smith-Stuart Mill'in eserlerinin Kürtçesi var mı? Yok!

Darwin'in evrim teorisinin Kürtçesi var mı? Yok!

Marks'ın Kapitalinin Kürtçesi var mı? Yok!

Kürtçenin lehçeleriyle Doktor-Yargıç-Mühendis yetiştirmek mümkün mü?

Mümkün olmadığı için Tunceli ve Dicle Üniversitelerinde Kürtçe öğretilen bölümde öğrenci kalmamıştır.

Dünya her konuda süratle ilerliyor. Gelişmiş ülkelerle aramızdaki mesafe hızla büyüyor. Bilim ve uygarlık dilinde karşılığı olmayan bir dille bu acımasız rekabette nasıl yarışacağız?

Artık bu tartışmayı açılmamak üzere kapatmalıyız. Yakında insanlar konuşmadan beyin dalgalarıyla anlaşacaklar. Biz nelerle uğraşıyoruz.

İngilizlerin çok övündükleri Ana Britannica ansiklopedisinde 1911 yılına kadar Kürtlerin "TURANİ" soyundan yani Türk oldukları yazardı.

Emperyalist Devletler ne zaman ki bölgemizdeki enerji kaynaklarını paylaşmaya karar verdiler ansiklopedideki bu bölüm değiştirildi!

Değerli Okurlar;

Türkiye bir imparatorluk bakiyesidir. Türkiye'de yaşayan her vatandaşımızın kendi ana dilini serbestçe öğrenmek kültürünü yaşatmak en doğal hakkıdır.

Devlet bu konuda üzerine düşenleri yapmalıdır.

Ama bir şartla; "Türk Milleti" şemsiyesinin altında…

Ana dili öğrenim tamam fakat ana dilde eğitim asla mümkün değildir.

Hiçbir devlet kendisini bölecek insanlarını ayrıştıracak bir projeye geçit vermez.

AKP bunu gerçekleştirmek için çabalamadı mı? Çabaladı tabii ki!

Eee başka türlü adamı "Eşbaşkan" yapıp "Yahudi Cesaret Madalyası" takıp Türk düşmanı Papa'nın heykeli önünde çöktürürler mi sanıyorsunuz?

Son günlerde "Barış Güvercini" rolüne bürünen AKP'yi uyarmak isteriz.

Sizin uyanık iken düşündüğünüzü Mustafa Kemal'in askerleri olarak bizler uykumuzda düşünürüz.

Son çabanın yeni bir çözüm süreci ihaneti ve Apo'ya ev hapsi ve tahliye olduğunu görmüyoruz mu zannediyorsunuz?

23 Haziran'a kadar mazbatası elinden hile ile alınan Ekrem İmamoğlu için çalışıyoruz.

Bölücülük-Kürtçülük hakkında Çoban Ateşi Hareketi olarak söyleyecek çok sözümüz var hem de pek çok…

Not;

Çoban Ateşi Hareketi programında kanunla izin verilmemiş "Kaçak Kurslar" militan misyoner gibi çalışan "Apartman Dairesi Kiliseleri" ve Lozan Antlaşmasına aykırı olarak atanan tüm sahte metropolitler kapatılacaktır.

Bunlara yasalara aykırı olarak izin veren AKP yöneticileri isterlerse Çipras'ı götürdükleri Heybeliada Ruhban Okuluna taşınabilirler.

Ege adalarını Yunan'a bağışlayan AKP'ye Ruhban Okulu yakışmaz mı? Yakışır!

Yakışmasına yakışır ama giderken Püskevitçiyi de yanlarında götürürlerse…

================================

NECATİ DOĞRU: TAYYİP BEY SİZ DE FİKRİNİZİ SÖYLEYİN!

Görüşler ikiye ayrıldı.

"Umuttur" diyenler.

"Boştur" diyenler.

Umuttur diyenler "açıklanan yargı reformu strateji paketinin öncülüğünü ve sahipliğini bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yapmış olmasını" önemli buluyorlar.

Neden?

Çünkü yargı bağımlı hale geldi. Savcılar iddianameleri hazırlarken iktidarın ağzına bakar oldular.

Mahkemeler adalet sunmuyor.

Yargıçlar vicdanlarından koptu.

İktidar partisi rakiplerini geçmek sindirmek ve eleştiri yazıları yazan yazarları susturup muhalefet yapan gazeteleri korkutmak isteyince savcıyı hakimi avukatı mahkemeyi alet etti.

Halk bu sözlere inanıyor.

İşte anketler ortada.

Adalete güven dipte.

Yargıca inanç kalmadı.

Bu yüzden "mahkemelerin gerçekten adalet sunabileceği ve yargıçlar ile savcıların da sürülmekten korkmayıp bağımsız olarak vicdanlarıyla karar alabilecekleri" bir yeni adalet yapısı isteniyorsa Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın da fikrini somut davalara bakarak samimi olarak açıklamasına ihtiyaç var.

★★★

Örnek!

Cumhuriyet yazarları!

Musa Hakan Güray!

Öner Bülent Emre.

Mustafa Kemal.

Eleştiri yazıları yazdılar.

Karikatür çizdiler.

Yargıç önüne çıkarıldılar ve somut bilgi belge kanıt olmadan hapse girdiler.

Bayramı hapiste geçirdiler.

Cumhurbaşkanı öncülük yaptığı "Yargı Reformu Strateji Paketi" ile Türkiye'de halkın yeniden "adalete güvenmesini" sağlamayı hedefliyorsa Cumhuriyet yazar ve çizerlerinin bayramı hapiste geçirmiş olmaları konusundaki düşüncelerini de açıklamalıydı.

★★★

Adalet Bakanı açıkladı.

Reform paketi çıkacak.

Cumhuriyet yazarları da hapisten çıkacak. Necmettin Erbakan'ı hapiste yatmak yerine cezasını "evinde tamamlaması" kararını bir günde çıkarılabilen Türkiye'de karikatürist Musa Yazar Hakan ile Güray ve diğer gazeteciler bayramı hapiste geçirdiler. Buna bakarak "paket boştur" estirilen sadece rüzgardır diyenler aynı anda bizim "SÖZCÜ davasına" da haklı olarak işaret ediyorlar.

SÖZCÜ!

Şu ihtiyaçtan doğdu:

Yazarları özgür yazı yazan.

Manşetleri muhalefet yapan.

Demokrasilerde ekmek gibi su gibi hava gibi "muhalefet ihtiyacı" vardır bu ihtiyaç olmasaydı bir apartman dairesinde bir avuç çalışanı ile yayın hayatına başlayan SÖZCÜ bu kısıtlı imkanları ile her türlü kamu desteğinden devlet müteahhidi para havuzlarından devlet bankaları kredilerinden belediye fonları ve şirket reklamlarından beslenmeye alınmış iktidar yanlısı gazetelerin hepsini geçip bugün Türkiye'nin en çok satan gazetesi olamazdı.

Bizi okusun okumasın.

Halk şuna inanıyor:

SÖZCÜ'yü susturmak istediler.

★★★

Gökmen Ulu'nun "Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın bayram günü tatil yaptığı oteli" sadece gazetecilik heyecanıyla haber yapması ile SÖZCÜ davası başladı. SÖZCÜ bu masum haberi yayınlayarak dünyanın en adi ve en hain darbe girişimcisi FETÖ'ye Cumhurbaşkanı'nın yerini ihbar etmiş saydılar. Oysa Cumhurbaşkanı'nın yaveri FETÖ'cü çıktı. SÖZCÜ'nün kurucusu Burak Akbay'ın öğrenci iken Fetullah'ın okulunda okuduğu cemaat korumasında olduğu kara iftirasını da yalancı şahitler bularak iddianameye koydular. SÖZCÜ davası 6 savcı değiştirdikten sonra bu korkunç yalanlarla "FETÖ örgütü üyesi değiller ama ona yardımcı oldular modası" uyarınca ve kifayetsiz bilirkişi raporlarına dayalı zorlama ve "kasıt unsuru olsa olsa diye geçiştirilmiş" iddianameler ile bugüne geldi.

Davamız devam ediyor.

14 Haziran'da görülecek.

★★★

Cumhurbaşkanı'nın kendisi FETÖ' "3 gövdeli" olarak şöyle tarif etmişti.

Altı: İbadet.

Ortası: Ticaret.

Yukarısı: İhanet.

SÖZCÜ bu 3 gövdeli yapının hiçbir yerinde yok. Yazılan zorlama iddianamelerde Fetulah'ın geçtiği

yerlerden SÖZCÜ'nün sahibinin genel yayın müdürünün yazarlarının yazı işleri editörlerinin de geçtiğini gösteren

somut bir kanıt tereddütsüz bir delil şerefli bir şahit bulunamadı.

Bu yüzden "SÖZCÜ davası varken yargı reformu yapıyoruz lafı boştur" diyenler haklılar.

Tayyip Bey!

Siz de fikrinizi söyleyin!

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/necati-dogru/tayyip-bey-siz-de-fikrinizi-soyleyin-5054017/


================================

EMİN ÇÖLAŞAN: FAHRETTİN PAŞA'NIN HAZİNESİ

Sevgili okurlarım dünkü yazımda size Medine kahramanı Fahrettin Paşa'yı anlatmış ve onun Birinci Dünya Savaşında İngiliz altınlarıyla satın alınan ve ordumuzu Medine'de kuşatıp arkadan vuran Araplardan kaçırdığı görkemli hazineden kısaca söz etmiştim.

(Okumadı iseniz bizim gazetenin internet sitesinden lütfen okuyunuz. )

Fahrettin Paşa Peygamberimizin mezarının bulunduğu Medine'yi kuşatan dindaşlarına ihanet eden Türk askerini çöllerde kesip donuna kadar yağmalayan Araplarla boğuşuyor Osmanlı devleti Mondros anlaşmasıyla teslim olduğu halde direnişini sürdürüyor.

Dünya tarihinde böyle bir olay yok.

Medine'nin elden çıkacağını gören Paşa Peygamberimizin bu kentteki mezarına Osmanlı padişahları tarafından gönderilen armağanları başka bir deyişle o muhteşem hazineyi 1918 yılında bir muhafız kıtası eşliğinde ve mühürlü sandıklarla İstanbul'a gönderip ülkemize kazandırıyor.

Allah rahmet eylesin ne iyi yapıyor. Aksi takdirde bu değerli eşyalar da şimdi din bezirgânı sahtekâr ve hırsız Suudilerin elinde kalmış olacaktı.

★★★

Şimdi size Fahrettin Paşa tarafından İstanbul'a gönderilen ve günümüzde bir bölümü Topkapı Sarayı müzesinde sergilenen o paha biçilmez hazinenin tam listesini sunuyorum:

Hazreti Osman'ın ceylan derisine el yazmalı Kuran'ı.

5 adet eski el yazması Kuran ve 4 adet Kuran cüzleri.

Değerli taşlarla bezenmiş altın kaplamalı 5 adet Kuran kabı.

Hilye-i Şerif (Peygamberimizin yazı ile yapılmış portresi). Gümüş çerçeveli yeşil kadife üzerine pırlanta ve incilerle Peygamberimizin adı yazılı gümüşten güneş resimli.

Bir adet som altın üzerine pırlanta ile Kelime-i Şehadet yazılı levha.

Pırlantalı incili mercanlı 7 adet tespih.

Gümüş işlemeli 2 adet rahle.

Sultan Abdülaziz'in pırlantalı ve altın işlemeli tuğrası.

4 adet sancak başı ve 3 adet değerli kılıç.

Kevkeb-i Dürri adlı 4 parça büyük elmas. Altın üzerine oturtulmuş çevresi elmas ve yakutlarla bezenmiş.

14 adet pırlanta ve zümrütlerle bezenmiş altın askı.

Pırlanta inci yakut ve zümrütlerle bezenmiş 11 adet altın kandil askısı.

Değerli taşlarla bezenmiş 1 adet altın kandil.

1 adet altın kahve askısı.

Değerli taşlarla bezenmiş 7 adet altın şamdan. İkisi 1.55 metre boyunda ve 50 kilo ağırlığında. Her birinin üzerinde 2.680 pırlanta var.

1 adet altın makas.

Değerli taşlarla bezenmiş 8 adet altın gülabdan (gülsuyu kabı) ve 12 adet altın buhurdan (tütsülük).

Pırlanta zümrüt yakut ve incilerle bezenmiş 2 adet çelenk 10 adet yıldız çiçek ve yaprak. Hepsi altın.

1 adet pırlanta yüzük.

Altın ve gümüş zincirler altın mücevher kutuları ve çekmeceleri.

84 karat inci taneleri 15 parça zümrüt 27 parça yakut 53 parça pırlanta ve elmas.

-Ayrıca 3 kilo 985 gram altın.

908 kilo gümüş.

49 parça şal ve sırma işlemeli perde.

Medine'de Sultan Mahmut kütüphanesi ve diğerlerindeki değerli eserler.

İkinci bir benzeri olmayan şu gerçek hazineye bakar mısınız!

★★★

Birinci Dünya Savaşı yıllarında Türk askeri İngilizlerle işbirliği yapan çöl Arapları tarafından arkadan vurulmuştur. O savaşta Arap ihaneti unutulacak şey değildir.

Ortadoğu'nun dört bir yanında Filistin Hicaz Irak Suriye cephelerinde aynı ihanet olmuştur.

İngilizlerle savaşan on binlerce Türk askeri satılmış Araplar tarafından öldürülüp cesetleri bile soyulmuş belki altın yutmuşlardır diye cesetlerin mideleri bıçakla deşilmiştir.

★★★

Dünkü yazımda sözünü ettiğim Naci Kaşif Kıcıman'ın "Medine Müdafaası" isimli eserini 1976 yılında İslamcı bir yayınevi olan Sebil çıkarmış.

Bakınız önsözünde İslamcı Sebil Yayınevi bile ne diyor:

"Rica: Sevgili okuyucu! Bütün İslam alemini Türk'ün liderliği altında tek bir devlet olarak birleştirmek ve bu birliği devam ettirebilmek uğrunda dayanılmaz eza ve cefalara katlanan şehit ve gazilerimizin örnekleri arasında en talihsizleri Medine savunucularıdır. Çünkü Peygamberimizin mübarek mezarını İngilizlerin aldatmasına kapılmış sözde Müslüman Arap aşiret reislerine karşı yetersiz yiyecek-içecek ve silah imkânlarıyla amansız çöl sıcakları altında savunma mecburiyetinde kalmışlardır.

Bu acı fakat şerefli savunmanın aziz şehit ve gazilerinin ruhlarını bir Fatiha ile hoş etmek halen sağ bulunanları ise sağlık ve selamet dilekleriyle anmak din ve vatan borcundur. "

★★★

İçimizden bazıları ise o günleri hiç öğrenmemiş Birinci Dünya Savaşında bizi arkadan vuranları bile görmezden geliyorlar.

Onların en önde geleni tamamı hırsızlardan oluşan bugünkü Suudi Arabistan yöneticilerinin ataları!

Bunu yapsınlar da yakın tarihimizi cahilce göz ardı etmesinler. Bilmemek ayıp değil biraz okuyup öğrensinler.

Şehitlerin ruhlarını sızlatmasınlar.

1948 yılında vefat eden büyük adam Fahrettin (Türkkan) Paşa'yı Medine kahramanlarını ve tüm şehitlerimizi bir kez daha saygıyla anıyorum.

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/emin-colasan/fahrettin-pasanin-hazinesi-5-5054108/

================================

HÜSNÜ MAHALLİ: PONTUS-POTUS

Ekrem İmamoğlu'nun önceki gün Karadeniz turu 23 Haziran'ın İstanbul değil Türkiye seçimi olduğunu kanıtladı.

Gösterdikleri olağanüstü ilgiyle Karadenizliler İmamoğlu'nu hedef alan AKP'nin çirkin kampanyasına tepkilerini gösterdiler.

Hani şu PONTUS hikayesi.

İmamoğlu Pontus'lu ise Karadenizli olan herkes Pontus'tur!

16 milyon kişinin yaşadığı İstanbul'da yaklaşık 6.5 milyonu İstanbullu var geri kalanlar Türkiye'nin tüm illerinden gelip buraya yerleşmiş.

Trabzonlular gibi gelen herkesin hikayesi var.

Rizelilerin de.

Cumhuriyet'ten sonra yapılan ilk sayımda İstanbul nüfusunun yaklaşık 800 bin olduğu tespit edilmişti.

Şimdi 2.2 milyon 'gerçek' İstanbullunun yaşadığı kentte dışardan gelenlerin bir bölümü zamanla İstanbullu olmuş yani İstanbul'da doğmuş büyümüş yaşıyor ama bir bölümü de nüfus kaydı itibarıyla geldiği bölgenin insanı olarak kalmış.

Örneğin İstanbul'da Karadeniz sahil illeri olarak Ordu (512000) Samsun (423000) Giresun (488000) Trabzon (399000) Sinop (371000) Rize (299000) Zonguldak (123000) Bartın (98000) Artvin (84000) Düzce (48000) ve Kastamonu (554000) doğumlu toplamda 3.400.000 kişi yaşıyor.

Buna karşın İstanbul'da 750 bin Sivas doğumlu var.

Bu da Sivas nüfusundan yüz bin kadar daha fazla.

Durum böyle olunca İstanbul'da yaşayanların en az % 80'i Anadolu illerinde yaşayan akrabalarıyla bağını sürdürmektedir. Gidip gelmekle olmazsa da insanlar artık telefonla ya da sosyal medya üzerinden birbirini buluyor ve ilişki kuruyor.

Mezhepsel etnik ve coğrafi evliliklerle bu ilişki ağı daha da genişliyor.

Yani!

Türkiye'nin her tarafında herkes bir biçimde İstanbul seçimleriyle ilgilidir.

Bu durumda Anadolu'da yaşayan herkes İstanbul seçimine katkı sağlamak amacıyla bir şeyler yapmalıdır. Herkes bulunduğu ilden kalkıp İstanbul'daki akraba ya da dostlarını ziyarete gitmeli ve zaman ve maddi imkanları el verdiği ölçüde seçim kampanyasına katılmalıdır.

O da olmazsa sosyal medya hesapları ya da telefonla insanlar İstanbul'daki akrabalarına ulaşabilir ve İmamoğlu kampanyasına destek vermelidir verdirmelidir.

Slogan:

'Hatırım için'.

Bu seçim İstanbul'un değil Türkiye'nin seçimi.

İstanbul'da İmamoğlu kazanırsa Türkiye'nin her yerinde AKP kaybeder.

AKP İstanbul'da kaybederse Anadolu'da herkes kazanır.

AKP İstanbul'da kaybederse bölge ve dünya rahat nefes alır.

Çünkü AKP içerde ve dışarda herkesle kavgalı.

İstanbul nüfus bakımından dünyada en az 130 ülkeden daha büyüktür.

İmamoğlu; tarihsel stratejik siyasal ekonomik kültürel ve psikolojik değerleriyle İstanbul'u kazanırsa dünyada herkes Türk halkının demokratik mesajını çok iyi değerlendirecek ve Türkiye'nin önü açılacaktır.

En az 20 bin yabancı şirket İstanbul'da faaliyet göstermekte ve toplam yatırım miktarı bir trilyon dolardan fazladır.

Ama her şeyden daha da önemli olanı İstanbul'u kaybedecek bir AKP'nin moral çöküntüsüdür.

Bunun için AKP'de herkes çok gergin.

Abdullah Gül Ahmet Davutoğlu ve diğerlerinin olası siyasal atakları beklenen moral çöküntüsünün ilk işaretleridir.

AKP'ye destek veren eski ve yeni yandaşların kavgası çok daha ilginç.

İlk dönem yandaşlar şimdi utangaç ve kibarca eleştiri modundalar ama İstanbul yenilgisi sonrasında kesin sertleşirler.

Diğer yandaşlar da ikiye ayrılmış durumda:

Hakiki AKP'li olanlarla eski FETÖ'cular. Bunlar da kendi aralarında kavgalı ve birbirlerini hiç çekemezler.

Ahmet Hakan ve Cem Küçük olayında olduğu gibi bu tiplerin kavgası yakında çok daha sertleşecektir.

Anlayacağınız 23 Haziran yaklaştıkça etrafımız şenlenecek.

Sonrasında şamata çok daha eğlenceli olacak.

Bu eğlencenin önünü kesmek için AKP ne yapar bilinmez ama Ekrem İmamoğlu rüzgarı yeni bir Türk Baharı'na dönüşmek üzere.

Demokratik özgür barışçıl samimi ve güler yüzlü.

Yani POTUS'lu hiç değil.

Kesinlikle yerli malı.

Esmer değil ama yeni bir KARAOĞLAN.

…………………

POTUS; ABD Başkanı'nın İngilizce kısaltılmışı.

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/husnu-mahalli/pontus-potus-5062550/

================================

ARSLAN BULUT: YEREL SEÇİM DEĞİL BU BİR REFERANDUM!

Ekrem İmamoğlu henüz gelmeden önce Trabzon Atatürk meydanından arayan gazeteci Kenan Aydoğdu "Meslek hayatım boyunca Trabzon'daki bütün mitingleri takip ettim. Böyle miting görmedim. Halk hiçbir vasıta tahsis edilmeden hiçbir organizasyon yapılmadan kendi isteğiyle coşku içinde ve heyecanla meydana koştu. Meydanda en küçük bir boşluk yok. Trabzon kendi uşağına sahip çıktı" diye bilgi verdi.

Mitingden sonra da Kuzey Ekspres gazetesi sahibi gazeteci Hasan Kurt aradı. O da "Ben Trabzon'da böyle miting görmedim. Bu seçim İstanbul seçimi değil artık. Halk bir değişim istiyor. Güleryüz istiyor saygı istiyor. Trabzonlular kendi çocuğuna sahip çıkarken aslında öfkeli siyasete de karşı çıkıyor. Birlik istiyor güveneceği bir iktidar istiyor" dedi.

Kurt benim fikrimi de sordu. "Ekrem İmamoğlu'nun seçimi bu defa da kazanacağı anlaşılıyor. Fakat bu seçim İstanbul seçimi olmaktan çıkıp Türkiye'nin yönünü belirleyecek bir seçim olacağı için son dakikada başka bir engel çıkarabilirler. Bu engellemeler gidişatı değiştiremez ama geciktirir. " dedim.

***

Bu değerlendirmeyi yaparken henüz MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin stanbul seçimi mahalli idareler seçimlerinin çok ötesinde. Türkiye üzerinde kurulmak istenen büyük oyunu neticelendirmek maksadıyla gece gündüz çaba gösterdiği bir seçim olmuştur. Bu seçimde Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi istikrarsızlaştırmak istenmektedir.

Bu seçimler bittikten sonra açıkça ifade ediyorum bu ülkeyi seven politikacı bilim insanı savcısı hâkimi 31 Mart seçimi ve öncesinde Türkiye üzerinde kurulan kumpasları araştırmalı ve soruşturma nerede başlamışsa sonucu alıncaya kadar devam etmeli. Seçimler üzerindeki PKK ve FETÖ oyunu ortaya çıkarılıp gerekli cezalar verilmelidir. " şeklindeki değerlendirmesini henüz okumamıştım.

Trabzon'da CHP çatısı altında siyaset yapan Murat Özçilingir'in sosyal medyadaki Trabzon platformuna gönderdiği mesaj da şöyleydi:

"Trabzon'da uzun yıllar siyaset yapmış bir arkadaşınızım. Trabzon meydanını ilk defa bu kadar kalabalık görüyorum. Bu bir belediye seçim olmaktan çıkmış geleceğe atılan adımın başlangıcı olmuştur. "

Aynı platformda Cemal Eyüboğlu "Ekrem İmamoğlu Trabzon'un Türkiye'ye armağan ettiği yeni kurtarıcısıdır" diyerek çıtayı çok yükseklere çıkarıyordu.

Ayşegül Hanım ise Ecevit rüzgârı başlarken ortaya atılan "Umudumuz Ecevit" sloganına atfen "Umudumuz Ekrem İmamoğlu" diyordu.

***

Bir tarafta Ekrem İmamoğlu'nu "proje" diye suçlayan ve muhalefeti FETÖ ve PKK üzerinden dış güçlerle işbirliği yapmakla suçlamaya dayalı bir propaganda diğer tarafta ise Ekrem İmamoğlu'nun şahsıyla Türkiye'nin kaderini birleştiren bir anlayış...

İki anlayışın tek ortak noktası bu seçimin yerel seçim olmaktan çıkıp ülkenin yönünü gösterecek bir referandum niteliğine büründüğünü görmektir.

***

Ekrem İmamoğlu ise Trabzon Atatürk meydanında "Kötü sözden kim ne fayda görmüş. Ben insanlara güzel şeyler söylemek istedim. Çünkü insanlarımızın buna ihtiyacı var. " diyor. Yani İmamoğlu kalkın bugünkü ihtiyacını tespit ederek o ihtiyacı karşılayacak bir üslup sergiliyor. Seçimleri bu sayede kazandığını da biliyor. Zaten bunu Washington Post için yazdığı makalede de belirerek "Gerçek direnç bölünmelerin diyalogla aşılmasını gerektirir. Bu dersler Türkiye sınırlarının çok ötesinde de uygulanabilir. Çoğulculuk ülke içinde de dışında da düşmanımız değildir. Çoğulculuğu kucaklamalı farklılıkların getirdiği gücü kullanmalıyız. " dedi.

İmamoğlu Trabzon'da "bir Trabzon uşağı bir Türk çocuğu ve Atatürk'ün evladı" olduğunu söylerken "Trabzon'a İstanbul ile birlikte Diyarbakır'ın Mardin'in ve bütün diğer illerin selamını getirdim" derken yeni dönemin siyasi anlayışını da ortaya koymuş oluyordu.

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/yerel-secim-degil-bu-bir-referandum-52169yy.htm


================================

SERVET AVCI: DAYANAMADIM İHBAR EDİYORUM!

Eğer doğru karar verilemezse İstanbul'un yakında Konstantinopol'e çevrileceğini öğrenince dayanamadım… Artık yeter… Cesaretimi topladım ve ben de ihbarda bulunmak istiyorum…

Ankara Büyükşehir Belediyesi'nde de seçim öncesinde iddia edildiği gibi tuhaf işler dönüyor… Murat Karayılan'ın EGO'da otobüs şoförü olmasına sesimi çıkarmazdım belki ama her seçim öncesi öldürüldüğü bilgisi gelen Bahoz Erdal'ın su saatlerini okuma işine girmesi bardağı taşıran son damla oldu!. .

Hele bir de Cemil Bayık'ın Halk Ekmek Genel Müdürlüğü'ne getirilmesi onur kırıcı bir durumdu!. . Zaten seçimi kazananların bu türden fırıldaklar çevirecek olmasını evvelce teröristlere 'gerilla' demelerinden anlamalıydık!. . Siz bakmayın bunların belediyenin girişine 'T. C. ' yazmalarına… Belediyenin çatısına Doçkalar yerleştiriyorlar çaktırmadan!. .

***

Lâf aramızda aslında İstanbul için de Konstantinopol ismi fena durmuyor!. . Hem isim değişikliklerinden filan da kompleks yapmamak lâzım!. .

2013 yılıydı galiba… Zamanın Cumhurbaşkanı "Güzel şeyler olacak" dediydi de sonra nasıl da sevinmiştik Güroymak ilçesi 'Norşin' oluyor diye!. . Az daha havai fişekler atacaktık gündüz vakti aşk ile şevk ile AB'ye bir kere daha giriyormuşuz gibi…

Türkçe 'Güroymak' nasıl bozmuştu bizi de Ermenice 'Norşin'i duyunca pek güzel coşmuştuk!. . Sonrasında da yememiş içmemiş Tunceli'ye hücum etmiştik bir an önce 'Dersim'e dönsün diye!. . Ardından Ayn-el Arap'ı sahneden silmiştik çözüm sürecinin hatırına 'Kobane' diye diye selâm yollaya yollaya!. .

Bu anlamda gayet olgun davranmıştık!. . Televizyonlarındaki hava durumu programlarında Malatya'yı 'Meleti' Sivas'ı 'Sewaz' Gaziantep'i 'Dilok' şeklinde gösteren Barzanilere de tepkimiz hiç olmamış buralara geldiklerinde havaalanlarına kırmızı halılar sermiş gönderlere bayraklar çekmiştik!. .

Hem unutmayalım… Senelerin Diyarbakırspor'unun adı Amedspor'a çevrilirken onay veren Futbol Federasyon Başkanı da yabancı değildi ailemizin havuzcusuydu!. .

O yüzden dert etmemek lâzım; Konstantinopol'se Konstantinopol değil mi?

***

Seçimler bizde gerçekten şölen havasında geçiyor!. . İsteyen istediğini hatırlıyor istediğini hatırlamıyor!. . Doğrular yalanlar birbirine giriyor!. .

Bayramlık olsun diye hatırlatalım mı 24 Haziran seçimlerinden önceki gazete ve televizyon başlıklarını:

"Son dakika. TSK Kandil'e 4 km daha yaklaştı..."

"Kandil operasyonunda bordo bereliler kampa girmek üzere..."

"Kandil operasyonunda baş döndüren gelişme. Askeri yığınak yapıldı..."

"Kandil operasyonu öncesi hedefler yerle bir edildi..."

"Kandil operasyonu genişliyor..."

"Araçlar Kandil operasyonu için hareketlendi..."

"Kandil operasyonunda 100 gün geride kaldı..."

"Cumhurbaşkanı Erdoğan: Kandil'e operasyonu başlattık..."

"Başbakan Yıldırım: Kandil operasyonu adım adım ilerliyor..."

"Süleyman Soylu Kandil operasyonunu anlattı..."

Galiba Kandil çoktan ele geçirildi ve gizli tutuldu da bizim haberimiz olmadı… Zaten aksi olsaydı şimdi yine seçim var ve Kandil gündemde olurdu!. .

***

Oysa ne güzel alışmıştık her seçim öncesi 'yerli otomobilin asfalt ezme tarihi'nin açıklanmasına… Veya 'yerli uçağın kendi semalarımızda görülmesine ramak kalışı'na!. .

Şimdi sonsuz müjdelerle değil 'Konstantinopol korkusu'yla idare etmek mecburiyetindeyiz!. .

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/dayanamadim-ihbar-ediyorum-52176yy.htm

================================

TOKMAK: ŞEREFSİZCE HAKARET!

Duyunca tüylerim diken diken oldu…

Arsızlık yüzsüzlük şirretlik onursuzluk zirzopluk rezillik… Ne dersek diyelim Türk ordusunun şerefli generallerinin uğradığı şerefsizce hakaretin çirkinliğini ifade edemeyiz.

Şu sözlere bakın:

"Generaller Erdoğan'ın arkasında eşek gibi saf tutacaklar!"

Vay canına! "Eşek gibi ha?"

Akit TV'deki canlı yayında Akit Haber Müdürü Murat Alan söyledi bu sözleri.

Adamın hiç utanması da yok!

Hakarete uğrayan generaller o şahsa ne cevap verirler bilemem ama kadim okurlarımdan Emekli Albay Tahsin Ataizi aradı beni… Telefondaki sesi ağlamaklıydı…

"Ben general değilim ama bu hakaret bana yapılmış gibi kahretti beni… Benim 'Komutanım' diye önlerinde saygıyla durup asker selamı verdiğim generallerimize yapılan bu hakarete isyan ediyorum!" diye yakındı.

TV kaçığı hangi cesaretle bu edepsizliği yapmıştır? İşte burası çok önemli!

"Biraz Cesaret!"

FOX TV bana göre Türkiye'nin bir numaralı televizyon kanalıdır.

Halkımız en doğru haberleri bu televizyonun iki önemli sunucusundan alıyor ve ülkenin her an değişen nabzını tutuyor!

Sabahları alar Saat" programında İsmail Küçükkaya akşamları "Ana Haber"programında Fatih Portakal ülkedeki olaylara özgürce dürüstçe ayna tutuyor!

İsmail Küçükkkaya yazılarını topladığı "Biraz Cesaret" adlı kitabını 21 Mart 2019 günü imzalayarak bana yollamış. Bilemediğim bir nedenle kitap elime haftalar sonra geçti.

İsmail Küçükkaya şöyle diyor kitabında:

"Haber. Ülkemin ilk ihtiyacı budur. Gerçekleri öğrenmek… Saklamadan eğip bükmeden abartmadan… İşimiz budur.

Bana bu imkânı veren dostum kardeşim FOX Haber'in kaptanı sevgili Doğan Şentürk'tür.

İşimizin sırrı şudur:

Türkiye'nin mevcut ortamında ulusal gazetelerin veremediği haberleri vermek…

Doğan'ın verdiği fikir üzerinde çalışmaya başladık. Böylece televizyon gazetecisi oldum.

Ülkemizin ihtiyacı nedir? Önce haber… Gerçekler… Sessizin sesini duyurmak! Kimseden korkmadan kimseye yaranma gayreti içinde olmadan…

Yani insanımıza hak ettiği huzur barış demokrasi insan hakları yüksek refah ve yaşam standardını sunmak…

Tek adam tek parti tek bakış açısı Türkiye'ye yetmez! Bu bakış ülkemize dar gelir.

Sorunlarımız çözülmez değildir. Yeter ki umutsuzluğa kapılmayalım. Yeter ki inanalım ve çalışalım.

Herkes üzerine düşeni yaparsa aydınlık geleceğe uzanmak ve ulaşmak sanılandan çok daha kolaydır.

Diyoruz ki: "BİRAZ CESARET… Biraz cesaret biraz umut!"

★★★

İsmail Küçükkaya'nın 304 sayfalık kitabı mutlulukları hüzünleri şaşkınlıkları anneleri babaları çocukları doktorları işçileri işsizleri emeklileri… Yani bizi anlatıyor! Bütün toplumu… (PostigaYayınları)

Bizim demokrasimiz İngiltere'ye benzemez!

ABD Başkanı Trump deli dolu tavırlarıyla İngiliz halkını da kızdırdı.

İngilizler Trump'a bizim halkımız gibi sessiz kalmıyor demokratik tepkisini gösteriyor!

Trump'ın resmi ziyareti sırasında Londra sokakları onu protesto eden İngilizlerle doldu.

Londra'nın göbeği sayılan Trafalgar Meydanı'nda toplanan göstericiler Parlamento Meydanı'na yürüyerek Trump'a "Defol ülkemizden" diye bağıdılar.

Londra'nın eski Belediye Başkanı Boris Johnson'un "Trump'ın aklını kaçırmış olduğu çok açık. Akıl almaz bir cehalet içerisinde" demesi İngilizlerin ona olan bakış açısını göstermesi bakımından ilginç.

Londra'daki sert protestolar İstanbul veya Ankara'da bizim insanlarımız tarafından yapılsaydı herhalde polis onları biber gazıyla copla veya tazyikli suyla dağıtırdı…

Ee bizim demokrasimiz (!) İngiltere'ye benzemez!

TEBESSÜM

Çalınan cep telefonu!

Malatya'dan İstanbul'a gezmeye gelen bir adam 4'üncü Levent'te metrodaki itiş-kakış sırasında cep telefonunu çaldırıyor. Trenden inerek kaçan Suriyeli çocuklardan şüphelenip onları kovalıyor ama yetişemiyor.

Suçluların yakalanıp telefonunun bulunması için savcıya şikâyete giden adama savcı:

"Üzülme beyefendi… Bunlar benim de cep telefonumu çaldılar!" diyor.

Adam "Yani çalınan cep telefonumun üzerine su mu içeyim?" diye soruyor. Savcının cevabı:

"Sanırım iyi olur! Bugüne kadar çalınıp da bulunan bir telefon yok!"

GÜNÜN SÖZÜ

Dalkavukluk devlet adamlarının çevresini saran rezil bir çemberdir!

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/rahmi-turan/serefsizce-hakaret-5053793/

================================


- - - - - - - - - - - - -

a45UyF587661
Bir dinin tabii olmasi icin akla fenne ilme ve mantiga uygun olmasi lazimdir.

Gazi Mustafa Kemal ATATURK

- - - - - - - - - - - - -
JEAN MESLIER : SAGDUYU TANRISIZLIGIN ILMIHALI

75. EGER OLSAYDI ALLAH DA OZGUR VE OZERK OLMAZDI; BUTUN DINLERIN YARARSIZLIGI ISTE BUNDANDIR

Dunya bir etkenin zorunlu sonucudur. Dunyayi birlestiren cansiz ya da canli butun varliklar birbirine baglidir. Ayni etkenler tarafindan hareketlendirildikleri ve ayni ozelliklere sahip bulunduklari surece, bu varliklarin, ne hal ve harekette iseler o hal ve harekette devam etmeleri zorunludur. Ozelliklerini yitirince zorunlu ve kacinilmaz olarak baska turlu eylem ve harekette bulunurlar.

Varligi bir an icin kabul edilse, Tanri bile asla yapmak istedigini yapmakta ozgur olarak gorulemez. Eger bir Allah var olsaydi, hareket tarzi, ister istemez yaratilisinda bulunan ozellige, nitelige bagli olurdu. Oncesiz, sonsuz olan bu zatin, oncesiz ve sonsuz bir niteligi ve yaratilisi olur ve bu nitelik ve yaratilisin egemenligine gore hareket etmekte Tanri zorunlu olurdu. Hicbir sey isteklerini durdurmak ya da degistirmek yeteneginde olmazdi. Bir kez bu boyle olunca, ne bizim cabamiz, ne dualarimiz, ne kurbanlanmiz onun degismez seyrini ve asla degismeyen istegini durduramaz ya da degistiremezdi. Bundan su sonucu cikarmak zorunlulugu vardir ki; eger bir "Tanri" olsaydi bile dinlerin hepsi tumuyle yararsiz olurdu.

- - - - - - - - - - - - -
Ozgurluk iki kere ikinin dort ettigini soyleyebilmektir.
Eger buna izin verilirse gerisi kendiliginden gelir.

George Orwell1984

- - - - - - - - - - - - -
Tanrisiz bir dunya fikri bana, kendisi mukemmel olup cehhennem tehdidiyle koseye sikistirabilmek icin kusurlu bir insanlik yaratan bir tanrinin varligindan daha az sacma geliyor.

SALACROU,ARMAND (1899-1989) Fransiz oyun yazari ve senarist.
Ateistin Kutsal Kitabi - Aforizmalar - Derleyen Joan Konner

- - - - - - - - - - - - -
Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/

 


 




-------------------------------------------------
This free account was provided by VFEmail.net - report spam to abuse@vfemail.net
 
ONLY AT VFEmail! - Use our Metadata Mitigator™ to keep your email out of the NSA's hands!
$24.95 ONETIME Lifetime accounts with Privacy Features!
No Bandwidth Quotas!   15GB disk space!
Commercial and Bulk Mail Options!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder