================================
YILMAZ ÖZDİL: OSMAN ÖCALAN'IN KIRMIZI BÜLTENİ
"Siyasi hayatım boyunca ne aldanan oldum ne aldatan oldum bundan sonra da ne aldanan olacağız ne aldatan olacağız" dedi.
★
Ergenekon…
"Şahsım başta olmak üzere tüm ülke yanlış yönlendirildi aldatıldık" dedi.
★
Balyoz…
"Samimiyetle söylüyorum suçluyla suçsuz gerçekle yalan doğruyla yanlış sahte belgelerle aynı kefeye konuldu şahsım başta olmak üzere kandırıldık" dedi.
★
17/25 Aralık…
"Kalkıyorlar başbakanın telefonlarını dinliyorlar bakanları dinliyorlar Pensilvanya'daki zatın kuyruklu yalanlarına inandık başkalarının hesabına çalıştığını bilemedik iyiniyetimizin kurbanı olduk" dedi.
★
Feto…
"Aldatıldık ben dahi aldatıldım aynı menzile gidiyoruz diye müsamaha gösterdik Allah dedikleri için müsamaha gösterdik açık konuşuyorum ben de şahsen bunlara yardımcı oldum kandırıldık hem Rabbimize hem de milletimize verecek hesabımız olduğunu biliyorum Rabbim de milletim de bizi affetsin" dedi.
★
15 Temmuz…
"Biz bunları üç dört yıl öncesine kadar iyiniyetle takip ediyorduk itiraf etmem lazım iyiniyetimizin kurbanı olduk gerçekten safmışız aldanmışız" dedi.
★
Pkk açılım süreci…
"Bize silahları bırakma sözü vermişlerdi biz de üzerimize düşeni yaptık ama sözlerini tutmadılar bize yalan söylediler" dedi.
★
Hukuk…
"Yanlış yaptık HSYK'yı denetleyen mekanizma vardı biz dedik bu denetlemeyi kaldıralım dedik kaldırdık yanlış yapmışız yanılmışız" dedi.
★
Avrupa Birliği…
"Bize söyledikleri parayı vermediler vereceğiz dediler bizi hep oyaladılar vermediler vizesiz gireceksiniz dediler yalan söylediler hep aldattılar" dedi.
★
ABD…
"Pkk konusunda mutabakatamız vardı fakat maalesef Obama bizleri aldattı bir değil iki değil üç değil hep aldatıldık" dedi.
★
Barzani…
"Son ana kadar referandum gibi bir yanlışa düşeceğine ihtimal vermiyorduk yanıldık" dedi.
★
Dünya Kupası…
"Favorim Almanya demiştim fakat yanıldık" dedi :))
★
En son İstanbul seçimini kazanmak için Apo'nun mektubunu Anadolu Ajansı'ndan yayınlayıp Osman Öcalan'ı TRT'ye çıkardılar…
"Doğrusu ben kırmızı bültenle arandığını bilmiyordum" dedi iyi mi.
★
Kalbini kırmak için söylemiyorum…
Biz bile mecburen seninle yaşamaya alıştık ama senin senle devam edecek halin kalmadı inan.
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/yilmaz-ozdil/osman-ocalanin-kirmizi-bulteni-5202527/
================================
SELCAN TAŞÇI HAMŞİOĞLU: GÖKBÖRÜ'NÜN GÖLGESİNDE; TÜRKMENLER KÜRT DOĞUYORLAR!
Haberi Türkmeneli Dernekler Federasyonu Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Beyatlı verdi;
Erbil'de vatandaşın kamu kurumlarıyla olan resmi işlerinde kullanması için hazırlanan formların milliyet hanesinde iki seçenek oluşturulmuş: Kürt ve Arap.
Tarihi bir gerçeklik olarak da kanlı canlı fiziki olarak da Erbil'de var olan Türkmenler okul kaydı mı yaptıracaklar hastaneye yatış mı yapacaklar karakola şikayette mi bulunacaklar; eğitim gibi sağlık gibi güvenlik gibi en temel haklarından yararlanmak için bile kimliklerinden vazgeçmek zorundalar; ya Arap ya Kürt olacaklar!
İtiraz mı ettiler!
Paşa gönülleri bilir; okuyamayacaklar tedavi olamayacaklar ilaç alamayacaklar belki ev tutamayacaklar seyahat edemeyecekler su elektrik kullanamayacaklar cenazelerini kaldıramayacaklar doğan çocuklarını nüfusa kaydettiremeyecekler…
Skandal!
"1991 ve 2003 yıllarında Türkmenlere ait nüfus ve tapu kayıtlarının yakılması neyse bu da o" diyor Beyatlı. Ki az bile söylüyor; bence daha fazlası. Kayıtları yakarak Türkmenli'nin tarihini geçmişini yok etmişlerdi geleceğini de yok ediyorlar yarınsızlaştırıyorlar şimdi.
Düşünsenize… Gökbörü minaresinin gölgesinde doğmuş bir Türkmen çocuğu Arap yahut Kürt diye yazılacak resmiyette; ötesi var mı? Daha nasıl silinir ki bir millet yeryüzünden? "Soykırım" gibi…
Beyatlı "Türk Dışişlerinden de bir söz duymadık. Kendi soydaşlarının yok edilme planına sessiz mi kalacaklar?" diye soruyor…
Ben de şunu sorayım:
"Neçirvan"a iki çift laf eden oldu mu bu konuda İstanbul ziyareti sırasında?
BİR "KEFEN PARAMIZ" KALMIŞTI EL UZATMADIKLARI...
Haber yeni değil aslında; ilk olarak Mayıs ayı başında gelmişti gündeme. Ahali kızılca kıyamet koparınca eh İstanbul için sandık vakti de gelmemişti daha böyle bir tepkiyi göze alamadılar zahir; geri adım atar gibi yapmışlardı.
Meğer atmamışlar; muhtemelen hiç kamuoyunun gündemine getirmeden sessiz sedasız yahut sadece ekonomi çevrelerinin dikkatini çekebilecek tonda Banka Meclisi üzerinden halline çalıştılar; mümkün olmayınca kanun değişikliği şart olunca da…
Seçim bitti kel göründü!
Merkez Bankası'nın "kefen parası" diye de bilinen kâr oranından "yedek akçe" olarak kenara ayırdığı payın yüzde 20'den yüzde 6'ya düşürülmesini ve kalan kısmın da hazineye aktarılmasını öngören düzenleme yeniden gündemde…
Bakın burası çok önemli:
Devletin savaş kıtlık gibi olağanüstü hallerde kullanılmak üzere sakladığı paradan söz ediyoruz!
Sanırsın Azrail'den garanti aldılar!
***
Devletin kendi "kefen parasından" yemeye başlamasının işlerin hiç de iyiye gitmediğine işaret olduğunu idrak edebilmekle birlikte çok anlamam ya ekonomiden. Bir anlayana hatta en iyi anlayanlardan birine Merkez Bankası eski Başkanı İYİ Parti Ankara Milletvekili Durmuş Yılmaz'a sordum ben de…
"Merkez Bankası'nın 37 milyarlık kârının zaten daha yılın başında avans olarak dağıtıldığını" hatırlatan Yılmaz "Demek o da olmasa…" deyip sonunu getirmeyince anladım ki durumun ciddiyeti benim tahayyülümün çok ötesinde.
Hiç uzatmayayım Yılmaz'ın peş peşe sıraladığı rakamlar ve oranlarla destekleyerek anlattığı sürecin direk sizi ilgilendiren kısmını -dil altı hapı filan kullanıyorsun önce onu bir alın da- söyleyeyim:
"Yiğit muhtaç olmuş kefen parasına" trajedisi bir yana iktidar bu düzenlemeyi Meclis'e getirir geçirmeyi de becerirse "parasal genişleme" anlamı taşıyan yani pratikte para basmaktan (üstüne de bastığın parayı hazineye vermekten) farkı olmayan bu hamlenin vatandaşın cebini etkileyecek en temel sonucu enflasyonu -daha da- arttırması olacak.
Şimdiden geçmiş olsun hepimize; nasıl geçecekse!
Ha bir de…
Keşke hanımefendinin onbinlerce dolarlık çantalarıyla gündem olmadığı bir gün sızdırsaydınız bu haberi keşke; milli öfkedeki çarpan etkisi daha az olurdu hiç değilse!
KONYA'DA "AHDE VEFA" BULUŞMASI
Gerektiğinde biz onların sesine ses olduk; başta burs ve barınma imkanı sağladıkları üniversite öğrencileri tedavilerini üstlendikleri muhtaç çocuklar dünyanın dört bir yanından Türkiye'ye "sığınmış" soydaşlarımızın temel yaşamsal ihtiyaçlarının karşılanması olmak üzere Türkiye Türkleri'nin esir yahut mazlum coğrafyalardan gelmiş Türklere derman olabileceği hemen her konuda uzatmaya çalıştıkları o samimi eli güçlendirmeye yardım yapabilecek güçteki milliyetperverleri onların varlığından haberdar etmeye çalıştık. Gerektiğinde de en kısılmaya çalışılan zamanlarda konuşacak yazdıklarımızı paylaşacak sizlerle buluşacak alanlar yaratarak onlar ses olmaya çalıştılar sesimize…
Kurulduğu günden bu yana adıyla yaşayan Ahde Vefa Turan Birliği Derneği'nin misafiri olarak Konya'da olacağız yarın. Yavuz Selim Demirağ ile birlikte hem konuşacağız azıcık dertleşeceğiz hem de kitaplarımızı imzalayacağız fuar rotamızda olmadığı için bir türlü buluşamadığımız Konyalı okurlarımızla hasret gidereceğiz.
Hepinizi bekliyoruz…
SAAT:14.30
YER: Ersin Düğün Saonu
İhsaniye Mah. Kozanoğlu Sok. No: 1
(Dernek binasının yanı)
Selçuklu / Konya
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/gokborunun-golgesinde-turkmenler-kurt-doguyorlar-52418yy.htm
================================
ÜMİT ZİLELİ: CİĞERLERİMİZİN SON KIRINTILARINI DA KATLEDİYORLAR!. .
Biliyor musunuz; Doğal Hayatı Koruma Vakfı açıkladı:
–Türkiye dün yani 27 haziran itibarıyla 2019'un doğal kaynaklarını tüketti!. .
Bugünden başlayarak 2020'nin kaynaklarını kullanmaya başlayacak!. . Üstelik bunu dünyanın diğer ülkelerinden 32 gün önce yapmayı da başardı güzel ülkem!. .
Peki bu ne demek?. . Ekolojik felakete açık davetiye demek!. . Çevreyi ağaçları ormanları yeraltı ve üstü zenginliklerimizi suyumuzu yeşilimizi har vurup harman savuruyoruz katlediyoruz mahvediyoruz demek!. .
–Tabii geleceğimizi de bunlarla birlikte yok ediyoruz demek!. .
Doğa bizim hunharca katlettiğimiz yok ettiğimiz kaynakların bir bölümünü ancak 1 yıl içinde yenileyebiliyor bizler ise 6 ayda yutuyoruz iyi mi!. . İronik bir değerlendirme yapacak olursak durumu şöyle özetleyebiliriz:
–Sanki iki dünyamız varmış gibi tüketiyoruz!. .
Ama böyle bir dünya yok!. . Zaten o nedenle gücü yeten büyük devletler yüz milyarlar harcayıp yeni bir dünya keşfetmeye çalışıyorlar…
Mesela 2020'lerin sonuna doğru bir grup insan Mars'ta koloni kurmak üzere yola çıkıyor; bir daha geri dönmeyecek oraya yerleşecekler!. .
Kısacası dünyamızın kullanım süresi doluyor!. . İnsanlığın çok dikkatli çok duyarlı davranması gerekiyor… Peki biz ne yapıyoruz?. .
–Acımasızca hoyratça ve de doymak bilmez bir açlıkla sürekli doğayı katlediyoruz!. .
Acımasız bir katliamın hazin görüntüsü!. .
Şimdi yukarıdaki iki fotoğrafa bakın…
İlk fotoğraf 8 Haziran'da çekilmiş… Yer Belgrad Ormanları; diğer bir deyişle "İstanbul'un incisi" olarak bilinen yok edilen üzerine süper villalar hatta fabrikalar yapılan son olarak milyonlarca ağaç kesilerek uzmanlara kulak asmadan koca bir havaalanı kondurulan İstanbul'un ciğerlerinden arta kalan birkaç kırıntıdan biri!. .
O fotoğrafta adeta derin bir yarık gibi görünen görüntü ormanın Kemerköy kısmında başlatılan ağaç kesme işleminin başlangıç safhası görülüyor!. .
Diğer fotoğraf ise 22 Haziran'da çekilmiş; neredeyse 100 dönüme yakın ormanlık alan tam anlamıyla kelleşmiş çölleşmiş!. .
Göktürk Kemerköy'de devlet ormanında 1 aydır günde 12 saat ağaç kesildiğini ilk duyuran kişi sevgili arkadaşım Nasuh Mahruki oldu… Nasuh sormuş soruşturmuş kesimi yapan taşeron firmaya kadar gidilmiş alınan yanıtı paylaşmış:
–O alanda gençleştirme yapılıyormuş!. .
Tamam mesleğim orman mühendisliği değil ancak salak da değilim; böyle "gençleştirme" yapıldığını hiç görmedim!. . Benim bildiğim yaşlanmış ağaçlar zarar verici olanlar budanır ya da kesilir ormanlık alanda. Yukarıdaki fotoğrafta görülen ise çok daha başka bir şey onbinlerce genç ağaç kesildiğine tanıklık eden çevre sakinleri var…
–Burada bal gibi "Alan" açılıyor!. .
Tam da seçim sürecinde yapılan temizlik!. .
İşin bir cingözce yanı da var…
Tüm İstanbul ve Türkiye seçimlere odaklandığı süreçte büyük bir hızla haziran başında işe başlayıp günde 12 saat aralıksız çalışıp üç hafta içinde yaklaşık 100 dönümlük alan tertemiz edilivermiş!. .
Yöre insanları aralıksız olarak gerekli yerlere müracaatlarını yaparken ayrıca bu katliama karşı bir imza kampanyası da başlatmış durumda… İddialar desen bir o kadar vahim; CİMER'e (Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi) yapılan başvuruda "Fiziki ve inşaata uygun alan açıldığı" belirtiliyor!. .
Bazı işadamlarının medya patronlarının adının geçtiği iddialar "Bu alana 300 civarında lüks villa" yapılacağı yolunda!. .
Sarıyer Orman İşletmesi yetkilileri ne diyor bu konuda peki? İşte açıklama:
–Bölge florasına uymayan ağaçlar kesilmiştir. Yerlerine genç ağaçlar dikilerek suni gençleştirme yapılacaktır!. .
Ne güzel! Hem yöre sakinleri hem de bizler oraya dikilecek bölge florasına uygun "genç ağaçları" sabırsızlıkla bekliyoruz!. . Kesimi bu kadar çabuk yapılabildiğine göre durum acil dikimi çok daha hızlı yapılacak demektir… Gözümüz üzerinizde hasretle bekliyoruz…
–Dikin o genç ağaçları sizi ilk kutlayan ben olacağım!. .
================================
YAVUZ SELİM DEMİRAĞ: ENİNDE SONUNDA ADALET...
Adında "Adalet" kavramı bulunan iktidar partisi yerel yönetimlerde hortumları açmak için çıkardığı yetkileri şimdi ortadan kaldırmak için hukuku hiçe sayarak harekete geçti. Maksat başta İstanbul ve Ankara'da hizmetin önüne geçip işgal ettikleri belediye şirketlerinden nemalanmayı sürdürme telaşındalar. İmamoğlu gasp edilen mazbatayı yeni aldı. Aynı hukuksuzluğu O'na da yapmaya çalışacaklar. Fakat Ankara'da yanlış hesap mahkemeden dönüyor. Geç de olsa adalet yerini bulacak. Sonuç da Mansur Yavaş hukukçu... Yanına Kerim Yılmaz ve Osman Kaçmaz gibi "Ağır Ceza Reis"liği yapmış iki tecrübeli isim var. Osman Kaçmaz Sincan Ağır Ceza'da Abdullah Gül'ün yargılanmasını isteyen kişi. Kerim Yılmaz Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin önemli şirketlerinden BELKO'nun yönetim kurulu başkanı oldu. Kolları sıvar sıvamaz AKP kurucularından milletvekilliği genelbaşkan yardımcılığı grup başkan vekilliği yapan Salih Kapusuz'un peşine düştü. Kapusuz'a belediye makam aracını şoförü ile tahsis etmiş. Üzerine Halk Ekmek A. Ş Yönetim Kuruludan ballı maaş bağlanmış. Önce makam arabası geri alındı. Ardından aldığı paraları geri ödemesi için dava açıldı. Kerim Yılmaz'a geçtiğimiz gün ayak üstü uğradım. Yetki gaspını sordum. Hukukta önce Anayasa hükümleri sonra yasaların esas alındığını yönergelerin buna uyma zorunluluğunu özetledikten sonra Ankara 10. Asliye Ticaret Mahkemesinin kararını verdi: Kararda Belediye Meclisine değil başkan ve encümende yetkinin bulunduğu dolayısı ile başkanın atama kararlarının geçerli olduğu belirtiliyor. Karar ortada lakin "direniş" adına "zaman kazanma" ya da "yıldırma" taktiği ile işi yine dolambaçlı yollardan itiraz için "İstinaf"a diğer adıyla "Bölge Adliye Mahkemesine" götürmüşler. İstinaf bir ay içinde kararı onaylayacak ve kesinleşecek. Yargıtay yolu da yok.
Kerim Bey'e yolsuzlukların ne zaman açığa çıkacağını sordum. Tebessümle "O kadar çok ki nereye elimizi atsak bir bir dökülüyor" diyerek evrakları masanın üzerine bıraktı. BELKO'da Genel Müdürlük Genel Müdür yardımcılıkları ve bazı personelin şirketin kredi kartlarından özel harcamalar yapıldığını tesbitlerinin belgelerini koydu. "Eee ayıp ama" dedirtiyor. Öyle ki her hangi bir görevlendirme yazısı kararı olmadığı halde İstanbul seyahatinin özel harcamaları ödenmiş. Yetmemiş 2016 yılında "Gaziantep ve Hatay illerindeki ulaşım hizmetlerini araştırma görevi" ile giden personele havadan "görev harcı paraları" ödenmiş. "Minareyi çalanlar kılıfı da açık da bırakmış" evrakları incelenince aynı şahıslar aynı tarih de farklı illerde "çift harcırah" ile sözde görevlendirilmiş. Benzeri yüzlerce vaka var... Henüz Melih Gökçek'en hesaplarına sıra gelmedi. Sayıştay raporları ile beraber her biri mercek altına alınacak elbette... 25 yılda neler götürülmüş ortaya serilecek... Bütün bu yolsuzlukların paraları geri alınabilir mi? Soruma da Kerim Yılmaz tebessümle: "Elbette alınır zaman geçer fakat mutlaka rucu eder. Tabi bu arada malı kaçırıp parayı başkalarının üzerine vermedilerse" diyor.
Dile kolay 25 yılın tortuları var. Ve 25 yıllık beklenti... İş talebinde bulunan binlerce kişi heyecana bekliyor. Hangi yetkiliye sorsam "biraz sabır" diyorlar. Ankara ve İstanbul'da yolsuzluk lağımları patladı.
Sırası geldikçe paylaşacağız...
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/eninde-sonunda-adalet-52419yy.htm
================================
HÜSNÜ MAHALLİ: DOĞRUSU BU!
Çarşamba günü bu köşede bir vatandaşın (!) şikayeti üzerine savcılığın soruşturma başlattığını anlatmıştım.
Meğer attığım twitlerle 'halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etmişim'.
Çarşamba sabahı siz köşe yazımı okurken sitenin güvenliğinden aradılar ve postacının savcılıktan bir yazı getirdiğini söylediler.
Doğal olarak yine tedirgin oldum çünkü eşimin bu tür haberleri duymasını istemiyordum.
Postacının getirdiği zarfı hemen açıp hızla okuduğumda bakın son bölümünde ne diyordu:
"Şüphelinin Twitter paylaşımlarının incelenmesinde şüphelinin savunmasından öteye suç boyutuna ulaşan paylaşımlar olmadığı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 25 ve 26. maddesinde düşünce ve düşünceyi açıklama yayma özgürlüklerine değinildiği yine bu özgürlüklerin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. maddesi ile de benimsendiği ve gerek ulusal mevzuat ve gerekse Avrupa mevzuatına göre koruma altına alındığı bu doğrultuda şüphelinin Twitter paylaşımlarının eleştiri ve uyarı kapsamında düşünce özgürlüğü çerçevesinde yapılmış paylaşımlar olduğu ve şüphelinin üzerine atılı suçun unsurlar ile oluşmadığı sonucuna ulaşılmakla;
Söz konusu suçtan dolayı şüpheli hakkında delil yetersizliği nedeniyle KAMU ADINA KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA karar verildi".
Türk adaleti adına çok çok önemli bir karar.
Adalete olan inancımın kaybolduğu bir dönemde bu karar benim için çok şey ifade ediyor.
Bu karar adil ise ki yüzde yüz öyle benzer Twitter paylaşımları tv programları gazete yazılarımdan dolayı ben neden ceza aldım ve neden hala yargılanıyorum.
Elbette adalet yerini bulacaktır.
Yukarda yazılı gerekçede Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10.maddesi vurgusu ve Savcının yorumu olağanüstü önemli.
Kutluyorum.
Şimdi her şey çok daha güzel olacak.
Türkiye aydınlığa doğru ilerleyecek.
Hiç kimsenin bu ülkeyi ve insanlarını hırpalamaya ve üzmeye hakkı yoktur.
Bu ülke dünyada benzeri olmayan bir toprak parçası üzerinde ve olağanüstü öneme sahip bir coğrafyada var olmuş ve sonsuza dek öyle kalacaktır.
Dinsel etnik mezhepsel siyasal sosyal ve kültürel tercihleri ne olursa olsun onurlu insanların sayesinde.
Yeter ki rahat bıraksınlar.
Herkes bu ülkeyi seviyor.
Önümde duran savcının yazısıyla şimdi ben bu ülkeyi daha da seviyorum.
İmzaya baktım 'CUMHURİYET SAVCISI' yazıyor.
Bu ülkede hiç kimsenin böylesine değerli bir sıfatı ya da ünvanı yoktur.
Savcılar Mustafa Kemal'ın kurduğu Cumhuriyeti temsil ediyor ve savunuyorlar.
Cumhuriyet; demokrasi ve özgürlük demektir.
Cumhuriyet hak hukuk adalet demektir.
Cumhuriyet; bireyin ülkesini ve ülküsünü sevmesidir.
Yurtsever olmaktır.
Birlikte yaşama kültürünü özümsemektir.
Cumhuriyeti sevmek kompleksiz saplantısız ve erdemli olmaktır.
Laik Cumhuriyet'in çatısı ve koruması aktında mutlu olmaktır.
Mustafa Kemal 9 Ekim 1925 Savcılara yönelik bir konuşmasında bakın ne diyor:
"Türkiye Cumhuriyetinde kimsesiz bir birey yoktur. Cumhuriyet böyle bir kavramı asla kabul edemez.
İnsan hakları yasalarımızın güvencesi altındadır.
En güçsüz ve en kimsesizlerin yardımcısı devlet ve onun kamu hukuku temsilcileri olan Cumhuriyet Savcılarıdır. Kendilerini kimsesiz görenlerin yanlarında her an haklarını aramakla görevli Cumhuriyet Savcıları bulunduğunu asla unutmamaları ve bundan emin olmaları gerekir. Zayıf ama haklı olanların en güçlü durumda olmaları adliyemizin en belirgin özelliği ve ülküsüdür. Cumhuriyet Adliyesinin yükselmesini bir onur meselesi saydıklarından hiç kuşku duymadığım çalışma arkadaşlarıma bu onurlu görev alanında mutlak ve muhakkak olan başarılarını coşkuyla dilerim efendim".
Müthiş.
Böylesi değerli bir Cumhuriyet'in savuncusu olmak yalnızca her savcı ve hakimin değil her yurtseverin görev ve sorumluluğudur.
İşte o zaman bu Cumhuriyet'in 100. Yılını kutlamak çok daha anlamlı olacaktır.
Şunun şurasında 4 yıl 3 ay kaldı.
Herkes hazır olmalı.
Moraller yüksek yollar aydınlık.
Geriye mücadele etmek kalıyor.
Pırıl pırıl bir Türkiye için.
O da artık çok kolay.
Neden mi?
Çünkü HÇGO.
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/husnu-mahalli/dogrusu-bu-5202552/
================================
EMİN ÇÖLAŞAN: UMUTLARI ÖCALAN BİRADERLER İDİ!
Sevgili okurlarım İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimi öncesinde gerek dünya liderimiz Recep Bey ve gerekse bütün Saray mensupları kaybedeceklerini anlamışlardı.
"Hazineleri" elden gitmek üzere idi.
Bu yüzden paniğe kapıldılar.
Ne yapmak gerektiğini kendi kendilerine soruyorlar ama yanıt bulmak mümkün olmuyordu.
Ama gerçeği bir anda keşfettiler:
"İstanbul'da çok sayıda Kürt seçmen yaşıyor. Onların oylarını etkilemek için Apo ile Osman Öcalan'ı devreye sokmamız gerekiyor. "
Bir de hapishanede yatmakta olan Selahattin Demirtaş vardı ama o sağlam duruyordu.
İktidarın baskısına alet olmayacağı belli olmuştu.
★★★
Peki ama Apo ile kardeşini bu doğrultuda nasıl kullanacaklardı!
Apo İmralı'da yatıyordu.
Avukatları ve birinci derece akrabaları dışında herhangi bir kimsenin kendisiyle görüşmesi asla söz konusu olamazdı.
İmralı'da uçan sineklerin bile Apo'ya yaklaşması mümkün değildi.
Sonunda işin çaresini buldular ve birbiri ardına patlayan iki rezaleti hep birlikte izledik.
İmralı'ya bir kurye gönderildi ve kendisinden iktidara destek mektubu alındı.
Osman derseniz Kuzey Irak'ta Barzani'nin sığıntısı olarak yaşıyordu. Kırmızı bültenle aranan bir katil bir teröristti…
Ona da hiç utanıp sıkılmadan devletin TRT'si gönderildi ve heriften iktidara destek açıklaması alındı.
★★★
Biraz olsun rahatlamışlardı! Kendi kendilerine hesap yaptılar…
"İstanbul'da kaç milyon Kürt seçmen olduğunu bilmiyoruz ama şimdi bu iki açıklama elimizi rahatlatacak AKP olarak bizi seçimde iddialı duruma getirecektir…"
Ama Dimyat'a pirince gidelim derken evdeki bulgurdan oldular…
Öcalan biraderlerden özel kuryeler vasıtasıyla alınan destek mesajları işe yaramamıştı.
Kürt seçmenler iktidarın oyununa düşmemişti…
Ve AKP İstanbul'u yitirdi!
★★★
Dünya liderimiz Recep Bey önceki gün bu konuda konuştu:
"TRT'ye çıkmak için başvurmuş ben Osman Öcalan'ın arandığını bilmiyordum!"
Yapmayın etmeyin beyefendi arandığını nasıl bilmezsiniz!. .
Siz ki dünyada ve Türkiye'de olup biten her şeyden haberdar olan birisiniz o katilin hem de kırmızı bültenle arandığını bilmememiz mümkün müdür!
Diyelim ki gerçekten bilmiyordunuz…
Saray'da yüzlerce danışmanınız var devletin istihbarat örgütleri var sizi uyarmak akıllarına hiç gelmemiş mi!
O halde o kadroların tamamını görevden almanız gerekir.
★★★
İşin çok vahim ve devlet adına ürkütücü bir boyutu daha var.
AKP sözcüsü Ömer Çelik Öcalan biraderlerden destek istenmesi konusunda sorulara yanıt verirken bakınız neler dedi:
"Bahsettiğiniz kişi (Apo'ya gönderilen özel kurye) başvurmuş ve başvurusu kabul görmüş. Bu başvuru gerçekleşmiş. Bu tip çalışmaları olan bir kişi. (Ne demekse!) Bu başvuru normal kanuni mekanizmalar üzerinden gerçekleştirilmiş. Daha sonra da bu mesaj (iktidara destek mesajı) terörist başı tarafından bu şahsa verilmiş bir şekilde ortaya çıkmış!
Peki Ömer Çelik öteki için yani Osman Öcalan rezaleti için ne demiş!
"Bahsettiğiniz şahıs örgüt içindeki kirli ilişkiler ve benzeri konularla ilgili olarak TRT Kürdi muhabirine beyanat vermek istemiştir. Sanki biz bunu seçime yönelik olarak organize etmişiz gibi… Sonuç olarak ortaya ne çıkmıştır terör örgütü içerisindeki kirli ilişkilerin nasıl olduğu ortaya çıkmıştır. "
Hangi kirli ilişkiler ortaya çıkmış tamamen palavra…
Çocuklara uyku saati!
★★★
Sevgili okurlarım bunlar bizim zekâmızla ve akıl düzeyimizle alay etmeye kalkışıyor.
Oysa "Evet kardeşim biz seçim öncesinde Öcalan biraderleri kullanmak istedik zira kaybedeceğimizi anlamıştık. Onların bize cankurtaran simidi atması için bunları yaptık. İstanbul'daki Kürt oylarını devşirmek istedik ama ikisi de fos çıktı" deseler daha dürüst olacaklardı.
Yaptıkları açıklamalar tümüyle gerçek dışı…
O kadar ki Recep Bey Osman Öcalan'ın arandığını bilmiyor!. .
Ömer Çelik ise bize resmen masal okuyor geri zekalı olduğumuzu varsayıp hepimizi aşağılamaya kalkışıyor.
Öyle bir iş yaptılar ki altından kalkmaları mümkün değil…
Kuşu kafesten kaçırmanın İstanbul'u yitirmenin acısını daha çook yaşayacaklar böyle gülünç bahanelere sarılmak zorunda kalacaklar.
Daha neler göreceğiz neler.
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/emin-colasan/umutlari-ocalan-biraderler-idi-5202477/
================================
RIFAT SERDAROĞLU: İŞLEVSİZ MUHALEFET!
Siyaset ülke sevgisi ve demokrasi için yapılıyorsa iddia ve süreklilik isteyen bir iştir. İddianız ve mücadele gücünüz kadar yaşama hakkınız vardır.
Ülke sevgisi ve demokrasi uğruna yapılan siyasette part-time çalışma olmaz.
Salı'dan salıya danışmanların yazdıklarını camdan okumakla olmaz seçimden seçime çalışmakla hiç olmaz.
CHP ve İYİ Parti Genel Başkanları olarak bir taraftan;
AKP ülkeyi felakete sürüklüyor hukuk devleti bitti lâik cumhuriyet ciddi olarak tehdit altında ülkede tek adam yönetimi var Suriye'de başımız belada daha yeni bir evladımızı şehit beş evladımızı da yaralı verdik. Kıbrıs'ta sıkıştırıldık.
Dış politika rezalet. Ekonomi batma noktasında. Ege'de adalarımız Yunan'a peşkeş çekiliyor. Türk Ordusu yok ediliyor diyecekler diğer taraftan kazanılan İstanbul Belediye Başkanlığı seçimlerinden hemen sonra hem kendileri hem de parti sözcüleri; "Erken seçime gerek yok. Konuşulmamalı bile. Önümüzde daha 4 sene var. Hadi iktidar ekonomiyi düzeltsin" diyecekler!
Bir taraftan "Tek Adam yönetimi demokrasiyi öldürdü" diyeceksiniz öte taraftan "İstanbul seçimleri Türkiye'de demokrasinin varlığının ispatıdır" diye konuşacaksınız! Sizler delirdiniz mi?
Bu söylem eğer iş bilmezlik değilse düpedüz AKP ile işbirliği içinde olduğunuzun kanıtı değil midir? "Erken seçime gerek yok AKP ekonomiyi düzeltsin" demekle kendinizi inkar etmiyor musunuz?
17 yılda ülkedeki tüm olumsuzlukları AKP bilerek planlayarak yapmadı mı?
AKP'ye 4 yıl daha şans tanıyarak ne yapmak istiyorsunuz?
Bu 4 yılda Türk Milleti daha fazla sıkıntı çeksin mi istiyorsunuz?
Bilginiz deneyiminiz hazırlığınız varsa niçin AKP'ye 4 yıl daha veriyorsunuz?
Şimdi ve derhal yapın! Dünyanın neresinde bir işi defalarca bozan birine
"Hadi düzelt bak önünde 4 yıl daha var" diyen muhalefet partileri vardır?
Bu tutumunuzu AKP'nin parçalanmasını beklemekle izah etmeye çalışmak
akıl işi midir?
Değerli Okurlar;
Türkiye tek adam yönetimiyle hızla Federe İslam Devletine götürülmüyor mu?
Türk Ordusu adım-adım tasfiye edilmiyor mu?
Kuzey Irak'tan sonra Suriye'de Kürdistanın ikinci parçası kurulmuyor mu?
Ege'de-Mavi Vatan'da-Kıbrıs'ta haklarımız emperyalist devletler tatarından gasp edilmiyor mu? Ekonomimiz siyasetçiler zenginleşsin diye batırılmıyor mu?
Şimdi sizlere soruyorum;
Tüm bunlar benim paranoyakça şüphelerim mi yoksa gözümüzün önünde duran bu gerçekleri görmek mi istemiyoruz?
Öyle büyük bir fırtına yaklaşıyor ki ister görüp tedbir alın isterseniz tehlikeyi yok sayın. O fırtına çok yakında bizi vuracak! Yönetimde AKP olursa Türkiye bu fırtınadan çok daha fazla zararla çıkacak!
Muhalefet Liderlerinin yetersizliği yetmiyormuş gibi 17 yıldır Türkiye'yi sömüren uluslararası para baronları ve Suudi Hanedanı destekli Huber Apo piyasaya Ali Babacan adlı çocuğu sürüyor!
Türkiye'deki bazı salak iş adamları da anında Ali Babacan'ı kurtarıcı olarak pompalamaya başladılar!
Allah insanlara kullansınlar diye akıl vermiş! Süs olarak kafalarında taşısınlar diye değil!
Türkiye'nin toplam borcunu 15 yılda 3 misli arttıran vatandaşı boğazına kadar borca sokan tüm Türk Bankalarını yabancılara satan Ali Babacan değil mi? Uluslararası tefeciler boşuna mı Ali Babacan'ı severler?
Sevgili Türk Milleti;
Aşağıdaki toplumsal olayların sadece bir tanesi demokratik bir ülkede olsa orada hükümet aynı gün devrilirdi.
Gezi Türk Gençliğinin özgürlük ve demokrasiye sahip çıkışının bir çığlığı idi!
Cumhuriyet Mitingleri milyonlarca insanın Atatürk ve Lâik Cumhuriyete bağlılığının işareti idi!
Zorla yaptırdığımız Adalet-Hak-Hukuk yürüyüşü Hukuk Devleti arayan milyonların feryadı idi!
İstanbul seçimleri tek adam yönetimine ve faşizme isyanın sonucu oldu!
Şimdi lütfen düşünelim;
Muhalefet Partileri Türk Milletinin bu olaylarda ortaya koyduğu enerjiyi siyasete aktarıp sonuç alabildiler mi?
Siyaseti bilen Türk Milletini iyi tanıyan hür dünya ile iyi ilişkileri olan cesur muhalefet partilerimiz olsaydı AKP denen organize suç şebekesi bizi hala yönetiyor olur muydu?
Bu beceriksizlerle olmayacağını gördüğümüz için Çoban Ateşi Hareketini
"Siyasi Partiye" dönüştürme çabalarımıza hız veriyoruz.
Benim yaşıma gelmiş arkadaşlarımın çoğu bu partide Milletvekili adayı olmayacak. Yürekleri Türkiye sevdasıyla dolu Türk Gençlerini ve Türk Kadınlarını hizmet için sizlere armağan edeceğiz. Eylül sonuna doğru bu hareket 81 İl ve 924 İlçede aynı anda yanmaya başlayacak.
Sahip çıkmak desteklemek katılmak sizlerin takdirinde olacak bir şey!
Bizlerin kişisel hiçbir hırsımız yoktur. Tüm birikimlerimizi deneyimlerimizi kadromuzu "Bozkırla-Yeşilin" "Fakirlikle-Zenginliğin" "Kör cehaletle-Bilimin" "Esaretle-Özgürlüğün" kavgası için harcamaya hazır "Türkiye ve Atatürk Sevdalısı Aksaçlılar" grubuyuz bizler. Kimseden de korkumuz yoktur…
Ne Mutlu Türküm Diyene…
a45UyF587661
- - - - - - - - - - - - -
Oyle istiyorum ki Turk Dili bilim yontemleriyle kurallarini ortaya koysun ve her dalda yazi yazanlar butun terimleriyle cogunlugun anlayabilecegi guzel ahenkli dilimizi kullansinlar.
Gazi Mustafa Kemal ATATURK
- - - - - - - - - - - - -
JEAN MESLIER : SAGDUYU TANRISIZLIGIN ILMIHALI
183. AKIL VE MUHAKEMEYE DAYANAN HER SISTEM HALKA GORE DEGILDIR
"Akla dayanan ateizm insan icin uygun mudur?" tarzinda bir sorunun sorulmasi muhtemeldir. Bu soruya karsilik olarak derim ki; tartisma gerektiren her sistem insan icin uygun degildir. O halde, ateizmi vazetmekte ne yarar vardir? Bunun hic olmazsa su yarari olabilir: Asilsiz, esassiz seylerden dolayi rahatsiz olmak kadar tuhaf ve baskalarini rahatsiz etmek kadar haksiz bir sey olmadigini, fikir ve muhakemede bulunanlara hissettirir. Hic akil yurutmede bulunmayan siradan insanlara gelince; hepsi insanlarin haberi olmaksizin insan yarari icin calisan, bir fizikcinin "sistem"leri, bir astronomun gozlemleri, bir kimyacinin deneyleri, bir geometricinin hesaplari, bir doktorun inceleme ve gozlemleri, bir mimarin projeleri, bir avukatin savunmalari siradan insanlar icin ne kadar yabanci kalirsa, bir ateistin kanitlari da siradan insanlar icin o kadar anlasilmaz ve hicbir sey ifade etmez olarak kalir.
Ilahiyatin nice derin hayalcileri mesgul eden metafizik kanitlarin ve dini cekismelerin hazmi, siradan insanlar icin, bir ateistin kanitlarindan daha mi olanaklidir? Halkin kavrayisi icin, bunlar, daha cok mu uysal ve uygundur? Asla!
Ateizm'in akil uzerine kurulu ilkeleri, ilahiyatin en islek zekalar icin bile imkansiz hal ve zorluklarla dolu oldugunu gordugumuz ilkelerinden daha kolay kavranilabilir degil midir? Her ulkede halkin bir sey anlamadigi bir dini vardir; halk icin "fazla yuce" olan ilahiyatla ancak hocalari, rahipleri, hahamlari, sozun kisasi ruhanileri ilgilenir. Halk tesadufen bu ilahiyati kaybedecek olsaydi; tumuyle yararsiz oldugu gibi, kafasinda cok tehlikeli eksimeler olusturan bir seyden kurtulmus olmakla avunabilirdi.
Siradan insanlar icin yazmak ya da siradan insanlari bir darbede batil fikirlerinden kurtarmak iddiasinda bulunmak cok delice bir is olur. Makaleler, okuyanlar, muhakeme edenler icin yazilir. Halk hemen hemen hic okumaz; daha az muhakemede bulunur, daha az dusunur; akli basinda ve saglam kimseler aydinlanir; kultur isiklari yavas yavas yayilarak zamanla halkin gozlerini etlkilemeye baslar. Baska bir yon daha var: Halki aldatanlar, halka dogru yolu gosterme ozenini cogu kez bizzat kendileri gostermezler mi?
- - - - - - - - - - - - -
Kucuk kurallara uyarsan, buyuk kurallari cigneyebilirdin.
George Orwell1984
- - - - - - - - - - - - -
Tanri tatile cikacaktir ve Aziz Peter'dan ona bir yer onermesini ister "Jupiter'e gidin," der Aziz Peter.
"Yok olmaz, orada cok fazla yercekimi var, her yer gum gum," der Tanri da.
"Peki ya Mars?" "Olmaz, orasi da cok sicak
" "Tamam," der Aziz Peter, "o zaman Dunya'ya gidin.
"Hayir," der Tanri. "Onlar da korkunc dedikoducu.
2000 yil once gitmistim oraya, Yahudi bir kadinla bir iliskim olmustu; hl onu konusuyorlar."
ANONIM
Ateistin Kutsal Kitabi - Aforizmalar - Derleyen Joan Konner
- - - - - - - - - - - - -
Grup eposta komutlari ve adresleri | : | |
Gruba mesaj gondermek icin | : | ozgur_gundem@yahoogroups.com |
Gruba uye olmak icin | : | ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com |
Gruptan ayrilmak icin | : | ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com |
Grup kurucusuna yazmak icin | : | ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com |
Grup Sayfamiz | : | http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/ |
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz | : | http://orajpoyraz.blogspot.com/ |
-------------------------------------------------
This free account was provided by VFEmail.net - report spam to abuse@vfemail.net
ONLY AT VFEmail! - Use our Metadata Mitigator™ to keep your email out of the NSA's hands!
$24.95 ONETIME Lifetime accounts with Privacy Features!
No Bandwidth Quotas! 15GB disk space!
Commercial and Bulk Mail Options!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder