15 Haziran 2019 Cumartesi

Bu günlerde öne çıkan bazı yorumlar.... 2019-06-15 1

  1. SELCAN TAŞÇI HAMŞİOĞLU: PLÜTON TV'DEN BİLDİRİYORUM…
  2. YILMAZ ÖZDİL: BİNALİCİ İTFAİYECİ EKREMCİ'NİN EVİNİ SÖNDÜRMEYECEK Mİ?
  3. CAN ATAKLI: ERDOĞAN BİR TWEETLE MECLİS'İ BURUŞTURUP ÇÖPE ATIVERDİ!
  4. MURAT MURATOĞLU: BATAN EKONOMİNİN BAHANESİ AMERİKA MI?
  5. RIFAT SERDAROĞLU: AR NAMUS TERTEMİZ
  6. RIFAT SERDAROĞLU: HIRSIZA KİLİT OLUR MU?
  7. ERTUĞRUL KALAFAT: TAYYİP ERDOĞAN NEDEN FREN YAPTI?
  8. HÜSNÜ MAHALLİ: MEMLEKET DEDİĞİN ANONİM ŞİRKETTİR
  9. AHMET GÜRSOY: YIKIMI GÖRMEYELİM Mİ?
  10. ORHAN UĞUROĞLU: DEVLETİMİZİN YÜZLERCE YILLIK ONURUNA ZARAR VERİYORSUNUZ
  11. MEHMET FARAÇ: SOKAKTAKİ İSYAN KIRSALDAKİ KISKAÇ...
  12. RIFAT SERDAROĞLU: EKÜMENİK BİNALİ

================================

SELCAN TAŞÇI HAMŞİOĞLU: PLÜTON TV'DEN BİLDİRİYORUM…

Kadınlar Mars'tan Erkekler Venüs'ten haber kanallarında boy gösteren tipler de Neptün'den olmalı! Hatta tez ve beklentilerinin gündeme olan mesafesine bakınca Neptün ötesi bir yerden; misal Plüton'dan bile olmaları mümkün!

Koca koca sıfatlarıyla kanallarda artık adlarına tahsisli olduğunu düşündüğüm koltuklara kurulup gösterişli bir beden diliyle ciddi ciddi şu iddialarda bulunabiliyor iddialarını hararetle savunabiliyorlar:

- Pazar akşamı Ekrem İmamoğlu ile Binali Yıldırım'ın katılacağı televizyon programında adayların stanbul vizyonu" seçmen nezdinde belirleyici olacak.

- İki adaya da mutlaka İstanbul'a dair projeleri sorulmalı; bu çok önemli.

- Sonuçta bu bir genel seçim değil; İstanbul'un sorunlarının dışına çıkılmamalı.

Bu baylara bayanlara kalsa seçmen dahil hepimiz 31 Mart hiç olmamış gibi davranalım İmamoğlu ve Yıldırım'a "0 km. aday" muamelesi yapalım İmamoğlu'nun "seçişmiş başkan" olduğunu unutalım seçimin "ne olduğunu bilmiyorum ama kesinliklikle birşeyler oldu"dan bir milim ileri somutlaştırılamayan bir "his" kanıt sayılarak iptal edildiği gerçeğinin hak hukuk adalet demokrasi eksenli ve netleştiremediğimiz sürece gölgesi 23 Haziran'ı da karartacak yığınla meselenin üstünü örtelim İmamoğlu'nu zinhar mağdur görmeyelim; ooooh mis.

Peki ya gasp edilen irademiz?

Kaç kaldırım taşına kaç kilometre asfalta kaç metro istasyonuna onu feda edeceğiz?

Edebilir miyiz?

MUHALİF GÖRÜNÜMLÜ İKTİDAR DESTEKÇİLERİ

Bugüne kadar hep "gizli İmamoğlu destekçileri"ni yazdık; hani "iktidar medyası"na dahil oldukları halde saldırganlıkları akılsızlıkları centilmenlik dışı davranışları gafları ava giderken avlanmaları sayesinde onu köşeye sıkıştırmak itibarsızlaştırmak hezimete uğratmak üzere yaptıkları yayınlardan bile İmamoğlu'nun birkaç puan arttırarak ayrılmasını sağlayanlar.

Bir de "gizli Yıldırım destekçileri" var; onlar da "muhalif"miş görünüyor muhalif mecralarda yazıyor-konuşuyor velhasıl alttan ala mamoğlu'na oy vermeyin"i işliyorlar seçmenin zihnine.

Nasıl mı?

İktidarın kendisini bütün kurul kural ve kanunların üzerinde görmesini sözüm ona eleştirdikten sonra mesela mamoğlu kazanırsa kaos olur" diyorlar; ktidar bunu yanına bırakmaz" diyorlar "Ortalık fena karışır" diyorlar…

Bu ürkütücü senaryolarla mı destek oluyorlar "milli irade"nin tecellisinin sağlanmasına!

Hadi oradan.

Ben parayı verenin düdüğünü çalan bu modellerin ilke esaslı bir "muhalif" kimlik taşıdıklarına filan da inanmıyorum da velev ki öyleler… Öyleyseler de "böyle bir dostu olacağına aklı başında bin düşman" dilerim ben İmamoğlu'na!

KENDİNİ İZLANDA SANAN ÜLKE

Askerlik Kanunu'nun dolayısıyla da sisteminin yenilenme sebebi htiyaçlar şartlar ve güvenlik parametrelerinin değişmiş olması".

Türkiye Cumhuriyeti bir Kurtuluş Savaşı verdikten ve bunu kazandıktan yani çevresini anlaşma ve paktlarla büyük oranda "düşmansızlaştırdıktan" sonra oluşturulmuş olan bir sistemde bile "ordu-millet" kimliğinin korunmasına jeopolitiği itibarıyla potansiyel hedef olan bir ülkede yaşayanların en azından erkeklerin iyi birer asker olarak da yetiştirilmelerine özen gösterilmişken…

çüncü Dünya Savaşı"ndan bahsedilen emperyal devletlerin Doğu Akdeniz Karadeniz Ortadoğu başta olmak üzere Türkiye'nin çevresini askeri üs yığınak birlikle kuşattığı Ege'deki Türk adalarının fiili işgal altında olduğu doğu ve güneydoğu sınırılarımızın "ateş hattı"na dönüştüğü bir dönemde zlanda"ymışız gibi yahut İsviçre gibi davranarak orduyu küçültmenin mantığını izah edebilecek biri var mı?

"Savunma" misyonu baskın "milli" bir ordunun vatanın Kurtuluş Savaşı'ndan sonra belki de savunulmaya en çok muhtaç olduğu günde "profesyonelleştirilmesi" başlı başına bir "beka sorunu" yaratmaz mı?

Kaldı ki "profesyonel ordu"ların Bosna'da Süleymaniye'de Telafer'de Kabil'de hem kendi ülkelerine hem de dünyaya maliyetlerini en iyi tecrübe eden kurum Türk Silahlı Kuvvetleri değil mi?

SORU-YORUM

"Dönemin Başbakanı da olan" AK Parti İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı'nın açıklamalarından "15 Temmuz'un bir faydasının da" askeri birliklerin bulundukları şehirlerin dışına çıkarılmaları olduğunu öğrendik. "Bir faydası da" bu olduğuna göre demek ki başka faydaları da var. Sayın aday "dönemin Başbakanı" olarak açıklar mısınız 15 Temmuz'un o hain alçak girişimin diğer faydaları nelerdir?

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/pluton-tvden-bildiriyorum-52257yy.htm

================================

YILMAZ ÖZDİL: BİNALİCİ İTFAİYECİ EKREMCİ'NİN EVİNİ SÖNDÜRMEYECEK Mİ?

Tarihimizde ilk kez bir itfaiyecinin itfaiyeci kıyafetiyle belediye binası önüne çıkıp iktidar partisinin belediye başkan adayı lehine muhalefet partisinin belediye başkan adayı aleyhine basın açıklaması yapması o şehirde yaşayan insanlar açısından korkunç bir olaydır.

Evde yangın çıktı.

110'u arayacağız.

Hangi partiye oy verdiğimiz mi sorulacak?

Akp'li itfaiyeci Chp'li evi söndürmeyecek mi?

Hayır elbette ayrım yapmadan söndürecekse… O halde belediyeyi hangi partinin yöneteceği o itfaiyeciyi neden ilgilendiriyor?

Tarihimizde ilk kez mezarlıklar müdürlüğünde görevli bir imamın imam kıyafetiyle belediye binası önüne çıkıp iktidar partisinin belediye başkan adayının lehine muhalefet partisinin belediye başkan adayının aleyhine basın açıklaması yapması o şehirde vefat edecek olan insanlar açısından korkunç bir olaydır.

Gasilhaneye girerken parti mi sorulacak?

İktidara oy vermeyenlere mezar yeri verilmeyecek mi?

İmamın siyasi görüşüne uymayan cenaze ortada mı kalacak?

Hayır kesinlikle böyle bir ayrım olmayacaksa… Belediyeyi hangi partinin yöneteceğinden imama ne birader?

Parklar bahçeler müdürlüğünde görevli bahçıvanı çıkarmışlar oraya iyi mi…

Belediye parkındaki kırmızı gül cumhur ittifakına başka millet ittifakına başka mı kokar?

Çınar gölgesinin Türk'ü Kürt'ü Alevisi Sünnisi olur mu?

Salıncaktaki kaydıraktaki tahtırevallideki bebişlere hangi partiye gönül verdiklerini mi soracağız?

Hepimiz bu ülkenin evladıyız onlarca farklı iktidar yüzlerce farklı belediye başkanı gördük… Partizanlaşmanın böylesini kutuplaştırmanın ötekileştirmenin bu derecesini ilk defa görüyoruz.

Bu iltihaplı zihniyet kendilerinden olmayanların koluna sarı bant takılmasına ramak kaldığının kanıtıdır.

Vektörle mücadele biriminden ilaçlama personeli getirmişler mesela.

Vektör denilen sivrisinek karasinek fare kene bit hamamböceği filan…

Binali bey kazanırsa sivrisinekler sadece Chp'lileri mi sokacak?

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/yilmaz-ozdil/binalici-itfaiyeci-ekremcinin-evini-sondurmeyecek-mi-5143743/

================================

CAN ATAKLI: ERDOĞAN BİR TWEETLE MECLİS'İ BURUŞTURUP ÇÖPE ATIVERDİ!

Devlet Bahçeli'nin "Fiili durumu düzeltelim" diyerek tek adam anayasasını ortaya atmasından sonra referandum gününe kadar bu yeni rejimin sakıncalarını anlatmaya çalıştık.

Tek adam rejimi ile parlamentonun tamamen ortadan kalkacağını hükümetin bile olmayacağını her şeye sadece bir kişinin karar vereceğini çırpınırcasına dile getirdik.

Sonunda "Atı alan Üsküdar'ı geçti. "

YSK'nın da marifetiyle halkın yüzde 50'den biraz fazlasının tek adam rejimine onay verdiği ilan edildi.

Bir anlamda demokrasi ve hukuk düzeninin kaldırıldığı insan hak ve özgürlüklerinin de bir kişinin keyfine bırakıldığı halkın oylarıyla kabul edilmiş oldu.

Ardından yapılan seçimle zaten kendisi için Anayasa çıkaran Erdoğan Cumhurbaşkanı oldu.

Saray ve yandaşları ise tek adam rejiminin çok iyi bir şey olduğunu anlattılar hep.

Parlamentonun işlevsiz hale geleceği eleştirilerimize karşı "Tam tersi" dediler; "Parlamento daha da güçlendi. Artık hükümetle falan ilgilenmeyecek asli işi olan yasama görevini yapacak. Sadece ülke yararına kanunlar çıkaracak. "

Ama öyle olmadı biliyorsunuz.

Meclis bir yıllık sürede 300'e yakın kanunda yenilik ya da değişiklik yaparken Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile 1600'ün üzerinde yeni kanun düzenleme ve yenileme gerçekleşti.

Meclis'in işlevsiz hale getirildiği aklı başında herkes tarafından elbette biliniyor.

Ancak bu bilinen gerçeğe karşı Erdoğan önceki akşam öyle bir şey yaptı ki Türkiye Büyük Millet Meclisi adeta buruşturulup çöpe atıldı.

Erdoğan Twitter hesabından "Yeni askerlik sistemi düzenlemesinin ülkemize milletimize gençlerimize ve Türk Silahlı Kuvvetleri'ne hayırlı olmasını diliyorum" dedi.

İyi de bu konudaki kanun henüz çıkmadı ki.

Gerçi "Zaten Erdoğan da kanun demiyor düzenleme diyor" diyebilirsiniz.

Fark etmez.

Erdoğan Meclis'te görüşülen henüz çıkmamış ve hatta AKP'li milletvekillerinin bile içine sinmediği çıkan tartışmalardan anlaşılan bir yasa için olmuş bitmiş gibi tweet atabiliyor.

Çünkü; birincisi bu konudaki kararı zaten Erdoğan vermiş Meclis'in bu konuda bir inisiyatif kullanamayacağını biliyor. İkincisi AKP içinde varsa bu konuda olumsuz bir ses onlar da böylelikle sindirilmiş oluyor.

Tabii burada benim bir diğer merak konum da Erdoğan'ın bu yasa ile ilgili niye bu kadar titiz ve ısrarcı olduğu.

Askerlik yasası neden bu kadar önemli?

Bu yasa ile ordunun yarıya yakınının terhis edilebileceği biliniyor bunun seçime etkisi mi düşünülüyor?

Bazı AKP'lilerin ve MHP'lilerin dile getirdiği "Beka sorunu denilen bir sırada askerin terhis edilmesi orduda zafiyet yaratmaz mı?" görüşüne karşı neden mantıklı bir açıklama yapılmıyor?

YENİ ÖĞRENDİM

O camii Suriyeli bir tarikatınmış

Perşembe günü yazdığım bir yazıda bomboş bir araziye yapılan devasa camiyi ele alarak "Bu hep böyle oluyor önce cami yapılıyor tabii kimse yıkamıyor sonra etrafı evlerle doluyor. Sonra burası kısa sürede bir mahalleye dönüyor" demiştim.

Yazıyı yazdığım sırada o caminin nerede olduğunu bilmiyordum.

Ertesi gün öğrendim.

Meğer o cami Gaziantep'in Şehitkamil İlçesi'ne bağlı Karpuzkaya Köyü yakınlarında yapılıyormuş.

Ve burada önemli olan caminin yapılması değil yapanın kim olduğu.

Suriye'de bulunan Haznevi tarikatı olduğu gibi Gaziantep'e gelmiş. Artık geri dönmeyi de düşünmediği için buraya yerleşmeye karar vermiş ve çok büyük bir külliye yapmaya başlamış.

İnşaatta tarikat üyesi işçiler çalışıyormuş ve bunlar hiçbir ücret almıyormuş.

Faciaya bakar mısınız?

Suriye'den "güya Esat teröründen kaçıp gelenler" tüm Türkiye'de yaşam biçimini bozarken sağlanan iklimden yararlanan tarikatlar da Türkiye'yi cennet gibi görüyor.

Çok merak ediyorum o külliye ve caminin yapılması için izin alındı mı? Alındıysa kim hangi hak ve yetkiye dayanarak yabancı bir ülkenin tarikatına bu olanağı sağladı?

SORALIM BAKALIM

O pasaporta "terörist" etiketini kim koydu?

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu'nun adının karşısına İçişleri Bakanlığı'nın "terörist" etiketi yapıştırdığını tesadüfen öğrendik biliyorsunuz.

Karamollaoğlu bir TV programında konuşurken söz iktidar baskılarına geldi ve Saadet Partisi Genel Başkanı korumalarının çekildiğini pasaportunun ise verilmediğini anlattı.

Tartışma ondan sonra başladı.

Çünkü İçişleri Bakanı Karamollaoğlu'nu yalanlayarak "Pasaportunu 6 gün sonra aldı bu yasal zaten" dedi.

Oysa durum Bakan'ın hafife aldığı kadar basit değil.

Karamollaoğlu pasaport almak için polise bizzat gidiyor. Ancak polis yetkilileri "Sizin terörle iltisakınız olduğu için pasaportu veremiyoruz" diyorlar. Sorun pasaport polisinde çözülemeyeceği için Karamollaoğlu bakanlık ve Emniyet Genel Müdürlüğü bürokratlarıyla görüşmeler yapıyor.

6 gün sonra da pasaport gönderiliyor. Sanki sorun bitmiş gibi görünüyor değil mi?

Bana göre hayır.

Çünkü Temel Karamollaoğlu'nun isminin karşısına kimin neden terörist etiketi yazdığı da ortaya çıkarılmalı.

Bunun da ötesinde "terörist" etiketini kaldırmak da bu kadar kolay mıdır?

Bir vatandaş için "terörist" şerhi düşülmüşse bunun kaldırılmasının kuralı nedir? 6 gün içinde pasaportun gelmesi bu konuda herhangi bir mahkeme kararı alınmadığını ve iktidarın bu kararları keyfi aldığını gösteriyor. Saadet Partisi bu olayın peşini bırakmamalıdır.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

"Gereğini yaparız" açıklamalarından çok sıkıldım

Türkiye dört bir yandan sarılmış durumda.

Ancak bu iktidarın ikide bir söylediği gibi "Türkiye'yi kıskananların Erdoğan'ın bir süper lider haline gelmesinden korktukları" için değil.

Tamamı bu iktidarın yaptığı dış politika hataları ve strateji eksikliğinden kaynaklanıyor.

Bunları defalarca anlattık anlatmaya da devam ediyoruz.

Türkiye tarihinin hiçbir döneminde olmadığı kadar itibarsızlaştırıldı dünyanın önünde.

Ne güvenirliliğimiz ne ciddiyetimiz kaldı.

Buna rağmen iktidar sözcüleri sözde dünyaya kafa tuttuğumuzu gösteren açıklamalar yapmaktan hiç bıkmıyorlar usanmıyorlar.

Amerika S-400'ler konusunda açıyı daraltıyor.

İktidar ise; "S-400'lerin alındığını bize kimsenin karışamayacağını" söylüyor ama nedense Amerika ile müzakere masası kurarak "soruna çözüm aradığını" ilan ediyor.

Uzun zamandır soruyorum; "S-400'ler alındıysa vazgeçilmeyecekse Amerika ile neyi görüşüyoruz hâlâ?"

Buna cevap yok bir türlü.

Tam tersine Dışişleri Bakanı yine AKP tabanının ve belki de kendini milliyetçi gören kitleleri etkileyecek biçimde "Gereğini yapacağız" diyor.

Uzun süredir pek ortada görünmeyen ve son olarak Barzani'nin yemin töreninde ortaya çıkan Dışişleri Bakanı S-400 olayı ile ilgili bir TV kanalının programında "S-400'ü aldık vazgeçmemiz mümkün değil" dedi.

Çavuşoğlu şöyle devam etti; "Sonuçları ne olursa olsun vazgeçmemiz mümkün değil. Zorlukları göğüslemeye hazırız. 'Yaptırım uygularız' diyorlar. Nereye kadar gidecek bu iş? Bizim de atacağımız adımlar var. Yeri geldiğinde açıklarız. "

İyi güzel de biz hep esiyoruz gürlüyoruz ama bir türlü yağmıyoruz.

Ayrıca çok merak ediyorum sabrımız taşarsa Amerika'ya karşı nasıl bir yaptırımda bulunacağız?

Ben bu muhabbetten çok sıkıldım siz de sıkıldınız mı?

İşe bakın ki tam da dün Amerika PYD'ye 200 TIR daha ağır silah ve zırhlı araç gönderdi.

Biz hâlâ sabrediyoruz.

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/can-atakli/erdogan-bir-tweetle-meclisi-burusturup-cope-ativerdi-5154439/

================================

MURAT MURATOĞLU: BATAN EKONOMİNİN BAHANESİ AMERİKA MI?

Erdoğan'ın; "Türkiye S-400'ü alacaktır demiyorum almıştır!" açıklamasına karşın; "Ekonomide zor günler henüz başlamadı bu günlerinizin tadını çıkartın" diyorum.

Sahi Türkiye ekonomide neyine güveniyor? Bile bile lades mi oluyor. Zaten batırdık bahane de Amerika'dan gelsin bari… İnsan ister istemez artık bunu düşünmeye başlıyor.

★★★

Hani diyorlar ya; en kötüsü geride kaldı… Hiçbir şey henüz geride kalmadı. Hatta daha yarıya varılamadı. Sahi "geride kalması" için ne yapıldı? Buldum! Seçim tekrarı…

Dolar kafayı kaldırdı tekrar. Sen yine hobi olarak S-400'leri al… Ben size ne olacağını söyleyeyim de ekonomide sonra "Yok efendim ben bilmiyordum" "Vay efendim neden şirketlerimiz battı?" deme!

★★★

Trump dediğin bildiğin "köyün delisi!" Rusya ile ilişkiye kim girerse girsin yaptırım oluyor ilk cümlesi… Ekonominin durumu malum… Trump'ın tweetleri Rahip Brunson ve 7.20 dolar kuru hafızalarda…

ABD Senatosu'na; "Türkiye'nin uluslararası mali kuruluşlardan borç almasını kısıtlayan" bir yasa tasarısı gelmişti. Şu şansa bakın ki birkaç gün sonra sağlık nedenleri dolayısıyla papaz salıverildi! Bu sefer ne yapacağız? S-400'leri havai fişek niyetine mi salacağız?

★★★

Trump'a Meksika yetmedi Çin kesmedi İran zaten kolay lokma. Sıra geldi Almanya'ya…Almanya dediğin ülke yılda 300 milyar dolar cari fazla veriyor. Avrupa Birliği'nineredeyse tek başına yönetiyor.

Amerika Rusya'dan başlayıp Ukrayna'yı pas geçerek Almanya'ya ulaşacak olan Kuzey Akım 2 doğal gaz boru hattının inşasında yer alan firmalara yönelik cezalandırıcı önlemler alınacağı uyarısında bulundu. Almanya'ya yaptı bunu! Türkiye mi? Güldürmeyin beni!

★★★

Tabii S-400 nedeniyle NATO ile de sorunlarımız var! Yemişim NATO'yu… Bir ara Avrupa ile ilişkileri kesip Şangay Beşlisi'ne giriyorduk. Bizi çok istiyorlardı! Onlar bile almadı.

Oysa şurup gibi gruptu. Şangay Beşlisi denilen ülkeler; Çin Rusya Kazakistan Kırgızistan Tacikistan ve Özbekistan… Girmek istediğimiz birlikte demokrasinin yanından geçen ülke yoktu!

Üyesi ve gözlemcileri diktatörlük komünizm ve şeriatla nam salmış ülkelerin oluşturduğu muhteşem altı ülke… Girseydik ufaktan onlar gibi olmuşken bir tatlı huzur bulurduk belki…

★★★

Ya İslam Birliği'ne ne oldu? Onu da kuruyorduk! O da mı olmadı? Türki Cumhuriyetler Ekonomik Topluluğu'nu da konuşmuştuk. Belli ki unuttuk!

Hani İslam Ordusu tasarlamıştık? Bari oranın kantinini işletseydik bütçeye gelir kaydederdik.

Demem o ki; ülkeyi yönetirken karar almayı bırakıp yazı tura atsalar emin olun Türkiye bütün sorunlarını daha hızlı aşar. Hiç değilse yüzde 50 şansımız var!

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/murat-muratoglu/batan-ekonominin-bahanesi-amerika-mi-5142980/

================================

RIFAT SERDAROĞLU: AR NAMUS TERTEMİZ

Kadının biri kendi arzusuyla fahişelik yapıyordu! Bedenini kendi arzusuyla para karşılığı satıyordu! Namus anlayışı "cebindeki paraya" göre değişiyordu!

Bir gün kendi mahallesinde eski komşularından biri onu görünce "orospu" deyip kafasını çevirmişti!

Kadın koştu eski komşusunu yakaladı ve bir kağıda "Orospu" yazmasını istedi. Eski komşusu dediğini yaptı.

Kadın yazının üstünü 200 TL'lik kâğıt paralarla kapadı ve sordu;

"Bak bakalım ne görüyorsun?"

Eski komşusu kağıda doğru eğildi ve üfledi. Paralar uçtu kağıtta sadece "orospu" yazısı kaldı…

Bu kadın pencereden caddeyi seyrederken yoldan geçen bir kızın eteği rüzgardan kalkmış ve kızın baldırı görünmüştü! Kadın bağırdı;

Yuh sana orospu…

Dünyada bir örneği kolay kolay bulunmayacak haram parayla kurulmuş yandaş medya var ya hah işte bunlar aynen yukarıdaki örnekteki gibi sırf para kazanmak için bedenini satan kadın gibidir.

Boğazlarına kadar battıkları pisliği görmezler kimsenin de görmediğini zannederler aldıkları paranın haram olduğunu unuturlar ve

"İmamoğlu Vali'ye küfretti" diye yayın yaparlar.

Sorarsınız; Nereden biliyorsunuz? Yanında mı idiniz?

Cevap; Hayır ama görüntüler var!

Tekrar sorarsınız; Be aşağılık tetikçiler niçin görüntüleri yayınlamazsınız?

Yanıt; Önümüzdeki Cuma'ya yayınlayacağız?

Türk Milleti öyle şerefsiz gazeteciler gördü ki!

TV'lere çıkıp "Vallahi billahi Kabataş'ta baş örtülü kadının üzerine işeyen adamların görüntülerini izledik" sonra da "görmedik yanıltıldık" diyen

fikir orospularını görmedik mi?

Bakan veletlerinin evlerinde ayakkabı kutularında yakalanan dövizler için

"Bu paraları FETÖ koydurdu dövizler Bakan çocuklarının değil" diye haber yapıp daha sonra hırsızlık paralarını faizleriyle geri alanları "İşte gerçek aklandılar" diye haber yapan genel yayın yönetmeni koltuğunda oturan zavallıları görmedik mi?

Hollanda Gazetelerinde ömür boyu maaşla çalışan bir Türk siyasetçi için "Bu kişinin ülkemizde 7 adet gayrimenkulü ve 140 MİLYON AVRO mal varlığı var" diye çarşaf-çarşaf yazılan haberleri "Haber değeri yoktur" gerekçesiyle

Türk Milleti ile paylaşmayan gazeteleri görmedik mi?

AKP Genel Başkanından telefonda en ağır hakaretleri işitip ağlayan gazete patronları görmedik mi?

Türk Milletinin birikimlerini siyasi baskı ile "Kredi" olarak kullanıp medya grubunu satın alan torbeşleri görmedik mi?

Değerli Okurlar;

Ben ömrüm boyunca bu itlerle mücadele ettim. Bu yüzden beni sevmezler

ben de onları yanıma sokmam!

Bu satılık kalemler "Namuslu bir genç" olan Ekrem İmamoğlu'nu da asla sevmezler!

Namuslu biri göreve gelirse bunlar güneş görmüş kar gibi erirler.

İmamoğlu'nu çekemeyişleri bundandır…

Çoban Ateşi Hareketi Gönüllüleri olarak bizler niçin İmamoğlu'nu destekliyoruz?

-Namuslu dürüst aydın ve bilgili bir yönetici olduğu için

-Belediyecilikte kendisi ve ekibi başarılı olduğu için

stanbul'u diğer adaydan iyi bildiği için

stanbul'da Başkan olarak ayrım yapmadan herkesi kucaklayacağı için destekliyoruz.

Bırakın Türk Siyaseti dürüst bir insan kazansın. Zaten sayıları o kadar az ki!

Çoban Ateşi Hareketi iktidarında VALİ nasıl olacak biliyor musunuz?

Devletin yasayla verdiği görevlerinin dışında;

-Vali T. C Devletinin Valisi olacak. İktidarın veya kişilerin değil.

-Devletin tüm gücünü vatandaştan yana kullanacak.

-Görev yaptığı İl'de hiçbir terör örgütüne ve illegal yapılanmaya izin vermeyecek.

-Anayasa'daki vatandaşın gösteri-yürüyüş ve protesto hakkına saygılı olacak.

-Vatandaşa bir fiske vuran devlet görevlisini açığa alıp yargıya sevk edecek.

-"Ne Mutlu Türküm Diyene" yazılarını görüntü kirliliği yapıyor diye indirtmeyecek.

-Atatürk heykelleri ve büstlerini koruyacak.

Vali devletin Valisi olursa hepimiz ona saygı duyarız.

Fakat vatandaşa "DÜMBÜK" diyen biri Vali ise ona İT de deriz İT OĞLU İT de deriz.

Bu da böyle biline vesselam…

================================

RIFAT SERDAROĞLU: HIRSIZA KİLİT OLUR MU?

Olmaz. Eğer en ufak bir açık bırakırsanız hırsız oradan girer yine çalar!

Efendi görünümlü kravatlı makam sahibi ne hırsızlar gördüm ben.

Tıpkı Neyzen Tevfik gibi;

"Kime sordumsa seni doğru cevap vermediler!

Kimi alçak kimi hırsız kimi deyyus dediler.

Künyeni almak için partiye ettim telefon!

Bizdeki kayda göre şimdi o mebus dediler…"

Peki hırsızı nasıl tanıyacağız? Alnında "Hırsız" diye damga yok ki tanıyalım!

O zaman kişinin geldisine yani köküne önceki işlerine bakacağız ve karar vereceğiz.

Örneğin;

Reza Zarrab denen İranlı dolandırıcıya "Hırsız değil" diyecek biri var mı?

"O bir vatansever ve hayırsever biridir" diyen AKP Genel Başkanı bile dediğinden caydı ve onun için "Casus-Hain" demeye başladı.

Demek ki o da kandırıldığını anladı!

Günlerdir kafamı kurcalayan bir soru var!

23 Haziran 2019 İstanbul seçimlerinde OY HIRSIZLIĞI yapılabilir mi?

Ülkeyi yönetenler asla oy hırsızlığı yapmazlar ne olsa Müslüman alnı secdeye değmiş düzgün ve okumuş çocuklar!

O zaman ben de bir senaryo yazıp nasıl hırsızlık yapılır bulmaya çalıştım.

Ülkenin Başbakanının Reza Zarrab olduğunu varsayın. Adam çalmadan duramıyor ki! Hapse attılar adam Gardiyanları dolandırdı!

Soru şu;

Hayali Başbakan Reza 23 Haziran'da mutlaka çalacak. Bize düşen hangi delikten gireceğini bulup o deliği tıkamak ve hırsızlığa engel olmak!

Reza iki şey yapabilir;

1)Oy verme gününü öncesi yapılacak hırsızlık.

2)Oy verme günü yapılacak hırsızlık.

1)31 Mart 2019 İstanbul Belediye seçiminde sandığa gitmeyen 1 milyon 700 bin seçmen var. Bunların hangi sebeplerden sandığa gitmediğini bir tek (Reza+Devlet) işbirliği belirleyebilir.

İstanbul dışına giden veya 23 Haziran'da yine sandığa gitmeyecek olan 200 bin seçmeni Reza taş çatlasa bir haftada tespit eder.

Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü kime bağlı? Dahiliye Vekaletine!

Bu daire adları sandık seçmen listesinde olan ve sandığa gitmeyecek 200 bin kişiye iki- üç günde yeni kimlik çıkarır.

İstanbul Belediyesinden ve İlçe Belediyelerinden belirlenecek 50 bin militan her birinde ayrı kimlik kullanmak şartıyla dörder defa oy kullanabilir mi?

Şöyle kullanır;

Adam kayıtlı olduğu sandığa gider sıra numarasını söyler kimliğini gösterir ve oyunu kullanır.

Kimlikteki kişi ile listedeki kişinin farklı kişiler olduğunu sandık başkanı ve üyeler bilebilirler mi? Bilemezler. Kişi de oyunu paşa-paşa kullanır ve emrindeki araçla ikinci-üçüncü-dördüncü oyunu kullanmak üzere diğer sandıklara gider…

Bu hırsızlığı önlemenin bir yolu var mı?

Üzerinde çalışıyoruz. Emin olmak istiyoruz. Büyük bir olasılıkla oy verme gününden ÜÇ gün önce çözümü sizlerle paylaşacağız…

2)Oy verme günü bir sandıkta Suriyelilerin de içinde olduğu bir grup olay çıkarır. Çıkan kavga ve çatışmada ölümler olur! (İnşallah olmaz)

Olay çıkaranlar derhal kaçar. Yandaş medya CHP destekçisi PKK'lılar insan öldürdü (!) diye yayına başlarlar. AKP seçimi kazanırsa ne ala! Kaybederse de seçim oy verme günü ölümler oldu seçim güvenliği yoktu gerekçesiyle YSK'daki 7 suskun üye tarafından iptal edilir. İstanbul Belediye Meclisi toplanır Başakşehir'in köse başkanı İstanbul Belediye Başkanı seçilir.

Peki bu CAN hırsızlığını önlemenin bir yolu yok mu?

Buna henüz bir çare bulamadık! Çalışıyoruz.

Böyle şey olmaz bu bir komplo teorisi diye düşünmeyin. 15 Temmuz çakma darbesini tereyağından kıl çeker gibi yapan Reza Zarrab bunları mı yapamayacak?

================================

ERTUĞRUL KALAFAT: TAYYİP ERDOĞAN NEDEN FREN YAPTI?

İstanbul'da seçimi kazanan Ekrem İmamoğlu'nun hakkının gasp edilmesine vatandaşlarımızın gösterdiği şiddetli tepkiyi gören Recep Tayyip Erdoğan ani bir U dönüşü yaparak 39 ilçede düzenleyeceği ilan edilen seçim gezisini iptal ediverdi. .

Hatta gazetecilerin İmamoğlu ve Binali Yıldırım'ın birlikte TV'ye çıkma önerisine "Buna ben tek başıma karar veremem" diyen Binali Yıldırım'a artık İmamoğlu ile birlikte programı çıkabilirsin müsaadesini de verdi.

Recep Tayyip Erdoğan biliyor ki bu saatten sonra ne yaparsa yapsın İstanbul'da AKP seçimi kazanamayacaktır. Bazı anket şirketlerine yaptırdığı çalışmalar da İmamoğlu'nun mağdur edildiği için CHP'ye daha fazla oy verileceğini gayet iyi biliyor. Kazanamayacağı seçim için kendisini neden riske atsın Sayın Cumhurbaşkanı....

Onun ruh dünyasında kaybetmek diye bir şey yoktur. Bazen dini bazen milliyetçiliği bazen liberalizmi bazen Türkçülüğü velhasıl halkı inandırmak için her türlü argümanı kullanır. Allah vergisi hitabet meziyeti sayesinde ne kadar zikzak çizerse çizsin saf ve temiz Anadolu halkını ikna etmeyi bugüne kadar hep başarmıştır.

Ancak Binali Yıldırım Erdoğan gibi laf cambazı olan birisi değil. . Seçimi kaybettikten sonra oyumuzu çaldılar şeklinde yaşına ve başına yakışmayacak bazı sözler sarfetmiş kendisine bu sözleri hatırlatan medya mensuplarına "Ne yapayım öyle konuşmak zorundaydım" diyerek bir hayal kırıklığı yaratmıştır.

İşte onun bu pütürsüz ve durgun haliyle İstanbul'da seçimi kazanamayacağını anlayan Recep Tayyip Erdoğan Binali için ben kendimi niye riske atayım diye düşünüp seçimi kaybedince vatandaşta oluşacak Tayyip Erdoğan kaybetti algısıyla karşı karşıya kalmamak için seçimi saraydan izleyeceğini ilan ediverdi. Seçimden sonra "Gördünüz işte seçimde yarışan ben değilim birisi kazandı diğeri kaybetti" diyecektir.

Kurban olarak sahaya sürülen Binali Yıldırım ise Ekrem İmamoğlu ile çıkacağı oturumda ecel terleri dökerek belki de beni bu işe bulaştıranlar Allah'a havale ediyorum şeklinde sistem edecektir. Sayın Binali Yıldırım İstanbul'u yönetecek pozitif enerji ve psikolojisini maalesef kaybetmiştir. Her ne kadar belediyelerden nemalanan cemaat ve tarikatlar Binali Yıldırım'a destek verseler de bir kültür ve sanat şehri olan İstanbul için Ekrem İmamoğlu'nun yeniden seçilmesi büyük kazanç olacaktır.

Recep Tayyip Erdoğan ve beraberindekilerin bu seçimlerin akabinde halka söyleyebilecekleri sözleri ve yeni umutları kalmamıştır. Bu arada Necmettin Erbakan'ın yol arkadaşlarından Yasin Hatipoğlu'nun sosyal medyada paylaştığı;

Fani alemin fena çocuğu

Beka diye tutturmuş

Beka nedir Baki kim.

Cehennemde Saki sen

Cennetteki Saki kim

Kan döken cana kıyan yalancıyı biliriz

Kendini ebed sana bu hayasız fani kim. "

şiiri de manidardır.

Öte yandan Recep Tayyip Erdoğan'ın son dönemlerde siyasi ömrünü uzatmak için nasıl ki Atatürk'e ve Cumhuriyet'e sarıldıysa parlamenter sistemi yeniden getirelim bu gömlek bize büyük geldi diyerek muhalefetin elindeki kozu almak için bir hamleye girişmesi de sürpriz olmaz.

Zaten o Ben farklı bir Cumhurbaşkanı olmak istiyorum demişti farklı bir cumhurbaşkanı olarak görev yaptı. Kendisinden sonra geleceklerin Başkan olması da çok önemli değil. .

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/tayyip-erdogan-neden-fren-yapti-52253yy.htm

================================

HÜSNÜ MAHALLİ: MEMLEKET DEDİĞİN ANONİM ŞİRKETTİR

Sultan kral ve emirlerin yönettiği ülkeleri anlatmaya gerek yok çünkü oralarda iktidar veraseten intikal ediyor.

Oralarda memleket adamların özel mülkü.

Bölgenin diğer ülkelerinde durum çok farklı değil.

En son haberle başlayalım.

Irak Kürdistan Bölgesi başkanlığına Mesut Barzani'nin yeğeni Neçirvan Barzani seçildi. Neçirvan'dan boşalan yere Mesut'un oğlu Mesrur getirildi.

Şimdiye kadar istihbarat ve güvenlikten sorumlu olan Mesrur bir süre sonra Neçirvan'ın yerine geçer.

Mesrur'un dört kardeşi var ve Kürt medyasında Barzani ailesiyle ilgili inanılmaz yolsuzluk hikayeleri anlatılır.

Yolsuzluk olunca mafya olur mafya olunca yolsuzluk artar yolsuzluk konuşulmasın diye baskı ve zulum çoğalır sonra da paranın hesabı tutulmaz.

Irak'da Saddam'ın iki oğlu iki kızı vardı.

Kuzenleri tarafından ihbar edilen iki oğul Amerikalılar tarafında öldürüldü. Damatları Saddam öldürttü sonra Amerikalılar geldi Saddam'ı astı.

Suriye'de Haziran 2000 yılında Hafız Esad ölünce yerine oğlu Beşşar başkan oldu.

Mısır'ı 30 yıl yöneten Mübarek'in iki oğlu vardı. Her şey onlardan sorulurdu ama sonunda babalarıyla birlikte demir parmaklıkların arkasından poz verdiler.

Sisi'nin üç oğlu var biri devlet denetleme kurulu başkanı diğer ikisi istihbarat ve orduda önemli yerlerde görev yapıyor.

2030'a kadar cumhurbaşkanı olarak görevini sürdürecek Sisi'den sonra hangi oğlu başkan olur bilinmez ama kesin bu işe da ABD karar verecek.

Tunus'da Bin Ali'nin büyük oğlu yoktu ama damatları iyi iş yapıyordu.

Şimdi artık hepsi ülke dışında.

Yemen'de Ali Abdullah Salih'in 6 erkek ve on kız çocuğu vardı.

Bunların eşleri ve eşlerin akrabalarıyla Yemen'i 30 yıl yöneten Salih sonunda öldürüldü. Sayıları yüz kadar olan bu 'evlat topluluğu' ortadan kayboldu.

Diğerlerinde olduğu gibi hepsi iktidarın kirli işlerinden sorumluydu.

Libya'da Kaddafi'nin 7 erkek ve bir kız çocuğu gibi.

Erkek çocukların üçü babaları gibi öldürüldü geri kalanlar dağıldı.

Cezayir'de 20 yıl iktidarda kalan Butaflika'nın çocukları yoktu ama ülkeyi iki erkek kardeşiyle yönetiyordu.

Şimdi üçü gözetim altında.

Sudan'ı 30 yıl yöneten ve 11 Nisan'da devrilen El-Beşir'in de çocuğu yoktu ama o da her şeyi tek başına yapıyordu.

Araplarda başka örnekler de var ama biraz da başkalarına bakalım.

Örneğin Azerbaycan'da İlham iktidarı babasından devraldı ama erkek çocuğu henüz küçük olduğu için karısı Mihriban'ı cumhurbaşkanı yardımcısı yaptı. Diğerleri gibi petrol ve doğal gaz zengini Azerbaycan'da yolsuzluğun sınırı yok.

Kuzey Kore'nin ilk lideri olan Kim İl-sung'un ölümünden sonra ülkeyi oğlu Kim Jong-il yönetti. O da 2011'de öldüğünde ülke şimdiki başkan oğlu Kim Jong-un'a kaldı.

Güzel bir demokrasi örneği!

ABD'de olduğu gibi.

Orada gitti Baba Bush geldi Oğul Bush.

Ama seçimle.

Üstelik yolsuzluk yapmadan.

Irak ve Afganistan'da öldürülen yüz binler hiç önemli değil!

Onlar zaten ölecekti!

Bazen savaşla bazen de açlık sefalet ve yoksullukla.

Liderler ister ülkeler savaşır insanlar birbirini kırar.

Arap Baharı'nda olduğu gibi herkes oyuna gelir getirilir ya da heveslenir sonra da her yer kan gölüne döner.

Anlaşılan öldürmeden olmuyor!

Öldürmek için kindar ve gaddar olacaksın.

Ortada genetik bir sorun var.

On bin yıllık uygarlıkların birikimini taşımak kolay olmuyor.

Yolsuzluk ve hırsızlık bu coğrafyanın huyu olmuş.

Dolar icat oldu mertlik bozuldu.

Adamlar boşuna 'İn God We Trust' yazmamış.

Adamlar Allah'a inanmış ama bizimkiler Dolar'a.

Say say bitmez.

'God' verdikçe bizimkiler fazlasını ister.

Mahdumlar oynayıp eğlensin diye.

Memleket babalarının şirketi gibi.

Nazım Hikmet'in dediği gibi:

'Bu cehennem bu cennet bizim'.

Çeşit çeşit insanlarıyla bu topraklar hepimizin.

Kral emir şeyh başkan başbakan ya da onların çocuk ve damatlarının hiç değil.

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/husnu-mahalli/memleket-dedigin-anonim-sirkettir-5143848/

================================

AHMET GÜRSOY: YIKIMI GÖRMEYELİM Mİ?

AKP iktidarları sadece tarımı ekonomiyi kültürü adaleti ve ahlakı darmadağın etmedi; aynı zamanda huzuru kardeşliği de yok etti.

Devlet kurumlarını idarenin genel işleyişini devlet - toplum ilişkisini de tersine dönerdi. Bu yapı devri iktidarında tarihin tüm zamanlarında ne kadar olumsuzluk varsa hepsinin örneğini verdi.

Türkiye kültürde tarımda sanayide hukukta demokratikleşmede dış politikada ve tüm gelişim katmanlarında ileri değil geriye gitti. Şimdi birileri çıkmış halen daha "iktidar düşmanlığı yapıldığını" söyleyerek güya milliliğe sığınarak bunun üzerinden sanki suç işliyormuşuz gibi avazı çıktığı kadar bağırıyor.

Sormazlar mı adama: İyi de kardeşim ne yapmamızı istiyorsunuz?

Yolsuzlukları haksızlıkları adam kayırmacılığını partizanlığı halk mı yaptı? İşte bakın: Belediyelerdeki yolsuzluklar ayyuka çıktı. Her taraftan pislik akıyor. Öyle ki kitapların konusu haline geldi. Bizzat devletin raporlarına yansıyanları alt alta koysanız ciltler dolusu kitap yapıyor.

Bunları yok mu sayalım?

Sadece Ege adalarındaki kayıplar sebebiyle bile AKP yönetiminin derhal iş başından gitmesi gerekir. Görmüyor musunuz: "Türkiye kuşatıldı yönünü yitirdi sorunları yapısallaştı bölgesinde dışlandı. İtibarı inandırıcılığı caydırıcılığı aşındı. . "

Bu durum daha ne kadar sürecek?

2002'de dış borcu 130 milyar dolarken 2016'da 421 milyar doları bulan Türkiye'nin siyasi gücü ekonomisine paralel geriliyor.

Bunları görmemiş duymamış anlamamış gibi mi yapalım.

Kimse kusura bakmasın. Hiçbirimiz Arınç rolü oynayamayız.

***

ARINÇ HANGİ VİCDANIN SESİ?

Bülent Arınç kurucusu olduğu ve aynı zamanda yönetici olarak görev yaptığı 17 yıldır Türkiye'yi yönetmekte olan partisini eleştiriyor. Eleştiriyor ama görev almaya ve iktidarın nimetlerinden yararlanmaya devam ediyor.

Aynı eleştiriyi başkası yapsa çoktan uzaklaştırılır yerle bir edilirdi.

Abdullah Gül örneğinde olduğu gibi.

Peki Arınç'ın farkı ne?

Farkı şu: Arınç kaçması muhtemel kitlelerin toplayıcısı. Onları partide tutuyor.

Diyeceksiniz ki: "Olur mu canım bal gibi eleştiriyor. "

İşin püf noktası da burası zaten.

Bülent Arınç eleştiriyor böylece hoşnutsuzların sesi haline geliyor. Hoşnutsuzlar "oh ne güzel söyledi. Birinin bunu söylemesi lazım zaten" diye düşünüyor ve kendileri söylemiş gibi rahatlıyor.

Böylece hoşnutsuz kitlenin gazı alınmış oluyor.

Sonuçta kitle "partimizde bizi temsil eden kimseler de var. Nasıl olsa bu tepkiler yukarıda dikkate alınır. Alınırsa düzelir. Düzelirse başka arayışlara girmenin bir anlamı da olmaz" diye düşünüyor.

Bir de Davutoğlu veya Abdullah Gül ekibi azıcık aykırı cümle kursun bakalım.

Ne oluyor?

Birileri anında sorgulamaya başlıyor: "Gerçek niyeti neymiş açıklasın da bilelim. "

Arınç'a neden sormuyor?

Çünkü onun niyeti belli.

Şimdi anladınız mı parti içi mesafeli eleştirinin gördüğü işlevi?. .

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/yikimi-gormeyelim-mi-52260yy.htm

================================

ORHAN UĞUROĞLU: DEVLETİMİZİN YÜZLERCE YILLIK ONURUNA ZARAR VERİYORSUNUZ

Birincisi Amerika Savunma Bakan Vekili Patrick Shanahan Türkiye'ye Johnson mektubu sonrası çok ağır bir mektup göndererek tehditler yağdırdı…

İkincisi Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ABD Savunma Bakan Vekili Patrick Shanahan ile telefon görüşmesinde gönderilen mektuptaki müttefiklik ruhuna uygun olmayan üslup ve yaklaşımdan duyduğu rahatsızlığı dile getirdi.

Üçüncüsü Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın özetle "Bu mektup sadece üslubu değil muhtevası itibariyle de müttefiklik ruhuna da aykırıdır ikili ilişkilerin nezaketine de aykırıdır. Türkiye gibi egemen ve bağımsız bir ülkenin durduğu yere de tamamen karşı bir yaklaşımdır. Bu mektubun gönderildiği zamanla eşzamanlı olarak sızdırılmış olması da bir ciddiyetsizliktir. Bu devlet ciddiyetine yakışmaz" dedi.

Ve ben de soruyorum;

"Müttefiklik ruhuna ve nezakete aykırı egemenliğimize ve bağımsızlığımıza karşı ciddiyetsiz yakışıksız" dediğiniz bu kahpe mektubu;

Türkiye Cumhuriyeti Devleti adına alır almaz neden İADE ETMEDİNİZ?

Alçak küstah ve hain Amerikalıların neden SURATLARINA ÇARPMADINIZ?

Bu mektubu kabul edip yanıt hazırlamaya çalışarak Türkiye Cumhuriyeti Devletini küçük düşürmeye hakkınız da haddiniz de yoktur…

İşte bu yüzden hızla çöküyor eriyor ve artık Büyük Türk Devleti'mizin yüzlerce yıllık onurlu kimliğine de büyük zarar veriyorsunuz…

YALAN DOLAN VE ÇAMUR SİYASETİ

Değerli okurlarım kapım çaldı sordum kimsiniz? Yanıt geldi "PKK"

PKK'lıya sordum: Nereden geliyorsunuz ne işiniz var?

Dedi ki "ASKİ'den geliyorum su sayacınızı okuyacağım"

Bu satırları anlatacağım ama önce İstanbul ve Ankara'dan iki eylemi mukayese edeceğim.

Önce İstanbul…

İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin ünlü trafik uzmanı İBB çalışanı Murat Kazanasmaz'ın önderliğinde bir grup İBB çalışanı yasa dışı eylem yaptı.

Kazanasmaz'a "CHP adayı Ekrem İmamoğlu'nu karalama" görevi kayyum başkan İstanbul valisi tarafından verildi.

"Tek adam" rejiminin partili cumhurbaşkanı tarafından atanan partili vali Kazanasmaz'ın eline okuması için yazılı metin tutuşturdu.

Görev: Mazbatası gasp edilen Ekrem İmamoğlu'nu karalamak ve İstanbulluların anasının ak sütü kadar helal mazbatasını geri almasını engellemek.

İmamoğlu denilince partili vali bu yasa dışı eyleme bir de İmam zabıta ve itfaiye eri de ekledi…

Göreceksiniz İmamoğlu kazanınca o imam yine en safta yer alıp merhum AKP'nin ruhuna Fatiha okuyacaktır.

Demokrasi Yandaş Seçim Kurulunun sadece 7 üyesi tarafından açıkça kundaklandı ve hala alev alev yanıyor…

Göreceksiniz Ekrem İmamoğlu gasp edilen mazbatasını geri alınca o itfaiyeci de en ön safa geçip YSK'nın bu demokrasi yangınını söndürecektir.

Şimdi Ankara…

Çorlu'daki tren faciasında yakınlarını kaybedenlerin aileleri basın açıklaması yapmak için Anayasa Mahkemesi önünde bir araya geldiler.

Açıklamayı engellemek isteyen İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun kontrolündeki bir grup polis müdahale sırasında plastik mermi kullanmış…

Mağdur olup evlatlarını eşlerini kardeşlerini annelerini babalarını Çorlu'da şehit veren ailelerin basın açıklaması yapması suç…

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı çalışanlarının basın açıklaması yapması serbest.

Adaletin bu mu Adalet ve Kalkınma Partisi?

Bu adaletsizlik AKP'yi metal yorgunu yaptı ki bu partide ne "Adalet" ne de "Kalkınma" olmadığı için ellerine sadece "Parti" adı kaldı.

Onu da alıp devletin başına yapıştırdılar ki 16 Nisan ile Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile "Parti Devleti" maalesef tescil oldu.

PKK'LI ASKİ MEMURU

Şimdi ironi yaptığım konuya dönelim.

Değerli okurlarım

Bugün İmamoğlu'na "Pontuslu" diyenler Makedonyalı dedikleri Mansur Yavaş'a da 31 Mart seçimi öncesi çamurlarla iftiralarla saldırdılar…

Mansur Yavaş için AKP'liler koro halinde "teröristleri işe alacak" kampanyası açtılar…

Yetmedi 25 bin işçiyi sokağa atacak "teröristleri işe alacak" kampanyalarını genişlettiler…

Siyaseten yok olan Mehmet Özhaseki her mitinginde bu iddiaları tekrarladı…

Ne oldu?

Mansur Yavaş fark atarak seçildi.

Ne oldu?

Tek bir belediye çalışanı atıldı mı?

Kapınıza PKK'FETÖ'cü terörist geldi mi?

Tek bir terörist işe alındı mı?

AKP'nin çamur siyaseti işte budur…

AKP lideri Recep Tayyip Erdoğan 31 Mart öncesi CHP'li belediyeler için öp Çukur Çamur" demişti anımsarsanız…

Görüldü ki o Çamur yalan dolan iddialar Yandaş Medya tarafından dürüst namuslu insanlara insafsızca atıldı.

Gördüğünüz gibi sadece dış politikada değil iç politikada da AKP artık Büyük Türk Devletimizin yüzlerce yıllık onurlu kimliğine siyaseten de büyük zarar veriyor…

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/devletimizin-yuzlerce-yillik-onuruna-zarar-veriyorsunuz-52266yy.htm

================================

MEHMET FARAÇ: SOKAKTAKİ İSYAN KIRSALDAKİ KISKAÇ...

Sokaklardaki yurttaşlara mikrofon tutanlar ve algı operasyonu için sözde röportaj yapmaya kalkışan yandaşlar çok şaşkınlar!. . Çünkü onlar halktan beklemedikleri yanıtlar alıyorlar...

Yandaşların dışında toplumun nabzını tutmaya çalışan gazeteciler ise halkın farklı kesimlerinden aldıkları yanıtlardan oldukça şaşkınlar...

Çünkü insanların aksanlarıyla kılık kıyafetleriyle inanç uygulamalarıyla da yargılandığı bir ülkede siyasetin dengesizliği ile ortaya çıkan tablo memleketteki değişim - gelişim ve farklılaşmayı da çok çarpıcı biçimde deşifre ediyor...

İstanbul'da 23 Haziranda yapılacak seçim öncesi gerek televizyonlar gerek radyolar ve gerekse de YouTube kanallarına çalışanların sokak röportajlarını dikkatle izleyiniz...

Yandaşlar cast ajanslarından kiraladıkları figüranlarla iktidarın ne kadar da başarılı olduğunu Binali Yıldırım'ın da nasıl vazgeçilmez olduğu yolunda hayali bir algı yaratmaya çalışırken çoğu zaman sert kayalara rastlıyorlar!. .

Lütfen internetten bulup izleyiniz; işte cübbeli - takkeli - çember sakallı yurttaşlara tutulan mikrofonlara verilen yanıtlar da toplumdaki değişimin tepkinin farklılaşmanın ve hatta beklenmeyen çelişkinin dışavurumu...

Yandaş muhabir Binali Yıldırım lehine yanıt beklediği cübbeli yurttaştan Ekrem İmamoğlu'nu destekleyen bir yanıt alınca mikrofon elinde titriyor adeta!. .

Son günlerde bu tür örneklerin sayısı oldukça artıyor;

Türbanlı anneler - nineler sakallı - takkeli dedeler amcalar uzaktan AKP'li milli görüşçü tarikatçı ve cemaatçi görünen yüzlerce insanın mikrofonlara - kameralara yansıyan tepkileri dikkatle izlenecek irdelenecek ve analiz edilecek bir sosyolojik değişimin dışavurumları...

İşte son günlerde bir türbanlı genç kızın mikrofonlara ve kameralara yaptığı açıklamalar da internet üzerinden milyonlarca kez izlendi sosyal medyada paylaşıldı ve toplumun farklı kesimlerince tartışıldı - analiz edildi...

İsyan ediyor o genç kız AKP iktidarına; ülkedeki çarpıklığa seçim sistemindeki rezalete işsizliğe - yoksulluğa isyan ediyor gelecek kaygısına dikkat çekiyor ve adalet istiyor...

MUHAFAZAKARIN ÖFKESİ!. .

Peki; siyasi önyargı kurbanı kesimlerin ve kameralara beklenmedik yanıtlar veren muhafazakar insanların 31 Mart ve 23 Haziran seçimleri ile ilgili tepkilerinin AKP'ye yönelik isyanlarının ve Ekrem İmamoğlu'na yönelik olumlu yaklaşımlarının arkasında ne var?. .

Hiç kuşkusuz bu sorunun yanıtını 23 Haziran sonuçları verecek ama sosyologlar psikologlar ve psikiyatrlar Türkiye'de kıyafetleri davranışları yaşam biçimleri ile tartışılan önyargı kurbanı da olan kesimlerdeki bu ilginç tepkinin - değişimin - gelişimin - farklılaşmanın perde gerisini sorgulamak zorundalar...

Çünkü bu sorgulamadan çıkacak rapor Türkiye'nin hem bundan sonraki toplumsal gelişimine hem de siyasal gidişatına çok ciddi bir yanıt olabilir...

Evet; Hz. Ömer'in hep konuşulan "adalet"ine vurgu yapan kesimlerin AKP'ye yönelik tepkilerinin arkasında neler yaşandığını biliyor herkes...

Dini siyasete alet edenlerin İslam'ı dejenere ederek yürüttükleri politikaların gerisinde; bir de rüşvet - yolsuzluk -haksızlık - adaletsizlik adam kayırmacılık yandaşlık ihale rezaletleri ve ülkenin her tarafına dayatılan erozyon olunca İslam'ı gerçekten yaşayan insanların tepkileri ne yazık ki geri kalmıyor...

İşte sokaklarda kameralara isyan eden muhafazakar insanların tepkilerinin arkasında ilk sırada AKP'nin hayal kırıklığı yaratan uygulamaları var...

Bir de FETÖ'ye yönelik operasyonların ardından devletin içerisindeki bazı tarikat ve cemaatler kollanırken kimilerinin dışlanması bürokraside geri plana atılması müritleri destekçileri ve yandaşlarına sırt çevrilmesi de AKP'ye yönelik tepkilerin gerekçesi olarak öne çıkıyor...

İşte bu duruma İstanbul'un Şile ilçesinden çok çarpıcı bir örnek vermek kaçınılmaz görünüyor...

ŞİLE TARİKAT AMBARGO!. .

Şile'nin Kızılcaköy - Meşrutiyet - Ahmetli köyleri üçgeninde muhafazakar yurttaşlar ağırlıklı olarak yaşıyor ve buralarda bir tarikatın da "yurt" adı altında binaları faaliyet gösteriyor...

Türkiye'de yaygın olan o cemaatin son dönemde yaşadığı kıskaç ve kuşatma hiç kuşkusuz mikrofonlara - kameralara tepki gösteren türbanlı - çarşaflı - çember sakallı - takkeli - muhafazakar insanların tarikat ve cemaat müritlerinin isyanının perde gerisindeki travmalardan biri olarak yorumlanabilir...

İşte 2017 seçimlerine kadar AKP'yi destekleyen bu cemaatin tüm Türkiye'de olduğu gibi Şile'deki uzantıları da devlet ve bürokrasi tarafından el üstünde tutuluyordu... Ta ki o cemaat AKP yerine muhalefetteki bir partiyi destekleyene kadar!. .

Sonra ne oldu biliyor musunuz; o cemaat bir anda kara listeye alındı ve yurt genelinde olduğu gibi Şile'deki binaları Kur'an kursları ve yurtları kuşatmaya alındı ambargo uygulandı bürokrasi ve esnaf tarafından dışlandı...

Ve bir zamanlar kaymakamların belediye başkanlarının güvenlik yetkililerinin esnafın ve AKP'lilerin cuma namazı kılmak için kuyruğa girdiği binalar kaderine terk edildi!!!

İşte Şile'nin Ahmetli köyünde o cemaatin kız yurdu kapatıldı yurtdışından getirilen öğrencilere de hizmet veren erkek öğrenci yurdu ise ilgisiz halde...

Artık orada ne bürokratları görebiliyorsunuz ne kurban kesmek için sıraya girenleri ne de cuma namazı kılmak için otoparkı dolduran zenginleri bürokratları ve siyasetçileri...

Hiç kuşkusuz bu durum "dünya Sultan Süleyman'a bile kalmadı" diye yorumlanıyor!. .

Evet; sokaklarda muhafazakar kesimlerden kameralara - mikrofonlara yansıyan 23 Haziran tepkilerini bir de Şile örneğinde olduğu gibi AKP'nin başka tarikat - cemaat ve dini gruplara yönelik "ambargo"suyla yan yana getirdiğinizde bu gidişat Türkiye'de sadece dine dayalı siyasetteki şaşırtıcı "gruplaşma"ya dikkat çekmiyor aynı zamanda gelecekteki politik savrulmalara da işaret ediyor!. . Dikkatle izlenmeli...

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/sokaktaki-isyan-kirsaldaki-kiskac-52265yy.htm

================================

RIFAT SERDAROĞLU: EKÜMENİK BİNALİ

Önce beka beka diye tutturdu!

Ta ki kardeşimiz Muhsin Bey "O beka ne kaa" diye soruncaya dek.

Binali Bey düşündü düşündü küçük parmağını gösterip "Aha hepsi bu kaa" dedi…

Sonra "Benim arslan liderim de dünya lideridir yani ekümeniktir

be ya diye bağırdı!

Derken AKP'liler Büyük Kongrelerinde hep bir ağızdan bağırdılar;

"En büyük Barzani başka büyük yok!"

Niye böyle bağırıyonuz be ya dedik? Eh o da ekümeniktir dediler!

Arkadan saçları-bıyıkları kömürle boyalı biri salak diğeri çolak olan

iki adam sahnede "megri-megri" diye bağırmaya başladı.

Ağlayan Kaşar Bülent'e sorduk; "Dayı neden ağlıyon?"

Cevap verdi; "Bu ikisi de çok ekümeniktir de ondan ağlıyom!"

Mevlut Çavuşoğlu Barzani'nin yanında Türk Askerlerini öldüren "Kürdistan şehitleri(!)" için dua etti.

Ne yapıyon be Çavuşunoğlu dedik!

Ama bunların hepsi ekümeniktir dedi…

Eski Adalet Bakanı Yaylı Bekir incecik sesiyle bas-bas çığırmaya başladı;

"Hepiniz yalancısınız. Esas Ekümenik olan tüm dünyanın tanıdığı Fethullah Gülen Hocaefendimizdir. Kendisi ilim sahibi değerli bir büyüğümüzdür. "

Binali Bey önceden polis denetiminden geçen ve "az alkışlayanı içeri alırız" diye tembihlenen mahalle esnafını ziyaret etti.

Esnaf sivil polislerin zoruyla öyle coşkulu bir şekilde alkışladı ki

Binali Bey ne diyeceğini unuttu!

O sırada yeni-yerli ve milli moderatörümüz İsmail Bey yaklaşıp

Binali Bey'in kulağına şunu fısıldadı;

"Aman efendim ne yapıyorsunuz? Bu Ekümenik lafı size seçim kaybettir. Sakın bunu bir daha söylemeyin benden söylemesi dedi.

Binali Bey büyük bir hayretle İsmail Bey'in yüzüne baktı ve;

"Bu kelimenin nesi var kardeşim? Ekümenik demek tutumlu olmak eli sıkı olmak tasarruf yapmak demektir yahu damat hazretleri bana öyle öğretti deyiverdi!"

Moderatör İsmail Bey alı al moru mor bir halde; Efendim o kelime ekonomiktir Ekümenik değil dedi ve tabelacı arkadaşı Fatih Portakal'a dönüp şunu fısıldadı;

"Abi ben yanmışım hem de fena halde yanmışım. Bu adam ekonomik ile Ekümenik kelimelerini ayırt edemiyorsa ayın 16'sında ben buna ne sorarım yahu!"

Hay sizi tez zamanda Ekonomik Ekümenikler götürsün inşallah!

Delirttiniz ulan bizi yetti gari bi huzur verin be…

================================



- - - - - - - - - - - - -
a45UyF587661
- - - - - - - - - - - - -
Turk cocugu ecdadini tanidikca daha buyuk isler yapmak icin kendinde kuvvet bulacaktir.

Gazi Mustafa Kemal ATATURK

- - - - - - - - - - - - -
JEAN MESLIER : SAGDUYU TANRISIZLIGIN ILMIHALI

39. EVRENIN DUZENI DE BIR ALLAH'IN VARLIGINI KANITLAMAZ

Bir Allah'a tapanlar, butun evrenin duzeninde onu yoneten akilli ve hakim bir zatin varligini reddetmenin olanaksiz oldugunu sanirlar. Ancak bu duzen, bize bazen elverisli bazen zararli olan etkenler ya da durumun zorunlu olarak ortaya cikardigi hareketlerin, cereyanlarin zorunlu sonucundan baska bir sey degildir. Bu etken ve durumlarin bazilarini iyi bulur, bazilarindan sikayet ederiz.

Doga, hep ayni yolu izler, yani ayni etkenler ayni eserler meydana getirir. Oteki etkenler birinci etkenleri baska turlu etkide bulunmaya zorlamadikca, bu eserlerin eylemini bozmadikca, ayni etkenler ayni eserler olusturmaya devam eder. Eserlerini hissettigimiz etkenler, eylemlerinde ya da hareketlerinde bize mechul oldugundan, daha az olagan ve zorunlu olmayan etkenlerin etkisiyle bozulunca, saskinlik icinde kaliyor, "iste mucize!" diye bagiriyoruz ve bunlari, gozlerimizin onunde hareket eden butun etkenlerden daha az bilinen etkenlere mal ediyoruz.

Evren hep duzen icindedir, onun icin karisiklik, ihtilal olmaz. Bozuklugundan sikayet ettigimiz zaman, yalniz bizim kendi makinemizde bozukluk vardir. Cisimler, etkenler, bu dunyanin kapsadigi varliklar, eserlerini ister uygun bulalim, ister bulmayalim, birbirleri uzerine tanigi oldugumuz bicimde, zorunlu ve gerekli olarak eylemde ve etkide bulunurlar. Depremler, volkanlar, su baskinlari, bulasici ve salgin hastaliklar, kitlik, kuraklik, agir cisimlerin dusmesi, irmaklarin akmasi, ruzgarlarin esmesi, bereketli yagmurlar, Allah'in lutfuna, verdigi nimetlerinden dolayi minnettarlik duymamizi gerektiren hayirli eserler kadar zorunludur ve evrenin duzenli eserlerindendir.

Dunyada bir duzenin egemen olmasini gorerek saskinliga dusmek, ayni etkenlerin ayni eserler olusturduguna sasmak demektir. Insanin bir duzensizlik gorunce rahatsiz olmasi, etkenlerin eylem tarzi ve etkileri degisince ya da bozulunca, eserlerin artik ayni eserler olamayacagini unutmaktir. Dogada bir duzen, bir intizam gorulunce bundan saskinliga dusmek, bir seyin var olabilecegine sasmaktir; bizzat kendi kendisinin varligina sasirmis olmaktir. Bir mevcut icin duzen olan, diger bir mevcut icin duzensizliktir, biri icin huzur ve guvenlik olan, baskasi icin izdirap ve karisikliktir. Engel ve cezayla karsilasmaksizin her seyi karistirabildikleri zaman zararli olan yaratiklar, her seyi yolunda, her seyi duzenli bulurlar. Kotuluk yaparken rahatsiz edildiklerinde, muzirlar ve kotuler, tersine, her seyi karisiklik ve duzensizlik icinde gorurler.

Doganin yaraticisi ve hareket ettiricisinin Allah oldugu varsayilsa, yine, Allah icin dogada hicbir duzensizlik, hicbir karisiklik mevcut olmazdi. Yapacagi etkilerin tumu, Allah'in bunlara verecegi ozelliklere, iceriklere ve zorlamalara gore, eylemi yerine getirmeleri zorunlu olmaz miydi? Eger esyanin akisi aliskanligini degistirseydi, "sunnetullah" (Allah'in koydugu duzen), "degismez" olmazdi. Allah'in varliginin, zekasinin, kudretinin ve iyiliginin en inandirici kaniti sayilan dunya duzeni yalanlanirdi. Allah'in varligindan kuskuya dusulurdu ya da en azindan, Allah sebatsizlikla, acizlikle ve esyayi ilk duzenlemesi sirasindaki sezgi ve beceri eksikligiyle suclanirdi. Yaptigi, hazirladigi ya da eylem ve harekete gecirdigi unsurlari, araclari secmekte aldanmis olmakla Allah'i suclamakta, insan hakli olurdu. Eger dunyanin duzeni tanrisallik sifatini, gucunu ve sezgisini kanitlasaydi, duzensizlik de tanrisalligin zaafini, kararsizligini, alikligini kanitlardi.

Diyorsunuz ki; "Allah her tarafta vardir, onsuz hicbir sey yapilmaz, onsuz bir sinek bile kanadini kipirdatamaz, her seyi genisligiyle doldurur, Allah hareket ettirici olmasa madde hicbir eylem ve etki yapamaz. " Ancak bu durumda, teslim ediyorsunuz ki, Allahiniz karisiklik etkenidir, dogayi bozan odur, karisikligin babasidir. Insanda da vardir ve insan gunah islediginde insani kiskirtan odur! Eger Allah her yerde mevcut ise, Allah bendedir, benimle eylem yapar, benimle birlikte aldanir, benimle birlikte Allah'i gucendirir, benimle birlikte Allah'in varligini reddeder ve bir Allah'in varligi fikrini curutur. Ey dinciler, ey tanribilimciler! Allah'tan soz ettiginiz zaman ne yaptiginizin, ne soylediginizin farkinda olmuyorsunuz.

- - - - - - - - - - - - -
Sanatin siyasetle hicbir iliskisi olmamasi gerektigi dusuncesinin ta kendisi siyasal bir tutumdur Gecmisteki yaptiklarima baktigimda, siyasal bir amactan yoksun oldugum her durumda, cansiz kitaplar yazdigimi, dokunakli bolumlerin gosterisine kapildigimi, anlamsiz tumceler, suslu nitelemeler kullandigimi ve yapiti genel olarak ipe sapa gelmez seylerle doldurdugumu goruyorum.

George Orwell

- - - - - - - - - - - - -
Insanliga eziyet eden tiranliklar arasinda en kotusu din tiranligidir.

Oteki butun tiranlik turleri yasadigimiz dunyayla sinirlidir; ancak din mezarlarin otesine de gecmeye yeltenir ve bizi sonsuza kadar kovalamanin pesindedir.
PAINE,THOMAS (1737-1809) Ingiltere dogumlu ABD'li siyaset felsefecisi.
Ateistin Kutsal Kitabi - Aforizmalar - Derleyen Joan Konner

- - - - - - - - - - - - -
Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/

 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder